Deprem/Zelzele

0
Mehmet Gündoğdu
Latest posts by Mehmet Gündoğdu (see all)

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Rasulüne salat, selam olsun.

Tanım

Sözlükte “bir şeyi hareket ettirmek, şiddetle sarsmak, vurmak” anlamındaki “zelzele”, “yer içindeki fay kırıkları üzerinde biriken enerjinin âniden boşalması sonucu meydana gelen yer değiştirme hareketinin yol açtığı, karmaşık, elastikî dalga hareketleri” şeklinde tanımlanır.  Türkçe’de zelzelenin yerine daha çok “deprem” kelimesi kullanılır. 

Kur’an’da bir âyette zelzele, beş âyette aynı kökten kelimeler bulunur. Zelzele, bu âyetlerin ikisinde kıyametin kopması esnasındaki yer sarsıntısını (el-Hac 22/1; ez-Zilzâl 99/1-2), üçünde önceki ümmetlerle (el-Bakara 2/214) Hz. Peygamber’in ve sahâbenin (el-Ahzâb 33/11-12) dinleri uğruna çektiği zorlukları ifade eder. 

Kur’anda, deprem/zelzele manasında, dört âyette de “racfe” kelimesi geçer. Geçmiş günahkâr kavimlerden bazılarının mâruz kaldığı helâk edici yer sarsıntıları için kullanılmıştır. Kıyametin kopması sırasında yerin ve dağların şiddetle sallanacağı anlatılır (el-Müzzemmil 73/14). Başka bir âyette geçen “râcife” (en-Nâziât 79/6) kıyamet öncesinde çıkardığı korkunç sesle bütün canlıların ölümüne yol açacak olan sûr’un birinci üflenişini ifade eder. 

Tarihte Deprem/Zelzelelerin Algılanması ve Yorumlanması. 

İslâmî gelenekte diğer doğal âfetler gibi depremlerin de Allah’ın koyduğu kanunlar çerçevesinde cereyan ettiği düşünülmüş, depremle ilgili teknik ve bilimsel araştırmalar da Allah’ın âyetleri (işaretler, deliller) diye bilinen bu olaylar üzerine analiz ve tefekkür çalışmaları olarak kavranmıştır.

Ancak genelde Müslümanlar arasında depremler daha çok dinî ve ahlâkî boyutuyla algılanmıştır.

Tabiat olaylarından ahlâkî ve mânevî dersler almaya yönelik gayretlerin Kur’an tarafından teşvik edilmesi yanında eski ümmetlerin bir kısmının deprem vb. âfetlerle helâk edilmesi, Allah’ı hatırlama ve bunlardan ibret alma şeklinde alınmıştır.

Kıyamet alametlerinden de sayılan depremler, meydana geldiği dönemin siyasal sorunlarıyla bile ilişkilendirilmiştir. 

Meselâ h.219 (m.834) yılı Mısır  depremiyle Ahmed b. Hanbel’e “halku’l-Kur’ân” meselesinden dolayı yapılan işkence arasında bağ kurulmuştur. 

Mısır Valisi Ebü’l-Misk Kâfûr el-İhşîdî’nin haksız icraatı, Karmatîler’in Kâbe baskını, Nûbeliler’in Mısır saldırısı, Fustat yangını gibi gelişmelerle o dönemdeki depremler arasında da irtibat kurulmuştur.

Osmanlı kaynaklarında da küçük kıyamet diye anılan 1509 depremi, II. Bayezid’in bürokratları tarafından halka yapılan zulümlerden kaynaklandığı şeklinde yorumlanmıştır 

Yine depremler o dönemlerde yaygın sosyal ve ahlâkî çöküntüye verilen bir ceza olarak da yorumlanmış, bu algıda Lût kavminin gayri ahlâkî ilişkileri yüzünden büyük bir felâketle helâk edildiğine dair Kur’an’da anlatılanlar etkili olmuştur (Hûd 11/82; el-Hicr 15/73-74). 

Hatta Abbâsî Halifesi Kāhir-Billâh, Mısır’da meydana gelen büyük depremlerin ardından şarap içmeyi ve ahlâka aykırı eğlence düzenlemeyi yasaklamıştır. İslâm dünyasında bu düşünceyi yansıtan birçok örnekler vardır. 

Bu tür yorumların Yahudilerde ve hıristiyanlarda da yaygın olduğu belirtilmelidir. Urfalı Mateos’a göre 444 (1052-53) yılı Antakya depremi şehirdeki yaygın zina ve homoseksüel ilişkiler yüzünden Tanrı’nın verdiği bir cezadır. Aynı tarihçi, 508 (1114-15) yılı depreminin bedensel şehvete uyulmasından kaynaklandığı düşüncesindeydi (Urfalı Mateos Vekayi-nâmesi, s. 99, 254-25)

Deprem/ Zelzelenin Mahiyeti

Rabbimiz göğe bir düzen ve mizan koymuş, (Rahman,55/7) bunun neticesinde rüzgarların nasıl eseceği, yağmurun ve karın nasıl yağacağı, gökteki yıldızların, gezegenlerin nasıl hareket edeceği hep bir ölçüye bağlandığı gibi, aynı şekilde yeryüzünün (karaların ve denizlerinin) yaratılmasında ve hareketlerinde de aynı işleyiş devam etmektedir.

Yerkürenin çekirdeğinin eriyik bir maden ve ısısının 4.300-6.300 C olması, bunun sonucunda basınç ve manyetik alanların oluşması, yerkürenin üst tabakasını oluşturan manto katı olduğu halde daha derinlerde sıvı magmanın olması ve bu magmanın etrafının kalın taş bloklar (levhalar) tarafından sarılması sonucu, bu yapıların sürekli hareketli ve birbiriyle etkileşim içinde olması ve bir birini sıkıştırması, karaların birbirinin üstüne çıkması veya altına girmesi sonucu oluşan depremler, tabiattaki ölçü ve dengenin bir sonucudur.

Deprem, yağmur, sel, rüzgar,  fırtına, yanardağ patlamaları, tsunami vb. bâzı tabiat hâdiseleri  belli bir periyoda bağlı olmayan “âdetullâh” veya “sünnetullah”denilen Allah’ın yeryüzünde koyduğu kanunların tecellîleridir. Kainatta zerreden küreye kadar her şey bu ilahi kanunlar dahilinde hareket etmektedir.

İnsana düşen,  bu tabiat kanunlarına savaş açıp onları zaptu rap altına almaya çalışmak değil, onunla uyumlu olmak ve bu tabiat olaylarına karşı tedbirli davranmaktır.

Yağışlı bir havada başımıza şemsiye tutmak, karlı ve soğuk bir kış gününde, kalın ve sıkı giyinmek ne ise; yeryüzünün yaratıldığından bu yana devam edegelen depremler için tedbir almak, yaşadığımız mekanları sağlaştırmak da odur. Deprem/zelzeleler hep var, ancak biz şiddetli olanlarını duyuyoruz.

Kur’an’da Ad, Semud, Eyke, Asbabu Fil, Hicr Ashabı, Ress kavmi gibi kavim ve milletlerin helak olduğu haber verilmektedir.  Bu helaketler, yeryüzünde Allah’ın koyduğu kanunlar çerçevesinde, tabiat olayları ile gerçekleşmesidir ki bunların içinde deprem/zelzele de vardır;  ancak, bu deprem/zelzeleleri sadece ilahi cezalandırmaya hasrederek izah etmek isabetli değildir.

Evet deprem/zelzele Allah’ın kainata koyduğu ölçülü işleyişin neticesidir. Yeryüzü için, yağmur, kar, rüzgar, güneş gibi ne kadar gerekli ve ne kadar faydalı olduğunu  biliyoruz.

Normal deprem/zelzeleler de bu kabildendir.

Ancak bu sayılan tabiat kanunların ifratı/çoğunun ve tefrit/azının zararlı tesirleri de vardır. Kuraklık, çok yağmur yağmasından dolayı sel su baskınları, fırtına-kasırga, hortum, tipi-dolu ve yüksek derecede deprem/zelzeleler gibi.

Deprem/Zelzelelere dinen bakış açımız

İşte bu başımıza gelebilecek Deprem/Zelzeleler karşısında bizlere düşen öncelikli görev, tedbir almaktır (Nisa,4/71-102), (Yusuf,12/50).

Manevi olarak da bu dünyada bir misafir olduğumuzu, kendi kuvvetimizin bir sınırı olduğunu bilmek ve tabiatın işleyişi (ilahi kanunlar) karşısında aczimizin farkına vararak ibret almaktır (Bakara,2/164), (Yusuf,12/105).

Deprem/Zelzele’leri; Kur’anda haber verilen ve helak olan kavimleri esas alıp, ilahi bir ceza olduğunu ön plana çıkararak yapılacak değerlendirmeler, kaderiyeci anlayıştan başka bir şey değildir. İnsanlara verilen iradeyi devre dışı bırakmaktır.

Halbuki ziraatçıların sebzelerini korumak için sera yaptıkları gibi, yağmurda ıslanmamak için şemsiye aldığımız gibi, başımıza gelebilecek Deprem/Zelzelelere karşı da tedbirler almalıyız.

Deprem/Zelzelelerin öncesinde, deprem anında ve soNrasında nasıl davranacağımızı görevlilerden öğrenmeliyiz ve  bu konular hakkında bilgilenmeliyiz.

Yaşadığımız mekanları depreme dayanıklı şartlarda inşa etmeliyiz. Daha güvenli, emniyetli yaşanılır ve planlı şehirler kurmalıyız. 

Peygamber efendimizin (s.a.v)’in; “Deveni sağlam kazığa bağla, sonra tevekkül et” anlayışı ile hareket etmeliyiz.

 Vesselam.

Kaynak:

T.D.V, İslam Ansiklopedisi, ‘Zelzele’ mad.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz