Annemarie Schimmel ve Mevlânâ

    0

    Türkiye’de, okumuş yazmışlar arasında herhâlde Annemarie Schimmel ismini duymayan kalmamıştır. Ankara İlahiyat Fakültesi’nde 1954-1959 yılları arasında Dinler Tarihi okutan Schimmel, İslâm tarihi, kültürü ve tasavvufla küçük yaşlarda ilgilenmeye başlamış ve bir kısmı dilimize de çevrilen muhteşem eserlere imza atmış büyük bir oryantalisttir; ama oryantalizmin klasik kalıplarına sığmayan bir oryantalist…

    17-12/17/1.jpg

    Annemarie Schimmel’in IRCICA’da konuşma yaparken çekilmiş bir fotoğrafı.

    Almanya’nın Erfurt şehrinde 1922 yılında dünyaya gelen Schimmel’in Doğu’ya yönelişinin ardından babasının İslâm’a duyduğu ilgi vardır. On beş yaşındayken Tübingenli bir oryantalistten Arapça öğrenmeye başlar. Liseyi bitirdikten sonra Berlin’e giderek oryantalizm tahsil eder ve 1941 yılında, yani henüz on dokuz yaşındayken Memlûk Mısır’ında Halife ve Kadınların Durumu konulu teziyle doktorasını verir. Savaştan sonra da Marburg Üniversitesi’nde Memlûk Devleti’nde Asker, Emir ve Sultanların Sosyal ve Kültürel Rolleri konulu tezini vererek doçent, 1953 yılında İslâmî İlimler ve Arap Filolojisi dallarında Associate Proffesor unvanını kazanır.

    ***

    İnanılmaz bir çalışma azmi ve öğrenme ihtirasına sahip olan Schimmel, Marburg Üniversitesi’nde ilahiyat doktorası da vermiş, bu arada Türkçeyi mükemmel bir biçimde öğrendiği gibi, İstanbul’a gelerek tasavvuf üzerine çalışmalar yapmış ve dostlar kazanmıştır. Tercüme Dergisi’nin Mayıs-Temmuz 1953 tarihli sayısını görenler, Annemarie Schimmel imzalı Almanca bir gazelle bir rubaiyi okuyunca epeyce şaşırmış olmalıdırlar. Çünkü Selahattin Batu’nun Türkçeye çevirdiği bu şiirlerde, bir İslâm mistiğinin duyarlılığı ve Mevlânâ’ya atıflar vardır. Daha da şaşırtıcısı, rubaisinde Vahdet-i Vücud’u terennüm etmektedir.

    Sen bir denizsin, ben dalga ucunda bir köpük

    Bir tomurcuğum ben dalında ey ağaç!

    Sen ışıksın, ben ayna, karşında

    Sen yüce gerçeksin, bense bir düş.

    ***

    Genç oryantalist 1954 yılı başlarında İstanbul dergisine Cemile Kıratlı müstear adıyla “Almanya Mektupları” yazmaya başlar. Aynı derginin Ocak 1955 tarihli sayısında ise Annemarie Schimmel imzalı bir yazısıyla karşılaşırız: “Garbın Mevlânâ Görüşü”. Yazının başında yer alan açıklamada, İstanbul dergisi okuyucularının Cemile Kıratlı imzalı yazılarıyla tanıdığı Marburg Üniversitesi profesörlerinden Annemarie Schimmel’in Aralık ayında Türkiye’ye geldiği ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde göreve başladığı bildirilmektedir. Dergide yer alan yazısı ise, ayağının tozuyla Konya’ya gidip 27 Aralık’ta yapılan Mevlânâ İhtifali’nde yaptığı konuşmanın metnidir.

    Schimmel, Doğudan Batıya ismiyle kısa bir süre önce tercümesi yayımlanan hatıratında bu ihtifali uzun uzun anlatıyor. Gençliğinde şiirlerinden bazılarını Almancaya tercüme ettiği Mevlânâ’ya büyük bir hayranlıkla bağlı olan Schimmel diyor ki:

    “Acaba önceki seyyahların görüp anlattıkları, ressamların çizdikleri derviş semasını görmek bana da nasip olacak mıydı? Hiç mümkün olmayacak gibiydi, zira 1925’ten beri Türkiye’de tarikatların bütün faaliyetleri yasaklanmış ve tekkeler kapatılmıştı. Kasım 1954’te, tam Ankara İlahiyat Fakültesi’nde kürsümün başına geçtiğim sırada eve bir mektup geldi. Mevlânâ’nın vuslat yıl dönümü sebebiyle Konya’da bir anma töreni düzenleneceğini ve benim de bir konuşma yapmak için müsait olup olmadığımı, müsaitsem arzu edip etmediğimi sordular. Müsait mi? Arzu mu? Hem de nasıl!”

    Schimmel, bu davete o kadar sevinir ki bir gece rüyasında muhteşem bir sema görür ve bunu İlahiyat Fakültesi’nde kıraat hocalığı yapan Hafiz Sabri’ye anlatır. Güzel dostunun tabiri şöyledir: “İnşallah rüyan güzel bir şeye işarettir. Ben de orada olacağım!”

    ***

    Puslu bir aralık günü annesiyle birlikte bir otobüse binip Konya’ya giden Schimmel’i asıl törenden önce şehrin merkezinde büyük bir eve götürürler. Bir süre sonra bazı yaşlı beylerin açtıkları esrarengiz paketlerden neyler, kudümler, sikkeler taşar ve musiki başlar. “Gözlerime inanamadım,” diyen Schimmel duygularını şöyle anlatıyor:

    “Geriye doğru ağır ağır atılan üç adım ve şeyhin selamlanmasının akabinde mutrıban gitgide hızlanan bir usul tutturdu ve semazenlerin devranı başladı. Sağ el göğe doğru açılmış, sol el ise toprağa bakarken amaç rahmeti istihsal edip dünyaya vâsıl etmektir. Ankara, Konya, Afyon ve diğer şehirlerden gelen dervişler neredeyse otuz yıldır bu âyini birlikte icra edememişlerdi. Sema esnasında dinî geleneklerin köklere nasıl avdet ettiğini, musikiye, neyin hasretle inleyişine ve Mevlânâ’nın beyitlerini terennüm eden hanendelerin sesine nasıl gark olduğunu seyretmek müthiş bir tecrübeydi. Rüya mı görüyordum, yoksa hakikat miydi? Hafız Sabri tebessüm etti; ‘Bakın gördünüz mü, rüyanız çıktı,’ dedi ve eminim o da bizim kadar mutluydu.”

    Konya’da, 1946 yılından itibaren Mevlânâ için bazı anma törenleri yapılmışsa da, 17 Aralık 1954 tarihinde, yani tam 63 yıl önce yapılan, Schimmel’in de “Garbın Mevlânâ Görüşü”nü anlattığı ihtifal, ilk büyük ihtifaldir. Schimmel’in -hatıratında kendisi anlatmıyor ama- yaptığı konuşma alkışlanınca, “Yapmayın, bu gece vuslat gecesidir. Alkış olmaz! Hazret-i Mevlânâ’yı incitirsiniz!” ikazında bulunduğunu bir yerde okumuştum.

    Yazının devamı için