Arzu ve Kader

0
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Arzu istenci ve kaderde kaçınılmazı ifade eder.

Ancak kaçınılmaz kadere yüklense de temelinde genelde arzunun kaderi şekillendirmesi vardır.

Yani bir anlamda kaderi şekillendiren arzudur.

Fakat insanlar yine de hayatlarındaki olumsuzluklarda bir müsebbip ararken arzularını değil kaderlerini suçlar, çünkü yola devam etmek için yapılmış hataların bir müsebbibe yüklenmesi ihtiyacı vardır.

Bu suçlama insanın kendisini aklama ve yeniden yola devam etmek için kendisinde güç bulma ihtiyacının getirdiği bir neticedir.

Kader nedir?

Bu çokça sorulan bir sorudur.

İnsanlar kaderi genelde tanrısal bir hükme bağlar.

Oysa tanrısal hükmün devreye girmesi iradenin boşa çıkarılması şartına koşuttur.

Peki gerçekten öyle bir şey var mı?

Aslında kısmen var; ancak buna rağmen kader koşullar, fırsatlar, rastlantılar veya kalıtımsal birtakım istidatlardan başka bir şey değildir ve müdahale görebilir, değiştirilebilir ve veya aşılabilirdir.

Fakat insanlar bu istidatları genelde aşmayı değil, suçlamayı tercih etmektedir, çünkü tersi insanın katlanamayacağı kadar ciddi bir çaba ve emeğe karşılıktır.

Yani gerçekte bir kaçınılmaz yoktur, kaçınılmaz denilen şeye müdahale edememek vardır.

İnsanlar o nedenle kaderin tezahürünü birtakım kaçınılmazlara indirger.

Kader bugün bir anlayış ve inanç olarak güç kaybediyor, çünkü insanlar artık kalıtım veya soya çekim gibi istidatlara bile müdahale edebiliyor.

Koşulların değiştirilebilirlik oranı, fırsatlar veya rastlantılar ise kaderi önemli oranda söz konusu etmenin dışına çıkarmış bulunuyor.

Ama belli ki bir bilinmez olduğu sürece bir müsebbibe de gerek vardır ve o bilinmez söz konusu olduğu müddetçe de o müsebbip de söz konusu olacaktır.

Müsebbip bir istidat olarak aslında zekanın olağanüstü bir buluşudur.

İnsan kendi normalini bu ve buna benzer istidatlar sayesinde var etmiş bulunmaktadır.

Kaldı ki normalite bir kabul, insanların tüm istidatları onun üstüne inşadır.

Yani insanın ellinden normali aldığınızda tüm bu istidatlar yok olduğu gibi insanda, insanlıkta onunla birlikte yok olmaktadır.

Demem o ki, kaderiniz sizin kabul verdiğiniz bir normalitenin üzerine inşadır veya daha değişik bir ifadeyle siz bu normaliteye toplumsal mutabakatla vardığınız için bunun sizde bir karşılığı, anlamı ve izahı vardır.

Bugün pozitif bilimler dışında kalan diğer bilimlerde bu normalin üzerine inşadır, doğru diye savunulan bir şey varsa, onun da bu normale göre bir mantığı veya izahı olduğu içindir.

Dediğim gibi bu normaliteyi ortadan kaldırın insandan geriye eser bile kalmamaktadır, zira tüm bu sosyal normlar o normalitenin bir parçasıdır ve daha ileriye gidecek olursa kader de bunun bir parçasıdır, dinde, hepsi insanı makul, kabul edilebilir bir norma taşımak içindir veya insan davranışlarını o norma göre düzenleme şartını yakalamak içindir.

O normali aştığımızda kaderi aştığımız gibi, insanlığın sınırını da aşmış oluyoruz, zira insanlık dediğimiz şey bu normun ta kendisidir. 

Ama şunu itiraf etmeliyiz ki, düşündüğümüz şeyi düşünmekte özgür olduğumuz gibi, arzu ettiğimiz şeyi de arzu etmekte özgürüz.

Evet, özgürüz ve şimdi!

Norm, yalnızca hangi şeyi hangi noktada arzu etmeniz gerektiğini belirlemek içindir. 

İnsanların neyi “ne kadar isteyebilirim” veya “istediğim şeyi yapmakta ne kadar özgür olabilirim” şeklindeki sorularının karşılığı bu normların ambiyans sınırları içindedir.

Sadede gelirse; özgürsünüz, arzu etmek istediğiniz şeyi arzu edebilirsiniz, tabii o normların size getirdiği sınırlamaları saymazsak.

Ama kendinizi aldatmayınız, hayatınızın bir yerinde bunların gerçek dürtüleriniz olmadığını veya istemlerinizin bir kısım arzu veya dürtüden ibaret olmadığının farkındasınız ve saygınlık uğruna bir kısım dürtülerinizi baskılarken aslında hayatın veya gerçekliğin bu olmadığını düşünüyorsunuz.

Veyahut arzu etmeniz gerektiğini düşündüğünüz şeyi arzu etmekte kendinizi özgür hissetmeniz gerektiğini düşünmenize rağmen kendinizi özgür hissetmiyorsunuz.

Söylemem gerek, tüm bunlar kendinizin de kabul verdiği o normalitenin dürtüleriniz üzerinde oluşturduğu bir kısım baskının sonucudur.

Siz özgür olmak istiyorsunuz, ama özgürlükten anladığınız şey o normalitenin dürtüleriniz üzerinde oluşturduğu baskının kaldırılmasıdır.

Bu garip değil mi?

Ya da gerçek özgürlük bu mudur?

İradenizin dürtülerinize hiza verdiği yeni bir hal var mı?

İzninize cevapları başka bir yazı konusu yapalım.

Sağlıcakla.

Önceki İçerik4. Yargı Paketi yasalaştı..
Sonraki İçerikBüyük resmi görebilmek
İbrahim Yersiz 1967 yılında Mardin’in Mazıdağı ilçesinde doğdu. Eğitimine aynı yerde başladı. Gazeteciliğe ilk Yeni Ülke ile başladı, sonra Özgür Gündem ile sürdürdü. Daha sonra bağımsız olarak muhtelif gazete ve dergilere bilgelik üzerine yazılar gönderdi. Olasılık Prensibi Okulu ve Kaçıklar Gezegeni adında iki kitabı var. Halen bilgelik üzerine çalışmaları sürüyor.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz