Dr. Levent Bilgi yazdı: Allah/Tanrı/God/İlah hakkında serbest düşünceler (1)

1

İnsan aklı her şeyin nedenini, sebebini sorar. Bir şeyin varlığını önceden kabul ederek onu araştırmaya başlamak dogmatik bir tavırdır ve öğretilmiş çaresizliğe gider. Akıl apriori olarak, bir varlığın yokken kendi kendisini var edebileceğini kabul etmez. Bir şey var ise onu yokluktan varlığa çıkaran bir sebep, etki olmalıdır.

Allah düşüncesinin varlık sebebi eşyadır, nesnelerdir, mekândır, zamandır, duygularımızdır; kısacası varlıktır. Bilim aslında eşyada gözlemlenen özellikler ile bu özelliklerin varlık nedeni olabilecek sebeplerin araştırılması, sebep-sonuç ilişkisinin kurallarının tespit edilmesidir. Varlık âlemindeki her bir eşya, sebep, sonuç, etki ilişkisi bir formül veya kurallar halinde ortaya konulur. Bu formüllerin, kuralların toplamı kâinatın varlık âlemine gelişindeki düzeni, iradeyi keşfetme gayretidir.

Varlığın bir yaratıcıya ihtiyacının olup olmaması ancak varlığın mahiyeti ile anlaşılır. Eşyaya bakmadan, varlığın özelliklerinden yola çıkmadan varılacak olan her sonuç dogmatiktir. Bu anlamda Allah ile başlayan her söz, her cümle problemlidir. Zira Allah inancı başlangıç değil, sonuçtur.

İçindeki tüm varlıklarla beraber tüm kâinat aralıksız hareket halindedir. Çevremizde devamlı bir değişim görülür. Hiçbir şey sabit değildir. Her an bir öncekine benzese de birbirinin aynısı değildir. Varlıkta sebep-sonuç ilişkisi içinde gerçekleşen düzenin hem sebep, hem de sonuç tarafı devamlı bir yenilenişe, değişime tabidir. Hiçbir şey, hiçbir anda bir önceki halin tekrarı değildir.

Mesela gözlemlediğimiz bir ağaçta, simetri, kendine has bir şekil, koku, beslenme, korunma, dayanıklılık, çevresiyle uyum, fotosentez, intizamlı, sanatlı bir yaprak, çiçek, meyve, tohum gibi unsurları ilk bakışta görebiliyoruz. Bütün bunlar bir ilim, şuur, irade, düzen, kasıtlılık, güç, kudret gerektiriyor.

Ortada bir ağaç var. O ağacın var olabilmesi ve/veya varlığını devam ettirebilmesi için  onlarca sebep, etki var. Bu durumda arayıp sormamız gereken “O eşyanın kendisi veya sebepleri, gözlemlediğimiz özelliklerin varlık âlemine gelişinde kaynak olabilirler mi?” sorusudur.

Varlıktaki sebep ve sonuç bağlantısına baktığımızda sebep olarak görülen şeyin gelecekte olan şu durumu bilmesi, irade ederek seçmesi, o özellikleri ortaya çıkaracak donanıma, malzemeye sahip olması gerekiyor. Bununla beraber o sebebin kaynaklık edeceği şeyin, ihtiyacı olan başka şeyleri temin edebilmesi için, başka kaynaklarla işbirliğini sağlayabilecek bir otoriteye sahip olması da gereklidir.

Evet su, toprak, ışık, mineraller, hava olmazsa ağacın var olamadığını, varlığını devam ettiremediğini gözlemleyebiliyoruz. Su olmazsa ağaç büyümüyor, hatta ölüyor. Ama bakalım suda yukarıda saydığımız bir ağacın varlığını devam ettirebilmesi için gerekli olan özellikler mesela ilim, kudret, sanat, otorite var mı? Yok. Toprakta bu özellikler var mı? O da yok. Havada, ışıkta vs’de? Onlarda da yok.

Tüm bu aşamaları (amiyane veya bilimsel olarak fark etmez) görmeden, düşünmeden;  bir ağaç var bunun bir yaratıcısı olmalı, o da Allah’tır (Biz de Müslüman’ız, Hıristiyan’ız vs.) demek dogmatik bir yaklaşımdır.

Allah kendisi hakkında konuşurken der, ben böyle yaptım, ben irade edenim, şöyle yaratırım vs. Bu O’nun bize kendisini tanıtması, bildirmesi, eğitimi içindir. Ama ben hiçbir zaman Allah katından bakıyormuş gibi konuşamam. Ben varlığı incelerim, eşya arasındaki düzene, etkileşime dikkat ederim, sonra bir yaratıcının olup olmamasına karar verir; Allah’ın konuşmasını onaylar veya reddederim. Onaylarsam “Şunları şunları yapan, şöyle böyle yaratan bir yaratıcı Allah olması lazım” derim. Yoksa “Allah şunları şunları yaptı, böyle yarattı” demek kabul veya tasdik veya şahitlik değil sadece taklittir.

İman veya inkâr bizim ulaştığımız bir sonuç olmalıdır. Bilgi öğretilir, düşünme şekli öğretilir, ama iman bilgi değildir. Varlık, yokluk, eşya, sebep, sonuç vs ile aralarında kurduğumuz bir düşünme şeklinin sonucunda ulaştığımız kanaattir. Tasdik veya reddir.

İnsan Allah’ı taklit edemez. Allah böyle diyor, şöyle diyor diye Allah adına konuşamaz. İnsan yaratıcıyı varlık ile sorgulayacak bir donanımda yaratılmıştır. İnsana düşen, kendisine verilen aletlerle varlığı, eşyayı,  yaratılmışlığı sorgulamak ve mantıki sonuçlara ulaşmaktır.

İman taklit makamı değildir. Taklit makamı ibadettir. İman tahkik makamıdır.

Önceki İçerikGabon’da darbe girişimi!..
Sonraki İçerikTarımda İlerilik Nasıl Sağlanacak?
(Özgeçmiş ve özgelecek) İzmir'in yokuşlu sokaklarında doğdu. Kuşadası'nın denizlerinde sonsuzluğun lezzetini tattı. İstanbul'da okudu. Ordu, Zonguldak, İstanbul, Şanlıurfa'da dersler yaptı. Hayatı, edebiyatı, Kur'an ve Risale (okumayı değil) çalışmayı önemsiyor. Bunların monotonlaştırılmalarına,sıradanlaştırılmalarına, dünyevileştirilmelerine karşı çıkıyor. Artık okuyarak değil, okuduklarımız üzerinde çalışarak, kafamızı çatlatırcasına düşünerek, tahkik ederek bir şeyler öğrenebileceğine inanıyor. Cenneti de cehennemi de önce bu dünyada görüyor. Varlığı, insaniyetini, duygularını ve düşünceyi önemsiyor. Artık nutuk, vaaz, ben en iyi bilirim zamanlarının bittiğine inanıyor. Hakikati eşit bir ilişki içinde; beraber, arayarak, bir masa etrafındaki çalışma grupları ile yakalayabileceğine, en azından hissedebileceğine inanıyor. Hayatı, dünyayı, varlığı, insaniyeti vs. anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyor. Allah'ı, âlem-i gaybı ve ölümden sonrasını çok özlüyor ve merak ediyor.

1 Yorum

  1. İlahi meseleleri dünyevi argümanlarla açıklamak zorunda kalmak ne hazin.
    İnancı bile bilgiyle anlamaya, anlamlandırmaya ve açıklamaya çalışmak da bir o kadar hazin.
    Nesnellik zorunluluk ağlarıyla kuşatmışken her tarafımızı.
    Toprağın üzerinde tepindiğimizden mi değersizliği.
    Elimizde dünyevi olan dışında hiçbir şey yokken bu fikir yorgunluğu neden.
    Tanrı’yı dinden kurtarmanın ve artık onu özgür bırakmanın zamanı gelmedi mi?
    Belki böylesi daha iyi gelecek hepimize…

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz