Dış Politikamız – Batan Gemi birde “Bizim için yok hükmündedir”

5

Akdeniz politikamızın, Yunanistan’a gelen destekleri görünce işe yaramadığını, derinlere doğru batmaya başladığını görmek için “Uluslararası Uzman” olmaya gerek yoktur sanırım. Temel okuma yazma bilen herkes bunu rahatlıkla görebiliyordur. Tabii ne okunduğu çok önemli burada ama objektif olarak olaya bakıldığında, bu patolojinin karşısında durup incelendiğinde durum tam olarakta böyledir. Batıyoruz…

Geminin ilk su almaya başlaması 2004 yılında Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin (GKRY) Avrupa Birliğine alınma sürecinde sessiz kalarak, bir nevi onay veren dönemin hükümet politikası ile başladığını söylersek sanırım yanlış olmaz. Orada ki “sessiz” kalmanın faturasını, GKRY’nin bir sürü uluslararası antlaşmayla Akdeniz’deki varlığını daha da iddialı olarak hissettirmesiyle ödedik.

Keşke bununla kalsaydı…

Şimdi İngilizler ve Fransızlar, birçok uluslararası antlaşmayı çiğneyerek adada askeri üsler kurma hazırlıklarına girdiler.

Neden girmesinler?

Masaya yumruğunu vuran kimse yok odada? Oda oldukça tenha. 2004 yılında GKRY’nin AB’ne alınması sırasında, dik ve omurgalı bir duruş gösterseydik belki bugün bu kadar rahat davranamazlardı. Ama o gün orada çözüldük. Sinmiş, pusmuş, talihine güvenen bir devlet politikamız olduğu için bugün Akdeniz’de jeopolitik olarak çok mühim olan Kıbrıs elimizden çıkmak üzeredir.

“Denktaş’la olmaz bu iş, Kıbrıs politikamızı değiştireceğiz” diyen dönemin başbakanı R. Tayyip Erdoğan, Denktaş’ın yerine gelmesiyle bir nebze olsa sevindiği Mehmet Ali Talat’ın, TSK’lerinin askeri hava üssü olarak kullandığı Ercan – Magosa arasındaki tesisin usulüne uygun (!) olarak özel bir firmaya ihale edişi ve şimdi o tesisin İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetlerine geçiyor olması, Kıbrıs politikamızın ne kadar doğru olduğunu mu gösterir karar sizin. Kıbrıs bizim için artık turistik bir adadan daha ötesi olmayacaktır sanırım. Kıbrıs politikamız bu muydu bilemeyiz tabi. Ama muhteşem bir “başarısızlığa” imza atıldığı kesin. Bunun görmeniz içinde “uzman” olmaya ihtiyacınız yoktur. Kim bilir belki yakında girerken bizden vize de ister Kıbrıs? Durum ona doğru gidiyor çünkü… 

Akdeniz’de batan politikamız, sadece GKRY’nin AB’ye girmesiyle olmadı. Evet tetikledi. Bir kelebek etkisi oluştu ama asıl çözülmeler; GKRY’nin İsrail ve Yunanistan’la “İstihbarat Güvenlik Paylaşım Anlaşması” imzalaması ile ayyuka çıktı. (Hatırlarsanız bu köşede işlemiştim o konuyu) Ardından GKRY, önce Lübnan, ardından İsrail ve sonrasında Mısır’la imzaladığı Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmalarıyla Akdeniz’de gemimizin burnu iyice dibe doğru gitmeye başladı ama kabul etmiyorduk.  

“Bölgesel Süper Güçtük” biz. Ama hangi bölge olduğunu söylemiyordu kimse. Kastedilen “Kırşehir – Nevşehir – Niğde” bölgesi olabilirdi. Orada cidden süper güç olabilirdik. Bizden başka kimsenin olmadığı başka yerler varsa oralarda da olabilirdik ama Kırşehir – Nevşehir – Niğde üçgeni en mantıklısı gibi duruyor. Belki gerçekten kastedilen süper güç olabileceğimiz tek bölge orasıdır kimbilir?

Peki, tamamen batmış mıydı Dış Politikamız? Hayır. Güvertede ki son deliği de; Yunanistan’la girmiş olduğumuz karşılıklı, amatörce ve testosteron tabanlı, tatmin olmamış egolu açıklamalar yüzünden ümmetimiz (!) olan Arap Dünyası, Fransa, AB, ABD ve Rusya’nın yanında Lübnan, Mısır, İsrail ve GKRY’de Yunanistan’la birlikte olup açtılar. Delik büyüsün diye de hummalı bir şekilde çalışmaya da devam ediyorlar. Dibimizde gerçekleşen tatbikatı İzmir / Karaburun’da olanlar canlı bir şekilde izledi. Görmüşlerdir orada, sorun anlatsınlar.

Neden böyle olmuştu peki?

Bunu hiç sormadık.

Eee Bölgesel Süper güçtük hani biz? Yerseniz.

Bu kavgada yanımızda kim var? Durup onu düşenelim birde, bir bakalım sağa sola… Müslüman dünyası? Hayır… O mahalleden kimse yok! Kaldı ki o dünyanın bir üyesi olan BAE, İsrail ile “normalleşme” anlaşması imzaladı. Ve bu anlaşma Suudi Arabistan ve Mısır tarafından takdirle karşılanıp, memnun olduklarını aleni belirttiler. Katar, Hamas ile İsrail arasında arabulucu görevine soyundu. Tarafını belli etti. Müslüman / Arap dünyasından bir tek ülke yok şuan etrafımızda. Ümmet demiştik değil mi? Ne oldu o ümmete sahi? Neredeler? İslami kökenli bir parti 20 yılda tüm Müslüman dünyası ile ülkeyi karşı karşıya getirdi. Bu nasıl oldu sahiden? Senin yönetiminde daha da kaynaşmamız gerekmez miydi? Eşyanın tabiatına aykırı bir durum değil mi bu?  

Biz ne yaptık peki bu Arap Dünyası ile İsrail arasında ki anlaşmalardan sonra? En üst düzeyden “Bu anlaşma bizim için yok hükmündedir.” dedik. Peki. Yunanistan – Kıbrıs – İsrail anlaşır, cevap yine aynı Dış İşlerinden; “Bizim için yok hükmünde olan bir antlaşma…” Lübnan – Mısır anlaşır… Cevap; “Yok hükmünde…” Suriye – Rusya, “Bizim için yok hükm…” Artık bunu öylesine ezberlemişiz ki, nerede bir antlaşma duysak içeriğine bakmadan direk; “Bizim için yok hükmündedir” diyoruz. Bakmamıza da gerek yok zaten. Peki biz? Evet, Seyşeller Cumhuriyeti ile karşılıklı vizesiz seyahat için anlaşma yapıyoruz. Neyse ki kimsenin salladığı falan yok. Çünkü biri kalkıp da “Bizim için Türkiye Cumhuriyeti ile Seyşeller Cumhuriyetinin yaptığı anlaşma yok hükmündedir” dese. Telif hakları, Tazminat davaları havada uçuşacak. Patenti bizde çünkü. Bizden başka bunu dış politikasında kullanan modern ülke yok dünyada… Haklıyız!

Evet, Müslüman dünyası yanımızda değil bu belli artık.

Peki ya Balkanlar?

Müslüman Avrupalılar? Hım.

Evet, orada da bir sıkıntı var gibi. Kosova ve Sırbistan geçtiğimiz günlerde Trump’ın masasına yanına koyulmuş iki tane sehpanın üzerinde anlaşma yaptılar. Tabii ki bizim için yok hükmünde olan başka bir anlaşma daha. Ve daha da garip şu oldu; Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul edip, büyükelçi göndereceklerini belirtti her iki devlette. Evet evet bizim bildiğimiz Kosova yaptı bunu. Keza Bosna Hersek zaten çoktan gitti avuçlarımızdan. Arnavutluk… Yunanistan’ı destekleme kararı aldı. Gözüken o ki; Balkanlarda bizi yok hükmüne alalı baya olmuş.  

Türk Cumhuriyetler? Evet. Buradan birkaç destek muhakkak çıkacaktır. Ki Azerbaycan şu sıralar ciddi bir sorunla uğraşıyor. Lübnan’daki patlama da evsiz ve zor durumda kalan Ermenileri, Ermenistan devleti oradan tek tek toplayıp işgali altında bulunan Dağlık Karabağ’a yerleştirmeye başladı. İşgal artık işgalden çıktı ve ilhaka dönüştü. Ermenistan’la sınırı zaten çok hassas olan Azerbaycan bu konuda ses çıkartmazsa kimse onları haksız bulamaz sanırım. Kendi dertleri boylarını aşmış durumda çünkü.

Diğer Türk Cumhuriyetleri? Ses yok…

Akdeniz’de ki politikamız tamamen sular altına gömülmüş hatta şuan stratejik veya planlı bir dış politikamız bile kalmamıştır. Herkesle düşman, herkesle kavgalı, herkesi “yok hükmünde” sayan bir bakış açımızla “var olma” kavgası vermekteyiz. Her şeyi “yok hükmüne” bağlarken bizi neden “var sayacaklar” orası da başka bir deli saçması. Ama politikamız ne yazık ki bu. Yoksa dış politikamızda bir “deli saçması” olabilir mi? Gözüken nedir? İçinde bulunduğumuz duruma bakınca ne denir?

Yıllarca “Yurtta Barış, Dünyada Barış” felsefesi ile tüm komşularımızla ilişkilerimizi eşit, barışçıl ve düzen içinde stabil tutan Türkiye Cumhuriyetine ne oldu da böyle yapayalnız kaldı koca dünyada? Bir tek ülke yok şuan yanımızda? Ne kadar daha direnebiliriz bu şekilde? Bu kadar düşmanla ne yapacağız? Adımımızı nereye atsak oradan dönerken birkaç düşman kazanmış oluyoruz. Sebep ne ola ki buna?  

Kaldı ki, biz “Dünyada barış” diyoruz ama şuan “Yurtta bile barışı” tahsis edememişiz ki. Herkesin kan burnunda, herkes farklı kutuplarda, tahammülsüzlük, hoşgörü, fikir ve düşüncelere saygı hatta mizah anlayışımız bile kavgalara sebep olurken kendi aramızda, biz dünyada barışı nasıl sağlayalım? Bu da başka bir deli saçması işte.

Yapılması gereken tek şey vardır; uygulanması gereken tek bir politika; o da kararlı ve mantıklı olarak, dik bir şekilde, onurlu, insan haklarına ve evrensel kurallara saygılı, ulusların kader haklarını yine uluslara veren, emperyalizmden uzak, hakkaniyetli bir şekilde “Yurtta sulh, dünyada sulh…” diyebilmektir. Bunu geçmişte dedik. Başardık. Niye yine yapmayalım? 

5 YORUMLAR

  1. Başarılı bir yazı.evet dış politikamız kötü demiş yazar ama diyer yazarlar gibi laf kalabalığı etmemiş.kötü demiş ve neden kötü dediğini açıklamış.yıllarca akparti destekçisi olan benim ‘çamur at izi kalsın’ diyerek kızdığım diyer yazarlara göre çok daha mantıklı yazmış.dış politikamız kötü çinkü dış politikamız yok!

  2. Aya gitmeyi başaran bir devletin ‘siyasi üst aklı’ da ona göre oluyor. İran’daki Şii Ayetullah rejimi, Venezuela’daki çakma sosyalist Maduro rejimi, Türkiye’deki siyasal islamcı Erdoğan rejimi ve benzerlerinin emperyal güçlere hiçbir zararı olmadığı gibi aslında onların işine gelen politikalar uyguluyorlar fakat bunun farkında olamıyorlar. Yakın geçmişte Sudan’da siyasal islamcı Ömer el Beşir iktidarı vardı, 30 yıl başta kalmıştı sonunda Sudan ikiye bölündü ve zengin petrol yatakları Hristiyan ağırlıklı Güney Sudan’da kaldı. Ömer el Beşir’in işi bitince darbe yapıldı evinden sandıklar dolusu döviz çıktı. Böyle bir kişi nasıl olmuştu da 30 yıl iktidarda kalabilmişti? Çok basit, Sudan ikiye bölününceye kadar emperyal güçler görünürde sanki karşıymış gibi yapıp el altından desteklemişlerdi. Türkiye Sudan’dan çok ileri fakat emperyal güçlerden de çok geri. Hepimizin daha fazla sorgulayıcı olması gerekiyor.

  3. sayın Serkan yıldız makalenizi güleriz ağlanacak halimize modunda okudum.
    hele o yok hükmünde ve Şeyşeller örneğinde koptum.
    mesela ek olarak doların değer kazanması bizim için yok hükmündedir falan desek acaba kur düşer mi.ne kadar yok hükmünde desek de yok hükmünün gereğini yerine getirecek güce sahip değiliz.
    bu iktidar devri hoşgörü ve özgürlükler bir gün tesis edilirse mizah yazarlarına ve güldürü proğram ve skeçlerine epey malzeme verecek.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz