Bilin Bakalım Bu Meşhur Gazeteci Kim?

5

Yazılarında doğrudan bulamayacağınız iki şey iktidar eleştirisi ve muhalefet övgüsüdür. Tersi mebzul miktardadır. İktidarı öven muhalefeti yeren yazılar serbesttir literatüründe.

İktidarın medya havuzunun özgül ağırlığında dibe batan memurin takımının yapamadığı şeyler onun eliyle mümkün ve muvaffak olabilmektedir.

Ekonomi bilgisinin “dolar düştü dolar çıktı”dan ibaret olduğunu ısrarla gözümüze sokmak suretiyle yazı yazmak için gereken entelektüel birikime dair de bizleri aydınlatması ayrıca belirtilmeli. Birisi enflasyon, resesyon, işsizlik, faiz hadleri, finansal sistem derse, belli ki kafası şişmektedir.

İslamcılara modernlik, modernlere din diyanet aşılayan bir sağlık memuru gibi her daim elinde siyah bir çanta mahallede gezmektedir: “Makaleci geldi hanım. Makale.”

Bir Truva Atı misali İslamcı cenahı modernlere, modernleri AKP’nin makulleştirilmesine transfer eden yazılarının derinliksiz söylemi, içeriksiz buyurganlığı ile belki de iktidarın tepesi ile en fazla benzeşen hali temsil ediyor.

Katıksız doğruluk inancı, Nişantaşı’ndan bildirince sonsuz bir nirvanayı terennüm ediyor.

Bir de buyurdu ki; “artık kimse yazıp çizmemeli” imiş. Çünkü yazan okuyandan fazla imiş. Bence de yazan okuyandan fazla mesela; kendisi de yazıyor ama okumuyor.

Buna dair en trajikomik hadise Nazım Hikmet’in oğlu için dostlarının verdiği ölüm ilanındaki Gary Cooper fotoğrafının esprisini anlamayıp aklı sıra dalga geçtiği yazı idi. Aynı gün yine kendi gazetesinde işin aslına dair yapılan açıklamaya göre ertesi gün bile “pardon!” demekten münezzeh bir okumama durumu yani.

Hem ne zaman okusun? İki yazıdan birini mekan güzellemesine ayıran bir Makaleci belli ki kitap okumak için zaman ayıranlardan değil.

Fırsat buldukça CHP’ye “İş Bankasındaki Atatürk vasiyeti paylarını itiraz etmeden hazineye devret” deyip Atatürk’e dair niyet okuma yeteneğini ortaya koyuyor. Kamu bankalarının idare meclislerini parselleyen eski Ak Partililere dair hatırlatmayı ara ki bulasın.

Kırmızı çizgisi Akparti için yaptığı ima yollu bir eleştiriye karşılık en az 3 doğrudan destek menkıbesi kaleme almadan uyumamaktır.

CHP ile yanyana gelirseniz, “Mansur Yavaş’lıktan Mansur Efendiliğe” tenzil olursunuz da eğer kendinizi iktidar blokuna emanet etti iseniz, en fazla dolaylı zikredilme ile kendinizi kurtarırsınız.

Sinead O’Connor’a dair yazdıkları ile İmam Hatip kökeninin ona verdiği fetva kapasitesini ikmal eder. “Ben herşeyi biliyorum da söylemiyorum”u göze sokar. Ama “Sinead abla Sultanbeyli Bağcılar meydanında bir yarım saat geçirsin de işin başka yönü ile de tanışsın” diyemez.

Her hafta mutlaka bir AKP İstanbul belediyesinin icraatını övüp malum seçim ortamında bir yanlışlık olmasın hesabını da muhakkak yapar. Üsküdar’dan Çekmeköy’e kadar AKP belediyeleri onun ile, o da onlarla gurur duyuyor. Hele seçimler bu kadar yakınken.

Bir şarkıcıdan bahsederken kullandığı kavram ve beden parçası ile sınırsız, kaygısız, seviyesiz yazma Hürriyetini ilan etmişti. Tabii gönül Hürriyetini fikirlerin ifadesinde ilan etmesi idi. Neye niyet neye kısmet.

Bizim gibi gariban bir tek tabanca fikir tokluğuna 7/24 yazarken 1 gün off yapıyor. Bana biraz tembelce geldi. Aslında daha az yazması bizce iyi, ruhumuza taarruz o kadar az olur. 3-5 cümle ile terkip edilen ve fikri takip içermeyen sabun köpükleri gibi uçup gidiyor ertesi günde zaten yazılanlar da.

Bırakın kitap, dergi vs. kendi yazdığı gazeteyi bile okumadan yazarlık serüveninde devam edebilmesi ülkemizin aslında bunca acaipliğe rağmen gayet sağlam bir duruş gösterdiğini işaret ediyor.

Formasyonu belli ki geçmişin efsanevi gazeteci /yazarları ile kesişmemiş. Beğenilmeyen eski Türkiye’nin takip eden, teyit eden, yeniden okuyan gazeteciliği ile herhangi bir kesişim kümesi ifade etmiyor.

Hayvanat bahçeleri beğenmeyip Nusret’te danaya girmeye devam etmektir bu style. Malum maymunlar hayvan, danalar zuzaylıdır!

Son dönem yazdıkları arasında en çok Çin Bedduası başlığını sevmiştim. Bunun sonuna bir de kendisini ekleseydi tablo tamama erecekti. Kağıt israfı ile müsemma neşidelerden ümidimiz olmadığı için bu böyle. Onlar zaten Çin Bedduası değil Kuzey Kore karabasanı, 1950’lerden çıkmış zombiler.

“Waldo Sen Neden Burada Değilsin?” sorusuna dair kafa yorduğu ölçüde sahip olduğu yerin, ona bahşedilenin farkında olacak. Belli ki buna ne niyeti var ne de bunu yapabilecek bir danıştığı var.
Biz kendisini bu zamanlarda “ne yaptın diye değil, ne yazdın?” diye hatırlayacağız.
Bilgisine & İlgisine…

(*) Bu yazıyı daha önce yazdım ama yayınlamadım. Son olarak dün Kaşıkçı hadisesine dair Kılıçdaroğlu’nu suçlayan yazısını görünce tereddüt duymadım. Kendisini hala tanıyamayan var ise bir son ipucu, daha önce çalıştığı İslami Kanal zamanında muhtemelen beyaz çoraplı fotoları ile kıyas kabul etmeyen güncel beyaz Türk halidir. Bana kalırsa yeni halinde sorun yok ama eski Türkiye’de beyaz Türk hali hoş olurdu. Göremedik.

5 YORUMLAR

  1. Bu makaleyi okuduktan sonra bahse konu olan şahsı “Makaleci geldi hanım” tanımlamasıyla,sermayesi çok az ÇERÇİ yazar olarak zihnime nakşetmiş olacağım,Sayın Dündar.

  2. Muhteşem…
    Yazar, sanki bir Ömer Seyfettin’in meşhur kahramanı Efruz Bey’in modern halini karikatürize etmiş.
    Bu dönemler Muharririnin enfes bir tomografisini, MR’ını ve dahi röntgenini çekmiş…
    Rastgele bir kanalı, gazete veya haber portalını açtığınızda görebileceğiniz “cins isim”leri anlatmış ironik zekasıyla…

  3. Malum yazar bir tv programından sonra,yediği tokatlardan olsa gerek,şoku atlatamamış ve sürekli alan içinde günlük kendini revize etme ve”Sol yanımda yare var oy sağıma dönder beni”modunda.Isim olmadı ama olsun bende tanımlama yapayım, Üstad.

  4. Say.yazar ilk önce geçmişte yaşanmış bir söylemi yazmak istiyorum.Bizim köyde bir yaşlı insan vardı ismi Mihrali idi yani bundan 55yıl önce o zamanlar kendisi ise 70 yaşında vardı ben ise 15 yaşlarında idim bunun bir tahran çerçeveli radyosu vardı gün boyu hep arapça türküler dinlerdi başka kimsede radyo yoktu biz gençler giderdik dinlerdik elinde uzunca bir değneği vardı kendisini kızdırdığımızda oturduğu yerden bize vurmaya başlardı.bazende bizlere daha küçüklere şeker akide şekeri verirdi .Şehire gidenlere para verirdi o şekeri getirirdi kendisini kızdırmadığımız zaman bizlere çocuklara dağıtırdı yine birgün yanına girik radyodan arapça türküler söylüyor ağa isminde arkadaşım emmi sen arapça biliyormusun biliyorsan hele bir konuş dinleyelim bir şeyler derdi arkadaşımız bu birşey bilmiyor deyip kızdırırdı şekerin varsa şeker verde gidelim o rahmetlide şeker vano şeker vano aha kıremi vani derdi.ben bu köyün akıllısıyım delilerde bu tenekenin içine koyuyorum isimlerini yazarak onlar bu tenekenin içinde şeytan olacaklar sizleri götürüp fıratın içinde boğacaklar fırat bir kolu bizim köyün yanından geçerdi o zamanlar.Böyle yaşanmış konuşulmuş olayı gündeme getirdim.yazdığın yazarda sözünün önünü arkasını bilmeden yazıyor anlattığın yazılarında sırlı şekilde bana göre anladığım kadarıyla saldım çayıra mevlam kayıra fakat o meranın susuz kalacağını otların yeşilliklerin koruyacağını hesaba katmıyormu ve yahut şimdi nasıl olsa yemleniyorum deyip geçiştiriyor.Sana birşey diyeyim zaten yazındaysa yazmışsın sen yine garip ol fukara ol düzgün ol ben ve benim gibi garip okuyucuların sesi ol senin ve bizlerin allah yardımcısı olsun. Cizemli yazarı yazda anlayalım ben anlamadım.selamlar Mardinli Yazar.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz