Doktorunuz Ümit Tapan, ‘diyet ile kanser arasında ilişki var mıdır?’ sorusunu cevaplıyor..

0

Kanser tanısı alan hastalarımın çoğunun ilk sorduğu sorulardan birisi; ‘’şu andan itibaren diyetimi nasıl değiştirmeliyim ki, kanser tedavisi başarılı olsun?’’ olur…

Bu sorunun net bir cevabı yok aslında. Sağlıklı ve dengeli beslenmeye gayret edilmesi, işlenmiş besinlerden uzak durulması, meyve sebzelerin yağ içeren besinlerden daha fazla tüketilmesi, yeterli sıvı alımının sağlanması öneriliyor.

Kemoterapi döneminde ise, beslenme ciddi önem taşıyor; çünkü bulantı hissini arttıracak yağlı yiyeceklerden kaçınılması ve bir defada fazla miktarda yenmemesi gerekiyor. İshal ve kabızlık kemoterapinin sık yan etkilerinden olduğu için de, o dönemlerde diyetin bağırsak sorunlarına göre modifiye edilmesi, hastanın bu bulgularının düzelmesine yardımcı olabiliyor.

Diyet-kanser ilişkisi ‘’önleyici tıp – preventif onkoloji’’ alanındaki araştırmacıların üzerinde en çok yoğunlaştığı konular arasında gelmektedir.

ABD Tıp Kütüphanesi Veritabanı’nda (www.pubmed.com), sadece son 5 yılda, bu konuda 3000 civarında yayınlanmış makale mevcut. Her ne kadar birçok besinle ilgili net veriler olmasa da, kanser ile ilişkili beslenme ve diyet alışkanlıkları mevcut.

Bunlara kısaca değinecek olursak;

  1. Alkol; ağız boşluğu, gırtlak, ses teli kanserlerinin yanı sıra yemek borusu, karaciğer, meme, kalın bağırsak kanserlerinin oluşmasına sebebiyet verebilir.
  2. Antioksidanlar: Vücudumuzda hücrelere zarar vererek kalıcı değişikliklere sebep olabilen bazı maddeler mevcuttur, bunlara “reaktif oksijen türevleri (ROS)’’ veya “serbest radikaller’’ denir. Bu maddeleri nötralize etme görevini ise antioksidan dediğimiz maddeler üstlenir. Antioksidanların bazıları vücudumuzda üretilirken bazıları dışarıdan diyet yoluyla alınır. Meyve, sebzeler ve tahıllar antioksidan içeriği yüksek olan besinler arasında sayılabilir. Diyetle alınabilen antioksidanların başlıcaları; selenyum minerali, beta-karoten, A, C ve E vitaminleridir. Bu maddelerin tek başlarına veya farklı kombinasyonlar olarak kullanıldığı toplam 9 çalışma yapılmıştır (SELECT, ATBC, CARET, PHS-I, PHS-II vb.) ve bu çalışmaların sonucunda antioksidanların kanseri önleyici herhangi bir etkisi gösterilememiştir. Dahası, kanser tanısı almış hastalar, özellikle sigara içen hastalar, yukarıda bahsedilen antioksidanları normal sağlıklı bir diyete ek olarak kullandıklarında, zararlı etkileri olduğu görülmüştür. Hasılı, antioksidan maddelerin kanser gelişimini önleyici etkileri mevcut ise dahi, bu etki için pürifiye edilmiş maddelerden ziyade, normal besin ürünlerinin aşırı olmayan miktarlarda alınması daha faydalı olabilir.
  3. Yapay tadlandırıcılar (sakkarin, aspartam, acesulfam potasyum, sükraloz ve neotam) üzerinde yapılan araştırmalar neticesinde, bu maddelerin kanser riskini arttırdığı yönünde herhangi bir veriye rastlanmadığı ve toplum için risk teşkil etmediği kanısına varılmış ve Amerikan İlaç ve Gıda Kurumu (FDA) tarafından üretimine ve kullanımına izin verilmiştir.
  4. Yüksek ateşte pişirilmiş et: Etin kızartılması, aleve direk maruz kalması gibi durumlar heterosiklik amin (HCA) ve polisiklik aromatik hidrokarbon (PAH) oluşumuna sebebiyet verir. Bu maddelerin hücrenin DNA’sı üzerinde değişikliğe yol açarak kanser riskini arttırdığı düşünülmektedir. Bu konuda yapılmış birçok epidemiyolojik çalışma mevcuttur ve bu çalışmalarda barbekü ve kızartılmış et tüketiminin kalın bağırsak, pankreas ve prostat kanseri riskini arttırdığı gösterilmiştir.

  5. Sarımsak: Bazı populasyon bazlı çalışmalar sarımsak tüketiminin yemek borusu, mide, pankreas, kalın bağırsak, prostat ve meme kanserlerini önlemeye yardımcı olabileceğini göstermiştir. Ancak bu çalışmalarda birden fazla besin maddesi kullanıldığı için gözlenen faydanın sadece sarımsak tüketiminden kaynaklandığını söylemek zor. Ayrıca kontrollü çalışmaların bir kısmı sarımsağın olumlu etkilerini gösterirken, 2006’da yayınlanan bir çalışmada, mide kanseri sıklığını azaltmadığı gözlenmiştir. Yine de, Dünya Sağlık Örgütü, sağlıklı beslenme kapsamında, günlük 2 – 5 gr taze sarımsak tüketimini önermektedir.
  6. D vitamini: Her ne kadar şu ana kadar yapılan çalışmalar D vitamininin kanseri önleyici rolü konusunda kesin bir kanıt sunamamış olsa da, kalın bağırsak ve meme kanserine yakalanmış hastalarda D vitamini düzeyinin düşük olmasının, diğer etkenlerden bağımsız olarak, tedavi başarısını olumsuz etkilediği gösterilmiştir. Kemik sağlığı ve bağışıklık sistemi üzerinde sayısız faydaları da olması hasebiyle, yılda en az bir kez vitamin D düzeylerine bakılmalı ve eğer eksiklik saptanırsa tedavi edilmelidir. D vitamininin fazla miktarlarda alınması kanda kalsiyum seviyesini arttırarak bazı yan etkilere yol açabileceğinden, doktor kontrolünde kullanılmalıdır.

Özetleyecek olursak; kanseri önleyebilecek sihirli bir besin maalesef şu an için mevcut değil. Bu nedenle tek yapabileceğimiz şey sağlıklı beslenmek;

  • Bol sebze ve meyve tüketilmeli
  • Şeker içeren içeceklerden uzak durulmalı
  • Kırmızı et sınırlı miktarda tüketilmeli (kızartmadan ziyade pişirilerek)
  • Protein alımı için balık, tavuk ve fasulye vs. tercih edilmeli
  • Eti kızartma, mangal yaparak tüketmek yerine farklı yöntemler kullanılmalı.

KAYNAKÇA:

  1. cancer.gov
  2. cancer.org
  3. cancerresearch.uk.org
  4. medlineplus.gov

Dr. Ümit Tapan
Kanser ve Kan Hastalıkları Uzmanı
St. Joseph Hospital, Nashua, NH
utapan@sjhnh.org

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz