1 Mayıs’a Fetullahçı Darbe

1

Başlığa bakıp; “1 Mayıs ile Fetullah Gülen arasında ne bağlantı var?” diye sorulacaktır kuşkusuz. Oysa Fetullah Gülen kariyerine Komünizm ile Mücadele Derneklerinde başlamıştır.

Fetullah Gülen’e bugün -gerçi son zamanlarda ABD ile başlayan ılık rüzgara istinaden biraz daha utangaç dillendirilen- Amerikan ajanlığı suçlaması aslında; ABD’nin Soğuk Savaş anti komünist stratejisinin bir parçası olan Siyasal İslam gerçekliği ile, birebir örtüşen bir bilinçaltı kesişmesinden başka bir şey değil.

(-ki bu iktidardan sonra Siyasal İslam’ın bir daha iktidara geleceğini sanmıyorum, bu kişisel tespitim. Merak edenler 6 ay önce yazdığım ve bir teze de konu olan ‘Kaybeden Siyasal İslam mı, İslamcı İktidarlar mı?‘ başlıklı makalemi de okuyabilirler. )

Sadece Fetullah Gülen değil tabii, bugün adını muhafaza eden MHP ve adını önce Refah sonra Saadet ve/veya AKP yapan siyaset için de komünizmle mücadele bir farzı kifaye kariyeriydi.

Ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dilinde daha geçen ay yeniden dile gelmiş ve Boğaziçi Üniversitesi’nde eylem yapan öğrenciler için “O komünist gençlere okuma hakkı vermeyeceğiz” denmişti.

Komünizmle mücadele, tereddütsüz 1 Mayıs ile de mücadele anlamına geliyordu. Toplumsal Muhalefetin tüm alanları işçi hakları da dahil olmak üzere anti komünist zeminde içine sokulduğu çuvalda, duvarlara vurula vurula unufak ediliyordu.

1971-1980 darbeleri kuşkusuz tüm kesimleri etkilemişti. Buna MHP de dahildi. Ama merhum Alparslan Türkeş’in fikirleri iktidar, kendisi hapisti.
Dİğer tarafta ise Milli Selamet Partisi (MSP)’nin vekil adayı Turgut Özal parlayarak ilerliyordu. Bütün bunlara ilave olarak ilkokul mezunu bir vaiz de oluşan “huzur ve güven” ortamında İzmir camilerinde verdiği vaazlarla taraftar toplamaya devam ediyordu.

Komünizmle mücadelenin ortak payda ve payandaları 1980 darbesinin ABD destekli ortamında hızla semiriyor, güçleniyor, iktidar ve hegemonya adayı olmaya doğru evriliyordu.

Siyasal İslam’ın ABD’nin anti komünist mücadelesinde dolaysız bir araç olduğunu daha önce de yazmıştık. Gelgelelim Türkiye gibi eğitimin kalitesinin ve tabana yaygınlığının malum olduğu bir ülkede anti komünizm kavramının her alana teşmil edilmesi tüm alanlarda ve özellikle işçi haklarında ve bölüşüme dair konularda inanılmaz sonuçlar doğuruyordu.

Buna dair bizzat şahit olduğum örneği paylaşayım: Henüz çocuk yaşlardayız, köyümüzün imamı muhtemelen politize bir tavır içindeydi ki, sağ-sol tartışmasına kendince Yaradanı da katmak adına; “5 parmağın 5’i de bir mi? Allah eşitlik istese bunları da eşit yaratırdı” diye örneklendiriyordu. Çocuk aklımıza dahi yatmayan bu önerme İslam’ı eşitsizlik için bir açıklayıcı olarak kullanan imama, şüphe ile bakmamıza vesile olmuştu.

Ama bu açıklamayı makul ve karşı taraftaki “Allahsız” komünistleri ve tabii ki onların 1 Mayıslarını düşman olarak görmek, genel ve geniş kitle için çok daha kolay bir çözüm oluyordu. Sonunda komünizm 1991 yılında dünyada siyasi bir alternatif olma şansını kaybederek çöktü. Buna karşın 1 Mayıs hala kutlanıyor…

1 Mayıs bir zamanlar anti komünist olan ABD’de her zaman kutlandı. Çünkü işçi hakları ABD-SSCB’nin soğuk savaş kavgasında meze olamayacak kadar önemli bir kavramdı.

Oysa bugün; “OHAL vesilesiyle grevsiz bir çalışma ortamı kurmakla” övünen bir iktidardan söz ediyoruz.

Geniş kitlelerin haklarını savunmak için ihtiyaç duydukları dayanışma ruhunu temsil eden 1 Mayıs’ı yazık ki dinsel argümanların da katkısıyla ötekileştirmekten kaçınmayan bir yakın tarihten söz etmek zorundayız.

Komünizmle Mücadele Derneği ile başlayan kariyerini nihayetinde ülkeyi ateşe atan bir siyasi darbe ile taçlandıran Siyasal İslam aktivistinin bu ülkeye verdiği zararı baştan ölçmek zorundayız.

Polonya’da Dayanışma Sendikası ile koalisyon kurup baskıcı rejimi altetmeye de katkı veren Katolik Kilisesine karşı o kilisenin bir üyesi olan Papa 2. Jean Paul’u Bulgar gizli servisinin manipülasyonu ile öldürmeye yeltenen Mehmet Ali Ağca’nın motivasyonu da aynı değil miydi? Tedrisatını aldığı anti komünizmin dini argümanları ile motive olan Ağca da kuşkusuz anti komünist kumpanyanın en unutulmaz figürleri arasında olacaktır.

Ezcümle, bugün, 1 Mayıs 1977’de katliamla, sonrasında da her kutlanmasında hadiseyle cezalandırılan bu gün, aslında; “1880 yılında Chicago’da haksız yere öldürülen 4 işçinin anısını yaşatıyor. Emeğin en büyük kıymet olduğunu ifade etmeye uğraşıyor.”

Türkiye’de on yıllarca emek mücadelesi, anti komünist kampanyanın kurbanı oldu. Ülkenin bekasını kurtarmak gayesiyle dini motiflerle bu kampanya pekiştirildi.

Bugün asgari ücret 300 euro, asansörde ölen 11 canın; beyinleri ayakları ile birleşen işçilere ödenen tazminat ikinci el araba parasından ucuz… Ülke iş kazalarında Avrupa rekortmeni, gelir eşitsizliğinde dünyada ilk 5’te. Bunların hiçbirinin dinle diyanetle alakası olmadığı çok aşikar.

1 Mayıs bu ülkede yıllarca 1 Mayısı yerin dibine batırarak siyaset yapanların aynaya bakıp hicaplarını seslendirmesi gereken birgün olmalı diye düşünüyorum.

1 Yorum

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz