- İzmir Ödemiş Belediye Başkanı Mehmet Eriş: Sıra Dışı Bir Belediye Başkanı, Bir Halk Adamı - 16 Şubat 2023
- Veysi Dündar’ın Korona Söyleşileri – Mehmet Ali Güller: “ - 5 Eylül 2021
- Her derde deva ‘Tarçın’ - 18 Ekim 2020
Batı bilincinin gerçekle olan sorunu 1980’lerde başladı. Post modernlik esasen bir bilgi ve gerçek problemi olarak belirdi. Lyotard’ın meşhur kitabının adı tam da buydu: Post Modern Durum:
Bilgi Üstüne Bir Rapor.
Bu düşünce daha sonra gerçeğini Baudrillard’ın ‘simülasyon/simulacra’ kavramlarında buldu. Simülasyon bal gibi ‘taklit’ demek. Baudrillard, taklit, artık antik Yunanlardan beri devam eden anlamını yitirdi, onlar doğayı taklit ediyordu, biz yapılmış, üretilmiş nesneleri taklit ediyoruz dedi. Yani, gerçeğin kaynağından koptuk…
Post modern düşünce açtığı gedikte farklı bilme biçimlerinin ve o kanaldan gelişmiş gerçeğin gerçekliğini savunuyordu.
Özellikle Yapısalcılık Sonrası düşünce indirgemeci, özcü, hegemonikAydınlanmacı düşünceyi, iktidar aracılığıyla, onun hâkim söylemi içinde üretilmiş bilgiyi eleştirdi.
Daha doğrusu iktidarın nelere muktedir olduğunu, bilgiden bedene, bilinç dışındansöyleme kadar nasıl her alanı tuttuğunu gösterdi. Gerçeğin yeniden üretilmesininyolunun bu yapıyı çözmekten geçtiğini kanıtladı.
(Yanlış biçimde anarşizmle ilişkilendirilen post-anarşizm deyimi bu yeni düşüncesistemlerinin tamamını dile getirir, kabaca.) Yeni teknolojiler ve sanallık bu oyuğu büyüttü. Sanallığın olduğu yerde nasıl bir gerçek olabilirdi ki? İşte bizi bugün gerçeksonrası döneme iten, taşıyan ana halka budur: sanallığın mevcut ve hâkim olduğu yerdeki gerçeklik.