Bir yalan söyledim, sonunda ben de inandım: Post-truth söylemler…

0

Hakikatin kendinden menkul bir enerjisi yoktur, hakikati savunmak gerekir. Post-truth kavramının; manipüle edilen bilginin üzerine yaratılmış sahte gerçek olması, elbette kitlelerle ilişkili bir durum. Burada amaç, söylenenin sorgulanması değil, kitleleri iki dudak arasında coşturabilmektir. Bu da teatral bir şovun gerekliliğini gösterir. Söylemlerin yetersizleştiği, söylenme şekillerinin önem kazandığı post-truth kavramı ancak bir şekilde mümkün olabilir: Öfke ve yalan. Yitirilen ya da kendince yaratılan “yeni gerçek” vurgusuyla samimiyetin, içtenliğin ve dürüstlüğün heba edilmesi, kavramın günümüzde geldiği anlamı karşılıyor.

Bu kavramı esas olarak gündemimize getiren olay ise, Oxford sözlüğünün “post-truth” kavramını 2016’da “yılın kelimesi” olarak seçmesi oldu. Özellikle ABD başkanlık seçimleri ve İngiltere’deki Brexit referandumu süreçlerinde yaşanan gerçeklikten kopuk tartışmalar, “post-truth” kavramını öne çıkarttı.

Post-truth, gerçeğin kasten çarpıtılmasıyla meydana gelir. Bir başka deyişle, insanların fikirlerini etkilemek amacıyla birtakım inançların manipüle edilmesi anlamına da gelebilir. Gerçek ötesi, insanların duygularını kullanarak onların düşüncelerini değiştirmeye yarar ve bu sayede gerçek olan şey de gizlenmiş olur. Gerçek ötesi kavramı en çok politikada kullanılır. “Popüler söylem” ve “yalan haber” gibi terimler de bu kavramla bağlantılı olarak ortaya çıkmıştır.

Psikiyatristlere göre, yalan (lie) ve sahte (falsehood) arasında bir ayrım yapmakta fayda bulunmaktadır. Kişisel çıkarlarını kollamak için gerçek olarak bildiği şeyleri kasıtlı olarak yanlış beyan eden birisi yalan söylüyor iken, kandırma niyetiyle olmaksızın, gerçek olduğunu düşündüğü bir iddiayı yayan kişi ise yalan söylememektedir. Gerçeklerden habersiz olabilen veya mevcut kanıtlara inanmayı reddedebilen bu kişinin eylemi sahte bilgi yaymak olarak adlandırılabilir.

Okuyucuların, izleyicilerin medya kullanımlarında politik görüşleri uyumlu olanları tercih ettikleri, bunlar yanlış bilgi veriyor olsa bile, kendi inançlarına uygun tek taraflı bilgi ve görüş alışverişine yönelmeleri bilinen bir insani zaaftır. Bilgi dünyada bu denli hızla dolaşırken, biz ne yazık ki, görüşümüze uyduğu sürece, inandığımız şeyin doğrulanabilirliği ile daha az ilgilenmekteyiz.

Eskiden tarih, dönemine göre din adamı, komutan, kral veya padişah gibi güç sahipleri tarafından tutulan yazıcılarla yazılırmış. Her devlet veya güç sahibi kendi politikasına göre yazdırdığı için tutulan tarih notları taraflı ve çoğu zaman abartılı olurmuş. Modern zamanların tarihini ise artık yazıcılar yazmıyor; basın, TV, kitaplar ve internet aracılığıyla milyonlarca kişi yazıyor. Ancak yazılan tarihin gerçek olup olmadığı noktasında kimse hemfikir olamıyor. Çünkü bugün kim güçlüyse, kim iletişim kanallarına hakimse, kim bu kanallardaki bilgiyi yönetebiliyorsa onun yazdığı doğru kabul ediliyor. Popülist söylemlerle ve uydurulmuş gerçekliklerle desteklenen tezler, bir müddet sonra kamuoyunda resmi tarihin veya bilimsel gerçekliğin yerini alabiliyor.

Teknolojinin geliştiği günümüzde, internet ve sosyal medya önemli bir haber alma aracına dönüşmüştür. Bu durum uluslararası alanda da etkisini hissettirmiştir. Nitekim Arap Baharı süreci, gerek halkın baskıcı rejimlere karşı organize olmasını kolaylaştırması, gerekse de bir bölgede yaşanan değişimin diğer toplumları etkileme ve domino etkisi yapabilmesini kolaylaştırıcı bir özelliği bulunması nedeniyle internet ve sosyal medyanın uluslararası alandaki rolünün daha fazla öne çıktığı bir dönem olmuştur. Tunus’ta başlayan devrim ve dönüşüm hareketi, medya ve diğer iletişim araçları sayesinde bölge üzerinde de etkili olmuş ve nitekim bütün bir bölgeyi saran halk hareketleri görülmüştür. Bu durum zamanla iletişimin dönüştürücü etkisini daha da anlaşılır kılmıştır. Ancak internet ve sosyal medyanın toplumsal ve uluslararası alandaki etkisi zaman içerisinde farklı gruplara gerçeklikle ilişkisi zayıf olan bilgi ve haberleri üreterek ulusal ve uluslararası toplumu yönlendirme imkânı sağlamıştır.

Günümüzün en sinsi ikilisi post-truth (gerçek ötesi) ve popülizm kavramları, dünyayı farklı bir noktaya taşıyor. Kuşkusuz bu durumun sebeplerinden biri, ekonomik sınıf farklılıkları arasındaki uçurumun gitgide artması ve herkesin kendisine göre daha steril alanlarda yaşamayı talep etmesidir. Bu dönemde, herkes için aynı anda kabul edilebilir, objektif gerçeklerin önemi kalmadı. Kitlelere en popülist yöntemlerle yöneltilen, kitlelerin inançlarına, duygularına, toplumsal değerlerine oynayan ifadeler, bir müddet sonra gerçekliğe dönüşebiliyor ve o kitle için başka bir gerçeğin anlamı ve önemi kalmayabiliyor. İşin en ilginç kısmı ise, uydurulmuş veya manipüle edilmiş gerçeğin ısrarla ve körü körüne bu kitleler tarafından ölümüne savunulması. Birbirleriyle internette tavla okey oynayan, birbirleriyle mizah paylaşan kitleler, artık sosyal medyada birbirlerinin gerçeklerini çarpıştırıyorlar, birbirlerinin gerçeklerini manipüle etmeye çalışıyorlar. Komplo teorileri kolaylıkla taraftar bulduğu gibi, bilimsel gerçeklikler mizah ve alay konusu yapılabiliyor.

Nitekim, gerçeklikle ilişkisi zayıf olan söylem ve açıklamalar, yalan haberler ve bilgisayarlar üzerinden yapılan saldırı ve dezenformasyon çalışmaları sadece ülkelerin iç politikalarını değil güvenlik algılamalarını da etkilemektedir. Özellikle ülkelerin birbirinin istikrarını bozmak için siber saldırılar gerçekleştirmesi ve gerçek dışı bilgileri bir propaganda aracı olarak kullanması, günümüzde ülkelerin güvenlik kaygılarını artıran nedenler arasında sayılmaktadır. Nitekim Rusya’nın Russia Todays ve Sputnik gibi medya organları üzerinden Batılı ülkelerin güvenliğini bozmaya çalıştığı uzun süredir tartışılmaktadır. Bu bağlamda Rusya’nın yalan haberlerle Batılı ülkelerin kamuoyunu etkilemeye çalıştığı, seçim süreçlerine müdahale ettiği ve ülkelerin istikrarını bozmaya yönelik faaliyetler içerisinde olduğu iddiaları sürekli gündeme gelmektedir.

Gerçekliğin yozlaştırıldığını ve hakikatin anlamını yitirmeye başladığını ifade eden “post-truth” kavramı, son dönemde uluslararası ilişkileri de etkilemeye başlamıştır. Kavram, özellikle ABD başkanlık seçimleri ve Brexit referandumu sürecinde Rusya’nın medya ve siber saldırılar üzerinden süreci etkilemeye çalıştığı iddiaları ile daha fazla gündeme gelmeye başlamıştır. Rus medyasının yaptığı yayınların Avrupa kamuoyunda ve liderler seviyesinde tartışılması ile bu konu uluslararası ilişkileri de etkilemeye başlayan bir tartışmaya dönüşmüştür.

Yalan haber ve dezenformasyon Türkiye’nin de son dönemde hem içeride hem de dışarıda karşı karşıya kaldığı bir sorun olmuştur. Türkiye’ye dönük dış basında yer alan haberlerde kullanılan etiketler, kavramlar ve verilen bilgiler, Türkiye’nin uluslararası alandaki imajını olumsuz etkileyebilmektedir. Bu durum ülkenin güvenliğine dönük bir meydan okumaya da dönüşebilmektedir. Medyada yalan ve gerçek dışı bilgilerin dezenformasyon amaçlı kullanıldığı bu çağda, Türkiye’nin bu alanda güçlü bir stratejiye ihtiyacı vardır.

Sefa ile…

Doç.Dr. Yener ÖZEN

EBYU Öğretim Üyesi

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz