Bahçeli: Gerekirse Barzani yakalanıp getirilmeli.. PKK’ya askeri girişim havadan ve karadan korkusuzca başlatılmalıdır

0

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Meclis Grup toplantısında konuştu. Hükümete üniversiteye giriş sınavını tamamen kaldırma teklifinde bulunan Bahçeli, lisans, yüksek lisans, doktoranın önündeki bariyerlerin tamamen yıkılması gerektiğini belirtti.

“Yaygın ve yerleşik bir aşağılık duygusuna sahip kişilerin büyük ülkülere gönül vermesi, hadi bunu da geçtik ucundan, kıyısından tutması hayaldir.” diyen Bahçeli, şunları söyledi:

“Milli eğitimdeki pürüz ve badireler, sürekli derinleşen çelişki ve çarpıklıklar sadece bugünümüzü değil, geleceğimizi de riske atmaktadır. Bu durum, hepimizin özen ve özgüvenle üzerinde durmamızı gerektiren bir sorunu ihsas ve ifade etmektedir. Tutucu önyargılardan, taassubun zifiri karanlığından, köleci mantık ve mensubiyet bunalımından kurtuluşun reçetesi eğitim ve öğretimin niteliğinde gizlidir.

Cehaletin biaman düşmanıysak sorumluluklarımızı ihmal edemeyiz. İhanetin karşısında bitaraf değilsek gerçeklerden kaçamaz, milli çağrı ve taleplere sırtımızı dönemeyiz. Geleceği planlamanın mecburiyetine inanıyorsak nesillerin manen bizlere tevdi ve emanet ettiği tarihi görevlerimizi erteleyemeyiz. Geleceğimizden tasarruf edemeyiz, gençlerimizin ümitlerini boşa çıkaramayız. Ne yapacaksak, neyi hedefliyorsak şimdi harekete geçmeli, şimdiden devreye girmeliyiz. Dün, bugün ve yarın ölçeğinde kuracağımız denge ve milli hassasiyetle eğitim alanındaki beklentileri azami seviyede karşılamalıyız. Bilinmelidir ki, milli eğitim istikbal demektir. Bunun yanında milli eğitim istiklalin güvencesidir.

Getirilen sistemin ayrıntılarına girmeden şunu söylemek isterim ki, üniversite sınav sistemindeki gelgitler, kafa karışıklıkları, yaşanan tartışmalar maalesef son bulmuş değildir. Bilakis yeni sınav sistemi ilave sorunların doğmasına neden olmuştur. Öğrencilerimiz huzursuzdur. Tabiatıyla anneler, babalar kaygılıdır. Kaldı ki mezkur yeni sistemin oturması zaman alacak, hatta kaynak ve emek israfına yol açacaktır. Ülkemizde yükseköğretime geçiş sistemi üzerinde artan bir talep baskısı vardır. Bunu görüyoruz.

Hükümete bizim teklifimiz şudur: Gelin üniversite sınavını tamamen kaldıralım. Gelin lisans, yüksek lisans, doktora eğitimlerinin önündeki bariyerleri birer birer yıkalım. Anadolu’nun mazlum çocuklarına tüm imkânları sunalım. 15 Temmuz FETÖ işgal teşebbüsü bize öğretmiştir ki; liyakat tamam, ehliyet tamam; ama hepsinden önemlisi adam gibi adam nesillerin yetişmesi ve yetiştirilmesidir. Altın nesil diyorlardı, ne oldu, tepemizden bomba yağdırdılar. Yurt dışına önüne gelen maklubeci münafık ve melaneti gönderip en parlak üniversitelerde okuttular, fırsat bu fırsat deyip Pensilvanya’yı hain çiftliğine dönüştürdüler. Okul dediler, Türkçe olimpiyatları düzenlediler, kolejler ve üniversiteler açtılar, sınav yolsuzlukları yaptılar; aynı zamanda da Türkiye’nin yıkımına şerefsizce hizmet ettiler.

Kalite, önce vicdanda olacak. Eğitim önce, ahlak ve imanda yeşerecek. Evlatlarımızı bir güne sığdırılan testlerle değil, bir ömre sığmayan muazzam duruş ve asaletleriyle övmeli, takdir etmeli, analarının ak sütü gibi helalleri olan haklarını da vermeliyiz. Hep birlikte, milli ve manevi değerlerine sımsıkı sarılmış; vatanı için şehadete kucak açmış, bayrağı için her çileye, her külfete razı gelmiş kahraman Türk gençliğini bir sınavdan çıkarıp öbürüne sokmaktan vazgeçelim.

Sadece Türkiye, sadece bölgemiz değil; tüm dünya, tüm insanlık terörizmin tasallutu altında ve barbarlığının hedefindedir. Her bir terör saldırısı sonunda kırılacak cam tavana bir çatlak eklemekte, sonunda çökecek binanın bir sütununu yıkmaktadır. Somali’nin başkenti Mogadişu’da 14 Ekim günü resmen bir katliam yaşanmıştır. Bomba yüklü bir aracın patlatılması sonucunda 200’e yakın insan hayatını kaybetmiş, yüzlercesi de yaralanmıştır. Bu menfur saldırıdan sonra ülkede 3 günlük yas ilan edilmiştir. Somalilere başsağlığı dileklerimi iletirken, terörizmi elbette ve güçlü bir şekilde bir kez daha lanetliyorum.

Bilhassa Ortadoğu terörizmin zalimane kuşatmasıyla inlemektedir. Bölgemiz huzur, güvenlik ve istikrardan mahrumdur. Çevremizde kanlı bir hesap görülmekte, mide bulandırıcı vahşi bir plan gündemde tutulmaktadır. Tüm gözler bir tarafta Irak’ı tararken, diğer yanda Suriye’ye odaklanmıştır. Bu iki ülke uçurumun kıyısında, parçalanma ve dağılmanın eşiğindedir. Terör örgütlerini programlayıp, provoke edip Ortadoğu’ya sevk eden karanlık odak ve ortaklar dökülen kanları, alınan canları film gibi seyretmektedir.

Karşımızdaki manzara kahredici, isyan ettirici, infiale sürükleyicidir. Irak ve Suriye’de adeta kıyamet kopmuştur. Nerede bir istikrarsızlık varsa terör örgütleri oradadır. Nerede kanayan bir yara, kaynayan bir ülke varsa teröristler oraya akmaktadır. Barzani’nin 25 Eylül korsan referandumundan sonra bölgesel tansiyon daha da yükselmiş, tehditler daha da yoğunlaşmıştır. Peşmerge başı yanlış üstüne yanlışa imza atmış, eceline susamış bir canlı gibi denetimsiz ve kontrolsüzlüğün seline kapılmıştır.

Düne kadar Kerkük’te tam bir restleşme hâkimdi. Bu Türkmen kentinin batı ve güney kısmında Irak ordusu ve Haşdi Şabi kuvvet yığmış, operasyona hazırlanmıştı. Peşmerge yanına PKK’yı da alarak Irak ordusunun karşısında mevzilenmişti. Irak hükümeti, peşmergenin Kerkük’e PKK’lı teröristleri getirdiğini açıklayarak, bunun bir savaş ilanı olduğunu duyurmuştu. Buna karşılık Barzani çetesi ise bu iddiayı yalanlamış, suçlamaların asılsız olduğunu ifade etmişti.

Ne var ki tüm bulgu, bilgi ve kanıtlar peşmergenin PKK’lı canileri Kerkük’e taşıdığını göstermiştir. Biz Barzani’ye Mehmetçik katili derken boş konuşmuyorduk. Biz ha peşmerge ha PKK derken de abartmıyor, gerçekleri saptırmıyorduk. Kerkük’te PKK’nın ne işi vardır? Bu neyin mesajı, hangi alçak senaryonun hazırlığıdır? PKK’nın Kerkük’e intikalinin önünü kimler açmış, buna hangi güçler çanak tutmuştur? Oynanan oyun şiddetlidir ve büyüktür.

Kandil ve Sincar’dan sonra PKK’nın Kerkük’e yuvalanması yalnızca Irak, yalnızca bölge için değil, Türkiye için de milli güvenlik meselesidir. Şu andaki durum ne olursa olsun, Barzani-PKK cinayet ittifakında hedef Türkmen yurtlarıdır. 25 Eylül referandumunun gayesi daha da netleşmiş, taraf ve emelleri daha da gün yüzüne çıkmıştır. Suriye’nin kuzeyindeki sözde üç kantona eklemlenmek isteyen, 25 Eylül’ü bu kapsamda ara durak gören ve PKK’nın hain hedefleriyle Kürdistan nöbetine giren Barzani tam bir düşman, tam bir rezildir.

Elinizi vicdanınıza koyup lütfen sorgulayınız; PKK’lılar peşmergeyle birlikte Türkmenelinde eğer kan döker, Türkmenleri topluca katlederse buna nasıl sessiz kalır, nasıl ilgisiz dururuz? ‘Yedi düvelle karşı karşıya gelmenin anlamı’ yok diye akıl veren devşirme ve satılık kalemler, söyleyiniz bana, sizin gibi korkakça, haysiyetsizce yaşamaya tamam mı diyelim?

‘Kerkük ve Musul’un vilayetlerimiz olabileceği söyleminin ne askeri, ne siyasi bir dayanağı var’ diyerek düşman güldüren, hain sevindiren kalem artıkları, Kürdistan kuruluyor, Türkiye tehdit ediliyor, zulüm tuzağı kuruluyor hala anlamıyor, hala görmüyor musunuz?

Nasıl olsa işleriniz tıkırında, bir eliniz yağda, diğer eliniz balda. Nasıl olsa tuzunuz kuru, kapmışsınız bir gazete köşesi, kurulmuşsunuz bir televizyon ekranına, öğüttüğünüz yalan, övdüğünüz talan. Dahası her devrin adamı, her hatırlı adamın da uşağı olmaya çoktan alıştığınız her halinizden belli. Teslimiyetçilik bu tiplerin ruhunda vardır. Tavizkarlık, tüfeylilik, köksüzlük bunların kimliğidir. Barzani’ye çıt çıkarmazlar. PKK’ya zeytin dalı uzatırlar. Türkmenler oldu mu konu, Kerkük konuşuldu mu, üç maymunu oynarlar. Bu kadar omurgasız, bu kadar şahsiyetsiz, bu kadar da kalpleri taş kesilmiştir.

Kötü görüp, kötü gösterirler. Milli mukavemeti tırmalamak, terörle mücadeleyi tırpanlamak için her utanmazlıktan medet umarlar. Çünkü bunlar içimize kadar sızmış kamuflajlı, makyajlı, maskeli Türk ve Türkiye hasımlarıdır. 82 Kerkük deriz, kızarırlar, bozarırlar; betleri, benizleri atar. 83 Musul deriz, nöbet geçiren şizofreni hastasına dönerler. Çünkü bunların vicdanları haczedilmiş, haysiyet noksanlıkları alenileşmiştir.

Gün gelip kalbi yeis ve nedamet içinde çırpınacak olanların bugünlerde dillerine ve idraklerine asılan kilitler onların sonunu getirecek, mahcubiyetlerine neden olacaktır. Dış politikada dengeymiş, ne dengesi, neyin dengesi, ortada denge mi kaldı? Kimseyi ürkütmemek, kimseyi rahatsız etmemek lazımmış. Ama Türk milletini önüne gelen rahatsız ederse, buna da aldırmamak, bunu da büyütmemek gerekiyormuş. Beyzadelerin rahatı nasıl olsa hiç kimsede yoktur. Kendilerini yalılarda, boğaz manzaralı konutlarında, işbirlikçi yabancı dostlarının dizinin dibinde emniyete almışlardır. Bu iki ayaklı Kırım Kongo kenelerine, bu zulüm beslemelerine Türk milleti mutlaka hesabı soracak, yüzsüzlüklerini, yüreksizliklerini inanıyorum ki yanlarına koymayacaktır.

Kerkük’te PKK’nın konuşlanma teşebbüsü Türkiye için alarmdır. Bu durum en üst düzeyde beka sorunudur. Muhtemel her gelişmeye karşılık, Irak Merkezi yönetimiyle ortak operasyon yapılması, mütecaviz emellere karşı keskin bir şekilde müdahale edilmesi hususunda her tedbir, her ihtimal planlanmalıdır. Türk hava sahasının Barzani’ye kapatılmasıyla ilgili karar derinleştirilmelidir. Dışişleri Bakanlığıyla MGK’nın dünkü açıklamaları isabetli, yerinde ve bizim nezdimizde olumludur. Irak ordusu, bayrak asıp Kerkük valiliğini kontrol altına almışsa da şu anda kadim Türkmen şehri her tehlikeye açıktır. Taşkın belirsizlikler had safhadadır.

 

Terörizmin Kerkük’e çöreklenmesi, Kerkük’ü tarihsel bağlarından çeke çeke koparması felakete davetiye, bölgesel iflasa kapı açmaktır. Peşmerge artıklarının PKK’lı canilerle birlikte Kerkük’ten sürülüp çıkarılması, bu Türkmen kentinin Irak ordusu tarafından kontrol altına alınması memnuniyet verici olsa da, bu netice ne Türkiye’yi ne de Irak’ı rehavete sürüklememelidir. PKK’lı canilerle silahlı peşmergeler kaçtıkları yere kadar kovalanmalı yakalandıkları yerlerde de imha edilmelidir. Türkiye sınır ötesindeki düşmanca gelişmeleri, milli varlığına kast edecek hareketliliği teyakkuzla takip etmelidir.

Kerkük candır, kandır, emanettir, tarihtir, elbette ve her şart altında Türk’tür, Türk kalacaktır. Gerekirse Barzani yakalanıp getirilmeli, gerekirse de PKK’nın Türkmeneli’nde alan hâkimiyeti kurma mücadelesine engel olunacak askeri girişim havadan ve karadan korkusuzca başlatılmalıdır.

Barzani’ye ‘Kak Mesut’ diyen eski Başbakan sosyal medya hesabı üzerinden geçtiğimiz Pazar günü 10 maddelik bir açıklama yaparak kendini hatırlatma gereği duymuştur. Bu şahıs Kerkük’ün asırlardır bütün etnik ve mezhebi renkleri, aidiyetleri bünyesinde barındırdığını açıklamıştır. Anlaşıldığı üzere Kerkük’ün Türkmen ruhunu inkar etmiş, Türkmen yurdu olduğunu yok saymıştır. Yani kendisinden bekleneni bir kez daha yerine getirmiştir. Stratejik derinlikte az kalsın Türkiye’yi boğmak üzere iken görevden el çektirilen bu zihniyet, şimdi kalkmış, sanki fikrin nedir diye sorulmuş gibi mesajlar verme gereği duymuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Barzani’ye referandumu iptal et diyor, Irak’ın siyasi birliğine, toprak bütünlüğüne tartışmasız önem veriyor, ne var ki eski Başbakan çıkıp müzakere tavsiyesinde bulunarak referandumun dondurulmasını öneriyor. Sayın Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, Dışişleri Bakanlığı, TSK güçlü bir iradeyle ağız birliği içindeyken, bir eski Başbakan’ın durumdan vazife çıkararak devletin politikalarına aykırı beyanat vermesi, Türkmenlerin haklarına kara çalması gafillik ve garabettir. Ve de hükümetin politikalarını sabote etmektir.

Sorarım sana, durdun durdun da şimdi niye ortaya çıktın? Sıfır sorun enkazı daha kaldırılmamışken, sana ne oluyor, sen hangi yüzle konuşuyorsun? Barzani lobisinin değirmenine deyim yerindeyse su taşıyor. Kerkük’ün acıları büyürken, kayıpları artarken; hala zalimlerin sözcülüğüne cüret edenlerin varlığı kabul edilemez işbirlikçilik ve ilkesizlik örneğidir. Bölgesel barış ve huzuru bozmak için pusuya yatmış olan mihraklara Türkiye komşuluk hukuku, tarihsel ve kültürel ilişkiler kapsamında tavrını ve azametini çekinmeden göstermelidir. Kerkük’ün kimliğiyle, statüsüyle oynamak korkunç olaylara neden olacaktır. Bunun önüne geçmek tarihi görevimizdir. Kerkük sahipsiz değildir; sahip çıkacak kudret ve ümit Türk milletidir. Türkmenler tutsak ve mahkûm değildir, Türkiye ve Irak’ın ortak tutumu ve samimi diyalogları perşmerge ve terörist işgalinin belini kırmaya çok şükür yetecektir.

19 Ekim’de dolacak OHAL’in yeniden üç ay süresince uzatılma kararını destekleyeceğimizi ifade ediyorum.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz