Bu muhalefetle “çay bile” içilmez!

43

Erdoğan, yine büyük oyuncu olduğunu gösterdi. 

Suriye’ye dönük yaptığı hamle ile;

• İçerideki problemleri bir anda halının altına süpürdü,

• Muhalefeti kımıldayamaz hale getirdi ve kendi oyun planının içerisine çekti,

• Suriye konusunda başka bir politika üretilmesine izin vermedi,

• Amerika’ya çok güvenen PYD’yi, yolun yarısında başka arayışlara itti,

• Herkesin giremez dediği Suriye kuzeyine girebileceğini ve elindeki kartları iyi oynadığını ortaya koydu,

• Millet İttifakından en az iki partiyi yanına çekmeyi başardı,

• AKP içinden kopan unsurların, yeni parti kurmalarına ilişkin, yükselen toplumsal talebi, çok aşağılara çekmeyi sağladı,

• AKP parçalanıyor gündemini, “Erdoğan güçlü lider” gündemi ile değiştiriverdi.

İstanbul seçimlerindeki “zaferin” üzerinden daha 100 gün geçmişken, Türkiye siyasetinde bütün kartlar, yeni bir çarpan etkisiyle, anlamsızlaşıverdi. Muhalefet seçim zaferini çöpe attı.

Herkes gördü ki, Erdoğan’dan başka “lider” yok. Ekonomiyi az çok düzeltti mi, kalıcı.

Ezilen, en aşağıdakiler gördü ki, bu muhalefet partileri ile “çay içmeye” bile gidilmez.

Siyasi partiler, sivil toplum ve entelektüel bir şeyi unutuyor: Devlet dediğiniz kurumsal bir yapı, bir siyasi partinin “kendi rengini verdiği”, kendi “politikalarını uyguladığı”, kendi “bürokrasisi ile iş gördüğü” bir yapı. Yani fikir ve projeleri ile devleti yöneten esasen bir “siyasi parti”.

Bu gerçek neden gözlerden uzak tutulur anlamıyorum. Kutsallık atfedilen parti görüşleri, devlet değil, bunun farkına varılmıyor.

Bu nedenle, devleti yönetmeye talip iktidarda olmayan diğer partiler; fikirler üretirler, programlar hazırlarlar, siyasetler geliştirirler ve iktidara bu yönetme biçimleri ile talip olurlar.

Milli meselelerin, tek bir çözümü yoktur. Her siyasi bakışın milli meseleleri teşhisi, çözüm önerisi, çözümü gerçekleştirecek bürokrasisi, çözüme uygun dış politikası farklı farklıdır.

Zaten siyasi partilerin varlık gerekçesi de budur.

Ancak benim anlamakta zorluk çektiğim, “ben farklı düşünüyorum ama bu devlet meselesi, o halde iktidar ne diyorsa onu yapalım” anlayışı.

Böyle bir şey olabilir mi?

Ayrıca hangi meselede Türkiye’de iktidar “bu devlet meselesidir deyip, geçmişten gelen doğmalara sahip çıkmış ki?”

• Mesela bir vakitler “başörtülü kızların üniversitelere sokulmaması, devlet politikası diye yutturulmuyor muydu?

• Mesela bir vakitler, başörtülüler kamusal alana giremez, bu bir devlet politikasıdır denilmiyor muydu?

• Mesela bir vakitler, Türkiye dışındaki Türklerin varlığını korumak dışında, yurt dışında sosyal bir meseleyle ilgilenmek, tabu değil miydi?

• Mesela bir vakitler, diğer Müslüman toplumlarla ilgilenmek, irticanın yurt dışı uzantıları gerekçeleri ile parti kapatmalara neden olmuyor muydu?

• Mesela bir vakitler, eşinin başı örtülü diye, irtica gerekçesiyle, subaylar ordudan atılmıyor muydu?

• Mesela bir vakitler, Kıbrıs’ta ayrı bir devlet kurulmuştu, bunu korumak devlet politikasıydı ne oldu? AB referandumu ile buradan uzaklaşılabildi, niye Maraş pazarlık masasına sürülebildi?

• Mesela bir vakitler, Musul Kerkük milli mesele idi ne oldu? Irak Kürdistan yönetimleri kurulmadı mı oralarda?

• Mesela bir vakitler, PKK terörist örgüttür, devlet politikası değil miydi? Peki, nasıl barış için-çözüm için onunla masaya oturulabildi?

• Mesela bir vakitler, “Atatürk’e hakaret” parti kapatma gerekçesi olarak kabul edilmiyor muydu? Daha tonlarca söylenebilir.

Bütün bunlar değişti mi? Değişti. 

Demek bir zamanlar; “devletin bekası”, “siyasal tabu”, “siyaset mühendisliği enstrümanları” olan bu gibi bütün “sözüm ona” devlet politikaları, çöpe atılabildi.

Kim yaptı bunu?

Demokrasi-özgürlükler-fikir hürriyeti diyen bir parti iktidara geldi ve topluma giydirilmiş bu şablonları, teker teker kaldırıp attı.

Doğru mu?

O zaman, muhalefet “neyin arkasına saklanıyor?”

Muhalefet neden, kendilerine özgü fikirler üretemiyor ve devleti yönetmede farklı bir bakış açısı ortaya koyamıyor?

İktidar diyor ki; “Suriye’nin kuzeyindeki Kürt oluşumu Türkiye’nin bekasına bir tehdittir, müdahale etmem gerekir”. Evet, mevcut iktidarın görüşü böyle. Katılırsınız katılmazsınız. Eğer katılmıyorsanız, bu bir devlet meselesi deyip, iktidarın arkasına dizilmez, kendi fikir yapınıza uygun, “probleme ilişkin” yeni çözümler üretirsiniz. Çıkar toplumun karşısına, çözüm önerilerinizi, vatandaşa anlatırsınız. Kabul görür veya görmez. Ama bu sizin özgün fikirleriniz olur. Özgün fikirleriniz yoksa, siz “türev” olursunuz.

Gelelim, yeni kurulacak Davutoğlu ve Babacan oluşumlarının suskunluğuna. 

Bu iki müstakbel siyaset lideri, bu konuda bir fikir beyan etmedi. Toplumun algısı, “onlar da iktidarla aynı düşünüyorlar” yönünde. Daha da ileri bir cümle söyleyeyim, “onlar AKP’nin türev partileri, aynı siyaset anlayışına sahipler”, deniyor.

Bütün bunları, Suriye’ye askeri hareket yapılması kararının iktidar tarafından alınması ve bütün muhalif partilerin de bu görüşü paylaşması üzerine yazdım. Farklı politika önermek vatan hainliği olmaz, sadece farklı düşünmek olur. Siz müsaade ederseniz, size terörist de derler.

Ancak hatırladığım kadarı ile, en azından İstanbul seçimlerinde, “iktidardan daha farklı çözüm teklifleri olduğunu ima ediyorlardı”. Kürt meselesinin çözümüne ilişkin.

Oyları aldılar ve bir anda hepsi sıvıştı ortadan.

Kardeşim, yok mu sizin diyecek sözünüz, fikriniz, projeniz, planınız, dış politik yaklaşımınız?

Yok, ne yapalım bu devlet meselesi!

Eee, ama birileri geldi ve senin devlet meselesi dediğin her şeyi değiştiriverdi!

Demek problem sende. Fikir üretemiyorsun, çalışkan-eğitimli kadroların yok, halkı kandırıyorsun.

Temel beyden farklı bir ses bekliyordum. Çok üzüldüm. Kervana katılmamalıydı.

El birliği ile “beka” söylemini haklı çıkardınız, farkında bile değilsiniz.

Fikir üretemeyenden, alternatif geliştiremeyenden parti mi olur?

Velhasıl sizinle “çay içmeye bile gitmem”.

Son bir not ilavesi ile bitireyim.

Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu; parti kurmada geç mi kalıyorlar? Sorusu çerçevesinde bir anket düzenledim, on bine yakın takipçim arasında. Sonuç ne mi? Şaşırtmadı. Ezilen kesimler, bu iki siyasetçiden ümit var olan kitleler, içlerinde Kürtler de var, diyor ki “düğünden sonra zurnacı gelse ne olur gelmese ne olur”.

Son sözüm de onlara olsun.

Suriye konusunda fikirleri olmayanların, hangi konuda fikirleri olur ki?

Siyaset rakibin “puan kaybetmesi”, Allah göstermesin “ölmesi” üzerine kurulmaz. Ülke ve toplum yönetmek için kurulur. Hem de “kendine özgü” fikirlerle.

Memleket de böyle gelişir, demokrasi de.

43 YORUMLAR

  1. 700 yıllık bir devlet olmaktan gururlanan 84 miliyonun içinde mumla arasan 2 miliyon Arnavut DEVLETINDEN çikan ADELİNA HANIMA HELAL OLSUN.
    DÜNYA durdukça isminin Şahalanarak yaşamaya devam edeceğinin garantisi yazdiklari yazılarda gizemini koruyor.
    Yaziyi anlamak için Basliği okumak dahi yetiyor.
    Allah Yar ve yardimciniz olsun.
    TEBRIKLER.
    Sizden ve sizi yetiştirenlerden ALLAH RAZI OLSUN.

    • Nurdan hanım, sağ olun-var olun. Ama sadece dua edin. Kaldıramayacağımız sözler söylemeyin. Şeytan bu sağdan da gelir. Yunus’un dediği gibi “dünya kokmamaya çalışıyoruz”, keşke becerebilsek. Kolay gelsin.

      • adelina hanim sizde sagolasiniz.merak etmeyin durust insalara seytan yaklasamadigi icin Allah CC her zaman yardmci olur.siz ilerde basarilariniza kendiniz dahi sasiracaginiza kendi ismim gibi eminim.
        MASALLAH Allah nazardan saklasin,AMIN.

      • Adelina hanım merhaba
        Yazınıza katılıyorum.Muhalefet te bu sorumluluğa ortaktır,inşallah bu muhalefetten de kurtuluruz.

        İnsana ait hangi güzellik varsa Allah’tandır ve şükrü gerektirir;hepimiz Allah’a aitiz ve O’na döneceğiz.

        Hz. Ebu Bekir (r.a) kendisi övüldüğü zaman, utancından ve Allah korkusundan dolayı el açıp şöyle dua edermiş:

        “Ey Rabbim! Sen beni benden daha iyi bilirsin. Ben de kendimi başkalarından daha iyi bilirim. Ey Âlemlerin Rabbi!Halkın bende zannettiği iyilik ve faziletleri bana nasip et ve bende olup halkın bilmedikleri günahlarımı af et! Söyledikleri güzel özellikler karşılığında beni, kendini beğenmişlik ve gurur gibi şeylerden koru”.Selamlar.

        • Uğur bey merhaba, katkılarınız için teşekkür ederim. Konuşabilmek-istişare edebilmek-nasihat dinlemek-kurultay-aksakal meclisleri, hepsi bizim kültürümüz ama dediğim dedik. Kolay gelsin.

  2. Sn.Erdoğanın bu güne kadar uyguladığı Suriye politikalarını ve son aldığı karar sizce olumlumudur?Nasıl değerlendiriyorsunuz

  3. Adelina Hanım, merhaba.

    Yazınızı zevkle okudum. Bir çok başlıkta çok haklısınız; biraz da duygusal…

    Takipçileriniz arasında yaptığınız anketin sonucunda da duygusallık hakim sanırım ve siz kanımca biraz da bunun etkisinde kaldınız: Yeni partilerin(ki, henüz yoklar) Suriye konusunda elbetteki bir fikirleri vardır, lakin bunu izhar etmeleri kurumsal bir demeç sayılmaz, sayılmayacağı için de iktidarın çabasına katkı sunar (çay içilesi olmayacaklarınki gibi) konjonktürel olarak.

    Onlar (yeni parti kuramcıları), iktidarın Suriye çıkışını 40+1’in açıkladığı düşülen seviyeyi yukarıya doğru çıkarmanın telaşesi ve iç politika malzemesi olarak kullanacağını okuyorlardır, inanıyorum.

    Çok geçmez; Erdoğan’ın ABD’ ye daveti ile uzatılan müdahale süreci yeni gündemlere yerini bırakarak yitip gidecektir veya sınırları dar kapsamlı bir medyatik! müdahale olacaktır o kadar.

    Ve biz “gerçekliğe” uyandığımızda hayatın tüm realitesiyle devam ettiğini göreceğiz.

    Saygılar.

    • Hasan bey merhaba, değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Yazım duygusal bir tepki değil. Ben vatan deyince bütün kültür coğrafyasını, millet deyince de bu coğrafyada yaşayan tüm insanları anlıyorum. Kaygım bu memleket ve bu millet için. Belki yaşım genç, endişem ondan fazla. Belki kaybettiklerim beni ziyadesiyle etkiliyor, belki bir namus ehli çıkmaz mı “durun yanlış bu” demez mi, sancısından. Ne bileyim. Ama ne diyorsam yüreğimin derinliklerinden diyorum. Biz yürürüz yane yane aşk boyadı bizi kane… Dünya kokmadan bize lutfedilenin şükrünü edebilir miyiz diye endişeleniyorum, hepsi bu. Kolay gelsin.

  4. Muhalefetin yanısıra yakında kurulacağını bildiğimiz iki yeni siyasi partinin sürükleyici kadrolarının eli kulağında görünen askeri müdahale konusundaki sefil tutumunu (politikasızlık ve Erdoğan’ın arkasına diziliverme hali) böylesine çarpıcı bir biçimde gözler önüne sermeniz son derece yerinde, sayın Sfishta.

    Saadet Partisi’nin bende de düş kırıklığı yaratan tutumuna işaret etmiş olmanız da öyle.

    Sanırım bu can sıkıcı durumun temel nedenlerinden birisi, muhalif partilerin de, tıpkı iktidardaki devlet partisi gibi, kendi siyasal bekasını halkın bekasının önünde görmeleri. Bu arada, halkımızın da pek masum olmadığını -geleceği kuşkusuz aşağılayıcı tepkileri göze alarak- belirtmek gerekir.

    Hamasi bir milliyetçiliğin ve devlet tapınıcılığının her ülkede pirim yaptığı bir gerçek. Ama, bunun Türkiye’deki kadar “akıl” ve “gerçekçilik” dediğimiz şeyleri iğdiş eder düzeyde yaşandığı kaç ülke vardır gezegenimizde, bunu bilemiyorum. Hamasetle kendimizi uçurup yükseldiğimiz oranda, reel dünyada irtifa kaybediyoruz -ve, adeta anayasada değiştirilmesi teklif dahi edilemez kıvamındaki bir milli sporumuz olan hamaset şampiyonluğundan taviz vermediğimiz sürece, varabileceğimiz hiç, ama hiç bir yer yok.

    Böyle de olsa, Erdoğan’ın uyanıkça giriştiği hamlesinin yazınızın başında sırladığınız sonuçlarıyla hemfikir olsam da, sıralamanın sonlarında yer alan çıkarsamanızın (“Ekonomiyi az çok düzeltti mi, kalıcı.”) tartışmaya açık olduğu kanısındayım.

    Erdoğan, kendi derinleşen krizlerini yönetme ve erteleme konusunda sıradışı bir beceriye sahip. Fakat, bunu, “krizleri çözme becerisi” ile aynı şey sayamayız.

    İster Gülen Cemaati ile köprüleri attıktan sonraki stratejik hamlesini (zinde güçlerle ittifak -ve adeta onlara ne istedilerse onu vermek) alalalım, ister Kandil’in sefil şefleriyle elele vererek barış sürecini kendi eliyle torpillemesi sonrasında tutturduğu geleneksel devlet çizgisini alalım -ya da tek adam olma uğruna partisinden tasfiye ettiği siyasi figürleri ve bu ucube başkanlık sistemini: Bunların hiçbirisinde krizini çözebilmiş değil Erdoğan, sadece krizlerini ertelemesine sağlıyor giriştiği hamleleler, ve siyasal açıdan ödemek zorunda kalacağı bedel birikerek artıyor.

    Ben, solcusundan sağcısına kadar tüm toplum bileşenlerinin biricik ve gerçekten samimi ortak paydası olan Kürt düşmanlığının heyecanı yatıştıktan ve elde kalanın sıfır artı “Bir de İŞİD savaşılarının yükü belası” olduğunun yavaş yavaş görülmeye başlanmasından sonra, Erdoğan’ın mevcut krizinin derinleşerek ve hızlanarak devam edeceği düşüncesindeyim.

    Türkler, Trump’a dahi tur bindirecek kadar şaşırtıcı, tutarlıktan uzak, ruh hali hayli değişken, ve değişken ruh hali dolayısıyla ne yapacağı öngörülemez bir topluluk (Cumhuriyet sözcüğünde özetlenen yakın tarihlerimizden miras almış olduğumuz “kendi içimizde yaşadığımız yarılmalar ve ötekileştirmeler” bir nihayete ermedikçe “toplum” sıfatını gerçek anlamıyla hak etmiyoruz). Bu anlamıyla, övülmesi mi yoksa yerilmesi mi gerekiyor, inanın kestiremiyorum.

    Ama, bildiğim ve yakın siyasal tarihimizin de birden çok kez güçlü biçimde işaret etmiş olduğu şey şu ki, Kürt meselesini demokratik ve adil bir zeminde çözmeyen bütün siyasal partiler, bir süre hamasetle yol aldıktan sonra, kendilerini bekleyen yazgıdan kaçamıyor ve iktidarlarını yitiriyorlar.

    Erdoğan bu konuda bir istisna olabilecek mi?

    Liberallere sırt dönmeye karar verdikten, barış sürecinin akamete uğramasında (terör örgütünün yanısıra) rol sahibi olmasından, popülist-otoriter bir devlet (ve lider) partisinin patenti görünümündeki bu cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden sonraki serüveni (istikrarlı ve önü alınmaz görünen bir oy ve inandırıcılık kaybı), bu soruya verilmesi gereken yanıtın ip uçlarını veriyor gibi. . .

  5. Bernar bey çok değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Yorumunuzda işaret ettiğiniz hususlar elbette doğru ve isabetli, katılıyorum. Oynanan oyunun da farkındayım, aksi halde yazdıklarımı inkar etmiş olurum. Mücadelenin çok güçlü bir derin yapıya karşı olduğunu ve kolay olmadığını biliyorum. Kimlerin bu yapı içinde çaresiz sıkışıp kaldığının da farkındayım. Ne bileyim, taşları üst üste diziyoruz ve son taşı en üste koyacakken, mahallenin kabadayısı gelip bir tekme vurmuyor mu kuleye, yeniden başla diyorum, yeniden başla. Herkes de sessiz kalınca bu alemde, küçücük bedenimle “doru değil bu olanlar, yanlış yapıyorsunuz, koca koca adamlar” diye bağırasım geliyor. Biraz sakinleştim. Kolay gelsin.

  6. Adeline Hanım,
    Analizinizi büyük bir hevesle okudum, tek kelimeyle mükemmel…

    Evet, bu muhalefetle çay içmeye bile gidilmez ama eksik.
    Çay içmeye gitmeyi bile düşünmek, bu muhalefeti için çok fazla. Bunların bünyesine ağır gelir.
    İktidar, muhalefet partilerini kendi kursa bu kadar güzel dizayn edemezdi.
    “Ancak bu kadar olur” kıvamında tadından yenmez bir muhalefet var iktidar için. Tadını çıkara çıkara, amiyane tabirle kanırta kanırta kullanıyorlar.
    Ne diyeyim alan razı, satan razı…

    • Özgür bey merhaba, çok değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Çaresiz değiliz elbette, ama söz söylemesi gerekenlerin suskunluğu insanın ağrına gidiyor. Kolay gelsin.

    • Kaleminize sağlık!

      Nurdan hanıma ufak bir katkı; Arnavutlar bence Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyetimize en önemli katkıları yapanlardandır.
      En büyük ve hala temel kaynak Türk’çe (Kamus’u Türki) sözlüğümüzü yazan Merhum Şemsettin Sami, En büyük Kulüplerimizden birinin kurucularından Şemsettin Saminin oğlu Ali Sami YEN ve milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY bunlardan bir kaçı

      Rahmet ve minnetle yad ediyoruz.

      • Volkan bey merhaba, katkılarınıza teşekkür ederim. Ayrıca Budin kalesinin son kumandanı paşası de Arnavuttur. Balkanlarda Türk olmayıp, Türkçeyi koruyanlar da Arnavutlardır. Mesela Boşnaklar hiç Türkçe konuşmaz. Kolay gelsin.

    • Emir bey merhaba, yorumunuz için teşekkür ederim. siz Türkler dünyanın en büyük milletisiniz, şüphesiz. biz Arnavutlar olarak aynısını kendimize söylüyoruz, Sırplar, Ruslar… herkes kendine sizin dediğinizi söylüyor. Dünyayı yönetenler ise, herkesle işbirliği kurmaya çalışıyor ve öyle imparatorluklar kuruyor. Selçuklu ve Osmanlı akılla ve birliktelikle kuruldu, kılıçla değil. öyle sanıyorsanız yanılırsınız. Fatih’in toplarını Macar mühendisin yaptığını, Fatih’in imparatorluğa 3 üncü roma dediğini unutma. Tarih bilmek ve akıllı olmak gerek. Hamaset boş çuval işi. tercih sizin. Kolay gelsin.

      • Hahaha Coke guzle cevap,muhtemelen Emir sizi TÜRK sandi.Insanlar elbette milliyetiyle gurur duymalilar ama milliyetlerini kendileri secmediler o yuzden milliyetini onde tutanlarin sorunlu kisiler oldugunu dusunuyorum.Emre,calisarak elde edecegi seylerle gurur duymali bence.Meslegiyle olabilir mesela.Herkes milliyetini en Üstün deger gorurse toplumda birlik saglanamaz,o yuzden milliyetciligin uzerinde Bir Üstün kimlik altinda birlik kurulabilir buda dini kimlik olabılır.herkes,önce muslumanım sonra ……(hangi milletteyse onu doldurun noktalı yerlere)Derse sorun çözülür.Bu cözum onerısının fıkır babası Bedıüzzaman hazretlerıdır.Yazınızı çok beğendim ,bır zamanlar Soylu bır bakanımız sizin gıbı hakıkatlerı heryerde haykırıyorken hıssettıklerımle aynı seyı hıssettım,sizden ricam ve bır kardeş tavsıyes,sakın siyasete gırmeyınkı herzaman doğruları soyleyebılesınız,yoksa muhalefetin ve hatta ıktıdarın ıcınde sızın gıbı düşünen ama (tamamen duygusal!!! nedenlerle) sızın gıbı konuşamayan pekcok kısı var ınanın…Zevke takıp edıldıgınızı söylemek ısterım başarılar

        • Cemal bey merhaba, çok değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Komünite kurmanın enstrümanı olarak yaratılan ırklar, düşmanlık haline getirilmemeli. Kolay gelsin.

  7. Yazınızın büyük kısmına bende katılıyorum Adeline Hanım. Özellikle yeni kurulacak partilerden tezkere ile ilgili herhangi bir görüş duymamak oldukça rahatsız edici. İktidar dönüp dolaşıp “Hepimiz Aynı gemideyiz” söylemine muhalefeti de ikna etmişe benziyor.

    • Tarık bey merhaba, değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Bölgede Kürtler toplam 40 milyona yakın. Hiç mi farklı bir politika geliştirilemez, silah kullanmanın dışında. Kürtler mutlaka kazanılmalı. Ama savaşlar onları ve gelecek nesilleri düşmanlaştırır. Balkanlar bu vaziyette. Savaş hepimizi bir birimize düşman yaptı. Çocuklar bilmez ne oluyor ama savaş onlarda derin düşmanlık izleri bırakır. 1985 ten bu yana PKK ile mücadele yapılıyor ama başarı ortada. kalpleri kazanmanın çaresi var ve savaştan daha kolay. Sanki birileri Kürtlerle Türkler düşman olsun diye uğraşıyor. Uyanmalıyız. Kolay gelsin.

  8. Son bir senedir CHP başkanının “ayakları yere basıyor”.
    Bir senedir anketlere göre halkın nabzını tutuyor ona göre haraket ediyor.

    Tayyip erdoğan gibi, mesala erdoğan %40+1 olayında anket yapıyor halk tarafında tutmayınca bu olayda olduğu gibi birden söylediği sözlerden çark ediyor.

    Bu tür tavırlar kılıçdaroğlun’da yok.

    Tayyip Erdoğan suriye olayında bir taşla 3-4 kuş vurmaktı amacı. Biri gerçekleşmedi:

    CHP tezkereye evet demeseydi, Tayyip erdoğan Şöyle diyecekti.
    Ben size demedimmi Bu CHP, pkk’lı terörüstlerle işbirliği yapıyor.
    Milli davada bile bunlar böyle davranıyor.

    • Yusuf bey merhaba. Değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Sizi anlıyorum. Kılıçdaroğlu’nun içinde bulunduğu psikolojiyi de anlıyorum. Ama bu şekilde insiyatif alamaz. Doğru dorudur. Sokakta, mahallede halkla konuşsunlar. Bakın Kosova’nın son yapılan seçimde birinci olan ve yakında başbakan olani beş kuruşsuz, sokakta siyaset yaparak geldi bu noktaya. Türkiye akılsız değil ki. Kolay gelsin.

  9. Tanımladığınız devlete aynen katılıyorum.” Muhalefetle çay içilmez” sözünüz de çok doğru ve yerinde bir tespit. Olayları iyi analiz edebilmek için acaba zaman zaman Türkiye’den ayrılmak mı lazım diye düşünüyorum. 1982’den beri gerek referandum (ilk oyum 82 anayasası oylamasıydı o dönemde ‘HAYIR’ demiştim)gerek mahalli gerekse genel seçimlerde vatandaşlık görevimi yaptım.Ama son 31 Mart seçimlerinde sizin tabirinizle ”çay dahi içilmeyecek” partilere oy vermeyi düşünmediğim için oy kullanmadım ve bundan sonra da düşünmüyorum.Ayrıca o maddelerde belirttiğiniz 28 Şubat döneminde genç yaşımda mesleğimden (subay) ayrılmak zorunda kalan bir vatandaşım.O tespitleriniz de aynen doğrudur.O günlerin sıkıntılarını ailecek maalesef yaşadık.ALLAH (CC) kaleminize ve yüreğinize güç versin.

    • Kazım bey merhaba, çok değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Ne kadar zulüm görmüşsünüz, meslekten atmışlar sizi. Bir siyasetçi o zaman çıksaydı, durun bu yanlış deseydi olmaz mıydı. Kılıçdaroğlu bu gün söylüyor bunu. ama acılar o zaman yaşandı. Bu gün yaşadığımız acılar için 10 yıl sonra mı pişman olacağız. Kolay gelsin.

  10. Bu yazıda son belirttigin o karamollaoğlu varya 10 gün kadar önce saraya çıkmıştı orada efsunlandi çok yerinde yazılar yazıyorsun kalemine sağlık hanımefendi şunu söyleyim bu memleket bu sakkalilardan kurtulmasına hakiki bir evrensel sol kurulmadikca buradan çıkış zor tebrik ediyorum

    • Mustafa bey merhaba değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Ancak mesele ne sakalda, ne kıyafette. Mesele yürekte ve kafada. O nedenle dünya görüşü ne olursa olsun, adam gibi adam, kadın gibi kadın dostlarınız-arkadaşlarınız olsun, dini imanı, solu sağı kendine. Kolay gelsin.

  11. Merhaba; cadı avının yapıldığı ve Herkesin ve hatta devleti yönetmiş veya yönetmeye talip olmuş zatı muhteremlerin, köşe başlarını kapmış yazarların,gerçeklere doğru kalem oynatmaktan çekindiği ve bu sebepten bırakın yazmayı farklı düşünmeye bile cesaret edemediği bir ortamda bir yürekli kendi küçük, yüreği ve ideali büyük hanım efendi teşekkürler.Bir toplum sevgide ve buğuzda dengeyi kaybettiği, düşünmeyi,akletmeyi,okumayı yani olayları okumayı kaybettiğinde işte şimdi olduğu gibi oradan oraya savrulan kelime ve kavramları ile oynanan süistimal edilen bir topluluk haline dönüşür.

  12. merhaba, yazınıza katılmıyorum. muhalefeti tam olarak takip etmediğiniz ve toplumu tanımadığınız algısı çıkıyor yazınızdan.

      • Merhaba, gelin yazınızın aşağıda alıntıladığım kısmı ile, https://twitter.com/t_karamollaoglu/status/1184395323453538304?s=21 Temel Bey’in bugünkü basın açıklamasında ve günlerdir ortaya koyduğu eleştirilere bi kulak verelim.

        “Kardeşim, yok mu sizin diyecek sözünüz, fikriniz, projeniz, planınız, dış politik yaklaşımınız?

        Yok, ne yapalım bu devlet meselesi!

        Eee, ama birileri geldi ve senin devlet meselesi dediğin her şeyi değiştiriverdi!

        Demek problem sende. Fikir üretemiyorsun, çalışkan-eğitimli kadroların yok, halkı kandırıyorsun.

        Temel beyden farklı bir ses bekliyordum. Çok üzüldüm. Kervana katılmamalıydı.”

  13. Mehmet bey eleştirinizin neye dayalı olduğunu hala söylemiş değilsiniz, ben başka bir şeyden bahsediyorum siz ne diyorsunuz bilmiyorum. Temel bey için endişeleniyorsanız, o benim yazılarımı parti bültenlerine koyar ve partisine yayımlar, siz rahat olun.

  14. Savaşın erken bitmesi iktidara mi muhalefete mi yaradı acaba. Halk gerçek gündemine dönmeye başlayınca nolcak yine mi savaş çıkacak ?

    • Merhaba Demir bey. Muhalefet inanmadığı şeylerin peşinde anafora kapılmış. Oluşturulan “devlet-beka-vatan” kavramları da şablonize edilmiş. Muhalefet farklı bir şey söylese linç edileceğini gördüğü için, baskılara direnemiyor. Ancak sorun şu ki, Türkiye ve toplum kaybediyor. Sorun muhalefette. Muhalefet bu üzerindeki “ölü toprağını atamazsa” böyle sürer maalesef. İktidar neredeyse bütün alanlarda kaybetmiş ve çok geniş cephede siyasi bir mücadele veriyor. Amacı iktidardan düşmemek. HDP ve Kürtlerin çok sakin durması, kargaşa çıkarmaması, iktidarın siyasi oyunlarını bozdu. Suriye için yapılan anlaşma da iç açıcı değil. Sırada Rusya ve AB var. Suriye duracak gibi değil. Şimdilik büyük güçlere verilen tavizlerle iş idare ediliyor. İktidarın mutlaka ekonomik başarıya ihtiyacı var, bu da mümkün değil. Çaresi olağanüstü hal gözüküyor. Savaşı bitirmek ister mi emin değilim. Muhalefet dirliği yönünden çok yıprandı, ama çareleri olmadığı için zorunlu toparlanma yaparlar. Kolay gelsin.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz