Nefes

    0

    Yaşadığım şehre penceremden bakarken çok zaman aklıma aynı soru geliyor…
    İçinde yaşadığımız bu binaları inşa eden “anlayış”, yanı başımdaki şu evi yüzyıl önce yapan uygarlığın” gerçekten devamı mı? Bir kez o estetiği yakalayan, nasıl olur da böylesine bir çirkinliğine “geri dönebilir?”
    “Araya” bir şey girmiş olmalı… Büyük bir çöküş, kolektif bir travma vs…
    Evet, az şey yaşamadık ama yine de durum mantıkla izah edilecek gibi değil.
    Eminim ilerde arkeologlar da, hangi mimarinin daha eski hangisinin yeni olduğunu yorumlamakta zorlanacaklardır.
    “Aman, bu yoğun Dolar, seçim gündeminde senin kafa yorduğun şeye bak” demeyin.
    Zira epeyce bir süredir kuru siyasi çekişmelerin gürültüsünde asıl olanı, gerçekhayatımızı unuttuk.
    Kamusal alanımızı, nefes alamadığımız kentlerde tabutu andıran çirkin binaların yuttuğunu… Kaçtığımız özel hayatımızın ise yüksekliği iki metre tavanın altında ezildiğini…
    Bu sıkışmışlıktan daha önemli meselesi olabilir mi insanın?
    Kaldı ki bunlara kafa yormak siyasetten uzaklaşmak değil, aksine siyaseti belirleyen asıl aktöre yakınlaşmak.
    Keşke “hayata dokunmayı” “millet aç, aç” diye bağırmak sanan siyasiler de biraz bunu görebilseler.

    Yazının devamı için