Bize deli olduğumuzu kim söyleyecek

0
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Biz olgular dünyasına kendi anlam yıktığımız hayal ve fantezilerle yaşıyoruz ve dahası, o hayal ve fantezilere gerçeklik atfedip onları kendi hayatımızın amacı haline getirmiş bulunuyoruz.

Oysa yalın haliyle bize sorulduğunda hayal ve fantezilerin gerçek olmadığını, onlara o gerçekliği kendimizin izafe ettiğini teslim etmeye hazırız.

Olguların tanıma açık oldukları ortadadır, çünkü onların tam bir tanımına sahip olmadığımız için onlara olgu diyoruz ve sanırım böylesi bir tanıma sahip olmadığımız için onların gerçek olduğunu da kabul etmeye hazır değiliz.

Çünkü tanımlanmamış bir şeye gerçeklik atfetmekte bizim mantığımıza göre değildir.

Peki, olgular gerçek midir?

Kuşkusuz gerçektir, çünkü onların içinde yaşıyoruz; sorun onların gerçekliği değildir, gerçeklik adına bizim onlara ne izafe ettiğimizdir, çünkü tam bir tanıma sahip olmadığımız için soyutlama yoluna gidiyoruz ve onları soyutlarken bizdeki bir hayal dünyasına göre soyutluyoruz.

Oysa eğer olgular bizde tam bir tanıma sahip olsalardı onları soyutlayamayacak, oldukları gibi kabul etmiş olacaktık, zira o zaman olgu değil gerçeklik olmuş olacaklardı ve takdir edersiniz ki, gerçekler çatışmaz.

Peki, o zaman biz bu olguları neye göre soyutluyoruz?

Kuşkusuz olgulardan hareketle bizdeki bir gerçeklik algısına göre soyutluyoruz.

Peki, bizdeki gerçeklik algısının sebebi nedir?

Kuşkusuz çelişmelerden çıkarsarken bize uyduklarını düşündüğümüz bir kısım doğrulardır.

Ama bu doğrular çatışıyor?

Evet, ne yazık hayatımız çelişkiler üzerine inşadır ve çelişki sahteliğin bizzat kendisi, onun gerçeklerle bir ilgisi yoktur.

Ama diğer yandan bunu da kabul etmek gerek ki, tüm bu çelişkiler arayışımızın birer parçası, gerçeği bulmak için kullandığımız araçlardır.

Peki, gerçeği bulmak bu kadar zor mu?

İnsanlar gerçeği bulmak için gerçeğin tam bir tanımına sahip olmaları gerektiğini düşünmektedirler ve aslında sahiplerde, ancak onu görmüyor, onun yerine şeyleri kendilerinde anlam buldukları veya kendilerinin anlam yıktıkları bir önem sırasına göre tasnif etme yoluna gidiyorlar.

Bu gerçek değildir, belirli bir görü sınırının tanımlamaya cevaz verdiği sahte bir gerçeklik algısıdır.

Bu, bir anlamda yakınınızdaki yoksulu görüp durumuna bir anlam atfederken, uzaktaki yoksulu yalnızca görmediğiniz için düşünmemenizle ilgili bir durumdur.  

Bu, aynı zamanda değer ölçülerinizin görü sınırınıza göre değişiklikler göstermesi anlamına gelmektedir. 

Kısacası o insanların durumu görü şartınıza göre değer ölçülerinizi belirliyor.

Buradaki tek gerçek kötülüğün gerçek olmasıdır ki, ne yazık oda görü sınırınızda, sizdeki bir okumaya göredir.

O kötülüğün sizden daha gerçek olmadığı kesindir, çünkü kötülük zaten yanlış anlamaların veya kötüye kullanmaların yarattığı bir sonuçtur; daha doğrusu bir kısırdöngüdür, çünkü o yanlış okumalar devam etmektedir. 

Doğru olanı bulmak için yanlış olanı yapmaktan vaz geçmek yeterlidir.

Buda başkalarına kendi doğrunuzu dayatmak değil, kendinizi doğru kişi yapmaya çalışmaktan geçmektedir.

Kendinizi doğru kişi yaptığınızda zaten her şeyi doğru görmeye başlayacaksınız.

Sorun, sizin o işçiliği kendi üzerinizde yapmamanızdır.

Başkalarına dayatılmış hiçbir doğru doğru olamaz, siz insanlara doğruyu öğretemezsiniz, en fazla uyandırır, farkındalığını harekete getirmesini sağlarsınız.

Japonların deyimiyle: “Kuyudan bakan yalnızca göğü görür.”

O gök ise görü hizasındaki bir düzlem, tüm gerçekliğe teşmil edilmesi fazla budalacadır.

Gerçek şu ki, gerçekliğe izafe edilen her görü kişinin gördüğünü gerçek sanmasıdır.

Bu bir cinnet hali, insanlığın alamet-i farikasıdır ki, tek evrensel olanda bu cinnet halinden başka bir şey değildir. 

Ve bir uyanış olacaksa oda bu cinnet halinin farkına varmaktan başka bir şey değildir.

Eğer uyanmamışsak bizdeki her sağduyu olsa olsa bir çeşit akıl hastalığıdır ve o akılla başkasını uyandırmaya çalışmamız ise ona kendi hastalığımızı bulaştırmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.

Peki, bize deli olduğumuzu kim söyleyecek?

Ya da gerçeğe kim erişti?

Bu arayış evrenseldir, ancak yaptığınız kötülüklere bir müsebbip aramaktan başka bir şey değildir.

Diğer yandan bir gerçek varsa, oda yaratmış olduğunuz bu kötülüğü bir tek sizin giderebilir olmamızdır. 

Çare adına atılacak ilk adım da kendinizden başlamaktır.

Kendinizi düzeltin, her şeyin düzelmiş olduğunu göreceksiniz.  

İbrahim Yersiz

Önceki İçerikOrhan Veli ve Kuşadası
Sonraki İçerikErmeni Olmaktan Yoruldum!
İbrahim Yersiz 1967 yılında Mardin’in Mazıdağı ilçesinde doğdu. Eğitimine aynı yerde başladı. Gazeteciliğe ilk Yeni Ülke ile başladı, sonra Özgür Gündem ile sürdürdü. Daha sonra bağımsız olarak muhtelif gazete ve dergilere bilgelik üzerine yazılar gönderdi. Olasılık Prensibi Okulu ve Kaçıklar Gezegeni adında iki kitabı var. Halen bilgelik üzerine çalışmaları sürüyor.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz