Çelik: Mısır’la yeni mekanizmalar oluşturmaya çalışıyoruz

0

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısının ardından basın toplantısı düzenledi.

Toplantıda MYK gündeminin kapsamlı bir şekilde ele alındığını söyleyen Çelik, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) nedeniyle tedavi gördüğü Ankara Şehir Hastanesinde yaşamını yitiren eski AK Parti Karabük Milletvekili Burhanettin Uysal’a, Allah’tan rahmet diledi.

Terörle mücadele operasyonlarında şehitler olduğunu anımsatan Çelik, tüm şehitlere Allah’tan rahmet, ailelerine ve Türk Silahlı Kuvvetlerine başsağlığı dileklerini iletti. Çelik, milli sporcular Elif Çolak ve Sıla Karakuş’u, Avrupa Trampolin Cimnastik Şampiyonasında elde ettikleri başarılar dolayısıyla kutladı.

Diyarbakır annelerinin evlat nöbetinin 609’uncu gününe girdiğini hatırlatan Çelik, salgın dolayısıyla annelerin eylemlerini bir otelde sürdürdüklerini belirtti ve tüm annelerin en kısa zamanda evlatlarıyla buluşmalarını temenni ettiklerini söyledi.

Çevre ülkelerde üzücü olayların meydana geldiğini ifade eden Çelik, Irak’ın başkenti Bağdat’ta Kovid-19 hastalarının tedavi gördüğü hastanede meydana gelen patlamada 82 kişinin hayatını kaybettiğini belirterek, Irak halkına başsağlığı dileğinde bulundu. Ömer Çelik, İsrail’in kuzeyinde bayram kutlaması sırasındaki izdihamda ölenler için de İsrail halkına başsağlığı dileklerini sundu.

Kıbrıs meselesi

Geçen haftanın önemli gündem maddelerinden birinin Cenevre’de 5 + Birleşmiş Milletler formatında gerçekleştirilen toplantı olduğunu hatırlatan Çelik, burada Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) eşit egemenlik ve eşit uluslararası statü temelindeki tezinin masada kuvvetli biçimde dile getirildiğini, Türkiye’nin de aynı tezi, aynı şekilde desteklediğini ifade ettiğini bildirdi.

Masada uzlaşmaz tavırlar sergileyen Rum tarafının, uzlaşılamadığında da Avrupa ve dünyaya Türkiye ve KKTC’yi uzlaşmacı davranmadığı yönünde şikayet etme yaklaşımı sergilediğini anlatan Çelik, bunun bir kısır döngü olarak devam ettiğini ve sürekli aynı yere gelindiğini kaydetti.

Çelik, “Aslında Bürgenstock zirvesinde de Crans Montana zirvesinde de uzlaşmaz tarafın Rum Kesimi ve Yunan tarafı olduğu, maksimalist taleplerle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hak ve menfaatlerini yutmak istedikleri net bir biçimde görülürken, sürekli olarak tersini iddia eden bir yaklaşım içerisine girdiler. Artık bu formatın sürdürülemeyeceği, bir müzakere olacaksa bu müzakerenin parametrelerinin, yani müzakerenin neyin üzerine yapılacağının önceden belli olması gerektiği ifade edildi.” değerlendirmesinde bulundu.

Görüşmelerde herhangi bir müzakere zemininin bulunamadığının ortaya çıktığını söyleyen Çelik, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) lideri Nikos Anastasiadis’in, Paskalya Bayramı vesilesiyle yaptığı açıklamanın, müzakere çerçevesini kimin tahrip ettiğini net şekilde ortaya koyduğu dile getirdi.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, şöyle devam etti: “Ne diyor Anastasiadis? Türkiye’ye dönük olarak, ‘Osmanlı İmparatorluğu hayali peşinde koşan küstahlar’ diyor. Şimdi iyi kötü, bir toplum lideri olmuş bir kişinin bu şekilde bozuk ağızla konuşması, zihniyetinin ne kadar bozuk olduğunu gösteriyor. Daha yakın zamana kadar binlerce Türk’ün elinde kanı olan EOKA terör örgütünün yıl dönümünü kutladı ve çoğu kez de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne, Kıbrıs Türkü’ne karşı Avrupa’daki faşistlerin diliyle konuşan bir kişi olduğunu net bir şekilde yaptığı beyanlardan görüyoruz Anastasiadis’in. Yapmaya çalıştıkları şeyin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yok etmek, hak ve menfaatlerini gasbetmek ve orada kendilerini bir egemen devlet olarak, Türk kesimini ise o egemen devlete yamanmış bir toplum parçası olarak bir kurgu peşinde olduklarını da biliyoruz.”

Anastasiadis’in bu konuşmaları, KKTC’nin, meşru hakkı olan eşit uluslararası statüyü ve eşit egemenlik hakkını talep etmesi nedeniyle “büyük bir çılgınlık içerisinde” yaptığını aktaran Çelik, “Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı, milletimize karşı yaptığı bu saygısızlığı aynen iade ediyoruz. Kıbrıs’ın geçmişinde de Anastasiadis’in savunduğu kurumların ve siyasetin geçmişinde de nasıl kanlı tabloların olduğunu hep beraber görüyoruz.” diye konuştu.

“Bu mekanizma ve bu söylem artık sıkmıştır”

Çelik, Anastasiadis’in yakında yapılacak bir zirvede, Türkiye’yi ve KKTC’yi Avrupalı liderlere şikayet edeceğinden bahsettiğini anımsatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Doğrusunu söylemek gerekirse bu mekanizma ve bu söylem artık sıkmıştır. Rum kesiminin, Avrupa Birliğini kendi oyuncağı haline getirmesi, Avrupa Birliği tarafından kabul görülen bir mesele ise bu onlara hayırlı olsun. İkide bir ‘ne olursa olsun Rum Kesimi haklıdır, o istediği kadar uzlaşmaz davransın, istediği kadar saygısız davransın, istediği kadar maksimalist davransın, biz bir mahalle dayanışması çerçevesinde Avrupa Birliğinin arkasındayız’ diyenler varsa bu onlara hayırlı olsun. Ama bizim, bu şekilde Avrupa Birliğinin bize karşı bir tehdit, bir şantaj mekanizması olarak kullanılmasını kabul etmeyeceğimiz açıktır.”

Avrupa Birliğinin bu mesele üzerine mekanizmalarını, karar alma süreçlerini ve siyasi söylemlerini yenilemesi gerektiğini belirten Çelik, “Bir tane ülke çıkıyor, tamamen maksimalist taleplerle hareket ediyor, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Türk milletine hakaret ifadeleri kullanıyor, ondan sonra da Türkiye’yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni, Avrupa liderlerine şikayet edeceğini söylüyor. Bu şekilde bir şikayet mekanizmasının çalışması, koskoca Avrupa Birliğinin, bir Rum Kesiminin elinde oyuncak haline gelmesi Avrupa’nın geleceği açısından da kaygı vericidir, bu zaten sürdürülebilir bir ilişki de değildir.” dedi.

Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in, “İlk defa tarihimizde Türkiye ile olan ikili sorunlarımızı Avrupa Birliği-Türkiye sorunları haline getirdik” dediğini hatırlatan Çelik, “Bu Miçotakis’in başarısı değildir, bu Avrupa Birliğinin vizyonsuzluk neticesinde Miçotakis’e hediye ettiği bir mekanizmadır. Bunu yıllar boyunca Avrupa Birliğinin basiretli liderleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin değerini bilen, bir aday ülke olarak Türkiye’nin kıymetini bilen liderleri, bu şekilde bir istismara hiçbir şekilde müsaade etmemişlerdi, hiçbir şekilde buna yol açmamışlardı.” görüşünü paylaştı.

Bu yaklaşımın, baştan aşağı vizyonsuz olduğunu dile getiren Çelik, “Kuşkusuz Anastasiadis’in ifadeleri, bu hakaretleri kendisine aynen iade edilecektir, buradan da kendisine aynen iade ediyoruz.” açıklamasında bulundu.

Müzakereden ve uzlaşmadan kaçan tarafın, Rum tarafı olduğunu ve Yunanistan tarafından desteklendiğini vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:

“Yıllarca oynanan oyunun devam etmesine, zaman kaybı olmasına hiç kimsenin tahammülü yoktur. Gerçekçi bir müzakere yapacaksak müzakere masasında olmaya devam edeceğiz. Gerçekçi müzakereden kastımız nedir? Adadaki gerçeklere uygun bir müzakerenin yapılması. Adadaki gerçekleri yok sayan, Kıbrıs Türkü’nü yok sayan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yok sayan, Kıbrıs Türk davasını yok sayan bir yaklaşımla herhangi bir şekilde müzakere yapılması söz konusu değildir. Anastasiadis’in en önce bunu ciddi bir şekilde anlaması gerekiyor.”

Çelik, açıklamasında, milli güvenliği sağlamak, terör yapılarını tasfiye etmek amacıyla yürütülen operasyonlarda yeni bir aşamaya geçildiğini, 23 Nisan itibarıyla Pençe-Şimşek ve Pençe-Yıldırım operasyonlarının başlatıldığını hatırlattı.

Irak’ın kuzeyindeki Metina ve Avaşin-Basyan bölgelerinde terör örgütünün yoğunlaşması üzerine bu bölgelere yönelik başlatılan operasyonların güçlü şekilde devam ettiğini bildiren Çelik, hedefin PKK/KCK ile diğer terör örgütleri olduğunu, hava kuvvetleri ve kara atış desteğiyle bine yakın terör örgütü yapılanmasının hedef alındığını belirtti.

Operasyonlara yönelik eleştirilerin bir retorikten öteye geçmediğini söyleyen Çelik, terör örgütünün, sivillerin hedef alındığına dair, kaynağı belli olmayan odakların da tarihi eserlerin hedef alındığına yönelik propaganda yaptığını dile getirdi.

Çelik, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sivillerin, tarihi yapıların, yerleşim yerlerinin hedef alınmaması konusunda en yüksek hassasiyete sahip orduların başında geldiğini vurguladı.

“PKK terör örgütünün orada bulunması Irak’ın egemenliğine aykırıdır”

Irak’ın egemenliği konusunda da eleştirilerde bulunulduğunu anımsatan Çelik, şöyle devam etti: “PKK terör örgütünün orada bulunması Irak Anayasası’na da Irak’ın egemenliğine de aykırıdır. Keşke Irak bunları oradan çıkarabilseydi o zaman bu operasyonları yapmaya gerek kalmayacaktı. Türkiye, dost ve kardeş ülke olan Irak’ın toprak bütünlüğünü önemsemektedir. Fakat o topraklardan ülkemize dönük olarak yöneltilen terör saldırılarına da cevap vermek gibi meşru bir hakkımız vardır. Uluslararası hukuktan ve uluslararası anlaşmalardan doğan bir haktır bu. Dolayısıyla hem Irak’ın egemenliğine saygı temelinde hem de kendi milli güvenliğimizi sağlama temelinde bu operasyonlar aynı şekilde sürecektir.”

Parti Sözcüsü Ömer Çelik, basın toplantısında, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Çiğdem Karaaslan’ın başkanlığındaki Çevre, Şehir ve Kültür Başkanlığının çalışmalarına da değindi.

Başkanlığın Türkiye’nin her tarafındaki çevre sorunlarıyla ilgilendiğini aktaran Çelik, partisinin çevre konusunda yüksek düzeyde bir hassasiyete sahip olduğunu, her türlü çevre kirliliğini doğaya yapılan bir işkence olarak gördüklerini ve bu konuda da “işkenceye sıfır tolerans” ilkesini işlettiklerini kaydetti.

Ömer Çelik, doğayı, “insanın mekanı” ve “kader arkadaşı” olarak nitelendirerek, doğaya işkencenin insana yapılmış sayılacağına işaret etti.

“Türkiye’nin herhangi bir ovasının zehirlenmesine asla müsaade etmeyeceğiz”

Alman televizyon kanallarında ve BBC’de, çeşitli atıkların Adana-Çukurova bölgesine döküldüğü, Avrupa’nın çöpünün bu alana yığıldığı şeklinde yayınlar yapıldığını hatırlatan Ömer Çelik, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ile Karaaslan’ın harekete geçtiğini ve konuyla yakından ilgilendiklerini bildirdi.

AK Parti Sözcüsü Çelik, Bakan Kurum’un gönderdiği ekiplerle 26 işletme hakkında men kararı verildiğini, bu işletmelere 7 milyon lira ceza kesildiğini kaydetti.

Atıkları dökenlerle bereketli ovaları kirletenlerle yapılan ihanetle “işkenceye sıfır tolerans” ilkesi çerçevesinde mücadele edileceğini vurgulayan Çelik, Çukurova’nın ya da Türkiye’nin herhangi bir ovasının zehirlenmesine asla müsaade etmeyeceklerini söyledi.

“Frontex’in ciddi bir soruşturmadan geçmesi lazım”

Düzensiz göçmenlerle ilgili “geri itme” vakalarına ilişkin de konuşan Ömer Çelik, AB Sınır Koruma Ajansının (Frontex), Ege’de ve Akdeniz’deki ölümlerden sorumlu olduğunu defalarca dile getirdiklerini aktardı.

Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da Avrupalı liderlerle görüşmelerinde, “geri itmelerin” insanlık dışı bir tutum olduğunu, Avrupa’nın, Yunanistan’ın ve Frontex’in yaptıklarına karşı güçlü tutum alması gerektiğini ifade ettiğini kaydetti.

Görüntülerin dünya televizyonlarında yayımlanmasına rağmen bazı liderlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yaşananlardan haberleri olmadığını söylediğini aktaran Çelik, Erdoğan’ın gerekli bilgilendirmeleri yapmasına rağmen hiçbir liderin güçlü bir tutum almadığını belirtti.

Ömer Çelik, Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda 29 Nisan’da yapılan oylamayla geri itmelerdeki rolü ve kayıt dışı lobilerle iş birliği çerçevesinde Frontex’in bütçesine onay verilmediğini ifade etti.

Avrupa Parlamentosu milletvekillerini gösterdikleri hassasiyet nedeniyle kutlayan Çelik, şunları kaydetti: “Frontex Başkanı ne kadar başarılı olduklarına dair milletvekillerine, parlamentoya yazı yazdığında, verilen cevabının şu kavramı çok önemlidir, ‘Frontex ahlaki bir başarısızlıkla suçlanmıştır.’ Mesele, size verilen bütçeyi nasıl kullandığınız, kaç tane operasyon yaptığınız, ne kadar göçmenin Avrupa’ya girmesini engellediğiniz meselesi değil. Mesele usulle ilgili, bir insanlık usulüyle ilgili. Bunu nasıl yaptığınız önemli. ‘Biz şu kadar operasyon yaptık, bu kadar göçmenin girmesini engelledik’, peki siz kaç tane göçmeni ölüme gönderdiniz, kaç tane göçmenin Yunan Sahil Güvenliği tarafından ölümle tehdit edilmesi karşısında görmezden geldiniz, sırtınızı döndünüz? Bu ahlaki başarısızlık kavramı çok önemlidir. Frontex ahlaken başarısız olmuştur. Sadece bütçesine onay verilmesi konusundaki ret kararı yetmez, esasında Frontex’in ciddi bir soruşturmadan geçmesi lazım. Avrupa Parlamentosu’ndaki karar, Cumhurbaşkanımız bu bilgileri ilettiğinde ‘haberimiz yok’ diyenlerin de her şeyden haberleri olduğunu gösteriyor. Türkiye’ye çeşitli konularda ders vermeye kalkanların önce kendi demokrasilerini, kendi insan hakları yaklaşımlarını Akdeniz’in sularından çıkarmaları lazım. Çevre ve göçmenler konusundaki hassasiyetlerini Akdeniz’deki mezarlardan çıkarmaları lazım. Ondan sonra konuşmaları lazım. Umarız ki Frontex kararının arkası gelir, göçmenlerin botlarını şişleyenler, botları geri itenler, masum insanları ölüme terk edenler, başta Yunanistan’daki sahil güvenlik yetkilileri olmak üzere ciddi bir soruşturmayla karşı karşıya kalırlar.”

Çelik, İsrail’in Filistin’deki seçimleri yaptırmama, Doğu Kudüs’te buna izin vermeme gibi, kabul edilemeyecek tavrının devam ettiğini belirtti.

Filistin’de, 2006’dan beri başkanlık ve parlamento seçimlerinin yapılamadığını hatırlatan Çelik, 22 Mayıs’ta parlamento, 31 Temmuz’da başkanlık seçimlerinin yapılacağını, maalesef bunun mümkün olmadığını ifade ederek, şöyle konuştu:

“Doğu Kudüs’te Filistinli grupların seçim yapmasına İsrail müsaade etmiyor, bununla ilgili seçim yapma taleplerini cevapsız bıraktı. Dolayısıyla İsrail hükümetinin bu seçimlere izin vermesi gerekiyor, yeni bir tarih belirlemesi gerekiyor. İsrail’i 1995 Oslo Geçici Anlaşması’ndaki hükümlere uymaya davet ediyoruz. İsrail bu anlaşmanın hükümlerini ihlal etmektedir. Filistinli grupların seçimlerini bu şekilde engellemesi, 1995 Oslo Geçici Anlaşması hükümlerinin ihlalidir. Filistinli gruplar umarız bu seçimlerde büyük bir uzlaşıyla gelecek döneme birlik-beraber içerisinde yürürler. Doğu Kudüs’te seçimlere izin verilmesi, yeni bir seçim tarihi belirlenmesi konusunu yakın bir şekilde takip edeceğiz.”

“Libya ve Mısır ziyaretini, iki ayrı konu olarak düşünmek lazım”

Açıklamasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “Kahire ve Trablus’a eş zamanlı ziyaret gerçekleştirilmesiyle ilgili yorumlarınızı alabilir miyiz?” sorusu üzerine şunları söyledi:

“Senkronize olarak düşünmemek lazım, iki ayrı konu. Libya ile ilgili yürüyen işler var ve kritik aşamalar ciddi bir şekilde geçiliyor. Hafter’in toplu mezarlarla sembolize edilen maalesef ortaya koyduğu cinayetlerin geriletilmesinden sonra, Hafter’in arkasındaki güçlerin de belli oranda Fransa gibi mesela, daha başka bir çizgiye kaymaya başladığını görüyoruz. Cumhurbaşkanımızın Libya konusundaki hassasiyeti, Libya’nın birlik bütünlüğü ve toprak bütünlüğü konusundaki hassasiyeti çok yüksek. Bu sebeple sık sık Libyalı gruplar ve otoriterlerle bir araya geliyor. O sebeple çeşitli zamanlarda olduğu gibi Dışişleri Bakanımız, Milli Savunma Bakanımız, MİT Başkanımız, diğer arkadaşlarımız oraya bir ziyarette bulunuyorlar.

Mısır’la ilgili aramızdaki meseleleri konuşmakla ilgili olarak yeni mekanizmalar oluşturmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla Dışişleri Bakan Yardımcısı başkanlığında bir heyet, bu sebeple Kahire’ye gidiyor. Özellikle Akdeniz’deki meseleler başta olmak üzere, bölgedeki güvenlik meseleleri, Akdeniz’deki gaz aramayla ilgili anlaşmalar meseleleri gibi konuların konuşulması gerekiyor. Mısır ile Türkiye arasındaki bu diyalog mekanizmasını, hem Akdeniz temelinde hem ikili ilişkiler temelinde, bundan sonra daha performanslı bir şekilde geliştirilmesine dönük bir ziyaret olarak görebiliriz, bir çerçeve oluşturma faaliyeti olarak görebiliriz. Libya ve Mısır ziyaretini iki ayrı konu olarak düşünmek lazım.”

Çelik, “ABD’nin soykırım yalanı sonrası bazı Avrupa ülkelerinin parlamentolarında 1915 olaylarına ilişkin aldığı sözde soykırım kararları yeniden gündeme geldi. Bu kararların kaldırılması için Türkiye’nin girişimleri olacak mı?” sorusu üzerine, “sözde” soykırım kararının tanınmasının nasıl gayrimeşru bir karar olduğunu, geçen hafta hem hukuki hem de siyasi açıdan güçlü bir şekilde paylaştıklarını aktardı.

Kararı alanların, bölgedeki normalleşmeyi ortadan kaldıran, Ermeni diasporasının tutsağı bir kararı ortaya koyduklarını vurgulayan Çelik, hiç kimsenin elinde, buna “soykırım” diyecek tarihi ve hukuki bir gerçeklik olmadığını vurguladı.

Avrupa açısından durumun daha da dramatik olduğunu belirten Çelik, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin aldığı Perinçek kararı, bunun tartışmalı doğasına doğrudan atıf yapan ve bunun soykırım olarak nitelendirilemeyeceğini, İsviçre’de bunun soykırım olarak nitelendirilemeyeceğini söylemenin bir düşünce hürriyeti ihlali anlamına geldiğini kayda geçirmiştir.” diye konuştu.

Çeşitli ülkelerde, Yahudi soykırımını suç sayan yasal düzenlemeler bulunduğunu, çünkü hukuki ve tarihi olarak bunun soykırım olduğunu belirten Çelik, şu bilgileri verdi:

“Hukuki olarak karar bu şekilde tescil edilmiştir. Nitekim Ruanda’daki ve Bosna’daki mesele öyledir. Ama 1915 olaylarına ilişkin hiç kimsenin hukuki olarak ‘bu bir soykırımdır’ diyebileceği herhangi bir gerçeklik zemini yoktur. 1915’in şartlarında yaşanan çeşitli olaylarla ilgili Türkiye çok öz güvenle bir tavır ortaya koymuştur. Bunlar Türkiye’ye karşı kullanılan birtakım siyasi manivelalardır. Bu manivelalara karşı tabii ki diplomatik tasarruflarımızı, çabalarımızı sürdürüyoruz.

Yine bu son meselede de bu ‘karar gelirken hiçbir girişimde bulunulmadı, hiçbir şey yapılmadı’ deniliyor. Bunu söyleyenlerin herhangi bir şekilde bu meseleleri bilmemesiyle alakalı. Bu konuda en güçlü şekilde her zaman gayret edilmiştir. Bu gayret bundan sonra sürdürülecektir. ‘Peki şimdi niye oldu?’ diyerek, Cumhurbaşkanımızı, kabinemizi ve Türkiye’yi suçlamaya kalkıyorlar. Bunu karşıdakilere sorun. Hatayı yapan karşıdakiler, hesabını buradan soruyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Cumhurbaşkanımızın yapması gereken ve eksik bıraktığı bir şey yoktur. En güçlü şekilde bu konulardaki faaliyetler yürütülmüştür. Aynı şekilde Avrupa’daki muhataplarımıza da bunu söylüyoruz. Avrupa’da da bunu, çeşitli şekillerde kabul eden, gündeme getiren ülkeler oldu. Esasında biraz da şöyle oluyor, bu ülkelerin çoğuna baktığınız zaman bunların geçmişinde çok ciddi soykırımlar var. Bu ülkelerin geçmişinde çeşitli mazlum halklara karşı çok ciddi cinayetler var. Orada vicdan konusundaki cari açığı, Türkiye’ye dönük bu iftirayla kapatmaya çalışıyorlar. Aslında vicdan ve ahlak konusunda kendilerinde ciddi bir cari açık var. Bu cari açığı kapatmak için Türkiye’ye iftira atıyorlar. Herkesin önce kendi evindeki sorunlarla yüzleşmesi, kendi tarihiyle yüzleşmesi gerekir.”

Fransa’nın, Cezayir’de yaptığı cinayetlerden sonra Fransa’ya götürülen birtakım Cezayirlilerin kafataslarını iade etmesinin bile büyük bir jest olarak gösterildiğini belirten Çelik, “Ondan sonra konuştuğumuz zaman en çok bu konularda Avrupa’da sesi çıkan Fransa’dır.” dedi.

“Rum tarafının AB’yi şantaj ve tehdit aracı olarak kullanması gibi bir siyaset sona ermiştir”

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “KKTC’nin yeni süreçte tanıtılması için devletler nezdinde bir girişim olacak mı? ‘KKTC’yi tanıyalım’ diye temaslarda bulunan devletler var mı?” sorusu üzerine, KKTC’nin tanınmasının, eşit, egemen bir devlet olarak kabul görmesinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her zaman gündeminin üst sıralarında yer alan bir konu olduğunu vurguladı.

Bunun yakından takip edildiğini, konuyla ilgili tüm mekanizmaların, çabaların ve gayretlerin devam ettiğini söyleyen Çelik, “Doğrusu da budur. Artık Rum tarafının kaprisleri, Rum tarafının Avrupa Birliği’ni bir şantaj ve tehdit aracı olarak kullanması gibi bir siyaset sona ermiştir. Bundan sonra, eşit-egemen bir devlet olarak uluslararası eşit vizyona, statüye sahip bir devlet olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tabii ki tanınmalıdır.” diye konuştu.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz