Bugünkü (12 Aralık 2016) FETÖ haberleri

0

13Kumpasla ordudan atılmıştı 5 yıl sonra üniformasına kavuştu

Toygun ATİLLA – İSTANBUL

Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 2011’de ‘özel hayatı’ gerekçe gösterilerek atılan Hava Yüzbaşı Ata Türkeri, 5 yıl sonra üniformasına kavuştu. Türkeri, geçen ay çıkan kararname ile mesleğine geri döndü. Anayasa Mahkemesi Türkeri’nin açtığı davada 17 Aralık 2015 tarihinde ‘özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği’ yönünde karar vermişti.
Hava Yüzbaşı Ata Türkeri, 2011 Mayıs ayında Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Şube görevlileri tarafından ‘sohbet’ adı altında 6,5 saat sorgulandı. Cinsel tercihlerinden, alkol ve uyuşturucu kullanıp kullanmadığına, terör örgütü PKK sempatizanı arkadaşının olup olmadığına kadar birçok soru soruldu. Ataeri’nin erkek kardeşinin annelerine ait peruğu başına taktıktan sonra birlikte şaka amaçlı poz verdikleri fotoğraf sorgucuların tek deliliydi. Facebook’ta paylaştıkları bu fotoğraf için, ‘Erkek kardeşinle aranızda cinsel bir ilişki var mı?’ sorusu bile yöneltildi. Sorgudan 6 ay sonra 6 Aralık 2011’de ‘disiplinsizlik ve ahlaki durum’ gerekçesi ile Ataeri TSK’dan atıldı.

5 YIL SÜREN MÜCADELE

Yüzbaşı Ata Türkeri, bundan sonra avukatı Mustafa Bozkurt ile birlikte 5 yıl sürecek bir hukuk mücadelesine başladı. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne atılma kararı için itiraz etti. Ancak bu itirazı reddedildi. Elinde kalan tek seçeneği kullandı ve Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi, 17 Aralık 2015’te verdiği kararla Ata Türkeri’nin’ ‘Özel hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine’ hükmetti.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, Ata Türkeri’yi sorgulayan subayların da Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde TSK’ya dönüş yolunu açmayan askeri hâkimlerin de FETÖ’cü olduğu ortaya çıktı. Ata Türkeri için mutlu haber geçen ay çıkan kararname ile geldi. TSK’ya geri dönüşü onaylanmıştı. 5 yıl önce çıkardığı üniformasını yeniden giydi. 5 yıl önce Çiğli 2. Ana Jet Üssü Komutanlığı’nın kapısından hüzün, gözyaşı ve sorularla çıkan Ata Türkeri, aynı kapıdan bu sefer mesleğe ilk başlangıç anının heyecanı ve mutlulukla girdi.
HAKSIZ, HUKUKSUZ ATILDIK

5 yıl sonra üniformasını yeniden giyen Türkeri, duygularını Hürriyet ile paylaştı. Adaletin geç de olsa tecelli etmesinden memnun olduğunu söyleyen Ata Türkeri, şunları söyledi: “Bu karara en çok babam sevindi. Ben, Atatürk aşığı bir anne babanın oğluyum. TSK’dan atılmam onları yıkmıştı. Tarif edilemez duygularla tuhaf bir heyecan yaşıyorum. Ben ve benim gibi bir çok arkadaşım haksız ve hukuksuz şekilde TSK’dan atılmıştı. Ben geri dönebildim. Umarım haksızlığa uğrayan tüm arkadaşlarıma hakları teslim edilir.”

Kaynak: Hürriyet

12FETÖ’den mühürlenen dernekte yağma: 40 gözaltı

Ahmet ÖZER- Ahmet SOYDOĞAN, (DHA) – GAZİANTEP’te, FETÖ/ PDY soruşturması kapsamında mühürlenen Kimse Yok Mu Derneği’ne giren kişiler, yardım amacıyla toplanan malzemeleri yağmaladı. İhbarla gelen polis, yardım malzemelerini yağmalayan aralarında Suriyelilerin de bulunduğu 40 kişiyi gözaltına aldı.
Olay, akşam saatlerinde Kolejtepe Mahallesi’nde meydana geldi. İddiaya göre, aralarında Suriyelilerin de bulunduğu kişiler, darbe girişiminin ardından OHAL kararnamesiyle kapatılan Kimse Yok Mu Derneği’nin mühürlenen şubesine girip içerisindeki gıda ve giyecek gibi yardım malzemelerini yağmalamaya başladı. İhbarla gelen polisler, kalabalıktan 40’nı derneğe koyup gözaltına alırken, bazı kişiler ise kaçtı.
Gözaltına alınan kişiler, ifadelerinin alınması için Şahinbey İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürülürken, polis içeride inceleme yapıp parmak izi aldı. Bu arada akrabalarının gözaltına alındığını gören bir grup ile polis arasında da kısa süreli gerginlik yaşandı.
Olayla ilgili başlatılan soruşturma sürdürülüyor.

Kaynak: Hürriyet

11Bahçeli: PKK, FETÖ, IŞİD, PYD-YPG ve DHKP-C milli vakar karşısında yerle yeksan olacak

ANKARA, (DHA) – MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Beşiktaş’ta dün meydana gelen terör saldırılarına ilişkin yaptığı açıklamada, “Türkiye Cumhuriyeti her türlü iğrenç ve namert operasyonu göğüsleyip ezecek güç ve kudrettedir. PKK, FETÖ, IŞİD, PYD-YPG ve DHKP-C milli vakar ve namus karşısında yerle yeksan olacaktır. Bunun başka bir alternatif ve yolu kalmamıştır” dedi.

MHP Genel Başkanı Bahçeli, Beşiktaş’taki bombalı terör saldırılarıyla ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Türkiye’yi teslim alarak yıkmak isteyenlerin eylemlerine bir yenisini daha eklediğini belirten Bahçeli, “İnsan kanından beslenen, en küçük acıma duygusuna, vicdan kırıntısına sahip olmayan şerefsiz terör cellatları dün gece İstanbulu kana bulanmıştır. Mevlid Kandili’ni idrak ettiğimiz bugün de milletimiz infial içindedir. Hainler bir kez daha sahneye çıkmışlar ve Türkiye’yi yasa boğmuşlardır. İstanbul Beşiktaş Vadafone Arena yakınında ve Maçka Parkı’nda düzenlenen terör saldırılarında canlarımız gitmiş, evlatlarımız şehit edilmiş, milli yürekler kasıp kavrulmuştur. Beşiktaş-Bursaspor futbol müsabakasının hemen akabinde, Çevik Kuvvet polislerimizin toplanma yerinde bomba yüklü araç patlatılmış, çok kısa süre sonra da Maçka Parkı’nda canlı bomba saldırısı gerçekleştirilmiştir. Türkiye’yi teslim alarak yıkmak, yok etmek isteyen katiller ve destekçileri hunhar ve hayâsız eylemlerine bir yenisini daha eklemişlerdir. Sonuç itibariyle 27’si polisimiz olmak üzere 29 kardeşimiz şehit düşmüş, 166 kardeşimiz de yaralanmıştır” açıklamasında bulundu.

“MİLLETİMİZ DÖKÜLEN KANLARIN YERDE BIRAKILMAMASINI İSTEMEKTEDİR”

Terörizm amacına asla ulaşamayacağını vurgulayan Bahçeli, “Bu korkunç ve kahredici terör saldırısına karşı milletimiz bir ve beraberdir. Ve sorumluların bulunup cezalandırılmasını, dökülen kanların yerde bırakılmamasını istemektedir. Unutulmamalıdır ki, terörizm amacına asla ulaşamayacak, Türkiye’nin çözülmesini, bölünmesini, dağılmasını planlayan iç ve dış odaklar mahv ve imha edileceklerdir. Bundan kaçış ve kurtuluş yoktur. Terör bir insanlık suçudur. Fail ve tarafları ise insan canına kast eden, huzur ve barışa karşı gelen zulmün ve zilletin alçak taşeronlarıdır. Ülkemizin sosyal ve siyasal uzlaşma kulvarına girmeye başladığı şu günlerde karanlık ellerin, kaos ve kriz tetikçilerinin anında devreye girmesi tesadüfi görülmemelidir. Ancak Türk milleti meşum ve melun oyunları bozmaya muktedirdir” dedi.

“79 MİLYON TÜRK VATANDAŞI HAİNLERE GÖZ AÇTIRMAYACAK”

MHP lideri Bahçeli, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Türkiye Cumhuriyeti her türlü iğrenç ve namert operasyonu göğüsleyip ezecek güç ve kudrettedir. PKK, FETÖ, IŞİD, PYD-YPG ve DHKP-C milli vakar ve namus karşısında yerle yeksan olacaktır. Bunun başka bir alternatif ve yolu kalmamıştır. Türkiye’nin milli beka ve barışını tasfiye etme cüretini gösterenlere karşı 79 milyon Türk vatandaşı tek yumruk ve tek ses hareket ederek hainlere göz açtırmayacaktır. Milli birlik ve dayanışma bağlarını daha da sağlamlaştırarak bugünleri aşmak, bu zulmeti yenmek zorunda olduğumuz iyi bilinmelidir. Türkiye terörizme karşı teyakkuzda olduğundan dolayı Milliyetçi Hareket Partisi sorumlu, ahlaklı, ilkeli ve milli duruşunu sonuna kadar koruyarak devletinin ve milletinin yanında fedakârca mücadele edecektir. İstanbul Beşiktaş’ta iki ayrı şekilde meydana gelen terör saldırısından duyduğum derin üzüntüyü bildiriyor, terörizmi şiddetle lanetliyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve aziz milletimize sabır ve başsağlığı temenni ediyorum. Şu anda tedavi altında bulunan kardeşlerimize acil şifalar diliyorum. Bu mübarek Mevlid Kandili’nde Allah’tan niyazım, Türk ve Türkiye düşmanlarını kahretmesi, fitnenin müdavim ve mimarlarına fırsat vermemesidir”

Kaynak: Hürriyet

10Altınyayla Kaymakamı Bakır, FETÖ’den tutuklandı

Mesut MADAN/BURDUR, (DHA) – BURDUR’daki Altınyayla Kaymakamı Medeni Bakır, FETÖ/PDY soruşturması kapsamında tutuklandı.
Altınyayla İlçesi’nde 27 Temmuz 2015 tarihinden bu yana kaymakamlık yapan Medeni Bakır, Tokat’ta yürütülen FETÖ/PDY soruşturması kapsamında ifade vermek için çağrıldı. Dün, Tokat’ta ifade veren

Kaynak: Hürriyet

9‘Komutanım, bu iş bitti herkes yola çıktı’ / Ahmet ŞIK

Darbe girişimi gecesi saat 21’de Tümgeneral Mehmet Dişli, Genelkurmay Başkanı Akar’ın odasına giderek onu darbeye ikna etmeye çalıştı. Başarısız olunca karargâhtan silah sesleri yükselmeye başladı. İstanbul’da ise tanklar çoktan sokağa inmişti.

15 Temmuz gecesi Tümgeneral Mehmet Dişli, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın odasına girip “Komutanım operasyon başlıyor” deyince, Akar’ın sert tepkisiyle karşılaşıyordu. Akar’ı ikna edemeyen Dişli, odadan çıkıp Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan gelen askerlere Akar’ın odasına girmeleri talimatını veriyordu.

Bir süre sonra Genelkurmay Karargâhı’ndan silah sesleri yükseliyor, savaş uçakları Ankara’da alçak uçuş yapıyor, İstanbul’da Köprüler zırhlı birlikler tarafından kapatılıyordu. Tankların sokakta olduğu bilgisi sosyal medyada paylaşılınca darbe girişimi tüm ülkede duyuluyor, Türkiye uzun bir geceye başlıyordu.

Ne operasyonu, manyak mısın?

* 15 TEMMUZ GECESİ / GENELKURMAY

Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, darbe girişimi sonrası savcılıkta verdiği ifadede, Tümgeneral Mehmet Dişli’nin odasına gelişini “Tam emin olmamakla birlikte muhtemelen saat 21.00’e doğruydu” diye belirterek şöyle anlatıyordu:

“Arkam kapıya dönük bir şekilde yuvarlak toplantı masasında çalışırken kapı çaldı. Ben ‘Gir’ dedim ve hatta, ‘Kimsin, bu saatte’ gibi bir şey de söyledim. Baktığımda Karargâhta görevli Tümgeneral Mehmet Dişli’nin geldiğini gördüm. Dişli, oturmakta olduğum masadaki sandalyelerden birine oturup heyecanlı ve geçmişte bildiğim, alışık olduğum ruh halinden farklı bir tarzda ‘Komutanım operasyon başlıyor, herkesi alacağız, taburlar, tugaylar yola çıktı. Biraz sonra göreceksiniz’ gibi şeyler söyledi. Ben ilk önce anlamlandıramadım. Cümle içinde belki ‘uçaklar’ demiş olabilir. Ancak bunun bir kalkışma olarak ifade edebileceğim bir operasyon olduğunu anladım ve hiddetle ‘Ne diyorsun ulan sen, ne operasyonu, sen manyak mısın, sakın ha’ şeklinde bağırdım. Genelkurmay İkinci Başkanı ve diğer komutanların nerede olduğunu sordum. Bana, ‘Heyecanlanmayın, rahat olun, gelecekler’ gibi laflarla karşılık verdi. Benim seninle, bir başkası ile böyle işlerin içerisinde olanlarla hiçbir işim olamaz. Sen benimle ne biçim konuşuyorsun? Kim bunlar? Siz kimsiniz? gibi soruları sürekli, hiddetle sıraladım. Çok öfkelenmiştim. Gittikleri yolun yanlış olduğunu, büyük bir bataklığa battıklarını, cezasını çekeceklerini, hiç olmazsa bir erkeklik gösterip başkalarını bu işe bulaştırmadan ve ölüm kalım olmadan bu işi sonlandırmalarını, hemen giriştikleri bu girişimi durdurmalarını söyledim. Fakat ikna edemedim. Kendisi, benim böyle hiddetli karşı çıkmama rağmen sinirlerine hâkim olmaya çalışıyordu ve sakin görünerek, ‘Komutanım bu iş bitti ve herkes yola çıktı’ anlamında şeyler söylüyordu. Arkam kapıya dönük olduğu için kapının açık olup olmadığını fark etmedim. Bir ara Mehmet Dişli, sanırım dışarıya doğru hareketlendi.”

AKAR’IN BOĞAZINI SIKTILAR

* 15 TEMMUZ SAAT 20.50 / GENELKURMAY

İfadelerine göre Yaver Türkkan, makam odasının kapısı önünde Albay Orhan Yıkılkan, Özel Kalem Müdürü Albay Ramazan Gözen, Yüzbaşı Serdar Tekin, koruma timinde görevli Astsubay Başçavuş Abdullah Erdoğan ile birlikte bekliyordu. Yanlarında ÖKK’den gelen tam teçhizatlı, eğitim kıyafeti giymiş, silahlı, miğferli askerler de vardı. Dişli ile Akar arasında ne konuşulduğunu duymuyorlardı. Yaver Türkkan, odaya girdikten 5 dakika sonra dışarı çıkan Mehmet Dişli’nin dışarı çıkar çıkmaz kendilerine hitaben, “Ortada. Girin!” talimatı verdi.

Türkkan’ın ifadelerine göre, Dişli ile birlikte Orgeneral Akar’ın en yakınında görev yapan subaylar arkalarında ÖKK’den gelen tam teçhizatlı askerlerle birlikte girdikleri odada, komutanlarının kendilerine hitaben “Yanlış yapıyorsunuz, bu böyle olmaz” sözlerini duydular. Elinde Akar’a doğrultulmuş bir tabanca tutan Yaver Türkkan, “Komutanım otur, kalkma. Sakin olun, zorluk çıkartmayın” diye bağırdı.

Bu sırada birisinin kendisini iterek sandalyeye oturttuğunu belirten Akar, nasıl darp edildiğini ifadesinde şöyle anlattı: “O esnada arkadan bir başkası el havlusu tarzında bir şeyle hem ağzımı hem burnumu kapatarak nefes almamı engelledi. Kolunu boğazıma doladı, sıktı. İp türü bir cismin boğazıma sürtünmesiyle, nefes almakta güçlük çektiğim için debelenirken bir başkası plastik kelepçeyi bileklerime taktı. Benim bu şekilde direnmem üzerine burnumu açacak şekilde ağzımı kapattılar.”

İfadesinde komutanın ağzını kapatanın Yüzbaşı Serdar Tekin olduğunu belirten Yaver Türkkan, elindeki tabancayı bir kenara bıraktıktan sonra Akar’ı koltuklardan birine oturttu. Akar, istediği su verilip içtikten sonra Genelkurmay Karargâhı’ndaki olağanüstü gecenin en olağandışı talebinde bulundu. Akar, o koşullar altındayken dahi abtes alıp namaz kılmak istediğini söyledi. Yaver Türkkan’ın ifadesine göre Akar, yanında Yüzbaşı Serdar Tekin ve Başçavuş Abdullah Erdoğan varken makam odasının arka kısmındaki bölümde üzerini değiştirip namazını kıldı.

İfadelere göre Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, cunta ile işbirliğine yanaşmamıştı. Karargâhın içine dağılan ÖKK timi, bazı sivillerle birlikte hareket eden darbeci askerlerin işaret ettiği herkesi kelepçeleyip gözaltına alıyordu. Saat 21.30 sıralarında, Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler de, emir subayı Mehmet Akkurt’un yönetimindeki bir grup ÖKK timi tarafından makamında tartaklanarak gözaltına alındı. Bu sırada karargâhın dışında darbecilerle komutanların korumaları arasında çatışma da çıkmıştı.

Karargâhta silah sesleri

* 15 TEMMUZ SAAT 21.35 / GENELKURMAY

Kalkışmanın başladığından habersiz olan Orgeneral Salih Zeki Çolak, Yaver Levent Türkan’dan gelen telefon üzerine Genelkurmay Karargâhı’na gelmişti. Türkkan, “Komutanım, Genelkurmay Başkanımız sizi ve özellikle Kurmay Başkanımız İhsan Uyar’ı Karargâh’a bekliyor” demiş o da talimata uymuştu. Çolak, Karargâh’a girdikleri sırada gördüğü ÖKK askerlerinin tatbikat amaçlı bulunduklarını düşünürken birden silah sesleri duydu. Bu kez aklına gelen, dışarıdan bir saldırı olduğu ve ÖKK timlerinin de koruma amaçlı Karargâh’ta bulunduğuydu. Aracından indiği sırada, darbecilerin safında olduğunu bilmediği Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürü Kurmay Albay Ramazan Gözel’in kendisinden binaya girmesini isteyen sesini duydu. Çolak, Kurmay Başkanı İhsan Uyar’la birlikte içeri girer girmez ÖKK timlerinin kafalarına silah dayayıp kendilerini yere yatırmasıyla ne olduğunu anladı. Timlere müdahale etmek isteyen emir astsubayı Piyade Başçavuş Bülent Aydın da bu sırada öldürüldü. Komutanlar Çolak ve Uyar götürüldükleri Orgeneral Yaşar Güler’in odasında el ve ayakları kelepçelenip, kafalarına torba geçirilerek beklemeye bırakıldılar.

Genelkurmay Başkanlığı Yerleşkesi’nden silah sesleri duyulduğu bilgisi Başbakanlık Koordinasyon Merkezi’ne iletildi. Telefonla aranan Silahlı Kuvvetler Komuta Harekât Kontrol Merkezi (SKHKM) yetkilileri, “Ani müdahale mangaları tarafından tatbikat yapılıyor” yanıtını verdi.

* 15 TEMMUZ SAAT 21.45 / ANKARA

Kalkışmada en ağır tahribatı veren hava saldırılarında kullanılan F-16’ların kaldırılması için düğmeye basıldı. Uçuş yasağı emrine rağmen, saat 21.45’ten itibaren bazı askeri üslerden, değişik tanıtıcı kodlar ve çağrı isimleri kullanılarak kalkış yapılmaya başlandı. İddiaya göre hava operasyonlarını yöneten isim Tuğgeneral Hakan Evrim ve Akın Öztürk’ün damadı olan Akıncı Üssü’ndeki 141’inci Filo’nun komutanı Hava Pilot Kurmay Yarbay Hakan Karakuş’tu.

Plana göre 16 Temmuz sabahı 03.00’te başlatılacak darbe girişimi, deşifre olunduğu anlaşılınca öne çekilmişti. Genelkurmay’da komuta kademesinin rehin alındığının bildirilmesinden sonra darbeciler de harekete geçti. Karargâh’tan silah sesleri yükseldiği sıralarda, başkent semalarında da savaş uçakları kimi zaman ses hızını da aşarak alçak uçuş yapıyordu. TBMM ve Genelkurmay Karargâhı’nın bulunduğu bölgede, F-16’ların alçak uçuş yapmaya başlaması üzerine Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Kontrol Merkezi (SKHKM) bir kez daha arandı. Bir kez daha, tatbikat yapıldığı yanıtı verildi. Aynı dakikalarda, Gölbaşı’nda bulunan Polis Özel Harekât Başkanlığı ile Havacılık Dairesi Başkanlığı’na düzenlenecek hava saldırısında kullanılacak F-16 savaş uçakları için hazırlık yapılıyordu.

* 15 TEMMUZ SAAT 22.30 / GENELKURMAY

En yakınlarındaki subayların da aralarında bulunduğu darbeciler tarafından gözaltına alınan üst düzey komutanlar cuntanın merkezi Akıncı Üssü’ne götürülecekti. Tümgeneral Mehmet Dişli’nin “Gidiyoruz” talimatıyla ÖKK askerleri, Hulusi Akar’ı bir helikoptere bindirdiler. Helikopterde, Akar’ın üzerine doğrultulmuş silahlar tutan askerlerin yanında Mehmet Dişli de vardı. 22.30 sıralarında bir başka helikoptere de Salih Zeki Çolak ve İhsan Uyar bindirildi. 20 dakikalık bir uçuştan sonra Çolak ve Uyar da, gözaltına alınan diğer komutanlar gibi Akıncı’ya getirilmiş oldu. Tuğgeneral Atilla Gökesaoğlu ve Tuğgeneral Ertuğrulgazi Özkürkçü de Genelkurmay Karargâhı’nda gözaltına alınıp Akıncı’ya getirilmişlerdi.

* 15 TEMMUZ SAAT 22.30 / İSTANBUL – MODA

Genelkurmay Karargâhı’nda öğleden sonra başlayan hareketlilikten ve alınan bir dizi önlemden bazı kuvvet ve ordu komutanlarının haberi bile olmamıştı. Ülke hava sahası askeri uçuşlara kapatılmış olmasına rağmen Hava Kuvvetleri Komutanı (HKK) Orgeneral Abidin Ünal’a nedense bu emirle ilgili bilgi verilmemişti. Komutan Ünal da rutin programını bozmamış ve davetlisi olduğu silah arkadaşı Hava Korgeneral Mehmet Şanver’in kızının İstanbul’da Moda Deniz Kulübü’ndeki düğününe gitmişti. Hava Kuvvetleri’nin üst düzey tüm komuta kademesini oluşturan generaller ve üst düzey komutanlar da düğün için İstanbul’a gelmişti. Nikâh şahidi olması da teklif edilmesine rağmen eski HKK Komutanı Orgeneral Akın Öztürk gelemeyeceğini bildirmiş, gündüz saatlerinde tebrik telefonu açmıştı. Düğün davetine icabet etmeyen bir diğer isim ise, darbecilerin merkezi olan Akıncı 4’üncü Ana Jet Üssü’nün Komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim’di.

Darbeyi haber alan ancak bir süre sonra derdest edileceğinden habersiz Orgeneral Ünal ve düğünde bulunan 24 general, kulübün bir odasına çekilip durum değerlendirmesi yapmaya başladılar. Orgeneral Ünal, “Herhangi bir üsten uçuş olursa oranın komutanı Divan-ı Harp’liktir” uyarısı da yaparak yanında bulunan üs komutanlarının hepsinden üslerini arayarak durumu kontrol etmelerini istedi.

Kaynak: Cumhuriyet

8Yargıda yeni tarikatlar dönemi… Mustafa Karadağ: Hakyol, Süleymancılar ve Menzilciler alınıyor

Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ, FETÖ soruşturmasının yargı ayağında önde gelen cemaatçilerin ya itirafçı olduğunu ya da kaçtığını, atılanların sempatizanlar olduğunu söyledi. Karadağ, yargıya alımlarda yine tarikatların tercih edildiğini iddia etti.

Türkiye uzunca bir süredir yargının araç olarak kullanıldığı siyasi soruşturmalarla şekilleniyor. Cemaat-hükümet ortaklığının 2007’den itibaren yürüttüğü Ergenekon, Balyoz, KCK ve basın soruşturmalarının yerini bugünlerde FETÖ’ye yönelik operasyonlarla Kürt hareketine yönelik siyasi operasyonlar almış durumda. Bu iki eksende yürütülen soruşturmalar, at izi ile it izini karıştırarak, gerçek suçluların yanında bu suçlamalarla ilişkili olamayacak yazar, aydın, gazeteci, siyasetçileri de katarak yürütülüyor. Tıpkı cemaatçi yargıç ve savcıların yürüttüğü soruşturmalarda olduğu gibi “muhaliflerin tasfiyesinin” amaçlandığı açık. Zaten yönetenler de bu amacı gizleme ihtiyacı bile duymuyor. Hukuk ve adalet, korunması ve yaşatılması için emanet edildiği yargı eliyle katledilmesini, Yargıçlar Sendikası Başkanı ve Ankara hakimi Mustafa Karadağ ile konuştuk.

– 15 Temmuz’dan şu ana kadar HSYK yargıda önemli bir cemaat tasfiyesine girişmiş durumda. Son olarak önceki hafta Kurul, ihraç ettiği 3 bin 165 yargıç ve savcının yeniden inceleme talebini reddetti. Siz 15 Temmuz’dan önce yargıda bu kadar çok cemaatçi olduğunu düşünüyor muydunuz?

2 bin 500 civarında olduğunu tahmin ediyordum…

– Bu kadar çok cemaatçi yargıya nasıl yerleşti?

Açığa alınanların, tutuklananların sicil numaralarına baktığınız zaman 1980’den sonra başladığını ve giderek arttığını görüyorsunuz. 82’ye kadar 3, 5, 10 iken 90’larda ve 2000’li yıllarda çok daha fazla sayıda artmış. Netice itibariyle cemaat yargıya yerleşmiş. AKP ile birlikte daha da arttığını görüyoruz ama temelinin 80’den sonra atıldığını söyleyebiliriz.

– Cemaatin yargı içindeki pratiği nasıldı?

AKP’nin ilk dönemi için yapılan çok temel bir değerlendirme hatası olmuştu. Avrupalıların görüşleri de bu hatayı beslemişti. Yetmez ama evetçi arkadaşların da görüşü de buydu. AKP iktidara geldikten sonra demokratikleşme süreci başladı denildi. Biz bunu demedik. Bizim gördüğümüz bambaşka bir şeydi ve ilk yansımasını Ergenekon, yani Silivri davalarında gördük bunun. AKP’nin de nihayetinde Cumhuriyet’le bir hesabı vardı, cemaatin de vardı. Hedefleri aynıydı. Bu yüzden ortaklaştılar. Karşı devrim sürecini beraber yürüttüler. Amaç farklılıkları olmadığı gibi yöntem farklılığı da yoktu. Sadece, cemaatçiler hükümetçilerden daha donanımlıydı, bu nedenle sürekli onlar yönetti. AKP lojistik destek sağladı bunlara. Sahte delil üretmelerine olanak verdi. Cemaatin istediği yasaları, kararnameleri çıkarttı. Fizik olanaklarını verdi. Bu şekilde beraber yürüdüler. Ne zamanki taşeron, yani cemaat, ‘bütün işleri ben yapıyorum, ben riske atıyorum kendimi, daha çok pay istiyorum’ deyince ortaklık bozuldu. Patron, yani hükümet bunu kabul etmedi…

– HSYK’nın bu kadar çok sayıda yargıç ve savcıyı ihraç etmesi ve bunu tek bir işlemle yapması doğru mu? Siz olsanız, örneğin tespit ettiğiniz 2 bin 500 yargıç-savcıyı ne yapardınız?

Yargının içinde cemaat veyahut demokrasiden başka hedefleri olan bir yapının mensubunun bulunması doğru değil. Devletin rejimi ile demokrasi ile bir derdiniz varsa, ‘demokrasi bir ideolojidir ve kendisini koruyacak tedbirleri alır diyor’ Server Tanilli… Bu kabul edilmez. Artı, Gülenci yargı mensuplarının cumhuriyete, demokrasiye ve yargı bağımsızlığına, tarafsızlığına verdiği hasar onarılmaz şekilde ağırdır. Bu nedenle mutlaka cezalandırılmalı gerekir. Biz bunu defalarca söyledik. 2010 Anayasa değişikliği hamlesi zaten bu anlamda atılmış en önemli adımdı. Zulmün en çok arttığı dönemdi. KCK dosyaları, basın davaları, yargı yoluyla yürütüldü. Baskı altına alındı insanlar.

– Tasfiye için 15 Temmuz’un beklenmesi biraz şaşırtıcı değil mi?

İlk MİT krizinden sonra, yani MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın gözaltına alınma girişiminden sonra, biz HSYK ile bir görüşme yaptık. ‘Bu davalarda, Silivri, KCK, basın vb davalarda görev yapan, sahte delil üreten yargıç ve savcıları soruşturun, açığa alın’ dedik. Fakat o zaman soruşturma yapmadılar. Arkasından 17-25 Aralık geldi. 17-25 Aralık’tan sonra da sanki cemaat tasfiyesi yapılıyormuş gibi 40 yargıç ve savcı açığa alındı. Fakat onda da 17-25 Aralık’a bulaşmış olanlar soruşturuldu. Bunun dışında 17-25 Aralık’a bulaşmamış olan, fakat Silivri ve diğer davalarda görev yapan yargıç ve savcıların hiçbiri soruşturulmadı. Hatta anımsayalım; Cumhurbaşkanı, o zamanın Başbakanı, 17-25 Aralık’ın çözülmesi için Yargıtay Başkanı (Rüştü Cirit) ile Ombudsmanı (Nihat Ömeroğlu), Zekeriya Öz’e aracı gönderdi. Hala ‘yine de beraber çalışabiliriz’ düşüncesi vardı. Neticede, evet, cemaat mensuplarının amaçları, inanç bağlamında örgütlenme değil de demokrasi ile ilgili olumsuz bir amaçları olduğu için mutlaka tasfiye edilmeleri gerekiyordu. Ama bunun hukukun içinde yapılması gerekiyordu.

– Şimdi hukuk kuralları içinde mi yapılıyor?

Cemaat mensupları davalarda hukuksuzluklarını bedelini ödeyecekler dediysek, onların yaptıklarının hesabın sorulacak diyorsak, şimdi de aynı şeyi söylüyoruz. Şimdiki fark şu: Cemaat mensubu yargıç ve savcıların ‘uydurma’ kaygıları vardı. Yani bazı ilişkileri bağlamından kopararak örgüt ilişkisi gibi sunuyorlardı ya da sahte delil üretiyorlardı. Hükümet yargısının ise böyle bir kaygısı yok. Toplumdaki cemaat karşıtlığını kullanarak hukuku yerle bir ediyorlar. Cemaat mensuplarının yanında bütün muhalifleri tasfiyeye yöneldiler. Çünkü, hele ki son ayda gördüğümüz gazeteciler, akademisyenler, Kürt siyasilerin tutuklanmaları bunun işareti. Bu insanların, barış imzacılarının cemaatle hiçbir ilişkisinin olmadığını herkes biliyor. Yargının içinde de Gülen cemaati ile hiçbir ilgisi olmayan insanlar tasfiye edildi. Hiçbir şekilde bunlar delillendirilmedi. Bylock var diyorsunuz ama iktidara yakın kişilerde Bylock çıktığında bir şey yapmıyorsunuz.

– Yaklaşık 300 yargıç savcının etkin pişmanlıktan faydalanarak bazı bilgiler verdikleri ve bu yüzden de tahliye edildiklerini okuyoruz. Etkin pişmanlıktan yararlananların sırf tahliye olabilmek için masum insanların isimlerini verme olasılıkları yok mu? Cemaat mensubu bir kişi örgütünü korumak için gerçek cemaatçiler yerine başkalarının isimlerini de verebilir mi?

Önceki hafta 292 yargıç ve savcı hakkında soruşturma açıldı ve bu itiraflarla ilgisi olduğu söylendi. Pişmanlık ya da itirafçılık eskiden beri konuşulan bir şeydir. Bir suç örgütünün ortaya çıkarılması, ana işleyişinin tespit edilmesi ve sorumluların belirlenmesini sağlamaya yöneliktir. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla ifadelerden, itiraflardan biz cemaat yapılanmasına ilişkin yeni bir şey öğrenmedik. Çok basit ifadeler var ama ana yapının işleyişine ilişkin herhangi bir ifade çıkmıyor. Örneğin, 2010 HSYK’sının Başkanvekili Ahmet Hamsici çok önemli bir isimdir, suyun başında duran kişidir. Onun beyanında da ‘gidildi, pazarlık edildi, konuşuldu ve neticede hükümetle anlaşma yapıldı’ diyor. Biz bunu zaten biliyorduk, yeni bir bilgi ortaya konulmuş değil. Hatta bu ifadeler nedeniyle cemaatle anlaşan hükümet görevlileri kimlerdi diye bir araştırma da yok. Soruşturmanın bir ayağı sürekli eksik. Yargıyla ilişkili siyaset ortakları da ortaya çıkmıyor. İtiraflardan bizim anladığımız, çok az sayıdaki cemaatçiyle, çok sayıda sempatizanların ortaya çıktığını görüyoruz. Bunun da doğrusunu isterseniz adil olmadığını düşünüyoruz. Adaletin merhametli olması gerekiyor. Yani cemaat örgütlenmesi ile ilişkili olmamış, son 5-6 yıldır, 10 yıldır, yargıçlık sınavına girip hükümetten, cemaatten torpil bulmuş ama cemaat içinde faaliyet göstermemiş insanların cezalandırılması doğru değil.

– Böyle çok sayıda insan var mı?

Çok olduğunu sanıyorum. En azından Ankara’da görev yaptığımdan beri yardım isteyenlere, cemaat mensuplarına ulaşmaları gerektiğini ben de söyledim. Atama – tayin konularında da.. Onlardan bazıları da girdi bu işlere. Mesela, birinin AKP milletvekili komşusu imiş. Komşuluk hatırına gitti söyledi… Cemaati savunmuyorum ama çaresizlikten cemaatten yardım alan insanların cezalandırılmaması gerekiyor. Kopyacı yargıç savcıların bir kısmı mesleğe geri alındı. Bir kısmı stajyer yapıldı. Büyük çoğunluğu hala görevde. AKP teşkilatlarında görev yapan hukukçular tasfiye edilmediler. Hatta bu soru dağıtılmasının AKP il binalarında yapıldığı iddiaları da var. Hükümet soruşturmalarda, etkin pişmanlıkla verilen ifadelerde yeni bir bilgi ortaya çıkmaması için uğraşıyor, çünkü kendini kurtarmaya çalışıyor. Gördüğümüz şu: Cemaatin önde giden insanların bir kısmı kaçıp kurtuldu. Bir kısım itirafçı olup kurtuldu. Hükümet bunların konuşmasını istemiyor. Çünkü ortaklıkları ortaya çıkacak. Ama bu şekilde cemaatin tasfiyesi olacak ve rejim değişikliğinin de meşrulaşmasını sağlayacak…

– Üst yönetimin itirafçı olması konusunda hükümetin devreye girdiğini mi düşünüyorsunuz?

Ben öyle olduğunu düşünüyorum. Yine 2010 HSYK’sını oluşturan kilit isimlerden biri olan İbrahim Okur’la bir aydır konuşulduğu söyleniyor. Dedikodu olarak da geçen hafta ifade verdiği söyleniyor. Ama bir taraftan da Okur’un meslekten ihracı kesinleşti. Yeniden inceleme talebinin reddine karar verildi. Okur zaten kendisi söylemişti 2010 HSYK’sının oluşturulma sürecini. İşte oy potansiyeli olanlar önerildi diye… Keza, Hamsici’nin 2010’dan beri yaptıkları belli. Bunlar konuşulduğu zaman, cemaatle hükümet ortak yaptı her şeyi. Cemaat TCK’da, CMK’da da değişiklikler istedi ve bunlar yapıldı. Hepsi cemaatin talebi üzerine hükümet tarafından yapıldı. Biz kişisel olarak Başbakanı, Adalet Bakanını, HSYK Başkanvekilini saflıkla nitelendirebiliriz ama bir yasama organı saftı diyebilir miyiz? Bunu düşünmek lazım. Bunlar ortaya dökülürse hükümetin yargı bürokrasisi çok ağır zarar görecek. Başka bir bilgi…MİT’in HSYK ya 500 civarında yargıç ve savcıyı içeren Bylock listesi getirdiği, bunların 100’den fazla HSYK bürokratı olduğunun görülmesi üzerine HSYK’nın ‘bunları ayıklayın getirin’ dediği gibi dedikodular var. Bunları HSYK ve Adalet Bakanlığı bir şekilde açıklamalı…

– İtirafçıların meslekte kalma şansları var mı peki?

HSYK’nın ihraç ettiği itirafçı yargıç ve savcıların yeniden inceleme talepleri ile ilgili bir karar verilmemiş. Oysa itirafçı olmayanların tamamının talepleri reddedildi. Ama bakarsanız itirafçılar, itirafçı olmayanlarla geçmişte aynı işi yaptılar. Ne farkları var ki HSYK böyle bir ayrıma gitti? İtirafçılık ceza hukukunda sonuç doğurur, ceza almaz ya da az alır… Ama disiplin açısından aynı sonucu doğuran işlem yaptılar ama asıl işin başındakiler kamu görevi almaya devam edecekler.

– Cumhuriyet gazetesine ilişkin soruşturmayı yürüten savcının FETÖ davasında ağırlaştırılmış müebbetle yargılanmasını ve üstelik yurt dışına çıkış yasağı olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adil bir yargılama, muhatabına bağımsızlık ve tarafsızlık içinde yürütüldüğü izlenimini vermeye mecburdur. Bu yönüyle Cumhuriyet’e açılan soruşturma, en azından bu etik kuraldan yoksun. Hukuksuzluğun dolu dizgin gittiğine inanıldığı bir dönemde, kendisi FETÖ’den kovuşturulan bir savcının yine aynı konuyla ilişkilendirilen bir soruşturmayı yapması ahlaki açıdan doğru değil. Yargı bürokrasisinin, başsavcının gözetmesi gerekirdi bu durumu. Bütün bunlar bize bir şeyi anlatıyor: Hükümetin temel derdi muhaliflerin tasfiyesi. Cumhuriyet’le FETÖ’nün ilişkilendirilmesinin ne kadar saçma sapan olduğunu herkes biliyor. Deliller ortaya konulmuyor. Tutuklandıysa bu insanların aleyhlerine bazı delillerin olması gerekiyor. Başsavcılar birçok kez savcıların elinden soruşturma dosyasını almıştır. Yakın tarihte belleğimizde olan şeyler.

– Cumhuriyet soruşturmasında savcının görevden alınmaması ne anlama geliyor?

Alınmaması hükümetin muhaliflere tasfiye iradesini gösterir. Ceza tehdidi altındaki savcının, kendisinin suçlandığı bir örgütle ilgili bağımsız davranma olanağı yok. En basitinden kendisi hakkındaki şüphelerin artmaması için bile yürüttüğü soruşturmada sert tedbirleri isteyebilir. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra şüphelileri tutuklamayan hakimler tutuklandı. Tutuklamayanlar kahraman sayılıyor, kahramanlığı hukukçulardan beklememek lazım.

– Siz bugünkü yargı ortamının hukuku adaleti sağlayacağına inanıyor musunuz?

Yargıya güven anketlerde dip yapmış durumda. Çünkü yargının kendi başına karar vermediğini düşünüyoruz. Siyasi iktidar temsilcisi ne derse ona göre davranılıyor, onun dedikleri hep çıkıyor. Bu kadar tesadüf ancak delil olur. Yargıç ve savcıların tek başına karar vermediklerine inanılıyorsa, şüpheliyi tutuklamayan sulh ceza hakimlerinin yeri değiştiriliyorsa, siyasi iktidarın istediği yönde talepte bulunmayan savcılara dosyadan el çektiriliyorsa adaletin sağlanması mümkün değildir. Düşünün ki bir soruşturmada, İstanbul Başsavcısı’nın önemli bir bürokratı soruşturmadan ayır demesine rağmen o bürokratı soruşturmaya devam eden savcıya hemen el çektiriliyor. Hrant Dink davasında oldu bu… Artı, bu soruşturmalar çok hassasiyetle davranılması gereken soruşturmalar. Ankara’da bu soruşturmanın verildiği bazı savcıların kıdemi 3 yıl, 4 yıl… Bu genç savcı arkadaşların davranışlarına da yansıyor. Bu savcılarla sulh ceza hakimlerinin davranışları bir kahraman edasında… Siyasi iktidar ve HSYK sürekli olarak bu savıcı ve yargıçlara kahramanlık yaptıklarını, cemaat tasfiyesinde aldıkları rol nedeniyle devletin kurtarılması konusunda büyük emekler verdiklerine inandırıyorlar.

– HSYK üyelerinin yargıç ve savcıların oyuyla seçilmesine devam edilmeli mi?

Evet… Demokrasi bedel ödeme rejimidir. Bu bedeli 2 seçimde ödedik. Belki bir seçim daha ödeyeceğiz. Belki biraz daha ödeyeceğiz ama sonunda sağlıklı bir yapıya kavuşacağız.
Yargıç ve savcılar olarak çoğulculuğu demokrasiyi öğreneceğiz. Eğer bu yapıdan vazgeçilip de konuşulduğu gibi mecliste nitelikli çoğunluk veya RTÜK modeli gibi yapıyı seçerlerse bu çok yanlış olur. Şimdi hükümetçi, Yargıda Birlikçi, ülkücü, Hakyolcu filan gibi ayrımlar varken yargıda o zaman AKP’li, MHP’li, CHP’li, HDP’li yargıç ve savcılardan söz edeceğiz. Aday olan yargıç ve savcılar siyasi parti genel merkezlerinin kapılarında bekleyecek. Biz yargının siyasetten uzak durmasından yana değiliz. Siyaset ve demokrasi yaşayan bir organizma. Yargı bağımsızlığı da böyle. Ama böyle bir değişiklik olursa, genel, evrensel siyaset ve hukuktan parti siyasetine kayacak HSYK.

– Yargıda FETÖ’cülerden boşalan kadrolara başka cemaatlerden insanların geldiği söyleniyor.

Bizzat benim bildiğim yargıç atama hikayesi var. İnsanlar atanmak için referans almak istiyorlar. Yargıç savcı adaylığı mülakatında şu ana kadar 4 kere yazılıda ilk 100’e girmiş insanların elendiğini gördük. Bunları Adalet Bakanlığı ve Yargıda Birlik üzerinden konuşmak gerekiyor. Yargıda Birlik yönetiminde olan müsteşar yardımcısının yazılı sınavı kazanmış yargıç adayına ‘her şey tamam, ama siyasi referansın eksik dediği’ biliniyor. Bu ciddi bir konuşma. Hakyol, Süleymancılar ve Menzilciler tarikatlarından çok sayıda aday alındığı söyleniyor. Yeni alınan 4 bin civarındaki yargıç ve savcıya baktığımızda da ne yazık ki bu dedikodulara inanmak zorunda kalıyoruz. Tabii içlerinde tarikatlara mensup olmayanlar vardır ama en azından adayların içinde mütedeyyinlerin ve özellikle Süleymancılar ve Menzilcilerin tercih edildiğine dair ciddi bilgiler var.

Kaynak: Cumhuriyet

7Darbe Komisyonu gazetecileri dinledi

TBMM FETÖ Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu, gazeteci, yazar, stratejist, televizyoncu ve akademisyenlerle bir araya geldi. Toplantıda konuşan bazı gazeteciler, 15 Temmuz’daki darbe girişimi gecesi çalıştıkları kurumda yaşadıklarını, haberlerini nasıl yaptıklarını, bazıları da FETÖ’yle ilgili çalışmalarını anlattı.

Kaynak: Sabah

6Şifre: Pırlanta

Örgütün desteğiyle uzman çavuş olan itirafçı anlattı: Özel görüşmede soruların cevaplarını verdiler, “Sen TSK içinde pırlanta çocuk olacaksın” diyerek gönderiyorlardı
Malatya 2. Ordu Komutanlığı’nda görev yaparken FETÖ soruşturmasında tutuklanan ve etkin pişmanlıktan yaralanarak itirafçı olan astsubay Ö.T, ifadesinde örgüt ağabeylerinin çalışma yöntemini deşifre etti. Önce örgütün desteğiyle uzman çavuş olduğunu anlatan itirafçı astsubay, “Ardından örgütün desteğiyle istihbarat ve istihbarata karşı koyma şubesine geçtim. Örgüt abisiyle sürekli irtibat halindeydim. Daha sonrada yine örgütün soru ve cevapları vermesiyle astsubaylığa geçtim. Asker abileri, TSK’ya yerleştirecekleri öğrencilere ya da TSK içinde branş değiştirmek isteyenlere, önce şifreyi veriyordu. Ardından kendilerine ait okul veya yurt binalarında dinlemeye karşı korumalı toplantı odalarında görüşüyorlardı. Bu görüşmede şifreyi söyleyene, tablet ya da laptoptaki soru ve cevapları 2 saat süreyle gösterip çalıştırıyorlardı. Ardından da ‘Sen TSK içinde pırlanta çocuk olacaksın’ diyerek gönderiyorlardı. Kimse kendisine söyleyen şifreyi başkasına söylemiyordu. Ama herkese “Pırlanta” kelimesini şifre olarak veriyorlardı” dedi.

Kaynak: Sabah

5CHP ile saadet zinciri kurdu

Danışmanlık hizmeti adı altında CHP’li belediyelerden 4 yılda 1 milyar lira toplayan FETÖ imamı Erkan Karaarslan’ın adeta saadet zinciri kurduğu ortaya çıktı

Danışmanlık hizmeti adı altında CHP’li belediyelerden 4 yılda 1 milyar lira toplayan FETÖ imamı Erkan Karaarslan’ın, adeta saadet zinciri kurduğu ortaya çıktı. 2011’de Maliye Bakanlığı’ndan 2011 yılında istifa eden muhasebat kontrolörü olarak görev yaptığı Maliye Bakanlığı’ndan istifa eden Karaarslan 50 bin TL sermayeyle Mersin ve Aydın Büyükşehir Belediyeleri’nde şirketler kurup, ihale şartnameleri hazırlayacak duruma geldi. Karaarslan eşi, kayınbiraderi ve bacanağının üzerine kurduğu şirketlerle CHP’li belediyelere ihalesiz yüzlerce iş yaptı. Karaarslan’ın, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra da CHP’li belediyelerle kirli işbirlikleri yapmaya devam etti. Darbe girişiminden 3 gün sonra CHP’li Avcılar Belediyesi’nden 2 milyon 750 bin, 13 gün sonra da Sarıyer Belediyesi’nden 813 bin TL’lik ihaleler aldığı tespit edildi. Ağustos’ta FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklanan Karaarslan’ın ihale aldığı belediyelere müfettiş incelemesi başlatıldı.

104 CHP’Lİ BELEDİYEYL E İŞBİRLİĞİ
Karaarslan’ın kendisi, eşi ve kayınbiraderi üzerine 8 şirketi var. Karaarslan, rekabet oluştuğu görüntüsünü vermek için bazı ihalelere de eşi ve kayınbiraderinin üzerine olan bu şirketlerle girdi. Maliye Bakanlığı’ndan istifa ettikten hemen sonra CHP’li belediyelerden ihale almaya devam eden Karaarslan’ın Türkiye genelinde 104 CHP’li belediyeyle iş yaptığı belirlendi. Yapılan ihalelere tek başına giren Karaarslan’a ‘adrese teslim’ paralar aktarıldı. CHP’li İzmir, Aydın, Çanakkale Belediyelirinin yanı sıra İstanbul’da Sarıyer, Beylikdüzü, Adalar, Avcılar, Bakırköy ve Silivri Belediyelerine giden müfettişler, başta belediye başkanları olmak üzere ihalede imzaları ve sorumlulukları bulunan kişilerin bilgilerine başvurdu. Karaaslan’ın bu dört belediyeden 8 milyonluk ihale aldığı öğrenildi. İhalelerin büyük çoğunluğuna Karaarslan’ın şirketinin tek başına katıldığı tespit edildi.

REFERANSI ÖZEL KALEM
FETÖ’nün belediye imamı Karaarslan’ın CHP’li belediyeler için referansının Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun özel kalem müdürü Tuncay Ceylan olduğu belirlendi. Karaarslan’ın Ceylan ve CHP’li Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç ile aynı karede olduğu fotoğraflar da ele geçirildi.

3 GÜNLÜK EĞİTİME 150 BİN TL KESTİ
Aydın Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunan TBMM’den emekli bürokratlardan Haldun Haşmet Aysan, ihalelerle ilgili soruşturma açılmasını talep etti. Yaklaşık 500 sayfalık belge ve bilgiyi savcılığa sunan Aysan SABAH’a “Karaarslan belediyelere önce eğitim danışmanı diye giriyor. Maliye kökenli olduğu için bürokrasinin dikkatini çekiyor. Birçok belediyenin ihale, harcama birimlerine kendi arkadaşlarını, ekiplerini yerleştirmiş. Mersin, Aydın bunların başında geliyor. Bu belediyelerde yapılan tüm kaynak transferlerini yönetiyor. Karısı, bacanağı, kayınbiraderi üzerine kurulu şirketleri var. Kendi kurduğu şirketler belediyeye teklifler veriyor. Karaarslan’ın aldığı ihalelerin boyutunu tespit etmek ancak müfettiş marifetiyle ortaya çıkarılabilir. 3 günlük eğitim için 150 bin lira ödeyen belediyeler var” diye konuştu.

5 YILDA 101 BELEDİYEDEN İŞ ALDI
BEKAD, Yeküd, E-Yöntem, ADEO Girişim, Vadi Yazılım, Glokal, Kamusis ve Vizyon Yayıncılık adı altında danışmanlık şirketleri olan Karaarslan, 15 Temmuz sonrası başlatılan FETÖ soruşturması çerçevesinde tutuklanmıştı. FETÖ’nün ‘Yerel yönetimler imamı’ olarak gösterilen Karaaslan’ın bugüne kadar 101 belediyeden iş aldığı, belediyelere de 70’in üzerinde şirket kurduğu tespit edilmişti. Söz konusu ihalelerin araştırılması için AK Partili meclis üyeleri bir önerge verdi. Ancak önerge CHP’li meclis üyelerinin oylarıyla reddedildi.

Kaynak: Sabah

4Kahraman kontrolör ATA uçağını uyarmış

DHMİ Atatürk Havalimanı Başmüdür Yardımcısı Kemal Alataş, 15 Temmuz gecesi yaşananları Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu üyelerine anlattı. Alataş’ın açıklamaları, o gece görev yapan kontrol kulesi sorumlularının büyük bir kahramanlık örneği sergilediğini ortaya koydu. Bu kontrolörlerden biri de o gece darbecilerin F-16’larını radarda görüp, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı taşıyan uçağın pilotunu bilgilendiren Özer Özermen’di. Alataş’ın anlatımına göre Özermen, iletişim halinde olduğu pilota, “Bir trafik bilgisi vereceğim. Askeri trafik temasımız yok. Akıncı’dan kalktığını öğrendik. Şu an Boğaz üzerinde sürekli dalış-tırmanış yapıyor. Yani niyetini bilmiyoruz temasımız yok” dedi. Erdoğan’ı taşıyan TC-ATA uçağı da saat 03.20 sıralarında Atatürk Havalimanı’na sorunsuz şekilde iniş gerçekleştirdi.

Kaynak: Sabah

3Ataşelerin ihaneti

Büyükelçiliklerde görev yapan askeri ataşelerin darbe girişimi sırasında WhatsApp’tan örgütlendiği ortaya çıktı. Genelkurmay’da sivilleri vuran Tuğamiral Sinan Sürer’in saat 21.40’ta “Ataşeler” grubunda, “Arkadaşlar TSK yönetime el koymuştur, bunu tüm muhataplarınıza derhal iletin” dediği belirlendi. “Emredersiniz komutanım” karşılığını veren ataşelerin de büyükelçilere gerekli bilgilerin verildiğini anlık olarak gruptan aktardığı tespit edildi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ’nün yurtdışı yapılanmasına yönelik olarak yürütülen soruşturma kapsamında, Türk büyükelçilikleri bünyesinde görev yapan bazı ataşelerin yer aldığı “Ataşeler” isimli WhatsApp grubunda 15 Temmuz gecesi konuşulanlar deşifre oldu. Soruşturma dosyasına giren WpatsApp konuşmaları, ataşelerin ihanetini de gözler önüne serdi.

GENELKURMAY’DAN YÖNETTİ

Ankara Savcısı Mustafa Gökçe’nin yürüttüğü soruşturma kapsamında, tutuklanan ataşelerin telefonlarında yapılan incelemede, WhatsApp’da “Ataşeler” grubu oluşturdukları belirlendi. 2015 Kasım ayında kurulan grubu yönetenin ise eski Genelkurmay 1. İstihbarat Analiz Değerlendirme Başkanı Tuğamiral Sinan Sürer olduğu ortaya çıktı. Sürer, 15 Temmuz gecesi sivil kıyafetle Genelkurmay Karargahı’na gelmiş, daha sonra kamuflajlarını giyerek sivillere kurşun yağdırmıştı. Silahından çıkan kurşunla sivil halkın öldüren Sürer’in bir yandan da yurtdışında görevli ataşeleri yönettiği tespit edildi. Bu arada, grupta sadece kendilerine yakın gördükleri ve büyükelçilerde görevli en üst rütbeli ataşelerin olduğu kaydedildi.

MUHATAPLARINIZA İLETİN

Soruşturma dosyasına giren WhatsApp konuşmalarında, Genelkurmay karargahında hareketliliğin yaşandığı ve İstanbul’da jandarmanın köprüyü trafiği kapattığı dakikalarda, ilk mesajın geldiği görülüyor. Gruptaki askeri ataşelerden birisi saat 21.34’te “Komutanım haber doğru mu?” diye soruyor. Bunun üzerine Sinan Sürer, saat 21.40’da “Arkadaşlar TSK yönetime el koymuştur. Bunu tüm muhataplarınıza derhal iletin. Genelkurmay’ın basın açıklaması kapsamında açıklama yapın” şeklinde cevap veriyor. Bunun üzerine grupta bulunan ataşeler sırayla “Emrederseniz komutanım” yanıtını veriyor.

SİZ GERÇEKTEN DAİRE BAŞKANI MISINIZ?

Ataşelerden Fethi F.’nin ise TSK’nın yönetime el koyduğunu bildirenin Sinan Sürer olup olmadığını teyit etmeye çalışması dikkat çekiyor. Fethi F., “Komutanım büyükelçiler ve diğer ataşeler durumu sormaktadır… Siz gerçekten daire başkanı mısınız? Eğer öyleyse lütfen bizi kendinize ikna edecek bir argüman verin… Çünkü hackerlar olabilir. Saygılar” şeklinde konuşuyor. Sürer ise “Evet. Ara beni Fethi” karşılığını veriyor. Fethi F. yaklaşık 2 dakika sonra tekrar mesaj yazarak, “Arkadaşlar sorun yok, komutanımızdır. Teyit ettim” diyor.

TSK İŞ BAŞINDA!

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın derdest edildiği bilgisinin basına yansıması üzerine de Fethi F., “Komutanım, Sn Genelkurmay Başkanı ile ilgili çeşitli açıklamalar var. Son durum nedir, arz ederim…” diyor. Sinan Sürer ise “Siz emirlere bakın endişeye gerek yok. TSK iş başında” talimatını veriyor.

1 dolarlık ‘ataşe’ler
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın FETÖ’nün yurtdışı yapılanmasına yönelik yürüttüğü soruşturma askeri ataşelere uzandı. ABD, Fransa, Almanya, İngiltere, İtalya, Yunanistan, Rusya ve Mısır’ın da aralarında bulunduğu 70 ülkede görevli 264 askeri, deniz, hava ve idari ataşeleri ile yardımcılarını mercek altına alan savcılık, önemli ayrıntılara ulaştı. Anayasal Büro Savcısı Mustafa Gökçe’nin yürüttüğü soruşturmada elde edilen verilere göre, Türk büyükelçiliklerinde 264 ataşe ve ataşe yardımcısı görev yapıyor. Bunlardan 165’inin FETÖ ile irtibatlı olduğu belirlendi. 15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesinin ardında bu ataşeler için düğmeye basılmış ve görevlerine son verilmişti. Ayrıca bu kişilerin Türkiye’ye dönmesi için de çağrıda bulunulmuştu. Sözkonusu çağrıya uyarak Türkiye’ye gelenlerden 24 şüpheli tutuklandı, 54’üne de adli kontrol uygulandı. 87’Sİ HALEN KAÇAKAncak FETÖ şüphelisi 87 ataşenin ise ‘geri dön’ emrine rağmen Türkiye’ye gelmedikleri ve firari olduğu belirlendi. Savcılık, sözkonusu firariler hakkında yakalama kararı çıkardı. Şu ana kadar hakkında herhangi bir işlem yapılmayan 99 ataşeden 66’sının ise mevcut görevlerine devam ettiği kaydedildi. Geriye kalanlardan ise bir kısmının yurtdışı görevinin rutin olarak bittiği, bir kısmının da ilişiğini kestiği anlaşıldı. 2 GENERAL TUTUKLUSoruşturma kapsamında hakkında adli işlem yapılanlar arasında general ve amiral de bulunuyor. Bunlardan Washington Silahlı Kuvvetler ve Hava Ataşesi Tuğgeneral Yavuz Çelik ile Moskova Silahlı Kuvvetler ve Deniz Ataşesi Tuğamiral Ahmet Hakan Güneş tutuklandı. Öte yandan, 165 şüpheliden 92’sinin kurmay albay, kurmay yarbay ve kurmay binbaşı rütbesinde olması dikkat çekti. FETÖ’nün diğer tüm kamu kurumu sınavlarında olduğu gibi kurmaylık sorularını da çaldığı ortaya çıkmıştı.Çoğu Washington’daFETÖ’cü ataşelerin en yoğun bulunduğu elçiliğin Washington olduğu belirlendi. Washington’da görevli 42 ataşe ve yardımcıları ile irtibat görevlisinden 29’u hakkında FETÖ şüphelisi olduğu gerekçesiyle adli işlem yapıldığı öğrenildi. Ayrıca, Berlin’deki 11 ataşeden 6’sına, Tel Aviv’deki 2 ataşenin 2’sine, Atina’daki 6 ataşeden 4’üne, Moskova’daki 6 ataşeden 4’üne, Paris’teki 4 ataşeden 3’üne tutuklama, yakalama, adli kontrol gibi adli işlemler yapıldı. Soruşturmada ayrıca, FETÖ’cü ataşelerin 18’inin örgütün kriptolu yazışma programı ByLock’u kullandığı da ortaya çıkarıldı. Bu şüphelilerden bir kısmının ismi ise programı en fazla kullananların yeraldığı ‘kırmızı liste’de. Yine 165 şüpheliden 18’inin eşi de FETÖ soru hırsızlığının ortaya çıkarıldığı 2010 KPSS soruşturmasının sanığı. Savcılık daha önce eşleri KPSS şüphelisi olan 400 askerin ismini Genelkurmay Başkanlığı’na bildirmişti. Kriptolar inceleniyorSoruşturmayı derinleştiren savcılığın, şu anda hakkında adli işlem yapılmayan ancak yurtdışı görevi sona eren ya da ilişiği kesilen isimlerle ilgili araştırması sürüyor. Bunların da FETÖ ile irtibatının tespit edilmesi durumunda bu isimler dosyada ‘şüpheli’ olarak yeralacak. Bu kapsamda, yurtdışı askeri ataşelikler ve askeri temsilcilikler tarafından aktif bir şekilde kullanılan Yurtdışı Askeri Temsilcilikler Mesajlaşma Sistemi’nden (YATMES) de imaj alındı. Kriptolu bir program olan YATMES’in çok gizli dosyaların paylaşımında kullanıldığı biliniyor. Savcılık ayrıca, büyükelçiliklerden 15 Temmuz ve sonrasına ilişkin güvenlik kamera görüntülerini de istedi. Kasadan çıktı FETÖ’cü ataşeleri belirleyen savcılık, görev yaptıkları büyükelçiliklerdeki çalışma ofislerinde de arama yaptırdı. Delil niteliğindeki belge ve dijital malzemelere el konuldu. Bunların arasında TSK’dan ihraç edilen Cezayir Askeri Ataşesi Kurmay Albay Şemsettin Eray’ın ofisindeki kasasından 2 adet 1 dolar çıktı. Arama sonrası el konulan tüm deliller diplomatik çantalarla Ankara Başsavcılığı’na gönderildi.
Siz merak etmeyin büyüklerimiz çözer!

Ataşeler büyükelçilere bilgi verildiği bilgisini gruptan anbean aktarıyor. Çatışmaların yoğunlaştığı anlarda ise ataşeler Sinan Sürer’den bilgi almaya çalışıyor, ancak cevap alamıyorlar. İşte dakika dakika o ihanet konuşmaları:

22.16 – +968 9129 …. “Komutanım şu an Harbiye O/E deyim, dışarıdan patlama sesleri geliyor. ayrıca bazı ataşeler de WhatsApp’a erişemediklerini ifade ettiler”

23.18 – +234 807 687 …. “Arkadaşlar Ankara’dayım. MİT bombalandı, devam ediyor. Ankara Emniyet Müdürlüğü bombalandı. F-16’lar sürekli uçuyor. Halk sokaklara indi. Halkı kışkırtıyorlar.”

23.22 – Fethi Fırat: “Komutanım imkan dahilinde durumla ilgili bilgi verilirse uygun olur diye değerlendiriyorum. Çünkü TV’lerde farklı durumlar gösteriliyor ve muhataplarımız bize bunları soruyor… Arz ederim”

23.30 – +90 505 458 ….: “Deniz Kuvvetleri Komutanının ve 1. Ordu Komutanının ifadelerini yayınlıyor bazı kanallar. Bu konu ile ilgili bilgilendirme yaparsanız uygun olur diye değerlendiriyorum komutanım”

23.38 – +7 966 061 ….: “MİT, emniyet bombalamalarının gerçek dışı olduğu duyumu emniyet mensubundan alınmıştır.”

23.53 – +90 505 583 ….: “Özel Kuvvetler Komutanının da açıklamaları var. Detaylı bilgi talep ediyoruz komutanım.”

23.56 – +46 72 370 ….: “Komutanım sırf o değil. Deniz KKK’nı ve 1. Ordu Komutanının da açıklaması var. Detaylı bilgi talebine katılıyor.

00.00 – +234 807 687 ….: “Bırakın da insanlar işini yapsın”

00.00 – Fethi F.: “Bu da iş değil mi?”

00.04 – +234 807 687 ….: “Çatışma çıkar herkes soru sorar. Ama problemi çözecek olan temasta olanlardır. Bırakın nefes alsın büyüklerimiz”

00.16 – Fethi Fırat: “Sn Genelkurmay Başkanımızın durumu bize soruluyor. Ne diyeceğiz?”

Başarısız olunca çark etti

WhatsApp’taki konuşmalara göre, kalkışmanın başarısız olmasının ardından FETÖ’nün infazcı paşası Sürer’in çark ettiği görülüyor. Konuşmanın bu bölümünde Sürer’in darbe karşıtı bir görüntü vermeye çalışması dikkat çekiyor. İşte o bölüm:

06.26 – Sinan Sürer: “Her zaman olduğu gibi askeri hiyerarşi içinde görevinizi yapmaya devam edin”

06.28 – +90 505 458 ….: “Komutanım Taşkent’te askeri ataşelik personelinin Pazartesi’ye kadar içeriye alınmaması emrini vermiş büyükelçi. Malum ben izindeyim, idari ataşe bu şekilde bildirdi”

07.48 – İlhan Y.: “Yunanistan’da gece yarısı 3’e kadar MSB Başkanlığında üst düzey bütün komutan ve emniyet personeli ile bir toplantı yapılmış. Hudutların güçlendirilmesi, mülteci akınına karşı birtakım tedbirler alınması yönünde kararlar alınmış”

08.20 – Aytuğ Ş.: Bosna Hersek Savunma Bakanı Yrd. geçmiş olsun dileklerini tarafıma iletmiştir. Saraybosna Askeri Ataşesi Albay Aytuğ Ş.”

08.58- Sinan Sürer: “Arkadaşlar görevimin başındayım, büyük bir badire atlattık. Telefonu bu hengamede ofiste bırakmıştım, şimdi ulaştım. Hepimize tekrar geçmiş olsun. Beni voipten arayarak durumunuzu rapor edin”

Kaynak: Yeni Şafak

2FETÖ’ye ait 2 bin 236 okul kapatıldı.

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, milletvekillerinin 15 Temmuz darbe girişiminin ardından toplatılan kitaplar ve FETÖ yayınevleriyle ilgili sorularını yanıtladı. Bakan Yılmaz, 17-25 Aralık’tan sonra FETÖ’yle bağlantılı yayınevlerinden kitap satın alınmadığını ifade etti. Yılmaz, ayrıca 15 Temmuz darbe girişiminin ardından FETÖ bağlantısı nedeniyle kapatılan okullarla ilgili de bilgi verdi. 2 bin 236 özel öğretim kurumunun FETÖ/ PDY bağlantısı nedeniyle kapatıldığını bildiren Yılmaz, bunlardan bin 60’nın özel okul olduğunu, bu özel okullardan 835’inin ise 18 Kasım 2002 sonra faaliyete başladığını kaydetti.

EVRİN GÜVENDİK.

Kaynak: Takvim

1Bu fotoğraf ABD kongresinde çekildi… Fotoğraftaki şahsı Gülen’in sözcüsü

ABD merkezli Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Komisyonu, Kongre’de teröristbaşı Fetullah Gülen’in sözcüsü ve kişisel çevirmeni Alp Aslandoğan’ın da katıldığı bir brifing düzenleyerek Türkiye’de darbe girişimi sonrası yaşananları konuştu.

ABD kongresinin düzenlediği etkinlikte Teröristbaşı Fetullah Gülen’in sözcüsü ve kişisel çevirmeni Alp Aslandoğan’ın lobi ve halkla ilişkiler işleri için anlaştığı Podesta Group’un ağırlığı hissedildi. Diğer bir adı Helsinki Komisyonu olan platform, ABD Kongre Üyeleri’nin yer aldığı fakat Kongre’ye bağlı olmayan bir devlet kuruluşu.

Sabah’tan Ragıp Soylu’nun haberine göre; 15 Temmuz sonrası “insan hakları ihlalleri” iddialarının dillendirildiği etkinlikte Alp Aslandoğan, insanların sadece ‘bir gruba’ yakınlıkları gerekçesiyle işlerinden olduğunu ya da tutuklandığını öne sürdü. Aslandoğan konuşması boyunca Gülen ve takipçileri için “mağdur” algısı yaratmaya çalıştı. Panelde Ankara’nın görüşlerini yansıtacak hiçbir isme ise yer verilmedi. Alp Aslandoğan yine toplantı öncesinde Helsinki Komisyon’un personel müdürü Mark Milosch ile ayak üstü bir sohbet etti ve burada Gülencilere ait özel mülklere devlet tarafından el koyulması meselesini gündeme geldi. Helsinki Komisyonu’nun Cumhuriyetçi Başkanı Milletvekili Chris Smith ve Başkan Yardımcısı Cumhuriyetçi Senatör Roger Wicker da Gülen sempatizanlığıyla bilinen isimler.

CLINTONLARA YAKIN ŞİRKET

ABD eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın seçim kampanyasını yöneten John Podesta’nın eş kurucusu olduğu şirketin, şehirdeki en güçlü lobicilerden biri olduğu biliniyor. Toplantıda Podesta Group’u temsilen, eski Başkan Bill Clinton yönetiminde görev alan Mark Tavlarides yer aldı. Tavlarides toplantı öncesi salonda Alp Aslandoğan’ı Helsinki Komisyonu çalışanlarıyla tanıştırma görevini de üstlendi. Tavlarides’in şirket sayfasında ise Kongre’deki bağlantılarıyla ilgili bilgi de bulunuyor.

Kaynak: Akit

 

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz