Ailede Baba ve Dede: Hz. Muhammed (s.a.v)

0
Mehmet Gündoğdu
Latest posts by Mehmet Gündoğdu (see all)

Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamberlik vasfı ile yaptıkları ve söyledikleri bizim dinimizdir. Beşer/insan olarak yapıp ettikleri ve sözleri ise bizim ahlakımızdır. Zira o üsve-i hasene/ en güzel örnektir. Hz. Muhammed (s.a.v) için kullanılan “güzel örnek” anlamındaki bu Kur’ânî tabir, Ahzâb Sûresi’nin 21. ayetinde yer almaktadır. 

İlgili ayetin meali şöyledir: “Andolsun ki, sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü ümid eden ve Allah’ı çokça anan kimseler için, Resûlullah’ta güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb, 33/21)

Diyanet İşleri Başkanlığımız, bu sene mevlid-i nebi haftası teması, “Peygamberimiz ve aile” olarak belirlendiğinden bu bizde mütevazı, küçük bir katkı  ile, sizler de okumakla, peygamber efendimize, sevgimizi, saygımızı ve onun peygamberliğine İmanımızı yenileyelim istedik.

Bunun için bir önceki yazımızda ailede eş (Aile Reisi) olan Hz Muhammed ( s.a.v)’i yazmıştık. Şimdi de baba ve dede olan Hz Muhammed (s.a.v)’i  yazalım istedik; buyurun okuyalım.

Ailede kişinin aldığı roller cinsiyetiyle, yaşıyla, konumuyla değişiklik arz etmektedir. 

Hayat, içinde doğup büyüdüğü ailenin çocuğu olarak başlar,  kişinin evlenip çekirdek ailesini kurmasıyla değişir ve daha sonra çekirdek ailede yetişen çocukların evlenip kendi ailelerini kurmalarıyla gelişir. 

Bu süreçteki ailevî roller; çocuk, kardeş, eş , baba, anne, dede, büyükanne olur ve geniş aileye dönüşür.  Her fert, kimi zaman bu rollerden sadece birini yüklenirken, kimi zaman bunların birkaçına ya da tamamına aynı anda sahip olabilmektedir. 

Allah Resûlü (s.a.v.), sahip olduğu bu ailevi rollerin tamamını hakkıyla taşımış ve gereklerini en güzel şekilde yerine getirmiştir. 

Baba Hz. Muhammed (s.a.v)

Hz. Peygamber’in (s.a.v) evlatlarından bazılarının sireti/hayatı, bazılarının hastalığını, bazılarının evliliğini, bazılarının da ölümünü konu alan rivayetlerin hemen tamamına bakıldığında Allah Resûlü’nün (s.a.v.), bir baba olarak çocuklarına  muhabbet, ilgi, şefkat ve zarafet dolu davranış ve söylemleri ile karşılaşılır. 

Muhabbet ve merhametin, baba ve çocuk arasında olmazsa olmaz duygular olduğu bilinen bir gerçektir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hem kendi çocuklarına hem de çevresindeki diğer çocuklara gösterdiği muhabbet ve şefkat pek çok hadiste zikredilmektedir. 

Örneğin Hz. Peygamber (s.a.v.), sefere her gittiğinde aile fertlerinden en son Hz. Fâtıma ile vedalaşır (Ebû Dâvûd, Tereccül, 21) ve seferden her döndüğünde de yine kızına sarılır ve onu öperdi.

Baba-çocuk arasındaki ilişkinin bir başka yönü daha vardır ki, bunun hem en belirgin hem de en naif örneğini Hz. Peygamber’de (s.a.v.) görmek mümkündür. 

Kendi çocuğuna saygı göstermekten, ona değer vermekten hatta bunu çok bariz bir şekilde ortaya koymaktan geri durmayan Peygamber Efendimiz (s.a.v.), sevgili kızı Hz. Fâtıma yanına geldiğinde kalkıp ona yer vermiştir. Hz. Âişe bu durumu şöyle tarif etmiştir: “Fâtıma Peygamber’in (s.a.v) yanına girince Resûlullah (s.a.v.) ayağa kalkar, onun elini tutar, onu öper ve kendi yerine oturturdu. Hz. Peygamber (s.a.v.), Fâtıma’nın yanına girince Fâtıma da ayağa kalkar, babasının elinden tutar, onu öper ve kendi yerine oturturdu.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 144)

“Enes bin Malik şöyle diyor; “Ailesine karşı Hz. Peygamber’den daha şefkatli hiç kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim’in, Medine’nin kenar mahallelerinden birinde oturan bir sütannesi vardı. Bu sütannenin kocası demircilik yapmaktaydı. Her gün çocuğu görmek için oraya giden Hz. Peygamber, varınca dumanlı eve girer, çocuğunu kucaklayarak bağrına basar, koklar ve öperdi.” (Buharî, “Edeb” 19)

Üçü erkek dördü kız olmak üzere yedi çocuğu olan Hz. Peygamber (s.a.v.), yavrularından Hz. Fâtıma hariç tamamının vefatına şahit olmuştur. 

Oğlu İbrahim’in vefatına üzülen, gözyaşı döken ve bunun çok fıtrî bir davranış olduğunu belirten Hz. Peygamber (s.a.v.) “Göz ağlar, kalp hüzünlenir” buyurarak hem üzüntüsünün hem de bunun sonucunda döktüğü gözyaşlarının gayet insanî olduğunu ifade etmiştir. (Buhârî, Cenâiz, 91)

Anne-baba-çocuk münasebetinin sadece sevgi ve şefkat ile sınırlı olmadığını, hatta daha önemli olmak üzere aile okulunda ebeveyne düşen bir başka görevin de terbiye olduğunu şu hadis hatırlatmaktadır. “Bir babanın evladına verebileceği en değerli hediye, güzel terbiyedir.” (Tirmizî, Birr, 33)

Çocukları terbiye etme konusunda ebeveyne görevini hatırlatan bir başka hadis de şudur: Hz Peygamberimiz (s.a.v) “Çocuklarınıza ikramda bulunun ve onları güzel terbiye edin” (İbn Mâce, Edeb, 3) buyurmaktadır.

Bu hadisler, aile okulunda babaya düşen önemli görevlere işaret ettiği gibi, Allah Resûlü’nün Nebevî metodu olan bizzat gösterme ve uygulamaya dair ebeveyn-evlat arasındaki bir başka münasebete de dikkat çekmektedir ki, o da çocuğa kazandırılacak güzel ahlakın  temeli aile içerisinde olduğudur.

Dede  Hz. Muhammed (s.a.v.) 

Resûlullah’ın (s.a.v.) Hz. Fâtıma’dan olan torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile diyaloğunu, sevgisini, şefkatini pek çok rivayette görmek mümkündür. Onlara olan sevgisini sözlü ve fiilî olarak ifade eden Hz. Peygamber, onları cennet gençlerinin efendileri olarak tanımlayıp kendilerine her daim hayır duada bulunurdu. (Tirmizî, Menâkıb, 31)

Üsâme b. Zeyd’in naklettiği bir rivayete göre, Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Hasan’ı ve Hz. Hüseyin’i yanına alıp “Ey Allahım! Onları ben seviyorum, senin de  sevmeni niyaz ediyorum” diye dua ederdi. (Buharî, “Edep” 21).

Torunlarına olan muhabbetini sözlü olarak ifade eden Hz. Peygamber (s.a.v.), onlara çeşitli hediyeler vermek suretiyle de sevgisini fiilî olarak ortaya koymuştur. Bir seferinde kendisine verilen hediyeler arasında bulunan kolyeyi ailesinin en sevgilisine vereceğini söyleyen Hz. Peygamber (s.a.v.), dikkatleri üzerine çekmiştir. Hatta hanımları merakla bu kolyeyi kime vereceğini beklerken, Hz. Peygamber (s.a.v.), kolyeyi çok sevdiği (kızı Zeyneb’ten) torunu Ümâme’nin  boynuna takarak onu ne kadar sevdiğini izhar etmiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI,101; İbn Sa‘d, et-Tabakât, VIII, 40)

Torunları Hz. Hasan ve Hüseyin bir develerinin olmasını istiyorlardı. Bu dileklerine ulaşmanın yolunu, dedelerinden istemekte buldular. Resulüllah (s.a.v) torunlarını üzmeden onlara istedikleri deveyi unutturacak bir çözüm buldu. Küçük torunlarının önüne çökerek onlara seslendi: “Haydi binin. Bundan daha iyi deve mi olur?” dedi. Çocuklar büyük bir sevinçle dedelerinin sırtına bindiler. Artık deveyi unutmuşlardı…

Başka bir gün sırtında Hasan (ra)’la Hüseyin (ra) ata binme oyunu oynarlarken Hz. Ömer (ra) ile karşılaşırlar…Hz. Ömer (ra) çocuklara: “Ne güzel bineğiniz var” der. Hz. Muhammed (asv) cevap verir: “Onlar da ne güzel süvariler.” (Bekir Sağlam, Model İnsan, s.50;)

Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v.) torunlarına olan şefkat ve merhametini kimi zaman namaz kılarken kimi zaman kıldırırken torunlarını sırtında taşıdığına dair rivayetlerde de görmek mümkündür. 

Bir gün Peygamberimiz minberde hutbe okurken Hasan ve Hüseyin’in düşe kalka mescide girdiklerini görür. Konuşmasını yarıda keserek aşağı iner, onları tutar, bağrına basar. 

Cenab-ı Hak, ‘Mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan vesilesidir’ (Enfâl, 8/28; Teğâbun, 64/15) buyururken ne kadar doğru söylemiştir. Onları görünce dayanamadım” dedikten sonra hutbede  konuşmasına devam eder. (Buharî, Fiten, 20)

Hatta bazen erkek torunlarını ve kız torunu Ümâme’yi sırtına aldığına, düşmesinler ve sırtında biraz daha kalsınlar diye secdelerini uzattığına dair rivayetler mevcuttur. (Buhârî, Salât, 106; Müslim, Mesâcid, 41)

Hz. Peygamber (s.a.v), (kızı Zeynep’in yavrusu) Ümâme’yi çok sever, mescitte namaz kıldırırken rükûya vardığında onu yere bırakarak, secdeden başını kaldırdığı zaman tekrar omzuna alırdı. (Müslim, Mesâcid, 41-43.)

Bir gün torunlarını öpüp okşarken bir bedevi Hz. Peygamber’in (s.a.v) huzuruna gelmiş ve şaşkınlığını gizleyemeden: “Benim on çocuğum var, bunlardan hiçbirini öpmüş değilim” demiştir. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.v), çok meşhur olan şu sözü söylemiştir:
Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” (Buharî, “Edeb” 18; Tirmizî, “Birr” 12). Bu olay  Peygamberimiz’in hem merhametli bir baba hem de merhametli bir dede vasfını bariz bir şekilde ortaya koymaktadır.

Sonuç;

Biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak (peygamber) gönderdik” (Enbiyâ, 21/107) ayeti mucibince bir ömür yaşayan Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v.) bütün ilişkilerinde olduğu gibi aile fertleriyle olan münasebetlerinde de temel ilkenin merhamet ve şefkat olduğunu söylemek mümkündür. 

Bu ana ilkeye muhabbetin (sevgi), değer vermenin (saygı), istişare, adalet ve sorumluluk almanın eşlik ettiği ve bu temel dinamiklerin tamamının nebevî bir yöntemle aynı potada eriyerek aile içerisinde sürdürdüğü görülür.

Eşleriyle muhabbet ve saygı ekseninde bir ilişki kurarak onlarla müşterek bir hayatı paylaştığını her fırsatta sözlü ve fiilî olarak ifade eden Hz. Peygamber (s.a.v), çocuklarını ve torunlarını kız-erkek ayırmadan, onlara sevgisini göstermiştir. 

Çocuklarının ve torunlarının her biriyle ayrı ayrı ilgilenip onlarla şakalaşmış, hastalıklarına ve ölümlerine üzülmüştür. Kendilerine değer verdiği aile fertleriyle yakından ilgilenmiş ve maddî- manevî ihtiyaçlarıyla, eğitimleriyle, terbiyeleriyle alakadar olmuştur. 

Hanım sahâbîlerden Şifâ bint Abdullah’a, eşi Hz. Hafsa’ya (v. 45) okuma-yazma öğretmesi konusundaki emriyle dikkat çeken Allah Resûlü (s.a.v.), aile hayatında eğitim ile ilgili önemli sorumluluklar yerine getirmiştir.

Televizyonların ekranlarında, mafyavari dizilerindeki eli silahlı eşler, babalar ve dedelerin, akla hayale gelmeyecek entrikalarla aile fertlerine örnek gösterilen,  aile ilişkileri ve seyircilere sunulan kötü örnekler yerine; karı-koca, anne-baba-evlat ilişkisinin Hz. Muhammed’in (s.a.v) sünneti ve hadislerinden beslenerek topluma sunulması, aile fertlerinin birbirleriyle olan bağlarını kuvvetlendireceği ve bu sağlam birlikteliğin de bir bütün olarak topluma müsbet tesir edeceği unutulmamalıdır.

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) aile içerisinde tesis ettiği bu davranış kodlarının topluma müspet sirayeti başta yakın çevresinde bulunan ashabı olmak üzere herkes tarafından malum olup kendisinden sonra gelen nesillere/ümmete de intikal eden bir mirastır. 

Bu nebevî mirasa sahip çıkıp bunları bizzat uygulayarak sürdürmek ve gelecek nesillere aktarmak da bizlere düşen en mühim görevdir.

Vesselam.

 Kaynak:

Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Halk kitapları, ‘Peygamberimiz ve Aile’, Ankara, 2019

Mehmet Emin Ay, Hz. Peygamber (sav) ve Çocuklar, Diyanet İlmî Dergi, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Özel Sayısı, 200

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz