Allah’ın iradesi ve nedensellik problemi

5
Latest posts by Sinan Eskicioğlu (see all)

Allah’ın iradesi ve nedensellik problemi, Yaratıcı Rabb’in dilemesi ve bu dilemenin yeryüzü kanunları ile bütünleşmesinin açıklanmasıdır. Nasıl oluyor da, Yaratıcı’nın dilemesi, kendisinin ortaya koyduğu kanunlarla kimi zaman çakışıyor gibi görünüyor ve kimi zaman da mucizelerle bütünleşiyor ve dünya hayatında tezahür ediyor.

Allah’ın iradesi ve nedensellik problemi başlığı altında çok çeşitli konular mevcuttur:

  • Allah’ın iradesi: İlahi buyruklar ve sistem, peygamberlerine sağladığı kolaylıklar ve mucizeler…
  • Nedensellik: (Kausalität/ Causality) Sebep-sonuç ilişkisi içerisinde, olayların ve yaşananların bir kurala göre işlemesidir. Her sonucun bir sebebinin olması ve sebebin de sonucu oluşturması. Nedensellik 20. Yy’ın başlarına kadar bilimin temel yasası olarak da kabul edilmiştir.
  • Kader ve kaza,
  • Mucizelerin nasıllığı ve mümkünlüğü,
  • Yaratıcı’nın dilemesi olan ilahi kanunlar ile dünyada hakim olan bilimsel yasalar,
  • Din-Bilim çatışması,
  • Dinlerdeki yanlış inanışlar ve mistik kişilikler,
  • Bilimi kıstas alanların dine yaklaşımları,
  • Mistisizm ve Dinler,
  • Mistisizm ve Nedensellik,

‘Allah’ın iradesi ve nedensellik problemi’ konusu bir bakıma ilahi boyutun-dünyevi boyutla karşılaştırılması ve ikisi arasındaki konuların çözülmesidir de diyebiliriz.

Bilimsel gelişmeler, kainatta geçerli olan yasaların bulunması ve bu yasaların üzerine bina edilen diğer yasalar, tezler, düşünceler, kabuller ve varsayımlardır.

En temel noktadan bakacak olursak, bugün de, eskiden de, insanlar üç ana gruba ayrılmışlardır:

  1. Allah’ın iradesi’ne inanıp, bunu kendine temel alanlar.
  2. Nedensellik yasaları ile bilimin verilerine inananlar ve bunu temel alanlar,
  3. Yaratıcı’nın iradesi ile yeryüzünde işleyen yasaları bütünleştirmeye çalışanlar.

Peygamberler döneminde Yaratıcı’nın iradesine inanmak, onaylamak kolaydı; çünkü peygamberler Yaratıcı’nın dilemesi ile mucizeler göstermekte ve sürekli olarak gelen bir vahiy iletisi vardı. Bu vahiy iletisi son peygamber Hz. Muhammed ile sona erdi. O zamana kadar ilahi yasaları kendilerine temel alanları anlamak kolay ve makuldü. Çünkü zaten ilahi ileti yeryüzüne akıyordu.

Vahiy iletişiminin kopması ile artık göklerden gelen haberler sona erdi. Bunun aksini iddia eden varsa, Kuran’a karşı geliyor demektir.

İkinci grupta olanlar, bilimin gelişmesi ile tabiat yasalarını ve bilimin gösterdiği ilkeleri kendilerine temel alanlardır. Bu kişiler için kimi zaman tabiatçı, kimi zaman ateist ve kimi zaman da inançsız denmiştir.

Üçüncü grupta olanlar da, Yaratıcı’nın iradesini yeryüzü yasalarıyla bütünleştirmeye çalışanlardır. Nedendir bu bütünleştirme çabası?

Çünkü yeryüzü yasaları da, İlahi metinlerde geçtiği üzere, Yaratıcı’nın belirlediği ve ortaya koyduğu yasalardır.

‘O, sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü bir bina kıldı. Ve gökten yağmur indirerek bununla sizin için (çeşitli) ürünlerden rızık çıkardı. Öyleyse (bütün bunları) bile bile Allah’a eşler koşmayın’. (Bakara, 22)

‘Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah’tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara Kendi buyruğuyla baş eğdirendir…’ (Araf, 54)

‘O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı’. (Alak, 2)

Üçüncü grupta olanlar, yeryüzündeki bu yasaların da Yaratıcı tarafından ortaya koyulduğunu bilirler ve bundan dolayı da, Yaratıcı’nın kendi koyduğu yasaları kimi zaman nasıl geçersiz kılabildiğini anlamaya çalışırlar ve buna makul-akli dayanaklar ararlar. Bu gruptaki insanlar ve düşünürler körü körüne bağlılık yerine makulleştirilmiş bağlılığı tercih ederler. Bu grup içerisinde olanlar için en bariz örnek, Endülüs’teki İslami çalışmaları yapan düşünürlerdir.

Bugün de karşımızda bu üç tarz insan vardır:

Salt doğru kabul ederek, ilahi metinlere yazıldığı gibi inananlar,

Bilime inanarak, kendilerini bu yönde kanalize edenler,

Din-bilim bütünlüğünden yana olup, aynı zamanda da Yaratıcı’nın iradesini önemseyenler.

Sanıyorum bugün yaşadığımız birçok sorunun temelinde de, bu üç grubun birbirini anlamaması yatmaktadır.

Birinci grupta olan ve Yaratıcı’nın iradesine inanmayı en doğru olarak görenler önemli bir yerde yanlış yapmaktadırlar. Bu da, İlahi vahiy iletişiminin sonlanmış olması konusundadır. Nasıl yanlış yapıyorlar? İlahi iletişimin kesilmesini kabullenmemekle, başka kişileri kutsal ve ilahi addederek, Yaratıcı’nın iradesini kutsayarak ve aynı zamanda Yaratıcı’nın iradesine karşı koymaktadırlar, çünkü bu konuda açık ayet (ilahi bilgi) vardır:

‘Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir’. (Ahzab, 40)

 

Sevgi ve Bilgiyle kalın

Önceki İçerikNiçin kaybetti Ak Parti? Sebep 16 Nisan Anayasa değişikliği olmasın…
Sonraki İçerikTwitter’dan kural ihlali yapan siyasilere uyarı etiketi..
Sinan Eskicioğlu kimdir? 1974 İzmir’de dünyaya geldi. Agah Efendi İlkokulu’nda eğitim hayatına başladı. İzmir İmam Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra ÖSYM sınavlarında Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazandı. Kelam dalında ‘Allah’ın iradesi ve Nedensellik Problemi’ isimli bitirme teziyle, gecikmeli olarak 2000 yılında üniversiteden mezun oldu. 28 Şubat sürecinin etkisiyle İlahiyat fakültesi mezunlarının öğretmen yapılmaması yüzünden 2002 yılına kadar ticaretle ilgilendi. 2002 yılında D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi’nde Din Felsefesi dalında yüksek lisansa başladı. Aynı yıl yüksek lisans programını yarıda bırakıp Almanya’ya gitti. Almanya’da Diyanet’e bağlı çeşitli camilerde eğitmenlik ve öğretmenlik yaptı. Duisburg-Essen Üniversitesi Sosyal işler ve yöneticilik bölümünde eğitim aldı. 2007-2011 yılları arasında IGMG (Avrupa Milli Görüş)’de Düsseldorf Bölgesi Eğitim Merkezi müdürlüğü ve bölge eğitmeni olarak çalıştı. 2011-2013 yılları arasında Osnabrück Üniversitesi Protestan Mezhebi bölümünde eğitimine devam etti. 2016 yılından itibaren Ocak Medya gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. 2020 yılında gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlenen yazar Almanca, İngilizce bilmektedir. şimdiye kadar yayınlanmış olan yedi kitabı vardır. Yok Edin İnsanın İnsana Kulluğunu- Kişiselleştirilmiş İslam, Zeytin Ağacı (Roman), Katar istanbul, Müslüman Kardeşlerden Ak Parti’ye İslamcılık., Tarihteki Dindar Zalimler. İbn Sina, İbn Haldun

5 YORUMLAR

  1. Endülüs dönemindeki müslümanlar 3. gruptaysa, İslamiyetin kabülü ve yaygınlaşmasında niye başarısız olabildiler? Bu konu oldukça önemli.

    Diğer bir konu, bugünkü 1. grup bilime inanmıyor mu demek? Genelde inanıyorlar. Ancak, Aklın kullanılması konusunda önyargıları var ve güvensizlik içersindeler. Bunları günümüz 3. grup insanlardan ayıran diğer bir önemli özellik şekilciliğe fazla sahip çıkmaları. 1. ve 3. grup arasındaki iletişimi kuvvetlendirmenin bir yolunu bulmalı. Allah’a kulluk ve toplumu bir bütün olarak ileri götürmek için bunların aralarında anlaşabilmiş olmaları önemli. Allah’ı idrak ve Allah rızası kavramları yeterince kuvvetli olsa bu başarılmayacak bir şey değil. Bu mümkün olduktan sonra 2. grupla da geçinmek, onları da idare etmek mümkün, aslında…. Ancak kemalât teferruatta gizli olduğu gibi, şeytan da teferruatta tuzağını kurarmış! İmtihanın tuzu biberi olan da b galiba!

  2. Yazinizda yer alan Ahzab 40 ayeti, Hz peygamberin halasinin kizi Zeynep ile evlenmesini mumkun kilan ayetlerden bir tanesidir. Konuyla dogrudan iliskisini kuramadım, yaniliyorsam ozur dilerim.

  3. Öncelikle evrensel bir teolojik problemi İslami vurguyla çözümlemek mümkün müdür şüpheliyim.

    Tanrı, Allah, Nirvana, Ulu Manitu adı ne olursa olsun, yani yaratan her ne ise kimsenin tekelinde değil.
    Dinler Tanrı’yı sahiplenmeye çalıştıkça dinsel bir kibrin içinden meseleyi yorumlamak zorunda kalıyoruz.
    Bizi işgal eden dinsel düşüncenin verilerini kanıtlayacak sevap işler yapmaya çalışıyoruz.

    Aslında meselenin tamamen seküler (dünyevi) olduğunu bildiğimizden yapılan dinsel girizgahlar spekülatif yorumlardan öteye geçemiyor.
    Haliyle bu kadar bilinmez insanda coşkun bir atma duygusu uyandırıyor.
    Dinsel alan bu nedenle romantik bir ağlaşma yerine dönüşüyor.

    Ancak gerçekte dinsel olanın da seküler (dünyevi) olduğunu biliyoruz.
    Çünkü dinsel taassup bir bayrak altında toplanmaya dayandığından eskinin ideolojik adlandırmasından başka bir şey değil.
    Eskiden ideolojik olan dinsel olarak ortaya çıkardı, dikkat ederseniz halen de öyle.
    Çünkü bütün dinsel kurallar insanlar üzerinde iktidar kurduğundan ve bu iktidar kulluk telkin ettiğinden, yani ruhu ve bedeni birlikte istediğinden (ölü gibi ol) dayandıkları meşruluğun tek kaynağı Tanrı, Allah veya Nirvana olmak durumundaydı.

    Yakın çağımızda icat edilen ideolojiler ise, doğrudan dünyevi temalardan hareket ettiklerinden Tanrı’nın meşruluk kaynağı yerine halkı, emeği ya da insanı koyarak iktidar taassubuna girişirler.
    Tanrı artık siyasal anlamda bir meşruluk kaynağı olmaktan çıkmıştır.
    Çünkü siyasal alan tamamıyla seküler (çıkar, yarar, fayda) içerik kazanmıştır.

    Din de eskinin halen canlı olan seküler bir iktidar arayışı olduğuna göre, (sanırım inandığımız Allah’ın iktidar sahibi olmak gibi bir arzusu olamaz (ilahi mudarasızlık)) seküler şeyleri tamamen seküler ölçülerle açıklamakta fayda vardır.

    Bu kısa açıklamaya göre; din manevi alana ait bir temaşa değildir, tamamen bu dünyaya ait bir iktidar iştahıdır. Roma’da bir anda payidar olan Hıristiyanlık iktidarı gibi. Ne ironi ama…
    Diyorsanız ki ya vahiy, ya mucizeler: Bir şeyi kanıtlama ihtiyacı da ne yazık ki tamamen dünyevi bir neden olsa gerek diyeceğim bu ölümlü dünyada kısaca.

    Tekrar başa döneyim Tanrı kimsenin veya herhangi bir dinin tekelinde ya da imtiyazında değildir.
    Tanrı herkese aittir ve bu da İslami değil teolojiktir.
    Bırakın Tanrımız bize kalsın, bizde onu saf bir adalete dönüştürelim.
    Bu dönüştürme bile sıkıntılı; zira Tanrı’yı intikamcı bir hale getiriyor.
    Hülasa mesele atmasyona çok açık…
    Tanrı’yı arzularımıza esir etmişiz vesselam…

    • *******
      ……
      Manitu aslen totem, tanrıdan bir türevdir,
      Aslı neyse aramak, önemli bir görevdir!
      Ne şanslıyız ki biz, Tevhid dini bizimki,
      Pusulamız dosdoğru, şükretmek bir ödevdir!…
      ……

      Bir sürü varsayımla, ne keyifli önyargı!
      Oh ne ala memleket, ne bir tasa ne kaygı!
      Ancak, münezzeh Allah, sürüye katsan bile,
      Tekelinde ne demek? ne büyük bir yanılgı!
      ….
      *******

      Tanrı’yı arzularına esir etmeğe çalışanlara bütün dinlerde rastlamak mümkündür. Ancak, Kuran’a göre Allah (Al İlah = The God = Tanrı)’ın münezzeh olması demek, zaten O’nun kimsenin tekelinde olamayacağının bir ifadesi değil midir? Başka bir deyişle Allah teolojinin aradığı evrensel Tanrı değil midir? Münezzehlik tanımı başka herhangi bir dinin ısrarla üzerinde durduğu bir konu mudur? Evrensel niteliği kapsamında vahiy olmasını şarj etmek niye o kadar zor ki? Allah’ı çok alelade bir niteliğe mahkum etmiş bir haliniz var. Allah yardımcınız olsun diye bitireceğim ama «benim seküler kimliğimle kimseden bir yardıma ihtiyacım yok» gibi kibrî bir anlayışa sahipsiniz, korkarım!…

      • Ben daha çok şuna inanırım:
        1-İnsan kendi kendisinin çaresidir ya da değildir. Başka çareler aramak beyhudedir.
        2-Kimlik bedenin hapishanesidir. Beden kimliği aşar er ya da geç.
        3-Zor olacak ama hepimiz bir gün öleceğiz. (Seküler kural)
        4-Gerisi size kalmış.
        5-Kibre gelince yaradan üflemiş biraz kendinden. Bu kadar emin olduğunuza göre sizde de epeyce var.
        6-Dinin takıntılarına takılmamak mümkün olsaydı iyi olurdu.
        7-Lakin zehirlendiğimizden olsa gerek takılmadan olmuyor. Panzehir niyetine.
        8-Kutsallık bir süreçtir, önce evde, sonra mabette, sonra da gökyüzündedir.
        9-Yani hep uzak, daha da uzak, uzağa gönderilmiştir hep, her yerdedir, yani hiçbir yerde…
        10-Ne diyeyim Tanrı yardım etsin hepimize…
        11-İnsanlığın gidişatı tersini söylese de…
        12-Demem o ki neye inanıyorsak hepsi buradan…
        13-Bu kadarını görmen için bütün yaptıklarım.
        14-Zira yaptığın kulluğa değmez başkalarının iktidarı…

        • 1. Kendini aşan konularda insan çaresizliğe teslim olmalıdır diyorsunuz ama bu Allah’a inanan birini tanımlamıyor. O inanç kalitesine bağlı olarak sürücü & rehber niteliğiyle çok şey değiştirir.
          2. Beden ruhun hapishanesidir. Ruh bedeni aşar (Y. Emren’in de hissettiği şekilde …Bir gün olan çıka gide, kafesten kuş uçmuş gibi..). Bunu da en iyi şekilde tanımlayan müslüman kimliğidir.
          3. Kural olan ölümdür. “Seküler” daha anasından doğmadan DiNdar ölüm kuralını zaten biliyordu.
          4. Gerisi size kalmış. Anlayış farkına rağmen aynen öyle
          5. Allah kibri sevmediğini özellikle vurgulamışken, inanaların kibri davranması çelişki olur.
          6. Dinsizliğin veya sekülerizmin takıntıları için de aynı şey söz konusu
          7. Ne zehirle kendini ne de panzehir ara. (Ne iblisin yüzünü gör, ne de salavat getir!)
          8-9. Görebilene, kutsallık her yerde ve her zamandır. Her yerdeliği hiçbir yere indirgemenin bir yolu Kuran’da tanımlanan “şirk”tir.
          10. Yardımı ilgisiz adreste aramamak kaydıyla, Amin!
          11. İnsanlığın sorumsuzca & kendi başına buyruk gidişatı dense daha doğru olur.
          12-14. Bu kanaatlerin Allah’a «şirk» koşularak oluşturulmuş bir hali var. Bu halin de Tanrı dediğiniz bir karşılığı var. Bu hal Kuran’da tarif edilmiş net bir hal. Allah’a kulluk O’nun iktidarlığı için değil. O, zaten evel ezel İktidar olan. Kulluk bunu tanıyabilmenin & taşıyabilmenin bireysel süreci.

  4. 1. Kendini aşan konularda insan çaresizliğe teslim olmalıdır diyorsunuz ama bu Allah’a inanan birini tanımlamıyor. O inanç kalitesine bağlı olarak sürücü & rehber niteliği ile çok şey değiştirir.
    2. Beden ruhun hapishanesidir. Ruh bedeni aşar (…Bir gün olan çıka gide, kafesten kuş uçmuş gibi..). Bunu da en iyi şekilde tanımlayan müslüman kimliğidir.
    3. Kural olan ölümdür. Seküler daha anasından doğmadan DiNdar ölüm kuralını zaten biliyordu.
    4. Gerisi size kalmış. Anlayış farkına rağmen aynen öyle
    5. Allah kibri sevmediğini özellikle vurgulamışken, inanaların kibri davranması çelişki olur.
    6. Dinsizliğin veya sekülerizmin takıntıları için de aynı şey söz konusu
    7. Ne zehirle kendini ne de panzehir ara. (Ne iblisin yüzünü gör, ne de salavat getir!)
    8-9. Görebilene, kutsallık her yerde ve her zamandır. Her yerdeliği hiçbir yere indirgemenin bir yolu Kuran’da tanımlanan “şirk”tir.
    10. Yardımı ilgisiz adreste aramamak kaydıyla, Amin!
    11. İnsanlığın sorumsuzca & kendi başına buyruk gidişatı dense daha doğru olur.
    12-14. Bu kanaatlerin Allah’a «şirk» koşularak oluşturulmuş bir hali var. Bu halin de Tanrı dediğiniz bir karşılığı var. İşin ilginç tarafı, bu hal Kuran’da tarif edilmiş net bir hal. Allah’a kulluk O’nun iktidarlığı için değil. O, zaten evel ezel İktidar olan. Kulluk bunu tanıyabilmenin & taşıyabilmenin bireysel süreci

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz