Erdoğan Davutoğlu mücadelesi nereye varır?

7

 AKP’nin ikinci genel başkanı unvanına sahip Ahmet Davutoğlu AKP’den ihraç ediliyor.

Eğip bükmeden söylersek, büyük resim “kıyasıya bir çekişme” anlamı taşıyor.

Erdoğan “yönetimde ortak istemiyor”, Davutoğlu “partinin değerlerine dönmesi gerektiğinde” ısrarlı.

AKP’nin; uzun süredir Erdoğan’ın partisi olduğunda neredeyse hiç kimsenin tereddüdü yok.

Davutoğlu’nun tabiri ile; “200 km hızla giden trenden Erdoğan attı hepsini”.

Erdoğan; Ağustos 2014 tarihinde, Davutoğlu’na genel başkanlığı vermiş, Abdullah Gül’ü “onun eliyle” ekarte etmişti. Söz dinleyen bir “başbakan-genel başkan” gerekiyordu. Erdoğan, Abdullah Gül’ü daha iyi tanımış, uyum sağlayamayacağını da görmüştü. Gül ekibi partide güçlüydü, Gül genel başkan olursa, Erdoğan AKP’yi kontrol edemeyeceğini biliyordu. Gül’ü ve ekibini bir daha sökemezdi oradan. Ama Davutoğlu partili değildi ve “kolay lokmaydı” onun için. Davutoğlu’nu tercihinde bu faktör etkili olmuş, Gül’ü de böylece devre dışı bırakabilmişti.

Ancak, Davutoğlu öyle Erdoğan’ın arzuladığı gibi “tam itaatkar” çıkmadı. Partide ve hükümet yönetiminde “Davutoğlu izleri” giderek çoğalmaya başladı. Tabii Erdoğan’ın da rahatsızlıkları artıyordu.  Ve 29 Nisan 2016’da Erdoğan’ın siyasi darbesi gerçekleşti, Davutoğlu’nun hem AKP genel başkanlığı, hem de başbakanlığı, “dramatik bir şekilde” elinden alındı. Bir daha asla unutmayacağı “Pelikan darbesi” ile evine döndü. Tecrit hayatı başladı onun için. 

Erdoğan; söz dinleyen “belediyeden sırdaşı” Binali Yıldırım’ı yerine atadı. Erdoğan aradığı modeli bulmuştu. Sonrası geldi ve hem parti, hem yürütme Erdoğan’a bağlandı, “tek adam yönetimine” böylece ulaşıldı.

Erdoğan, partiyi neden “Erdoğan’ın partisi” haline getirdi? Bu, bir süre daha “muğlak kalacak”.

Kimileri; Erdoğan’ın bunu başlangıçtan itibaren planladığı, süreç içerisinde, en güçlü rakiplerini diskalifiye ederek, “tek güç” haline geldiğini, kimileri ise; Türkiye ve AKP’de gelişen olayların, Erdoğan’ı ister istemez bu yola sevk ettiğini söylüyor.

Erdoğan’ın hırslı kişiliğini dikkate alırsak, birinci “tez” bana daha yakın geliyor. Yani Erdoğan başlangıçtan itibaren “bunu istiyordu, oyununu böyle kurguladı ve öyle de yaptı”.

Erdoğan; “partiyi ben kurdum, seçimleri ben kazandırdım, parti benim” olarak algılıyordu, AKP serüvenini. Erdoğan siyasi varlığını sürdürmede, “parti aygıtını” çok önemsiyor. Parti; “kılcal damarlar” demek, mahalleye kadar hakimiyet demek, başbakan- cumhurbaşkanı demek.

Bu gelişmeler sonucu Erdoğan “kontrol edilemeyen sınırsız güç” oldu.

Erdoğan, hem sınırlanamayacak bir güç elde etmeyi, hem de iktidarda olmayı öngören bir stratejiye sahip. Bu iki stratejisini bozacak hiç bir gelişmeye izin vermez ve kıyasıya mücadele eder. Zaman zaman boşluklar oluşursa, güç yapılanmasını yeniler, cephesini tahkim eder.

Bu cepheden baktığımızda, Davutoğlu’nun söylem ve girişimleri, Erdoğan için siyaseten “yakın tehdit” niteliğinde. Yani Erdoğan’ın oluşturduğu “yenilmez armadada gedik açabilecek” kapasitede. Küçük olsa bile ciddi bir gedik. Üstelik önemli sırlara vakıf biri Davutoğlu.

Davutoğlu ne yapmaya çalışıyor, aşağı yukarı belli. AKP’yi düzeltmeyi ve AKP’de etkili olmayı, olmazsa parti kurmayı düşünüyor. Beyanları bu istikamette.

Davutoğlu, işine yarayabilecek iki önemli özelliğe sahip. Akademik anlamda yetiştirdiği talebelerine siyaseten de tecrübe kazandırdığını ve yeterli “kadrolara” sahip olduğunu biliyoruz. Ayrıca AKP’nin bütün uluslararası operasyonlarının “vekaletini üstlenmiş olan” “ihvan hareketi ve türevleri” üzerinde ağırlığı da mevcut. En azından ben Balkanlara baktığımda bunu böyle görüyorum. Şüphesiz bu unsurları Erdoğan da halen kullanıyor, ama onun ilişkisi başka boyutlarda, “Hocaya” duyulan saygı ve sevgi ve hatta itaat çok başka boyutlarda.

Bu iki önemli özellik, Davutoğlu’nu uzun soluklu bir mücadeleye ve kadro hareketine avantajlı olarak başlatacaktır. Ayrıca Davutoğlu’na yakın birçok bürokratın halen Erdoğan’la da çalışmakta olduğunu unutmamak gerek. Aralarına “kara kedi” girip girmediğini bilmiyorum.

Davutoğlu, hem danışmanlığı döneminde, hem dışişleri bakanlığı döneminde, hem de kısa süren AKP genel başkanlığı ve başbakanlığı döneminde; Türkiye’nin ve AKP’nin en kritik olayları yaşandı. Fehmi Koru’nun dediği gibi “Davutoğlu’nu çıkartarak yakın dönem okunamaz”. 

Davutoğlu’nun “Konuşursam sokağa çıkamazlar” çıkışından sonra, kendisinin “kastım MHP idi” açıklaması olsa da, Erdoğan ve AKP tarafından “alarma neden olan” bir işaret fişeği olarak algılandığı da kesin. Ne konuşursa, kim sokağa çıkamaz acaba?

Ve Erdoğan mesajı aldı ve Davutoğlu ve onu destekleyenlerin AKP’den ilişiği kesilmesi sürecini başlattı. “Kesin İhraç” istemi ile olduğuna göre, akıbet belli.

Partisine genel başkanlık yapmış birisi, partisinin başbakanı olan birisi, bir çırpıda, yaptığı birçok iyi-faydalı çalışmalara rağmen, sırların paylaşıldığı en kritik ikinci adam olarak yönetimlerde rol almış olmasına rağmen, “ilişiği kesiliverdi”.

Vefasızlık mı? Vefasız kim, Davutoğlu mu, Erdoğan mı?

Erdoğan, niye bu kadar ürktü veya endişelendi ki, Davutoğlu’ndan?

Hani bir söz var “biz beş kişiyiz, birbirimizi biliriz”. Erdoğan ve Davutoğlu birbirlerinin ne yapabileceğinden haberdar mıydı yoksa?

Erdoğan; Davutoğlu’nun “sırları mezara kadar götürmeyeceğinden mi endişeliydi?” Ya da; yaklaşan “Suriye fırtınası”, “kurban mı isteyecekti?”. Bu kurbanın Davutoğlu mu olması gerekiyordu? Sorumsuz “şef”, sorumlu “iki numara” hesabı.

Davutoğlu; gelen fırtınayı mı “kesmeye çalışıyordu?”. Yoksa niyeti sadece AKP’yi, AK P günlerine çevirmek için “masumane ve vatanperverane bir çaba mıydı yapmaya çalıştığı?”

Benim kanaatim, Davutoğlu’nun; “kendisine yönelebilecek fırtınayı” durdurmaya çalıştığı yönünde. Sonuçta Davutoğlu, AK P’nin yaptığı, “dış politika eksenli” bütün işlerin “fikir babası”. Erdoğan gibi bir “liderle çalışmış olması nedeniyle” elbette “karar verici değil”, “teklif edici-ikna edici” rolü ağırlıklı. Ancak yasal statüye de bakmak lazım, sorumluluk kimde diye. Gerek Mısır, gerek Suriye, gerekse Balkanlar’da atılan adımlar var. 

Kavganın bu boyutu nereye varır, kestirmek zor. Suriye’de barış olursa o zaman kıyamet kopar.

Erdoğan; güç kaybeden her kumandanın yapacağı gibi, bir iç kale oluşturmaya çabalıyor. Daha güvenli, daha kolay savunulabilir. Daha az güvenilir elemana ihtiyaç duyacak bir iç kale. Bu taktik adım Erdoğan’ı rahatlatır mı? Şüphesiz rahatlatır. Kalenin içinde düzen sağlanmış, aykırı sesler kale dışına atılmış olur. Ancak Erdoğan’ın problemi sadece kalenin içi değil ki. Bütün ülkeyi yönetmek sorumluluğu onun, kaledeki itaat dışarıdakilerde olmayabilir. Davutoğlu’nun “mağdur” olması da dışarıdakiler üzerindeki etkisini çoğaltır.

Davutoğlu’nun da “karşı hamleleri” olmalı. Az buz değil. Davutoğlu “bütün sırlara-olaylara” vakıf, iki numara. Durdurmak “zor” olabilir.

Davutoğlu siyaseten zayıf görünüyor, ama sizi aldatmasın. “Konuşacakları” farklı bir “çarpan etkisi” oluşturabilir. Ayrıca Davutoğlu’nun “her bir darbesi”, muhalefetin de işine yarayacak, Erdoğan’ın “iktidarı kaybetmesinde”, Davutoğlu “küçük de olsa”, “ciddi bir faktör” olabilecektir. Mücadelesi küçük görülmemeli.

Yani olacaklara Davutoğlu “kaybetti” gözü ile bakmamak lazım. Davutoğlu bir “yarışa” değil, bir “mücadeleye” girişiyor. Bu da kendi deyimiyle “bir süreç”. Süreçler; taktik zaferlere veya yenilgilere değil, “nihai hedeflere” kilitlenir, stratejilere dayanır.

Bu noktadan baktığınızda, “Davutoğlu kaybeden olmaz”, ama “yıpranan” Erdoğan olur.

7 YORUMLAR

  1. Adeline Hanım,

    ” Bu cepheden baktığımızda, Davutoğlu’nun söylem ve girişimleri, Erdoğan için siyaseten “yakın tehdit” niteliğinde. Yani Erdoğan’ın oluşturduğu “yenilmez armadada gedik açabilecek” kapasitede.”

    Yukarıya yazınızdan bir bölüm aldım ama böyle inanıyor oluşunuza da şaşırdım doğrusu. Kaldı ki sırlar noktasında Davutoğlu’nun daha ileri gidemeyeceği kanaatindeyim. Çünkü kendisi de sorumluluk altında ayrıca devlet geleneğini de bilir diye düşünüyorum.

    Yine Hoca’nın dışarıda itibarının daha çok oluşu ona içeride bir şey kazandırmaz. Baksanıza dış politikadaki her türlü olumsuzluğu içeride oya devşiren bir yapımız yok mu?

    Yine Türkiye’de uzun soluklu siyasi mücadelenin Reis’e rağmen yürümeyeceğini de düşünüyorum.

    Ben sadece toplumda çok beklenti oluşturamayan Davutoğlu’na bu sert çıkışın diğer oluşumlara göz dağı vermek olduğunu düşünüyorum.

    • Özgür bey merhaba, değerli yorumunuz için teşekkür ederim. İslami-dindar-muhafazakar siyasetin güç unsurlarına dikkatli bakmak gerek. İç dinamikler kadar dış dinamikler de etkilidir. Uygun iç-dış dalga bulduğunda başarıya kolay gidebilir. davutoğlu bu dinamiklerden birine sahip. devlet terbiyesi nedir bilmiyorum, halkın menfaatleri sanırım. aralarında ne entrikalar çeviriyorlar Allah bilir sadece, benim analizim açık istihbarat, alandaki ayak izleri, geçmiş davranış kalıpları…. kolay gelsin.

  2. Sonuçta olan şudur :
    2019 model Ak Parti, 2002 model Ak partiyi tasfiye ediyor.

    Tasfiye edenler bunu beka meselesi olarak görüyor,
    kutsal dava için yapıyor,
    ülkenin yedi düvele nizam vermesinin gereği olarak bakıyor,
    hainleri temizlediğini söylüyor,
    Ak partinin bağırsaklarını temizlediğini iddia ediyor.
    Ve ilginç olan geniş taraftar kesimlerinde kabul de görüyor…….

    Oysa Davutoğlu’na görevin Peygamberimiz tarafından verildiğini söyleyen hocamsılarımız da vardı arşivlerde.

    Ama kesin kanaatim şudur ki Hoca, lider olamadı, olmadı, olamaz. %49 la bırakıp gitmişti, gene gitmeyeceğinin garantisi de yok. İğraptan mahalli yok anlayacağınız…
    Diğer tarafın da evinin bahçesine helikopter indiğinde bile konuşayım mı konuşmayayım mı hesabı yapmıştı ki bu çark öyle bir çark ki iki genel başkana kendi partilerini cami duvarına bile bırakma zahmeti bulunmadan içine çekmişti.
    Şimdi yancı olarak evin sahibinin gözünden düşmemek için nelere katlanıyorlar.

    Yani demem o ki bu köprünün altından çok sular akar…..

  3. Erdoğan Demirel gibi partinin ileri gelenlerini tasfiye ediyor. Bunlar proje diyecek ,bir algı ile halka anlatmaya çalışacaktır. Tüm medya ile bu algıyı halka empoze edecektir. Fakat halk acaba sorularını soruyor. Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak AKP için diye düşünüyorum Adelina Hanım

    • Merhaba Karaçorlu beyefendi. Değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Görüşlerinize katılıyorum. Erdoğan’ın yeni bir başarı hikayesi yazamadığı, yığma bir menfaat grubu oluşturup, iktidarını muhafaza etmeyi tercih ettiği görülüyor. Çillerle görüşmesi de bu tarz bir eğilim. Halk; markette, hastanede, eczanede, pazarda, okulda, fatura öderken hayatla yüzyüze. Cüzdanı ona Erdoğanın ne kadar başarılı olduğunu anlatıyor. Beka oyunları bitti. Kolay gelsin.

  4. Adelina hanım, merhaba! Sizin yazdiklariniz, normal bir ülkede ve normal iki insan arasinda geçse ….!!!!! Tamamen katılirım.
    Faka, şimdi aşağı yukarı hiçbirine katılmiyorum. Sebebini sizın şu prağirafiniz açıkliyor.
    “Erdoğan; Ağustos 2014 tarihinde, Davutoğlu’na genel başkanlığı vermiş, Abdullah Gül’ü “onun eliyle” ekarte etmişti.”
    Davutoğlunun akademisyen olması ve öğrenci yetiştirmesi, ERDOĞAN gibi birisinin yarim asirdir Türkiyeyı parmağında oynatması ve aile şirketine çevirmesine, hukuk tanımamasına, “YARGI VE DIYANET MENSUPLARİNIN”, ona yaranmak ıçin dini ve kanunlari hiçe sayarak! Onun önünde el pençe durup KANUNLARIN ve Allahin emri yerine erdoğanın emrleri ve kabile kanunlarini uygulayanları yetiştiren “AKDEMISYENLERE” akademis deniliyorsa….!!!!! Kendilerini “davutoğlu gibi” akademisyenden sayiyorlarsa Hiç kusura bakmasınlar, onlardan ne köy nede kasaba olur.
    Erdoğan, Gül ve arkadaşlarının, onun Türkiyeyi batirmasine engel olacaklarıni iyi bildiği için…. Erdoğan kendisi ile ikili oynayacak Davutoğlu ile yola çıkti ve yazdıkları tiyaturo seneryosunu sahneye koymuş oynuyorlar.

    Davutoğlu, Önce Babacana yaklaştı , onlar bunu iyi tanidiklari için, kabul etmediler.
    Şimi Başrolerini Erdoğan ve Davutoğlunun oynadiği o tiyaturo sahneleniyor….!!!!!! Bu tiyaturonun gayesi.
    Sadece ve sadece Abdullah Gül ve ekibinin elllerıni ve kollarını bağlamak.

    Bizim millet çabuk unutuyor oysaki erdoğan buna benzer bir tiyaturoyude Trump ile, Rahip Branson’u kullanarak Erdoğan içerdeki seçimleri Trumpta ABD deki ara seçimleri kazanmalari için Türkiyenın ekonomisini batirtma pahasina o oyunu oynadılar. Sonunda
    ABD liler ve Branson Trump’in oyununu yutmadi fakat bizimkiler muhalefetde dahil erdoğanın oyununu bal kaymak gibi yuttular.

    Adelina hanım! Yazilarinizi beyenerek ve severek okuyoruz ve bizlerede zihin cimnastiği yaptiriyor.
    Ellerinize sağlık.

    • Nurdan hanım merhaba, çok şükür farklı bir fikrimiz çıktı. Çok önemli. Değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Davutoğlu ve Erdoğan ikilisinin anlaşmalı hareke ettiklerini söylüyorsunuz, elbette olabilir. Amacının da Abdullah Gül’ü durdurmak olduğunu belirtiyorsunuz, olabilir. Bunu nasıl sağlayacakları aklıma yatmadı. Yani Davutoğlu’nu şişirtip, mağdur duruma sokmuş olmakla mı, ya da sizin düşündüğünüz başka bir şeye göre mi? Bu konuya açıklık getirebilir misiniz? Kolay gelsin

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz