Annenin saf kızı

1

Kadın kızıyla kocasını ayırdı.

Neden, diye sordum: adamın bir işe yaramadığını söyledi.

Peki, sen hayatlarında yokken onlar nasıldı diye sordu.

Ne olacak, kızımı sömürüyordu, dedi.

Yani kızın çalışıyor, o yalnızca yiyor muydu, diye sordum.

Hayır, dedi ama kızıma az para veriyordu.

Peki, siz yanlarında yokken bu bir sorun teşkil ediyor muydu, diye sordum.

Ne olacak kızım safın biri, gözünü boyamış, ne diyorsa ona inanıyor, dedi.

Yani sen yanlarına gelince mi bu sorun olmaya başladı diye sordum.

Ne yani dedi, kızımı uyandırmam suç mu?

Elbette suç değil, ama birbirine yaslanmış, birbirlerinden güç alan ve birlikte bir gelecek kurmayı tasarlamış iki insanın arasına girmiş, birinin diğerinin güvenini suiistimal ettiğini söyleyerek birinin yüreğine kuşku tohumları ekerken, diğerini de yaptığı fedakârlıkların görülmediği, verdiği mücadelenin tek yönlü olduğu kuşkusuna teşvik ediyor bulunuyorsunuz dedim.  

Kadın, kendisini suçladığımdan emin bir şekilde biz erkeklerin hep aynı olduğunu söyledi.

Haklı, bu söz henüz demini almadı!

Özelde birbirilerimizi seçmiş olmanın dışında biz erkeklerin aynı olduğu doğrudur ki, kadınlarda o özel seçimin dışında o aynılıktan istisna değiller. 

Sonuçta karşı cinsleri birbirlerine bağlayan şey zekâ değildir, birbirlerinde bulmayı umdukları belirli duygulardır ki, onları orantısız fedakârlık yapmaya ikna eden şey de aslında odur. 

Hem zaten iş kişilerin birbirleri için yaptıkları fedakârlık oranlarını sorgulamaya gelmişse o iş bitmiştir, devam eden bir evlilik değildir, alışkanlık yapmış bir rutini sürdürme bağımlılığıdır.

Ve üzülerek söylemeliyim ki, evliliklerin yüksek bir oranı bu alışkanlık halinin -görev gibi- sürdürülmesinden başka bir şey değildir.

İnsanların evliliklerini sürdürmelerinin başka sebepleri de vardır, ancak gelecek hayallerinden vaz geçmiş veya o duyguları yitirmiş bir evlilik kesinlikle evlilik değildir, o yalnıza bu halin devamını sonrasına yeğlemiş iki zayıf ruhun kararıdır. 

Evliliğin temeli belirli duygulardır, fedakarlığın hesapsız yapılabiliyor olmasının nedeni de -toplumun eşlere biçtiği görev duygusunu göz ardı edersek- oradan gelmektedir.

Bir evlilikte duygu yoksa hesaplar öne çıkar ve hesaplar her ne kadar akla ya da insanların çokça telaffuz etikleri akıl evliliklerine dayansa da o evlilikler sahtedir. 

Ana-Kız

Böylesi bir evlinin gerçek eş olma duygusunu yaşaması olası değildir, çünkü böylesi bir evliliğin yaşama amacını taşıması veya tamamlaması olasılığı yoktur, o baştan sona iş ortaklığını sürdüren iki tüccarın hesaplarının öylesi bir birlik hali içinde uyuşması neticesidir. 

Böylesi bir evlilikte “öküz ölür ortaklık biter” hesabı esastır, yani taraflar ortaklıktan istediklerini aldıkları sürece o beraberlik devam eder, ama biri hesaba şaibe kattığında bile o iş biter, çünkü bırakın ulvi duyguları arada güven duygusu bile yoktur ve güven duygusuna dayanmayan her beraberlik er-geç bitmeye mahkumdur.

O annenin kızının evliliğine müdahalesi o duyguların ruhuna dolayı bir suikasttır, çünkü duyguları öldürüp işi hesaba düşürmekte ve şaibe şüphesiyle hesaplara da itiraz ederek hesapları da kötü iki ortağın işine dönüştürmektedir.

Şüphe tohumu ekildi mi artık herkesin kendi hesabının peşine düşmesi uzak bir ihtimal değildir ve ne yazık bunu da tam olarak kızının evliliğinin mükemmel olasını isteyen bir anne yapmaktadır. 

Annenin saf kızı (!) elbette aptal değildir, ancak bir anneden kuşku duymakta kolay değildir ve ne yazık annelerini durduramayan kızların evliliği de genelde böylesi kötü bir sonla iştigaldir.

Erkeklerin buradaki zaafları ise kız annelerinin hayatlarına dahil olmalarına eşlerinin kendi annelerine itiraz ettikleri kadar onların etmemeleridir. 

Bunun pek çok nedeni var, ancak netice ne olursa olsun kızlar annelerini evlilik hayatlarına dahil etmekle evliliklerinin sonu için start düğmesine kendileri basmış olmaktadırlar.

Bazı kaynanalar mutlaka ben böyle değilim diyeceklerdir ki, muhtemelen öyledir, ancak şunu da unutmamak lazım ki evliliklerde davranışlar genelde sözlerden daha keskindir.

Bununla erkek annelerini akladığım falan düşünülmesin; kaldı ki boşanmalarda erkek annelerinin katkıları hala kız annelerinin katkılarından daha fazladır, yalnızca böylesi bir anneyle muhatap olduğum için böylesi bir yazı yazma gereği gördüm. 

Önceki İçerikRamazanda ne zaman tartılmalıyız?
Sonraki İçerikOruç’a Tutunmak
İbrahim Yersiz
İbrahim Yersiz 1967 yılında Mardin’in Mazıdağı ilçesinde doğdu. Eğitimine aynı yerde başladı. Gazeteciliğe ilk Yeni Ülke ile başladı, sonra Özgür Gündem ile sürdürdü. Daha sonra bağımsız olarak muhtelif gazete ve dergilere bilgelik üzerine yazılar gönderdi. Olasılık Prensibi Okulu ve Kaçıklar Gezegeni adında iki kitabı var. Halen bilgelik üzerine çalışmaları sürüyor.