“Derin Devlet” Sol’a teslim edilecek mi?

40

“Bizleri Ergenekon’a hapsettiler, Türkiye’yi bölmek için. Ve şimdi Ergenekon’dan çıkıyoruz. Türkiye’yi birleştireceğiz. Bizi Ergenekon’a hapsettiler, Cumhuriyet’i yıkmak için, Türkiye’yi şeyhler, müritler, dervişler, meczuplar, cemaatler ülkesi haline getirmek için. Şimdi Ergenekon’dan çıkıyoruz. Cemaatlerin, tarikatların kökünü kazıyacağız. Cumhuriyet’i ayağa kaldıracağız.” 

“Tayyip Erdoğan’ların, Abdullah Gül’lerin, Fethullah Gülen’lerin iktidarını, hepsini birden yıkacağız. Kınından çıkmış bir kılıç gibiyiz. Hazırız. Görevlere hazırız.”

Yukarıdaki açıklamalar Doğu Perinçek’e aittir. Tarih: 11.03.2014. Yer: Silivri Cezaevi çıkışı.

Hep düşünmüşümdür “Derin Devletin sol ayağı” bu adam mı diye. “Fabrikatör” lakabı var ama hepten de küçümsememek gerek. “Dağına göre kar” belki de. Eski ordunun generalleri de Perinçek’in partisinde “yığınaklandığına” ve Erdoğan’ın “teveccühüne” de mazhar olduğuna göre, gerekli ehemmiyeti vermek gerek, “Derin Devlet Analizlerinde” kanaatindeyim.

Derin devlet konusunda bir yazı yazmıştım. Okuyucu hayli teveccüh gösterdi, okudu, yorum ve katkılar yaptı.

“Derin Devlet” konusu, çok spekülatif bir mesele olmakla birlikte, gazeteciler açısından da enteresan bir araştırma konusu. Komplo teorisi gözüyle bakanlar da var, milli menfaatleri koruyan önemli bir enstrüman olarak görenler de var.

Bu analize de böyle bakabilirsiniz? Neticede bir analiz.

Gelin birlikte biraz kafa yoralım. Bu “Derin Devlet ve Sol” meselesine. Olanlardan yola çıkarak, yeni bir analiz yapmaya çalışalım.

Benim “Derin Devlet” konusunda temel kanaatim kısaca şöyle:

  • “Derin Devlet” vardır ve “Üst Akıl” tarafından oluşturulur. Üst akıl beyin, derin devlet ise onun enstrümanıdır.
  • Global oyun oynama kapasitesi olan güçlü ülkeler, üzerinde hesap yaptıkları; kurumsal yapıları zayıf, ekonomisi kırılgan, toplumsal yapısı parçalanmış ve demokrasisi gelişmemiş ülkelerin kontrolünü-yönlendirilmesini “Derin Devlet Enstrümanları” ile sağlarlar. Derin Devlet sanılanın aksine, zayıf devletlerde belirlenmiş düzenin koruyucusudur, ali menfaatlerin değil.
  • Üst akıl, öncelikle kontrol edilecek ülkenin bölgesel rolünü belirler. Daha sonra bu rolün gerçekleştirebilmesi için gerekli; doktrin, strateji ve konsept ile uygulanacak ana senaryo ve derin devlette görev alacak kilit aktörler belirlenir.
  • “Üst Akıl” küresel gücün elindedir. “Derin Devlet” enstrümanları çoğunlukla kontrol edilecek ülke içindedir, ancak bazı unsurlar dışarıda veya üçüncü ülkelerde de olabilir.
  • “Üst Akıl” milli bir yapı değildir.  “Derin Devletin” enstrümanları da yerli olmayabilir. 
  • “Derin Devlet”, “yekpare” bir yapı değildir. Görevi bilen kilit kadro birbirini tanır. Diğerleri durumun farkında olmayabilirler ve birbirlerini tanımazlar. Her bir parçanın; görevi ve söylemi farklıdır. Ancak hepsinin tek bir kesişim alanı vardır. Bu kesişim alanında güçleri ve eylemleri birleşir. Sözgelimi “devleti korumak” parametresi, hepsini bir noktada buluşturabilir. Hepsi de bunu “vatanseverlik” olarak görürler. Ancak “hangi devlet korunuyor suali” muhayyeldir. İrdelemeye başladığınızda garip şeylere hizmet eden bir “devlet” ile karşılaşabilirsiniz. Vatanseverlik kavramınız boşa düşebilir, gazoza gidiyor olabilirsiniz.
  • “Derin Devletin Enstrümanları”; farklı ideolojilerdeki partiler içinde, sivil toplum kuruluşlarında, işadamları derneklerinde, cemaat ve tarikatlarda, velhasıl her yerde bulunurlar. Dışarıdan bakıldığında farklı görünürler. Harekete geçtiklerinde aynı yere doğru ilerlediklerini, amaçları farklı da görülse, aynı neticeyi oluşturmaya çalıştıklarını anlarsınız. Onları bu ayak izleri açığa verir. 
  • “Derin Devlet Enstrümanları”; otokratik rejimlerde, kapalı toplumlarda, medyası kontrol edilmiş yönetimlerde, demokrasi ve insan haklarının önemsenmediği toplumlarda, devletin kutsallaştırıldığı toplumlarda, fikir özgürlüğünün hainlik olarak algılandığı toplumlarda, ötekileştirmenin kolaylıkla yapılabildiği cemiyetlerde kolayca kabul görürler, etkili bir şekilde iş görürler, korunurlar ve kollanırlar. Hatta vatansever addedilirler.
  • Demokrasisini ve kurumlarını güçlü bir şekilde oluşturabilmiş, özgür medyaya sahip, eğitime önem veren topluma sahip, azınlıklarını daha etkin koruyan kollayan devletlerdeki “Derin Devlet Enstrümanları”; bizatihi o ülkenin özgür ve devletini seven vatandaşları, toplumun sağduyusu ve vicdanı, devletin oturmuş kurumsal yapısı, katılımcı demokrasisi ve özgür medyasıdır.

Benim kanaatim; Osmanlının son 150 yılı ve yeni Türkiye cumhuriyeti, “Üst Aklın” dizayn etmeyi amaçladığı ülkeler arasında olduğu şeklindedir.

Türkiye cumhuriyeti kurulduğundan bu yana, “Türkiye Derin Devleti”, “yeni kültürün temsilcisi” olan, “tepeden inmeci sol kanadın” kontrolüne verilmiştir. Burada sol; halkı küçümseyen, halkın kültüründen farklı değerlere sahip, din ile mesafeli, laik-üniter devletçi, Kürt varlığına karşı çıkan, batı hayat tarzını benimsemiş bir üst sınıfın olduğu, bir devre ait bakış açısı kastedilmektedir. İlerleyen yıllarda bu yapı da kendini ortanın solu olarak tanımlamıştır.

Yeni kurulan devlete; “sınırları içinde kalması”, “etrafına ilgi duymaması”, “çevresindeki Müslümanlar ve Türkler ile ilgilenmemesi”, “batı kültürüne bağlı olması”, “dine mesafeli durması”, komşu ülkelerdeki Kürtlerle ilgilenmemesi, gibi kritik parametreler, takip etmesi gereken rol olarak verilmiştir. 

Yeni devlet için korunması gereken kutsal, “devlet ve batı medeniyeti normları” olmuştur.

Derin Devletin Enstrümanları ise, “ordu, yargı, bürokrasi ve medya” içinde yerleşmiş ve güçlendirilmiştir. Siyaset bunların altında bir yerde konumlanmıştır.

Yeni devleti yöneten siyaset, “belirlenen yoldan çıktıkça”, “Derin Devletin Enstrümanları” inandıkları değerler çerçevesinde motive olmuşlar, siyasete müdahale etmişler ve siyaseti yeniden şekillendirip, devleti rayına oturtmuşlardır.

Ancak, hesap hep şaşmış, toplum içten içe “mayalanarak”, “Yeni Devlete” karşı reaksiyoner siyasi hareketleri geliştirebilmiştir.

Solda, sağda, muhafazakar çizgide, Kürt siyasetinde, “hesap dışı” bir çok fikir yeşermiş, siyasi ve toplumsal organizasyonlar kurulmuştur. Bu yapılar “Yeni Devleti” sürekli zorlamış, sınırlarını aşmış, mevcut yapıyı değiştirmeye çalışmıştır.

Ve her belirlenen yoldan çıkışta “Üst Akıl”, enstrümanı olan “Derin Devleti” devreye sokmuş, sivrilenleri “budamış”, siyaseti yeniden dizayn etmiş, kapatılacakları kapatmış, hapse atılacakları hapse atmış, idam edilecekleri idam, hain ilan edilecekleri de hain ilan etmiştir.

Elbette çok memleket evladının da canı yanmış, yok yere memleket evlatları heba olmuştur.

Nice “fidanlar” darağacında, sokaklarda, hapishanelerde can vermiş, memleket evlatları devletine küstürülmüştür.

Ancak, su durdurulamamış, yatağını bulmuştur.

Toplum “kendisine biçilen kıyafeti” muhtelif yerlerinden patlatmış, yırtmış ve açılan yollardan yeni siyasi akımlar, “devletin yönetim mekanizmalarına” ulaşmıştır.

Menderesler, Demireller, Erbakanlar, Türkeşler, Özallar, Erdoğanlar, elbette eksiklikleri ve defektleri ile birlikte, bu toplumsal değişim çizgisinin temsilcileri olmuş, kurulu nizamın dışında yeni tarzlar, yeni yollar, yeni hedefler peşinde koşmuşlardır.

Çoğunlukla başarılı olmuşlar, ancak sürdürülebilir yeni bir yapı oluşturamamışlardır.

“Üst Akıl” belirlediği sınırların aşılmasına izin vermemiş; bazen askeri müdahale, bazen ekonomik müdahale, bazen terörle mücadele, bazen sosyal kargaşalar kullanılarak, gevşeyen vidaları yeniden sıkmıştır.

Erdoğan’a kadar bütün “yoldan çıkmalar”, yoldan çıkaran liderlerin alaşağı edilmesi ile düzeltilmiştir. Menderes, Demirel, Erbakan, Türkeş, Özal kabuğu çatlatmışlar, ancak bir şekilde, saf dışı da edilmekten kurtulamamışlardır. Tek istisna Erdoğan olmuştur.

Erdoğan ile “Üst Akıl” ve “Derin Devlet” arasında henüz çözülememiş bir “pause durumu” söz konusudur. 

Erdoğan; sınırları belirlenmiş devleti ve onun kurucu değerlerini hayli “kanırtmış”, tabuları yıkmış, kurumsal yapılarda önemli değişimler gerçekleştirmiş, dini kısıtlamaların aşılmasını sağlamış olmasına rağmen, yani “Üst Aklı” rahatsız etmesine rağmen, yerini koruyabilmiştir.

Hatta “eski devleti temsil eden” birçok yapı ile gerekçeleri ve varacağı hedefleri netleştirilememiş, bir çeşit koalisyon da kurmuştur. Hatta eski ordunun bir kısmı, Avrasyacı kanat ile de ittifaklar oluşturmuştur. Erdoğan’ın “eski çizgisinde” de sapmalar olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir. Erdoğan bu ekiplerin görüşlerine yanaşmıştır. Sözgelimi milliyetçilik, Atatürkçülük konularında Erdoğan’da hayli ilerleme vardır.

Bu durum kolay anlaşılır ve kolay izah edilebilir değil. Ya “Derin Devlet yeniden yapılandırıldı”, ya da Erdoğan “Derin Devlete uyum sağladı.”

Bunu bilebilmemiz elbette mümkün değil. Sadece olanlar üzerinden bir tahmin yürütebiliriz.

Erdoğan’ın taşıdığı fikirlere tamamen “düşman-karşıt” olup da, bugün Erdoğan’la koalisyon halinde olan; Devlet Bahçeli, Doğu Perinçek, Ulusalcılar, Kemalistler’in, davranışları da çok kolay izah edilebilir değil. Bu adını saydıklarım; Türk siyasetinde Erdoğan’la benzer fikirleri taşımış rahmetli Erbakan’ın kurduğu bütün partileri kapatmış, 28 Şubat muhtırası ile Erbakan’ı başbakanlıktan indirmiş, dindarlıkla arası hiç de iyi olmayan zevat. Haziran e-muhtırası ile “özde laik cumhurbaşkanı” isteyenler de bunlardan bir kısmı.

Bu koalisyonu oluşturan bütün taraflar kendi görüşlerini muhafaza ettiklerini söylüyorlar. Gerçekten öyle gözüküyor. Yazının başında alıntıladığım sözler Perinçek’in bu ortaklığa nasıl baktığının en çarpıcı olanlarından birisi. Adam aynı, değişmemiş.

Erdoğan da değişmediğini ve yoluna devam ettiğini söylüyor.

İki taraf da değişmemişse “çarpışma” kaçınılmaz.

İşte yazının başlığına geldik.

“Üst Akıl”, “Derin Devleti yeniden sola teslim edecek mi?” sorusunun cevabını bulmaya.

Bu yapıların, yazılı ve görsel medyasına baktığımızda, hafiften bir kıpırdama, esas güç bizde imaları yaptığına, “Fetö’nün siyasi ayağı nerde?” laf çarptırmalarına, şahit oluyoruz. Bu durum hayli dikkat çekici. Muhtelif devlet kurumlarında kadrolaşmış olduklarını da hesaba katmalı. Yani devlet içinde belirli bir güç yığınağı var bu kesimde.

Ancak benim kanaatim, Erdoğan’ın bu ekiple kolay baş edebileceği yönünde. Yani bu ekipler, 2010’lardan önceki ordu içindeki güçlerine sahip değiller diye değerlendiriyorum. Erdoğan, belirli etkin kadroları bu ekiplere vermiş olsa dahi, mutlaka tedbir almış olmalı. 

Bu nedenle ben “Derin Devletin Sola teslim edileceğine” ihtimal vermiyorum.

Ama açıkçası bir kuşku da taşımıyor değilim. 

Kuşkularımı artıran, Rusya’nın Türk dış politikasının belirleyicisi haline gelmiş olması, Türkiye’nin giderek Rusya’ya bağımlı hale gelmesi ve Rusya’nın Türkiye’nin kılcal damarlarına aşırı nüfuz etmiş olma ihtimali. Görünürde ne var diyeceksiniz? Perinçek’in giderek artan popülaritesi ve etkinliği dışında görünürde hiçbir şey yok. Kuşkum var sadece. Bir de Balkanlarda Putin’in uzun kollarının iki ülkede gerçekleştirdiği paramiliter darbe girişimlerinin bende oluşturduğu endişeler. Küresel sistem tarafından Rusya’ya Ortadoğu’da daha çok rol verilmesini de buna dahil ederseniz, endişeler zirve yapar. Bunlar benim endişelerim sadece.

Ancak, “Üst Aklın” nasıl bir Türkiye istediği konusunda henüz farklı bir emare görmüyorum. Erdoğan yönetiminden memnun görünüyorlar. Belki biraz daha “Kemalist tonu artmış” bir Erdoğan talep edebilirler, hepsi bu görünüyor. Zaten dindarlık oranı giderek azalıyor, gençler dinden uzaklaşıyor, bu açıdan problem yok. İslam Dünyası ile “düşman olmuş bir Türkiye” oluştu, bu da güzel. Libya bu düşmanlığı daha da artıracak. Bahçeli’nin Türk Dünyası ile ilgili zinhar bir talebi yok. Ülkücüler çoktan unuttu bu meseleyi. Kürtler ile ara giderek bozuluyor, bağlar kopuyor. Üst Akıl daha ne istesin Allah aşkına. İstediğinden bile fazlası verilmiş. Türkiye tekrar içine kapatılmış, hinterlandına küstürülmüş, İsrail ile bal kaymak. Eh o da halden memnun, değişime ne gerek var. Değil mi? Ta en başlangıca döndük “eski Türkiye kurgusu”, “yeni Türkiye’nin de kurgusu” oldu. Sadece batıdan kopuş, Rus’a yaslanmışlık var.

Ama ben hala Putin’den korkuyorum. Rus istihbaratı ve paramiliter unsurları, Ruslara büyük sempati besleyen Bahçeli ve Perinçek ekibiyle, Kemalistlerle, Ulusalcılarla, Avrasyacılarla çaktırmadan işbirliği yapıp, el altından bir halt karıştırabilirler mi diye çok korkuyorum.

Bir de Mehmet Ağar’ın olduğu yerde insan kendini ne kadar rahat hisseder ki?

Erdoğan ve onun samimi kadroları, ne kadar bu adamlardan emin olabilirler, kestiremiyorum açıkçası. Zira bu ekipler Türk siyasetinin yol kesici “maşaları” olmuşlar sürekli. 

Ben Rus’a güvenmiyorum ama yine de Erdoğan en iyisini bilir, tedbir almıştır diye yüreğime su serpmeye çalışıyorum.

Benim analizim böyle.

Siz ne düşünürsünüz bilmem.

Kafa yormaya devam.

40 YORUMLAR

  1. Devler var, derin devlet diye bir şey yok. Devlet, yani Milli Güvenlik Kurulu (MGK) devlet kurumlarının bir araya geldikleri, kararlar aldıkları yer, MGK. Derin Devlet Batı Atlantik’in yarattığı bir söylemdir. Ülkeler üzerinde şaibe yaratmak, halk üzerinde korku yaratarak ülke vatandaşları üzerinde baskı kurmak üzere kurgulanmış bir söylemdir derin devlet. Şehir efsanesi yaratmaya çalışmayalım, lakin bu söylemlerin modası geçti, 30 yıl geride kaldı, Türkler uyandı, yıl 2020.

  2. Adeline Hanım günaydın,

    Analizinizi keyifle okudum. Ancak yazınızda sanki bir bitmemişlik duygusu var. Sanki bir şeyler daha yazacakmışsınız da yarım bırakmışsınız gibi…
    Kafa yormaya devam o zaman….

    2002 ile başlayan hükümet-cemaat iş birliğinin ülkede derin devleti temsil eden, ettiği düşünülen güç odaklarını teker teker önce zayıflattığını sonra da yuttuğunu düşünüyorum. 2011’e gelince hukuk, emniyet, basın, TV’ler, stklar, asker…… artık rapt u zapt altına alındı. Bundan sonra asıl güç mücadelesi başladı ki yeni derinler kimlerden oluşacaktı. O zamanki adıyla bu boşlukları cemaat doldurmak istedi, hükümet de benim hakkım sahada mücadeleyi veren benim dedi. İki tarafta da asla yenilmeyeceklerine dair müthiş bir özgüven vardı. Önce gizli sonra açıktan savaş başladı. Sene 2020 geldiğimiz nokta bu.

    Bu süreçte dindarlar ya da din-i-darların mücadelesinde inançlı kesim büyük bir itibar kaybına uğradı ve Müslüman imajı zarar gördü. Ve daha kötüsü de düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışıyla normalde yanyana gelmesi hayal bile edilemeyenler gizli koalisyon kurdular.
    Bakınız Erdoğan, Bahçeli, Perinçek…..

    Erdoğan’ın son kertede hedefine ulaşmak için harcayamayacağı insan, kurum, kuruluş olmayacağını düşünüyorum. Bir bakmışsınız Devlet’in Bahçeli’si gitmiş yerine kullanılmak üzere bekleyen Akşener gelmiş. Perinçek gitmiş muadili biri gelmiş.
    Soylu, Türkeş, Numan ve diğerleri zaten malum.

    Hala varsa bir derin devlet, bu derin yapıyı Erdoğan santim santim tanzim ediyor. Hangi küresel güce yaklaşılırsa yaklaşılsın bu Erdoğan’ın istediği ölçüde olur. Diyebilirsiniz ki kim kime daha çok bağımlı ya da bağımlı olmak zorunda…
    Bağımlı olanı kendinize bağladıysanız her şeyi bağlamışsınız demektir.

    Sadat, Ağar, paramiliter güçler, tutunamayanlar…… falan filan. Du bakalım ne olacak?

    • Özgür bey merhaba. Muamma dolu yazıya biraz da siz katmışsınız. Konu zor bir konu. Yanlışa doğru da gidebilirsiniz. Ama gazetecinin görevi sürekli araştırmaktır. Yazı bu alanda yazılmış ikinci yazım. Devamı gelecek nasip ise. Okuyup araştırıyorum öncelikle. Benim için de kolay olmuyor. Ancak okuyana kaynak çok günümüzde. Kosova’ya Abdullah diye 65-70 yaşlarında bir bey gelmişti, Malatyalı. Ülkücü olduğunu söylemiş ve bana da ülkücülüğü anlatmıştı. Bir cümlesini hiç unutmuyorum 1980 askeri darbe öncesi her ülkücünün evinde en az 1000 kitap olur ve sürekli okurduk, zira sol okuyan bir kesim idi ve onunla fikir mücadelesi yapmak için bizler de okurduk. Türkeş bey eğitimciler diye gruplar kurdu ve bu 100’e yakın yetişmiş elit ülkücü diğerlerini yetiştirdi. Şimdi bakıyorum, ülkücülük nereden nereye gelmiş. Okumak, yazmak yerine ona buna hakaret eden, okuduğunu anlamayan, mafyalık yapan bir kitle oluşmuş. Yazık çok yazık. Hangi fikirde olursa olsun kayıp aslında bütün milletin kaybıdır. Üzülmek gerek, bana ne dememek gerek. Bilmiyorum bu cahiliye dönemi nasıl atlatılacak. Kolay gelsin.

  3. KUR’AN DER Kİ;
    VE MEKERÛ… VE MEKERALLAH…
    VELLAHU HAYRU’L-MAKİRÎN… (Âl-i İmrân, 54)
    KUR’AN DER Kİ;
    VE TİLKE EYYAMÜN NÜDAVİLÜHA BEYNE’N-NÂS (Âl-i İmrân, 140)
    “Eyyam” dönem demek, bin yıllık dönem/ler; milenyumlarla değişen dönemler…
    Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa-Davut, Hz. İsa, Hz. Muhammed dönemleri…
    Ve şimdi de üçüncü milenyumda peygamberlerin vârislerinin dönemi…
    Yani KUR’AN VE İLİM dönemi; detaylar elli yıllık çalışmalarımızda…
    Milenyumun ortasında Hakka dayalı düzen kuvvete dönüşür…
    Batı kuvvet düzeni “zalim faizcl işçilik sistemi” zirvede…
    Hakka dayalı “adil ortaklık düzeni” ise başlangıçta…
    Yani; ve tilke eyyamün nüdavilüha beyne’nnâs…
    Dünyada iki tip devlet vardır; silm/barış devletleri, savaş devletleri.
    Şu anda savaş devletleri dünyaya hakim ama sıra barış devletlerinde.
    *
    Daha fazlasını merak edenlere not:
    Genel olarak bu Kur’an ayetlerinin anlamları ve daha fazlası için; http://www.akevler.org
    Özel olarak da iki ciltlik “İSLAM (BARIŞ) DEVLET-DÜNYA DÜZENİ” tavsiye olunur…
    http://www.akevler.org/AkevlerKitaplar/0/21/ISLAM-DevletDunya-DUZENI-1-Ilhan-Arsele-reddiye
    http://www.akevler.org/AkevlerKitaplar/0/86/ISLAM-DevletDunya-DUZENI-2-Ilhan-Arsele-reddiye
    Ayrıca…
    http://www.akevler.org/AkevlerKitaplar/0/70/YENI-ANAYASAYA-GECIS-ONERISI-karagulle-akdemir
    http://www.akevler.org/AkevlerKitaplar/0/82/ADIL-DUZENE-GORE-INSANLIK-ANAYASASI-K
    *
    EK BİLGİ:
    Bugünlerde yazdığım dizi yazıda diyorum ki;
    ““2019 da bitti, hayırlısıyla 2020 başladı” demiştim önceki bir yazımın en sonunda; bir de geçmiş 10-20 yıl var, gelecek 10 yıllar var; ayrıca geçen 100 yıl – gelecek 100 yıl var!
    Şahsen yani kişi olarak, ülke olarak ve insanlık olarak muhasebeler yapmalıyız…
    “Hâsibû enfüseküm kable en tuhâsebû / hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz” hadisini hatırlayasım ve hatırlatasım geldi; geçen yıl ve geçen nice 10 yıllar için…
    Bu konuda nice yazılar yazdım; dünya ve ahiret hayatımıza faydalı olsun diye…
    Bugünkü yazı başlığı ile birlikte, yazının bu bölümünü ve bunda sonra yazacaklarımı -daha doğrusu hatırlatacaklarımı- Recep Tayyip Erdoğan okursa; çok şey hatırlayacaktır…
    ‘Başlayalım’ deyip başladık; daha çok ‘tedavi reçetelerini’ hatırlattık. Türkiye için “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN”, Dünya için “ADİL ORTAKLIK DÜNYA DÜZENİ, ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI” tedavi reçetelerini hatırlattık…”
    *
    Ve’s-SELAM/BARIŞ…

  4. Yorum yazmaya imtina ediyorum aslında (işin ustası zaten söylemiş, benimki maydanoz luk olur modunda) ama üzüldüğüm konu; hukukun üstünlüğü, liberalleri hariç, solun tarihinde hiç sözkonusu olmadı, bizim mahallede ise başımız sıkışınca tutunabilecek bir argüman, diğer zamanlarda frenk mukallitliği olarak kaldı.
    Karartma bütün demokratik ülkelerde de olabiliyor, ama bir şekilde hukuk yakalarsa affetmiyor.

    Selamlar

    Gazeteciler Günü dündü ama bugün tebrik ediyorum.

    • woodstock merhaba. Katkılarınız için teşekkür ederim. Bu büyük milletin bekası demokrasi ile sağlanacaktır inş. Demokrasi için bir şeyler yapmaya çabalayan sağcısı-solcusu her kim ise hangi kişisel düşüncelere sahipse, sağ olsun var olsun. Eğitimsiz, faşist kafalılar bu milletin bekasını riske atamayacaktır. Onlarca imparatorluk kurabilmiş bir millet, 3-5 cahili de halleder ve yeni bir medeniyet yolculuğuna çıkar. Çakallar da ulumaya devam eder. Gazeteciler günümüzü tebrik ettiğiniz için ayrıca teşekkür ederim. Kolay gelsin.

  5. bence senin TÜRK DEVLETİ ve MİLLETİ için hayırlı rüyalar görmediğin kesin. ajan/provakatör eylemlerine yazılarınla devam ediyorsun. TÜRK DEVLET geleneğine ait bir takım enstrümanlar senin aklının alamayacağı şeylerdir. buradan TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN LİDERİ DR. DEVLET BAHÇELİ’ye dinsiz deme ve TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİ DIŞ TÜRKLER konusunda ilgi ve alakasız gösterme çabaların beyhude bir çabadır. ve fakat; en iğrenci TÜRK DEVLETİNİN TÜRK MİLLİYETÇİSİ LİDERİ DR. DEVLET BAHÇELİ’yi putinci/rus yanlısı anlatman tam bir akıl tutulması. bu hakkı kendinde bulman bile başlı başına sorunken de, her ne kadar bugüne kadar yaptığım yorumlarımı yayınlamasan da, okuduğuna eminim. ırkçı/faşist bir kimlik problemlisinin, başka fikirlere filtre uygulamadan yazı yazmasını da beklemiyorum açıkça. kal sağlıcakla yazmak isterdim ama kronik akıl gribine yakalanmışsın.

    • Eksik yazmışsın be ze-mahşer kardeş,
      kızıl Soros
      Rockfeller,
      Rothschild uşağı,
      kripto,
      hain,
      batıcı,
      bunlarıda ben ekleyeyim.
      Bak benden duymuş olma,çok kaliteli , böyle damardan yazarlar var;
      Akit, Yeni Şafak, Türkiye, Aydınlık gibi mümtaz gazetelerde.
      Buralarda canını sıkma sen, deli bunlar deli.

      • Adelina Hanım merhaba, çok emek harcayarak yazıyorsunuz. Elinize sağlık. ABD, 1946’da tek partiyle idare ettiği Türkiye sistemini, göz göre göre sağa geçmesine neden izin verdi?12 Eylül sonrası, SOL’un üzerinden silindir gibi geçerken, toplumun tamamenhiç istemedikleri sağa kayacaklarını düşünmediler mi? 28 Şubatçılar, genç kızların başörtüsüne takarken, TSK’nın içindeki FETÖ’cüler, mahalle ve köylerdeki kuran kurslarını hiç göremeyecek kadar aptallar mıydı? Velhasıl, tüm bunların pkk’ yı kaldıraç olarak kullanıp, 40 yıldır batıya ikame ettirilmiş Kürtleri içeride (çoğu muhagazakar) tutmak için yapıldığını düşünüyorum. Şimdi de Suriyelileri kaynaştırılıyor. ABD tüm dikkatini Çin’e veriyor. Bu bölgeyi de enerji ve silah olarak Rusya’nın kontrolüne geçmiş bir Türkiye ve İran ile denetlenmesini sağlıyorlar. İyi günler

        • Bekir bey merhaba. Çok değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Son cümleler bana da makul gelen bir konumlanma geliyor. Küresel bölünlenme böyle olabilir diye değerlendiriyorum. Birinci Dünya savaşı sürecinde İngiltereyi kontrol eden esas güce bakmak bazı ip uçları verebilir yeni T.C için yapılan pazarlıklara. Burası, Türkiye devlet ve siyaset yapısında kilit olabilir. Osmanlının çöküş dönemi son 150 yıl, cumhuriyetin kuruluşu, hangi aileler etkili oldu, işaretler bulabiliriz. Kolay bir mesele değil ama vicdan ve merhamet sahibi aydınlar bu konulara tarafsız ve önyargısız bir şekilde kafa yormalı. Her kesimden aydın şahsi parametrelerini bir kenara bırakarak birlikte bu meseleler üzerinde çalışmalı. Yoksa puslu havalarda geleceğimiz kaybolacak. Kolay gelsin.

      • “odun stoğu” rumuzuyla cevap yazan arkadaş, zannımca beni anlaman ve bana kinaye yapabilmen için stoktaki odunlardan fırına daha çok atman gerek. sana bu sayfalarda esenlikler diliyorum. sözünü ettiğin gazetelerin de TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ fikriyatına benim sana uzak olduğum kadar uzak olduğunu bilebilmeni temenni ederken son olarak TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ fikriyatını anlamanı kolaylaştıracak Rahmetli Dündar TAŞER idafesini yeniden paylaşmak hasıl oldu galiba. önce bu yazacağımı anlamalısın sonra fikirleri yarıştırırız.

        “bizim TÜRK DEVLETİ ve MİLLETİ’ne bakışımız; (FENNA FİD DEVLE VE MİLLE) eksenlidir.” Dündar TAŞER

        Devletimiz Var Olsun cCc

    • Ze–mahşer arkadaşın yorumuna tümüyle ve canı gönülden katılıyorum, yalnız kendisinden ricam rumuzunu gücellesin, önerim: (türk yıldızı)

  6. Değerli “Arnavut Kızı”
    Harika bir yazı ve değerlendirmeye imza atmışsın. Bu konulara hayli kafa yormuş ve okumuş biri olarak mevzuyu çok güzel özetlediğinizi gördüm Valla bravo. Sadece Erdoğan kısmına katılmıyorum. Evet üst akılla uyumlular ama dizginleri elinde tutabileceğini düşünmüyorum. Rusların ve içerdeki hayranlarının bir halt edeceği endişesini hayli taşıyorum.
    Bu arada asıl ajan provokatör olup da size böyle diyenleri nezaketle savuşturduğunuz için Tebrikler. Yola devam…

    • Selim bey merhaba. Değerli katkılarınız için çok teşekkür ederim. Bu mesele elbette çok tartışmalı bir mesele. Dehlizlerin içinde yol bulmak kolay değil. Benim korkularım daha da büyük ama insan diline ifade etmeyi bile yasaklıyor. Lakin aklı selim, gerçek vatanseverler memeleketin bekasını dikkate almak zorunda. Çok tehlikeli bir momente girildi. Az ötesi, çok kısa süre sonrası, kontrolün mümkün olup olmayacağını da sual altına sokar. Hem dua hem çaba. Bu meselenin solu sağı yok. Türkü Kürdü yok. Alevisi Sünnisi yok, söz konusu vatan, kimlikler ikinci planda. Kolay gelsin.

  7. Tevafuk bu ya; temelde aynı konuyu (derin devleti) işleyen iki yazıdan ilkine -Sn. Koru’ya- yaptığım yorumu Adelina hanımın olan okuduğum bu yazıya aynı yorumumu “konuya kafa yormak”tan mülhem ilave etmek istiyorum acizane.

    ‘Devlet denen yapı, kurum, mefhum adı her neyse, hele demokratik veya demokratik olmaya yaklaşanı dahil, 4-5 yılda yapılan seçimlerle kendini “sivil” denen yönetici/yapıların koluna bırakır mı hiç?’ diye önceki yorumlarımda sormuştum ve aslında ben bu kanaatteyim…

    Yani “devlet”, siyasi kurum ve kişileri -zaman zaman onları politikalarına ortak/manivela ederek belki- bir enstrüman olmaktan öteye taşımaz..bu, aynı zamanda bir “beka “meselesidir.

    Değil mi yani; siyasi partiler, kurucuları/politikaları, hükumetler ve meclislerini teşkil edenler, sürekli değişip duruyor, kimileri siyaset sahnesinden silinirken kimileri de parlayan yıldızlar durumuna yükseliyor; bu sıklıkla değişen siyasi kadrolar, ömrü yüzyılları bulan devleti hem içte ve hem de dışta nasıl yönetir ve onun bekasını sağlayabilir ki?

    Öyle ki; bazı devletlerin varlığı, komşu ve ittifak içinde olan devletler için de vazgeçilmezdir ve bu varlığı devam ettirmek için devletler arası ittifaklar yapıldığı gibi, birbirini ezeli düşman belleyen devletler bile, yeri geldiğinde düşman bildiği ülkeyi -teklife bile gerek kalmadan- kurtarma ameliyesi içerisine girerler; örneklerini zamanımızda da yaşıyor/görüyoruz.

    Bu realite ortada iken üç beş yılda değişen siyasi kadrolar, devlet denen yapının, ister kurumsal yapısı (ordu, yargı, bürokrasi, yasama, yürütme v.d.) içerisindeki ister perde gerisindeki (adına “derin devlet” denen) yapının elemanlarını/argümanlarını tanımaya ömrü ve gücü kifayet etmezken, bölgesel kapışmanın had safhada olduğu bu hengamda ülkeyi nasıl yönetsin, bekasını nasıl sağlasın?

    Ülkemizde istisna; iktidar partisinin kurucu kadrosu siyaset dışına savrulduğu halde ve yasamayı teşkil eden milletvekilleri çoğunlukla her dönem değişiyor olmasına rağmen adı (AK Parti) ve lideri (Erdoğan) değişmeyen ve ülke tarihinde hiçbir faniye nasip olmayan uzun iktidar süresini salt Erdoğan’ın bilge ve kurnaz siyasetçiliği ile açıklayamayız.

    Ya?..

    Bu, devlet denen aygıtın kadrolarının 21. Y.Y. da değişen dünya dengeleri ve o süreci yönetmek(!), ülkenin bekasını sağlamak adına böyle bir siyasi tabloyu yeğlemesinden başka bir şey değildir.

    Yani devlet (derin devlet, gizli devlet, perde gerisindeki devlet) her ülkede olduğu gibi; kökü eskilere dayanan, çağ açıp çağ kapayan, imparatorluklar kurup dünya muvazenesinde söz sahibi olan bir milletin devleti, bu yapıdan yoksun değildir; sadece eskiden olduğu gibi Dünya dengelerinde söz sahibi olmaktan ziyade, şimdilerde o dengede söz sahibi olan devletler grubunda kulvarlar arası salınım yaşayan bir pozisyondadır.

    Bu duruma maruz kalması (derin) devlet yapımıza nüfuz eden veya ona dahil olan -ister ittifak ilişkisi, ister komşular arası ilişki veya ulusal siyasi-ekonomik çıkarlar ilişkisi içerisindeki- mihraklardan kaynaklıdır.

    Sn. Koru’un dediği gibi “Madem derin devletin varlığı kabul ediliyor, o yapılanmanın neyi isteyip neyi istemediğini konuşup tartışmak da gerekiyor ve ABD’de de konuşulup tartışılıyor işte.”diye…

    Evet; bu bizde de böyle olmalı, bundan korkulmamalı, halk devletin -“o yapılanmanın neyi isteyip neyi istemediğini”- konuşup tartışmalı ki, bu bizi daha güçlü kılacak, birlik ve beraberliğimizi tez zamanda pekiştirecek; (derin)devleti dış mihrakların etkisinden kurtaracaktır.

    Bu olmasın diye halkımızı kutuplaştırma siyasetinin güdülmesi/yürütülmesi (derin) devletimizdeki yabancı mihrakların bir işi midir?

    Zahir öyledir!

    • Hasan bey, yukardaki yorumcumuz selim beyin kafa yorgunluğunu anladım ama sizin de aynı şekilde yakınmanıza bi anlam veremedim; diğer köşede paylaştığınız bi yorumu getirip buraya yapıştırıyorsunuz ve kafa patlatmaktan da öldük bittik diyorsunuz..! Yahu biraz da editörün halini düşünsenize..?

    • Hasan bey merhaba. Yazdıklarınızdan oldukça istifade ettim. Çok teşekkür ederim. Son paragraflarda özetlediğiniz açıklık politikası ve tartışılması teklifine tamamen katılıyorum. Türkiye’nin bekası, vatanın selameti bu meselenin “hallinden” geçiyor. Aksi halde vatanseverliği kendinden menkul bir kısım gizli mihraklar, kendilerini derin devlet diye tanımlayıp, yabancı istihbarat teşkilatlarının oyuncağı halinde, kendi vatandaşlarına saldırmayı vatanseverlik addederler. Puslu havalarda, önlerine atılan menfaatleri yerler içerler, okumazlar, araştırmazlar ve vatanın geleceğini farkında bile olmadan yabancılara peşkeş çekmiş olurlar. Kolay gelsin.

  8. “Erdoğan’ın taşıdığı fikirlere tamamen “düşman-karşıt” olup da, bugün Erdoğan’la koalisyon halinde olan; Devlet Bahçeli, Doğu Perinçek, Ulusalcılar, Kemalistler’in, davranışları da çok kolay izah edilebilir değil. Bu adını saydıklarım; Türk siyasetinde Erdoğan’la benzer fikirleri taşımış rahmetli Erbakan’ın kurduğu bütün partileri kapatmış, 28 Şubat muhtırası ile Erbakan’ı başbakanlıktan indirmiş, dindarlıkla arası hiç de iyi olmayan zevat. Haziran e-muhtırası ile “özde laik cumhurbaşkanı” isteyenler de bunlardan bir kısmı.”
    Sayın gülün cb adaylığı sırasında kendisine ve başörtülü hatununa itiraz eden başta chp bütün taraflar bugün ona kurtarıcı gözüyle bakıyorlar: chp, hdp, ip, sp ve daha kimi bilmem ne bela terör örgütleri… yazınızda geçen yukardaki pasajı yeniden okursanız, şimdi bize bunların erdoğanı desteklediğini mi söylüyorsunuz..?

      • Baran bey, a.gü cb adayı olduğunda önünü mhp açmıştı, başkanlık sistemine mhp sayesinde geçebildik ve devlet bey terörle mücadele konusunda ve dışpolitikadaki milli meselelerimizde hükümeti destekliyor; bu cumhur ittifakı. Zillet ittifakının bileşenlerine bakacak olursanız en başta chp, ip, sp, hdp, pkk ve fetö bulunuyor. Şimdi kim kimi desteklemiş oluyor ki?

        • Konumuz ‘üst akıl ve derin devlet’ olunca derin devletin ileri sürdüğü argümanları sahiplenen kitleye baktığımda sayıca çok az bir topluluk desteğini aldıklarını görüyorum, oranla %15-20 arası gibi. Bu kitlenin en önemli argümanı “fetö” söylemi. bir general’e sorulduğunda Türkiyenin %20’si dışında kalan %80’inin “fetöcü” olduğunu söylüyordu. Az önce baktığım sözcü gazetesi sabah yazarı Hıncal Uluç un yazısına yer vermişti o yazıdan cümleler; “mülkiyeden mezun olan arkadaşlarımın bazısı emniyet müdürü oldular, ben de ziyaretlerine giderim ve ilk sorum şu olur Fetöyle mücadele nasıl gidiyor? En son aldığım cevap kan dondurucuydu; ‘yakaladıklarımız buz dağının görünen yüzü, henüz yakalayamadiklarimiz buz dağının görünmeyen yüzü’ ”
          Yani bir şube müdürünün söylemiyle bir generalin söylemi örtüşüyor. (Sizin söylemleriniz de bunlarla aynı olduğunu söylemeliyim gayret bey) muhalefet diye saydiklariniza bakın hepsinin ağzında bu söylem CHP, iyi parti,hdp daha dün saadet partisinin lideri Temel bey “fetö nun siyasi ayağı AKP dir” diye iktidara muhalefet ettiğini zannediyor. Yahu fetö den kastınız gülen ve cemaati ise 6 senedir yapmadıkları kalmadı tam bir soykırım yapıldı hala ne fetösü ya.. yazarlarına hapis cezaları verilerek fetö çuvalına sokulan sözcü gazetesi çuvalın içinde fetö fetö diye manşetten ağlıyor gülermisin ağlamısın? Adelina hocam yazısında çarpışma ihtimalinden bahsediyor. Peki nerede çarpışacaklar tabiki fetö zemininde, başka müsait zemin yok çünkü. %80 ile %20 nin çarpışması ihtimali(azınlık olanı bu ihtimal icin hazırlarken çoğunluğun bundan haberi yok)akıl alır gibi değil. Erdoğan fetö söylemini iktidarını uzatmak için sahiplendi, fetö söylemini dillendiren herkes Erdoğan’ı desteklemiş olur bu kadar basit.
          Sonuç nereye varır? Bana kalırsa Türkiye nin parcalanıp dağılmasına kadar gider.
          Bana da seyretmek kalıyor by gayret bey. İnsanın kendi ülkesinin gözleri önünde mahvolması nasıl bir şey merak eder misin hiç bilmem.

          • Baran bey benim de söyleyemediğim korkum “bölünme”. Çok haklısınız. Aklı selim haykırmaya devam etmeli.

          • Abartmaya gerek yok baran bey, memleketimiz önceki devirlerden çok daha sağlam durumda, lakin fetö ile mücadelede daha alınacak yolumuz var tabii…

          • Baran bey!yüreğinize sağlık.Bana göre şu ” Fetö”söylemine sığınan muhalefet tam da “içimizdeki beyinsizler” gürûhu…bu heriflerden hiçbir cacık olmaz,Allah hepsinin de ne müstahakları varsa başlarına onu versin!…Adelina hanım yine mükemmel bir iş çıkarmış,bir önceki derin devlet yazısında olduğu gibi.Ancak Erdoğan’ın demokrasiye döneceğine dair umutu bana çok anlamsız göründü;bence sağılan sütün memeye girme ihtimali gibi birşey olur bu.Ortaya neler neler dökülüyor,ancak bunların kayda değer şekilde söylemi bile geçmiyor.Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sonrası İrancının biri çıkıp, bu herifin 15 temmuzdaki rolünü şantajvari yumurtluyor.Hani Rusya’nın Dugin münasebetli dahlini değerlendiriyorduk ta,bu olayda İran etkisini ilk defa öğrendim;şok!!!Çok sıkıntılı kritik bir sürece girdiğimiz kesin.Akp.nin bir daha seçim meçim kazanamayacağının da artık bilincinde olduğunu düşünüyorum.Hangisnin hangisi olduğunu çıkaramadığım ” kırk satır mı? kırk katır mı ?” çıkarımına dönmüş gibi nihai bir sonuç var sanki yazıda.Endişeler sonuna kadar haklı.Ya çok daha kötüye,ya da iyiye dönüşecek çok kritik bir virajdayız!..Ben de Allah’ın kendi yolunda mücadele vermiş şehitleriyle ,gazileriyle ecdadının ve son devrin mazlumlarının hürmetine,bu milleti hak etmeyenlere mecbur kılmayacağını ümit ediyor ve öyle de dua ediyorum;üçler,yediler,kırklar…Metaforik bir dille ifade edeyim;Kırk katır da kırk satır da değil,kırk yatır inşallah.

            Son söz H.Gayrete!bırak şu saçma sapan yolu da,gel beraber yürüyelim Allah aşkına.arkadaş,anlamak bu kadar mı zor sahiden?Hayret bir vakasın gerçekten…Laf u güzafla heder edilen bir ömür,nereye götürür?Fe eyne tezhebun?

    • Adelina hocam böyle söylermi bilemem ama ben sizin yazıdan alıntıladığınız bölümdeki ismi geçenler ve muhalif kanattan saydığınız isimlerin kah söylemleriyle kah eylemleriyle zımnen desteklediklerini söylüyorum. Aksi halde bu kadar kavga gürültü olmazdı diye düşünüyorum.

      • Baran bey merhaba. Değerli katılımınız için teşekkür ederim. Niyet dinimiz İslam’da, eylemimize hem değer katar, hem de konseptual çerçevesini belirler. Hatalar ve yanlışlar da bu ölçüde ele alınmalıdır. Bağışlamalar da hoş görmeler de. Bir yazı yazarken niyetiniz, minnacık da olsa umuma yararlı olabilecek bir şeyse, bu yazının değeri de içeriğinde bulunan eksikler de, benzer “iyilik peşinde koşanlarca”- vatanseverlerce, tamamlanmaya gayret edilerek, niyet çerçevesindeki faydanın artırılmasına gayret edilir. Lakin niyet kötü ise, ne o yazının değeri vardır, ne kötü kalplilerin eleştirilerinin. Cehalet kötü niyetle birleştiğinde, Quasimodo’da görmenin mümkün olduğu güzelliklerin zerre miskalini görmenizin imkanı kalmaz. İmanlı kimseler her iki tarza da “kaderleri” diye bakar. Yaradanın kurduğu sistemde iyilere olduğu kadar kötülere de ihtiyaç var. Ama her iki taraftakinin diğer tarafa geçebilme yolları açıktır ve yöntemleri de vardır. Ne diyeyim ben. Bu dünyayı kazanmak uğruna, sonsuz ömürle var olacağımız gelecek dünyamızı kaybetmemek dileği ile, niyetlerimizi yeniden sorgulayıp, fiilllerimizi yeniden tartalım. Dünya-ömür kısa sonra geriye dönüş şansı bulunumaz bir yere varmış olursunuz. Kolay gelsin.

  9. Adelina Hanım, Nedim Şener’in yerli ve milliği savunduğu bir dönemde aşağıdaki iki cümleniz biraz çelişkili olmamış mı?

    1) “Ama ben hala Putin’den korkuyorum. Rus istihbaratı ve paramiliter unsurları, Ruslara büyük sempati besleyen Bahçeli ve Perinçek ekibiyle, Kemalistlerle, Ulusalcılarla, Avrasyacılarla çaktırmadan işbirliği yapıp, el altından bir halt karıştırabilirler mi diye çok korkuyorum.”

    2) “Ben Rus’a güvenmiyorum ama yine de Erdoğan en iyisini bilir, tedbir almıştır diye yüreğime su serpmeye çalışıyorum.”

    selamlar.

    • Kürşat bey merhaba. Katılımınız için teşekkür ederim. Bu alan spekülatif, hatalara sürükleyici. Olabilsin ki biz de çelişkiye düşmüş olalım. Ancak yazının bütünü içinde dikkate getirilmek istenen konu, üst aklın, Türkiye’deki derin devlet enstrümanlarını “sol cenahtan” oluşturup oluşturmayacağı meselesi. Bu konuda görülen bir çekişme, bilek güreşi var. Tarafların birbirlerine geri adım attırmaya çabaladıkları da derinden gözleniyor. Ancak terazi Erdoğan lehine. Erdoğan bu lehte durumu koruyamayabilir, diğer taraf Rus’un desteği ile Avrasyacı kanada tam savrulma eylemini gerçekleştirebilir ihtimali. Bunu önleyebilecek ne var, çok bulanık. Erdoğan’ın iktidarı verme konusundaki kararını da bilmiyoruz. 1940’lı yıllara dönüşü önleyebilecek ne var? ABD mi, NATO mu, AB mi? Hiç biri. 1940’lı yıllardaki rejim anlayışından demokrasiye geçiş ne kadar sürede mümkün olur? Demokrasiye çekilebilecek bir Erdoğan mümkün olmaz mı? Çok soru ve çok bilinmeyen var. Nedim Şener filan önem arzeden bir figür değil. Kolay gelsin.

  10. Kalemine sağlık Adelina hanım.Perinçek “Erdoğan bizim çizgimize geldi.” dedi.
    Erdoğan’ın derin devletle birlikte hareket ettiği söylnemez mi? Ne dersiniz.?

    • Hasan bey merhaba. Katılımınız için teşekkür ederim. Karara ulaşılması pek kolay olmayan meseleler. Kim kimi kontrol ediyor, çok kafa yormak lazım. Ben Erdoğan ekibinin de durumdan rahat olduğunu zannetmiyorum. Ama gidişat da Rusyaya bayağı bağımlı olmaya doğru. Böyle bir sonuca “müslümanlar” ne kadar razı olur bilmiyorum. Rusya müslüman federasyonu mu kurulacak, “sultan galiyevci tuzak” yine mi işler. Rus bünyesindeki mevcut müslümanları sömürmekten başka bir şey vermedi onlara. Kendileri dindar ortodoks çizgilerini giderek geliştiriyorlar. Yani Erdoğan ve “müslümanlar” bunu görmüyor ve sadece iktidar hırsı ile bu Avrasyacı dinle ilgisi olmayan ekibe tabi oluyorlarsa yazık olsun.

  11. adeline hanım emek ürünü yazınız için kutlarım erdoğanın savcısı olduğu baykalın avukatı olduğu ergenekon balyoz davalarının kumpas olduğu öğrenilince birde 17/25 aralık yolsuzluk davaları ortaya çıkınca [birilerinin saati 17/25 de durmuştu]eksen kayması oldu bu arada rejimide değiştirdik referandumda mühürsüz oyları geçerli sayarak neyse ben ülkemde sola veya sağa kayan derin devlet istemiyorum eğer olacaksa adil hukukun üstünlüğünü savunan parlementer sistemin eksikliklerin giderilip yeniden meclisin itibarının verildiği bir rejimi bize versin derin devlet yeter sağlıcakla kalın

  12. Uğur bey merhaba. Değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Konu her istikamete açılacak ve her istikamette önü kesilebilecek özellikler gösteriyor. Çare konuyu daha çok araştırmak, okumak, analiz etmekte gözüküyor. Normalin analiz parametresi olmaktan çıktığı bir coğrafyada, Erdoğan’ı nelerin etkileyebileceğini de kestirmek kolay değil. Hazırlıklar daha daha sıkı bir yönetim modeli olsa da sürprizler, herkesi farklı noktaya savurabilir. Ben sürpriz bekliyorum. Kolay gelsin.

  13. Korunun yazısında mevzu ABD de tartışılıyor.Demokrasisi gelişmiş ülkelerde’de bu yapılar mevcut demeki.Bu yapılar varlığını devam ettirecek’tir.gelişmiş demokrasi bir hikaye.Tesbitlerinize katılıyorum.

    • Mevlut bey merhaba. Üst Aklın ürünü olan derin devlet elbette mikro devletten, süper devlete kadar bütün seviyelerde bir dizayn, yapılanma belirleyecektir. Amerikadakiler için kjullandığı enstrümanlar farklı olur, Türkiye ölçeğindeki ülkelerde farklı, Kosova ölçeğindekilerde farklı. Üst Akılın küresel senaryosu içinde her birinin rolünü belirler. Ancak unutulmamalı, üst akıl da birden fazla olabilir. Başka akıllar da oyun kurmak, kurulan oyunu bozmak isteyecektir. Bir ülkede “tahakküm eden anlayış yapı”, o ülkede kendi üst aklını da ikame edecek demektir. Söz gelimi Rusya’nın güdümünde bir ülke iseniz üst akıl Rusya’nındır, derin devleti Rusya oluşturur. Sizin üzerinizde rekabet yapanlar ise bu yapıyla çatışırlar, onun yerine geçmek isterler. Koloni devrini düşünün, İngiliz, Portekiz, Fransız gibi koloni sahipleri üst aklı oluşturup, kolonilerdeki hakimiyetlerini muhtelif enstrümanlarla yani derin devlet enstrümanları ile sürdürdüler. Bağımsızlık savaşlarına kadar bu yapı sürdü. Sonrası şekillenmeye bağlı gelişti. Üst akıl zamana, topluma göre derin devlet yapısını kurar ve değiştirir. Zor bir konu vesselam. Kolay gelsin.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz