Hasan Mesut Önder röportajı… Yaşar Yakış: Araplar Araplar’ın kendilerine yaptığını unutur, ama Türk’ün yaptığını unutmaz…

3

Ülkemizde Arap ve İslam Dünyası konusunda en bilgili insanlardan biridir Yaşar Yakış. Dışişleri Bakanlığı’nda Arapça da bilen bir diplomat olarak uzun yıllar Arap ülkeleri konusunda çalışmış, ülkemizi büyükelçi olarak Mısır’da temsil etmiştir. İslam Dünyası liderlerini her yıl bir araya getiren İSEDAK toplantılarının koordinasyonunu üstlenmiştir. AK Parti’nin ilk dışişleri bakanı da odur.

OCAKMedya’dan Hasan Mesut Önder, Yaşar Yakış ile günümüz dış politika sorunlarını kapsayan bir mülâkat yaptı.

Hasan Mesut Önder (HMÖ)- Ortadoğu’da Arap- İsrail karşıtlığı üzerine kurulmuş olan jeopolitik dengenin Sünni-Şii dengesi şeklinde yeniden kurgulanmaya çalışıldığı görülüyor. Sizce yakın gelecekte Ortadoğu nasıl bir jeopolitik ortam ile karşı karşıya kalacak?

Yaşar Yakış (YY)- Dünyanın neresinde olursa olsun, anlaşmazlıkları mezhepsel temele oturtmak yanlıştır. Böyle bir politika anlaşmazlıkların inanç gibi semavi bir sebebe dayandırılmasına götürür ve sorunların çözümünü zorlaştırır. Ortadoğu gibi ulusal çıkarların esasen çatışmakta olduğu bir bölgeye bir de mezhepsel çatışmanın eklenmesi bölgeyi daha istikrarsız hale getirecektir.

İran’ın Afganistan işgalinde Taliban’a karşı ABD ile işbirliği yaptığı ve askeri istihbarat desteği verdiği biliniyor. Bu ikili arasındaki örtülü ilişkiye Irak işgalinden sonra da rastlamak mümkün… ABD Büyükelçisi Ryan Crocker, Irak’taki Amerikan kontrolünün zora girdiği 2007 yılında, İran ve ABD temsilcilerinin Bağdat’ta bir araya gelip Irak’taki yönetimsel sorunları ele aldığını, hatta bu görüşmelerin gizli aktörünün Kasım Süleymani olduğunu ifade etmiştir.

Bu işbirliğinin günümüzde de devam ettiğine yönelik emareler mevcuttur. İran dini lideri Ayetullah Hameney’in Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’ye IŞİD’e karşı mücadelede Amerika ile işbirliği yapması için izin verdiği iddiaları da bulunmakta… Sizce, ABD Afganistan ve Irak işgali ile İran’a neden alan açtı, bu bir hesap hatası mı yoksa başka hesaplar mı var? Bazı analistlere göre, ABD’nin İran’a alan açmasının sebebi; jeopolitik olarak aşırı genişleyen İran’ın kaynaklarının kuruyacağı ve genişlemenin maliyeti olarak devletin sıklet merkezinin delinme tehlikesi ile karşı karşıya kalacağı yorumları var…

ABD’nin İran’la Afganistan ve Irak’ta (ve hatta Suriye’de) bazı konularda paralel hareket ettiği veya zımni işbirliği yaptığı doğrudur. Ancak bunu, dolaylı yoldan İran’ı zayıflatmak için yapıyor olması şart değildir. Ülkeler, dış politikalarını, kendi ulusal çıkarları doğrultusunda belirlerler. Bu politikaların, zaman zaman, muhalif oldukları başka ülkelerin politikaları ile aynı paralelde olmasını yadırgamamak gerekir. Ülkelerin, birçok alanda farklı hareket ettikleri öteki ülkelerle, başka bazı alanlarda işbirliği yapmaları da mümkündür. Bunun da yadırganmaması gerekir.

HMÖ- ABD’nın Irak’tan çekilmesi ile birlikte İran’ın Irak üzerindeki ağırlığı ciddi oranda arttı. Ancak bazı analistler, ABD’nin Şii jeopolitiğini Fars ve Arap Şiiliği şeklinde bölmeye yani Kum’a karşı Necef’i güçlendirmeye çalıştığını söylüyor. Sizce İran’ın etkilediği Şii jeopolitik hat bölünebilir mi, bu konuda değerlendirmeleriniz nelerdir?

YY- Şii-Sünni veya Arap-Fars jeopolitiğinin su geçirmez bir hatla bölündüğünü düşünmemek gerekir. Arap olan Araplığını tamamen bir tarafa bırakıp Şii dünyanın lideridir diye her zaman İran’ın peşine takılmaz. Her insanın zaman zaman Araplığı, zaman zaman da Şiiliği ağır basabilir ve o dürtüleri doğrultusunda hareket eder. Ortadoğu’daki Şii jeopolitiği, o sıradaki de Şii ve Sünni blokun göreceli ağırlığına göre denge bulacaktır. Hatta bazı dönemlerde Şii Araplar bir konuda Kum’un görüşleri yönünde, öteki bazı konularda Necef’in görüşleri yönünde hareket edebilir. Ne birinin ne de ötekinin etkisini mutlak bir belirleyici olarak görmemek gerekir.

 

Hasan Mesut Önder.. Ocakmedya yazarı..

HMÖ- İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörlüğü yapmış olan Dore Gold, 2015 yılında Herzliya güvenlik konferansındaki konuşmasında; Körfez ülkeleri ile ortak çıkarlara dayalı bir işbirliği olduğunu, Arap ülkeleriyle işbirliğinin sebebinin İran’ın Ortadoğu’daki saldırgan tutkuları olduğunu belirtti. Ayrıca Dore Gold, İsrail’in Arap dünyasıyla ilişkilerinde Filistin meselesinin artık hiçbir belirleyiciliğinin kalmadığını ve Arap ülkeleri ile ayrı ayrı özel ilişkiler geliştirmenin önemli olduğunu söyledi. Bölgedeki gelişmelere bakıldığında İsrail’in bu stratejisinin meyvelerini topladığını söyleyebilir miyiz?

Yaşar Yakış.. eski dışişleri bakanı..

YY- İsrail’in Arap-İsrail ilişkilerini zamana yaymak suretiyle aşındırma ve sıradanlaştırma hedefi vardır. Bu hedef yönünde önemli bir mesafe de kaydetmiş durumdadır. Özellikle bazı Arap ülkeleri Arap baharı sonrasında kendilerini bir varlık yokluk mücadelesi içinde buldukları için İsrail’e karşı olan tutumları ister istemez ikinci plana düşmüştür. Arap baharı sonrasında da bu sürecin devam etmesi ve Filistin sorununun eskisi kadar ön planda kalmaması ihtimali vardır.

HMÖ- MOSSAD Eski Başkanı Tamir Pardo bir demecinde; İsrail için en büyük varoluşsal tehdidin Filistin’de uyguladığı işgal politikası olduğunu, bu politikanın devam etmesi halinde Arap nüfusunun orta vadede Yahudi nüfusunu geçeceğini, İsrail’in Yahudi devleti olma vasfını yitireceğini bundan dolayı İsrail karar vericilerinin bir an önce iki devletli çözüm için cesur kararlar alması gerektiğini ve bu sorunu görmezden gelmek için İran gibi dış düşman üreterek kafayı kuma gömmenin İsrail’e yarar sağlamayacağını ifade etti. Katar’ın Hamas’a olan desteğinden dolayı baskı görmesi;  İsrail’in bu perspektifte bir çözüm için sahipsiz bir Hamas ile masaya oturmanın alt yapısını oluşturmaya çalıştığı şeklinde okumak mümkün mü?

YY- İsrail’in Filistin’de uyguladığı işgal politikasının en büyük varoluşsal tehdit olduğunu MOSSAD eski başkanının kabul etmesini takdirle karşılamak gerekir. İki devletli çözümün en sağlıklı çözüm olduğu kanaati de uluslararası kamuoyunda yaygınlaşmaya başlamıştır. Hamas’ı mümkün olduğu kadar az sayıda ülke tarafından desteklemesi doğal olarak İsrail’in çok arzu ettiği bir durumdur ve bu yolda çabalarını sürdürecektir. Ancak bazı Körfez ülkeleriyle Mısır’ın Katar’ı tecrit etmeye çalışmalarını sadece Hamas’a verdiği baskıya bağlamak eksik bir izahtır. Katar Hamas’a destek vermeseydi dahi yine bugünkü eleştirilere maruz bırakılacaktı.

Hamas’ın İsrail karşısında masaya oturması halinde mümkün olduğu kadar az destekçisi olması doğal olarak İsrail’in çok arzu edeceği bir durumdur. Bu nedenle Hamas’ı yalnızlaştırma yolundaki çabalarını sürdüreceğine kesin gözüyle bakabiliriz.

HMÖ- Katar ve diğer Körfez ülkeleri arasında Mısır darbesinden sonra benzer bir kriz yaşanmıştı ve Suudi Arabistan’da Müslüman Kardeşler ve Hamas gibi örgütlere destek vermeyeceği sözü alınarak kriz aşılmıştı; ancak Katar’ın bu örgütlere destek vermeye devam ettiği görülüyor. Şimdi de Trump yönetiminin İran’a karşı oluşturmaya çalıştığı Sünni bloğa karşı Katar’ın ihtiyatlı tutum takındığı görülüyor. Bunun yanında Amerika’nın İran’ın nükleer çalışmalarına karşı her seçeneği masada tuttuğu bir dönemde İngiliz bankası Standard Chartered, İran’ın nükleer programının finansmanı için 250 milyar dolar akladığı bilgileri var. Katar gibi küçük ölçekli bir ülke kendi inisiyatifi ile mi bu örgütlere destek veriyor yoksa Katar bölgenin eski mimarı İngiltere’nin operasyon üssü mü? Ek olarak, özelde Körfez’de ve genelde Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin İngiliz-ABD rekabetinin ürünü olduğunu söylemek doğru olur mu?

YY- Hükümran bir ülke olarak Katar’ın uluslararası ilişkilerde ortaya çıkan her yeni durumda, kendi ulusal çıkarları neyi gerektiriyorsa ona göre politika oluşturması doğaldır. Bunun için İngiltere ile işbirliği yapması gerekiyorsa onu da yapar. Katar’ın bunu kendi inisiyatifi ile mi yoksa İngiltere’nin teşvikiyle mi yaptığı sorusu bu çerçeveye girer. Katar yöneticileri, İngiltere’nin bir telkini üzerine bir inisiyatif almışlarsa, bunu kendi ulusal çıkarlarına da uygun buldukları için almışlardır. Her ülkenin başka bir ülkeyi etkilemeye çalışmasını da uluslararası ilişkilerin en doğal kuralı olarak görmek gerekir.

Körfez’de bir İngiliz-ABD rekabeti olmasının şaşılacak bir yanı yoktur. Bu iki ülke çoğu zaman sıkı bir işbirliği içindedir. Ancak çıkarlarının farklı olmaya başladığı alanlarda birbirine rakip olarak ortaya çıkmaları da doğaldır. Orta Doğu’daki gelişmeleri sadece İngiltere-ABD rekabetinin ürünü olarak görmemek gerekir. Orta Doğu’da olanlarda, bunun dışında sayısız başka nedenler vardır.

Hasan Mesut Önder.. Ocakmedya yazarı..

HMÖ- Son gelişmelerle Ortadoğu’da İhvan jeopolitiğinin ABD-İsrail ekseni tarafından sistem dışına itileceği ve meşru siyasi zeminde varlık göstermelerinin engelleneceği görülüyor. Sistem dışına itilmenin etkisi ile örgütün bazı bileşenleri IŞİD gibi radikal örgütlere kayabilir mi,  bu iki durumun Türkiye’nin bölge politikasına yansıması ne olur?

 

 

 

YY- İhvan hareketi 1928’de Mısır’da kurulduğu zamandan beri kendisi de evrim geçirmiştir, daha sonra yayıldığı her ülkede de, o ülke koşullarına göre farklılaşmıştır. Bugün Fas’ta da İhvan hareketi vardır, Mısır’da da. Ancak ne bu iki ülkedeki ne de öteki ülkelerdeki İhvan hareketleri birbirlerinin tamamen aynıdır. Ana ilkeleri aynı kalmakla birlikte zaman içinde önemli farklar ortaya çıkmıştır. Hatta aynı ülkedeki İhvan hareketi de tek bir blok değildir. Aralarında birbirinden çok farklı düşünen üyeler de vardır.

Herhangi bir siyasi hareketin meşru zeminde faaliyet göstermesine izin verilmediği takdirde o hareket yer altına iner ve kontrol edilmesi daha güç hale gelir. İhvan da, siyasi zemin dışına itilirse, içindeki bazı kesimler IŞİD’e, bazıları başka siyasi hareketlere katılabilirler.

Türkiye din temelli siyasi örgütlerden uzak durmalıdır. Hele başka ülkelerdeki siyasi hareketleri yönlendirmeye çalışması daha da duyarlı bir iştir. Zannedildiğinin aksine Türkiye Ortadoğu’yu birçok Batı ülkesinden daha az tanır. Arap ülkelerindeki gelişmelere doğru teşhis koyabilecek, donanımlı, Arapça bilen politikacıları yok gibidir. Üniversitelerinde Arap Araştırmaları Bölümleri hem sayı açısından hem de akademik donanım açısından yetersizdir. Orta Doğu konusunda uzmanlaşmış düşünce kuruluşlarının hem sayısı hem donanımları yetersizdir. Bu düşünce kuruluşlarının Ortadoğu başkentlerinde şubeleri de, ülkedeki siyasi dengelere doğru teşhis koyabilecek analistleri de yoktur. Bu eksiklikler nedeniyle, Ortadoğu’daki çatışmalara taraf olurken Türkiye’nin hatalar yapması ihtimali yüksektir. Ortadoğu politikamızın Türkiye’yi ne duruma getirdiğini görüyoruz. Türkiye’nin bu hataları tekrar etmekten kaçınması gerekir.

HMÖ- Son olarak, İran Meclisinde yaşanan terör saldırısına ve Katar olayına karşı Türkiye’nin izlemesi gereken politika ne olmalıdır, mezhepsel gerilimleri düşürmek ve Ortadoğu’nun Balkanlaştırılmasının engellenmesi için çözüm önerileriniz nelerdir?

YY- İran Meclisinde yaşanan terör eylemini IŞİD üstlenmiştir. IŞİD’in bu eylemi, İran’ın Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı yürüttüğü savaş nedeniyle gerçekleştirdiğini farz etmemiz gerekir. Türkiye bu olayı takbih etmiş ve karşı olduğunu en açık şekilde ortaya koymuştur.

Katar’ın tecrit edilmesi ve abluka altına alınması çağdaş uluslararası ilişkilerin doğasına aykırıdır. Hele Körfez İşbirliği Konseyi gibi çok başarılı bir bölgesel işbirliği örgütü üyesi bir grup ülkenin, örgütün başka bir üyesine karşı böyle bir yola gitmesi doğru değildir.

Arap ülkelerinden talep gelmedikçe Türkiye’nin Araplararası ilişkilere kendiliğinden müdahil olması doğru değildir. Araplar kendi aralarındaki anlaşmazlıkları aile içi sorun olarak görürler ve dışarıdan bir ülkenin katılmasını hoş karşılamazlar. Hele, Türkiye’nin taraflardan birine daha yakın görüntü vermesi veya öteki tarafı eleştirmesi daha da az hoş karşılanır.

Katar krizinde hiçbir ülkenin yaşamsal çıkarları söz konusu olmadığına göre zamanla bu sorunun çözümleneceğini tahmin ediyorum. O zaman Arap ülkeleri kendi aralarında barışacaklardır, ama Türkiye’nin izlediği tutumu unutmayacaklardır. Arab’ın Arab’a yaptığı unutulur, ama Türk’ün Arab’a yaptığı unutulmaz.

 

3 YORUMLAR

  1. Hasan hocam gene çok başarılı bir mülâkat olmuş. Bir sonraki mülakatını ve aktörünü sabırsızlıkla bekleyeceğiz.

    Bu arada; Tarihsel, kültürel, dini bir çok bağa rağmen sn.Yasar Yakış in ” Ortadoğuyu, Batılılar Türkiyeden daha iyi tanır” tezi eksik bir tez bence. Saygılar.

  2. Guzel bir röportaj, dişe dokunur önemli konulara değinmişiniz, yalnız her soruyu bir başlık kabul edersek cevap da başlık gibi olmuş. Soruların uzunluğu ile cevapların kısalığını gözönünde bulundurun, sayısız başka nedenleri ayrıntılarına girmeden bir iki cümleyle duysakmış daha güzel olurmuş. Sorular güzel ama yanıtlar kısır kalmış, halbuki Yaşar Yakış anlatmaya meyilliymiş, cümlesi kesik kalmış ve diğer konuya geçilmiş. Sorular kallavi ama.

  3. Kasım Süleymani hakkında söylenen sadece iddiadan ibaret. Ki zaten kurulan cümleler “söyleniyor” ve “iddia ediliyor” gibi kesinlik ifade etmeyen ibareler ile bitiyor.
    Bu iddialar ve söylentiler yerine sahaya bakmak lazım. Ve sahada görülen o ki; Kasım Süleymani, şu an Irak ve Suriye ordu kuvvetlerini organize edip Amerika’nın desteklediği IŞİD, ÖSO, PJAK/PYD/Peşmerge gibi terör örgütlerine kan kusturuyor.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz