4 Kitabın Manası

0

Kağıda basılı gazete hemen hemen tarih olma yolunda. Ülkemiz özelinde bunu hızlandırmak için özel bir çaba gösterildiğini gizlemeye gerek yok. Ülkede bir dönem amiral gemisi olarak dolaşan gazeteler bugünlerde kendilerini su alan bir kayıktan hallice bulmuş durumda.

Gazete giderek dijitale kayıyor. Kendimden örnek verecek olursam, her gün yazmama karşın yazdıklarımı matbaa makinesinden çıkmış olarak görmek nasip olmadı. Bundan şikayetçi değilim. Ormanları selüloza çevirmenin alemi yok. Üstelik yazılarımı kolayca takip edebildiğim websitemizden şikayet etmek için de bir gerekçem yok.

Gazete yok olurken kitaplar ise hala varlıklarını idame ettiriyor. Yazılarımı belki bir gün ben de kitap haline getirebilirim.
Bakarsınız yine mürekkep kokulu olmaz da bir e-kitap olur. Kim bilir?

Ben kendi yazılarıma dair bu kitap projesini şimdilik bir kenara bırakıyorum ve tam da kitap fuarı haftasında çevremde ve çok yakınımda olan dostlarımdan yansıyan kitaplardan söz etmek istiyorum.
İlk kitap dostum, siyasetçi, aktivist, inanç insanı Hüda Kaya’nın oğlu Muhammed Cihad Ebrari’den.
İnsan’ın yaşaması için gerekene dair basit net ve dolaysız mesajın kitabı ile geldi Cihad. Bir annenin belki de en büyük şansı arkasında onun ayak izlerine basarak giden ama ondan çok daha uzak rotaları gezeceği anlaşılan bir çocuk bırakmak olmalı. Cihad’ın Hüda Kaya’ya bu umudu gerçeğe dönüştürecek emareleri fazlasıyla verdiğini düşünüyorum. 

Barış olmadan insanın yaşayamayacağını terennüm eden kitabın sayfalarında ülkenin panoramasını buluyorsunuz. Bu panoramada ülkenin duyarlık eşiklerinin aşıldığı doğanın, emeğin, adaletin, haksızlığa karşı duruşun, özgürlüğün savunulduğu yerler, insanlar, olaylar birer birer göz önüne geliyor.
İslâm’ın kelime manasının barış demek olduğunu bilenleri bir araya getirdiği ortak anlayış ile yola çıkanlar için şaşırtıcı değil bu yolculuk. Barışın insanı yaşatacak tek çare olduğunun bilinci var bu bakışta.
Cihad Ebrari eyleme döktüğü barış aktivizminin gelecek kuşaklara yazılı olarak da kalması için gösterdiği çaba ile övgüyü hak ediyor. Bu övgünün fiiliyatta karşılığı ise kitap fuarında 9 Kasım’daki (bugün) imza gününde onu yalnız bırakmamak… Hüda Kaya’nın kimliğinde hiç bitmeyen inatçı bir barış gönüllüsü ve onun elini tutmuş Cihad’ı ben de yalnız bırakmayacağım. 

Söz edeceğim 2. kitap bizatihi dost elinden. Benim için dededir Hüseyin Demir. Fiziğinden yansıyan Don Quichot’luk, centilmenliğine de yansımıştır. Kimseyi kırmaz, kötü söz onun yöresine uğramaz. Cihangir’de işlettiği ByCihangir Ocakbaşında verdiğim iftar yemeğinin enerjisi ondan ötürü idi.
Kitabında tam da onun bu kırılgan ve her daim özenli ruh halinin isyan ettiği 6-7 Eylül hadisesini bize anımsatıyor. Benim de konağım olan İstiklal Caddesinin altını üstüne, ülkenin dokusunu ise dikiş tutmaz hale sokan bu meşum olayı bir aşk hikayesinin eşliğinde anlatıyor.
Efsun‘un Son Mektubu bir Eylül gününe tarihli.

İstanbul’un gökkuşağını önce baltalarla, küreklerle parçalayıp geri kalanı griye boyayanların hikayesi ile başbaşayız. İstanbul’a bu kötülüğü yapanlar bugünkü ardılları ile renklerden kalan son izleri de griye katma telaşında.
Efsun’un son mektubunu okumak belki bize bu gri severlere karşı az da olsa motivasyon verecek. Bu şehre yapılan en ağır ihanetin kefaretine az da olsa katkı sağlayacak.
Hüseyin Demir de yarın Tüyap’da olacak. İmzası ile biraz olsun içimizde ferahlık duyabiliriz.

3. kitap ise yaralı dostum Murat Aksoy’dan. 3 yazıdan Silivri’ye uzanan yolda geçen tam 465 günün hikayesini sığdırmış ‘Gazetecilik Suç Değildir’ kitabına.
Polisin kapısını çalmasından özgürlüğe açılan ana kadar geçen neredeyse iki yılın özetini kaleme dökmüş.

Hapisten çıktığı gibi kucaklaştığım dostumun hissiyatını bu kitaptan daha iyi anlatan ne olabilir? Onu hapiste ayakta tutan yazmak ve bir gün bunları başkalarına da anlatabilmek olmalı. Murat Aksoy’un ülke bir pişmaniye gibi tel tel dökülürken başına gelenleri anlattığı kitabın her satırı acı bir gülümseme bırakmalı yüzümüzde.
Bu ülkenin sadece yazana çizene gücü yeten adaletine, belki de sadece gülerek ve ona ayna tutarak biraz olsun çeki düzen verilebilir. Murat bunu hem yaşadı hem yazdı. Allah onu bir kez daha böyle acılardan uzak tutsun.

Bu üç kitabın da taze girdiği kitapçı raflarında 4. baskısı ile Mehmet Ali Aslan’ın Habşinas’ı da dahil oldu. Bu defa benim yazım da kitabın hacmine dahil.

Hadi bu hatırlatma da bu yazının son cümlesi olsun.

Allah bizi kitapsız bırakmasın.
Allah bizi kitapsızlardan korusun.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz