Erdoğan, “Sarıkamış savaşını inceledi mi?” diye hep merak etmişimdir

34

Sarıkamış “nereden çıktı” diye merak ediyorsunuz, muhtemelen. Bu Arnavut kızı savaşlara niye merak saldı acaba? Yoksa savaş mı çıkacak?

Savaşı çıkaracak sizsiniz farkında değil misiniz?

Arnavutları bilirsiniz. Osmanlının can yoldaşı. Son ana kadar “sözüne sadık kalmış millet”. Balkanlarda ilk önce bizimle tanışmışsınız, en son da bize elveda demişsiniz.

500 yıl bize “Türk demişler” ve öldürmüşler, 500 yıl “Türk olmuşuz” ve sizin adınıza ölmüşüz.

Kadir kıymet de bilmezsiniz ama neyse. Zor günlerdeyiz bir de ben “çıngar” çıkarmayayım.

Sarıkamış, barış gücündeki Türkiyeli komutanlar, Çanakkale, Kurtuluş savaşı, Sarıkamış gibi savaşları anlatırlardı, buralardaki meraklılarına. Ben de öyle öğrendim, kenarından köşesinden.

Zor zamanların, zor savaşları. Onlardan birinden bahsedeceğim, Sarıkamış.

1877-1878 Osmanlı Rus savaşı yeni bitmiş, Kafkaslarda ve Balkanlarda artık “Rus” Osmanlıya komşu olmuş. Hani çok sevdiğiniz, yere göğe sığdıramadığınız Putin var ya, onun büyük büyük dedeleri Osmanlıya en ağır darbeyi vurmuş. İki cephede Osmanlıyı çökertmiş. 

Bu savaştan sonra Sarıkamış Rusların elinde. Ruslar bölgeye yerleşmiş, okul açmış, tren yolları yapmış, yani bayağı kalıcı durumda. 

Birinci Dünya savaşı başlıyor, Ruslar Avrupa cephesinde Almanya ve Avusturya-Macaristan’la savaşta, Kafkas cephesinde-Sarıkamış bölgesinde, ateşkesi bozmak niyetinde değil.

Osmanlı Ordular komutanı “gözü kara” Enver paşa, iktidar ise “milliyetçi” İttihat Terakki.

Enver Paşa savaş istiyor, fetihler istiyor. Ama yokluk diz boyu. Kafkas cephesinde 3‘üncü ordu savaşa hazır değil. 190.000 insan, 60.000 hayvan mevcut. Yiyecek en az mermi kadar önemli. Kurmayların hesabına göre; 88 milyon kilo yiyecek gerekli, altı aylık bir harekatın sürdürülebilmesi için. Eldeki 1,2 milyon kilo. Hesap bu ya, Rusları yenerlerse onların yiyecek depolarından gerisi tamamlanacak. Aylardan Aralık, yani Sarıkamış’ta metrelerce kar ve dondurucu kış rüzgarları. Askerin kışlık giyecek elbisesi çok sınırlı. Bazı birlikler hala yazlık kıyafetlerle.

3’üncü Ordunun tecrübeli komutanları, savaşın bir çılgınlık olacağının farkındadır ve Enver paşanın savaş isteğine karşı çıkarlar. Ama Enver kararlıdır.

İbretlik bir hadiseyi de analım. Enver Paşa genç bir subayı 3 üncü Ordu bölgesine durumu incelemeye göndermişti. Yarbay Hafız Hakkı Bey. 

Hafız Hakkı Bey Sarıkamış cephesini ve ordunun durumunu inceler. Enver paşaya rapor sunar. Rapor aşağıdaki ibretlik cümlelerle son bulmaktadır.

“Dağlar üzerinde yolları keşfettim, bir kısmını kendim de gördüm, bu mevsimde bu yollarda harekatın mümkün olduğuna kani oldum. Buradaki ordu ve kolordu komutanları, kafi derecede azim ve cesaret sahibi olmadıklarından, bu harekata samimi olarak taraftar olmuyorlar. Bu harekatın icrası, rütbem tahsis olunarak bana tevdi edilirse, ben bu işi deruhte ederim.”

C:\Users\Balkan Tv\Documents\haritalar 2020\sarıkamış komutanları DvATRH8XcAAvp1kxxxx.png

Enver; tecrübeli ve yıllardır bu bölgede görev yapan komutanlara değil, bu yeni yetme yarbaya inanır. Çünkü o onun adamıdır. Bütün komutanları görevden alır, yerine tecrübesiz ama ona itaat eden gençleri koyar.

Sarıkamış savaşının kaderi aslında bu “atamalarla” belli olmuştur. Enver’in görevden aldığı ordu komutanı Hasan İzzet paşa, Enver’in kurmay akademisinden hocası, komutanıdır hem de.

Sarıkamış’ın meşhur “Allahu Ekber dağları” ve o gece, “Allahu Ekber gecesi” unutulacak gibi değil. Komutan Hasan Yüzbaşı, durmadan bağırıyordu askerlerine. “Ahmet evladım, durma yürü. Durursan uyursun, uyursan ölürsün.” Ama askeri yürütmek neredeyse imkansızdı. Kar, tipi, şiddetli soğuk, barınacak hiçbir yer yok ve 3000 metre yükseklik.

Lütfen en yukarıdaki haritaya tekrar bakın. 3 kolordu taarruz ediyor. Biri cepheden saldırıp Rusları tutuyor, biri kısa kuşatma ile Sarıkamış’a girecek, diğeri ise Allahu Ekber dağlarını geniş kuşatma ile aşacak ve Rusları tam geriden çevirecek. 

Geniş kuşatmayı yapacak 10‘uncu kolordu. 3100 metre yüksekliğinde dağları aşması gerekiyor. 4 günlük erzak var, askerin doğru dürüst kışlık kıyafeti bile yok. Kar adam boyu. Rüzgar ve fırtınanın 3100 metre yükseklikteki etkisi nasıl olur, bir düşünün.

Ve tecrübeli komutanların “önceden bildiği akıbet”, tecrübesiz komutanların-kadroların elinde, yaşanarak görülür ve 90.000 asker-fidan soğuktan donarak şehit olur Allahu Ekber’de.

Erken yaşlarda Osmanlı ordusunun başına geçen Enver, aslında parlak bir kurmay subay idi. Mustafa Kemal’le de kurmay okulunda sınıf arkadaşı. Okulda herkesin tozunu attırdı ve birinci bitirdi. Zekasına diyecek yok. Lakin; gem vurulamaz hırsları, ateşin arzuları, hayalleri zorlayan istekleri, onun zekasını; başarıyı aramaya bulmaya değil, hırslarını gerçekleştirmeye yöneltti ve çıkmaz sokaklarda, felaket labirentlerinde, ordunun ve ülkenin mahvolmasına neden oldu.

Enver Paşa’nın vatanseverliğinden, Rusları Kafkas cephesinde mağlup ederek, ta Bakü’ye kadar coğrafyayı ve halkı kurtarma arzusundan kim şüphe edebilir ki? Ama “mümkün olabileceği de görmek” bir vatanseverlik değil mi? Mümkün olmayan işlere girişenleri ikaz etmek vatanseverlik değil mi? Riskleri anlatmak vatanseverlik değil mi?

Ama hırslar, aklın ve vicdanın önüne geçince, akıl olması gerekeni değil de hırsları nasıl realize ederim arayışına girince, ortaya makul yerine “kişisel hesaplar” çıkmaz mı?

Elbette çıkar. Tarih bu kişisel hesapların peşinde koşanların millete ne büyük kötülükler ettiğinin, bir türlü ibret almadığımız, ibretlik olaylarıyla doludur. 

Hedef ve güç arasında ilişki kurulmadan alınacak kararların ve girişilecek “maceraların” nice Sarıkamış felaketleri ortaya çıkaracağını bilebilmek, her vatanseverin “vicdanlı gözleriyle” çok kolay görülebilecektir, oysa.

Burada sıkıntı, bu felaketlere sebep olanların eleştirilememesi, “vatanseverlik kılıfı” ile olanların görmezden gelinmesi. Hatta eleştirilerin ihanet ile suçlanması. Tıpkı Enver’in hocası Hasan İzzet Paşa’nın harekata karşı çıkması üzerine “hocam olmasaydın seni asardım” demesi gibi.

Vatanı için şehit olan sıradan insanların “kararda” etkileri yoktur. Onlar emre uymuşlar sadece. Ya emri verenler, Sarıkamış’ın arkasına saklanabilirler mi? Memleketi ve milleti şahsi hırsları nedeniyle felakete sürükleyenler “sorgulanmamalı mı?”

İyi analiz yapılabilseydi, Rusya’nın Ekim 1917 devrimi ile savaştan çekileceği görülebilir ve 90.000 insan, hırslarına yenilmiş acemi lider ve kadroları tarafından ateşe atılmamış olurdu.

Bu savaşı niye anlattım size?

Son birkaç yıldır, Türkiye savaşa girmek için adeta yarış halinde. Erdoğan milli menfaatleri “savaş yoluyla” gerçekleştirmenin çok kolay olacağını düşünüyor. Ben de bu “çözüm tarzının” tehlikelerle dolu olduğunu ve en masraflı seçenek olduğunu anlatmak istedim sizlere.

Ben Erdoğan’ın ne yapmak istediğini gerçekten anlayamıyorum. Savaş riskini almadan, maliyeti az seçeneklerle çözüm neden düşünülmez, akıl erdiremiyorum. Mesela Suriye savaşı, Libya savaşı? Gerçekten neler yapılıyor oralarda?

Suriye’de “Esat rejimini değiştirmek” politik hedefi ile başlanan savaşta, askeri hedef olarak neresi belirlendi? “Şam’ı ele geçirmek.” Doğru mu? Doğru. Neredeyiz şimdi? Sınırda bir iki küçük “cep” kontrol edildi. İdlip ise düştü düşecek. İki küçük alanın askerlerle kontrolü belirlenen Esat’ı devirmek politik hedefini gerçekleştirebilecek mi? Hayır. Diyebilirsiniz “Kürtler devlet kuracaktı Suriye’de kurdurmadık, önüne geçtik.” Doğru değil. Önce başlangıçtaki hedefiniz bu değildi. Esat’ı devireceğiz diyordunuz. Hedef Kürt devleti kurdurmamak idiyse, Esat’a biraz yardım etseydiniz, hiç ordu kullanmadan o işi çözerdiniz. Binlerce IŞİD’ci de üstünüze kalmazdı. Ya “tornistan edemeseydiniz” ve “illa Esat’ı devireceğim” demeye devam etseydiniz, Ruslarla destekli Suriye ordusu ile savaşa tutuşmak zorunda kalsaydınız, ne olurdu? Türkiye’ye göç eden Suriyelilere harcanan milyarlarca dolar, ilaveten savaş için harcanan milyarlarca dolar. Ayrıca gelecekleri karartılan Suriyeliler, İslam devleti kuracağız diye Dünya’nın her yerinden bölgeye gelen “zavallı kandırılmış insanlar”, binlerce insanın ölümü, milyonlarca göçmen ve dünyaya tehdit oluşturan IŞİD mirası. 

Hiç sizi rahatsız etmiyor mu? Daha kolay yol ve yöntemlerin önünü kesen nedir? Hırslar mı?

Peki, Libya’ya ne demeli? Libya’da politik hedef nedir? Kimsenin hedef söylediği yok ama biz çıkarımda bulunalım. “Doğu Akdeniz’de enerji payımızı garantiye almak” en makul gelen bu. Askeri hedef nedir? Bu da belli değil. Biz söyleyelim. İç savaş içindeki Libya’da, uluslararası hukuk açısından “legal” olduğunu düşündüğümüz tarafı desteklemek, onun iktidarda kalabilmesini sağlamak, bu iktidarla da yapılan deniz anlaşması ile Doğu Akdeniz’de “hepsi beraber olmuşların” önünü kesmek. Okunup anlaşılması bile zor bir askeri hedef. Yani sadece Libya’da başarılı olmak yetmiyor Türkiye’ye, Doğu Akdeniz’de de kazanmak gerekiyor. Peki, deniz alanlarındaki anlaşmazlıkları neresi çözüyor? Uluslararası mahkeme. Libya’da ve Doğu Akdeniz’de savaşı kazansanız da yine o mahkeme çözecek. Baştan itibaren hukuk yolu izlense olmaz mı? Hukuk yolunu kaybederiz diye endişe ediyor olabilirsiniz. Ya askeri gücünüz yetecek mi? ABD-AB-Mısır-Yunanistan ülkeleri ile savaşsanız, kazanabilecek misiniz? Hayır. Peki, macera olmaz mı bu? Ya da ülkeyi ve memleketi felakete sokmuş olmaz mısınız? Olursunuz.

O zaman soru. Neden böyle bir macera tercih ediliyor?

Akılla bu tercihin anlaşılması imkansız olduğuna göre, akıl; arzulara, hırslara hal tarzı üretmeye mi koyulmuş, tıpkı Sarıkamış’ta Enver Paşa’nın aklı gibi. 

Araştırmalar, ahalinin çok büyük ekseriyetinin “savaşarak sorun çözmeye” onay vermediğini gösteriyor. Libya için destek % 37’lerde. Askeri harekatın ne kadar zor olduğu açık aşikar. Bunu Erdoğan da elbette görüyor. Peki, neden savaş yöntemini tercihten vazgeçmiyor? Savaşla elde edebileceği ne? Sonuca varabilmesi mümkün mü? Çok zor ve riskli.

Rus medyasının yazdığına göre, yüklü meblağlarla silah satışı ve petrol ticareti yapılmış. Doğruluğu teyide muhtaç ama 1 milyar doların üzerinde bir rant elde edilmiş. Türk silah sanayisinin 2019 silah ihraç kalemlerinde Libya bölümüne bakmak gerek, savaşa değecek bir satış yapılabilmiş mi? Ne kadar petrol ticareti yapılmış? Devletin kasasına kaç para girmiş?

Hani meşhur bir söz tekrar edilip duruyor son günlerde. Kurtlar Vadisi dizisinden alıntı. “Sonunu düşünen kahraman olamaz” deniyor. Asıl sonunu iyi düşünenler, iyi hesaplayanlar kahraman olur. Sonunu düşünmeyip, orduyu Allahu Ekber dağlarına kışın ayazında salanlar 90.000 şehidin mesulü olur. Ve tarihte, hiç de iyi anılmazlar.

Not: Bülend ÖZEN beyin Sarıkamış savaşı haritalarından istifade ettim. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.

34 YORUMLAR

  1. Siz Osmanlıdan örnek verdiniz ,ben de size Arnavutluk üzerinden sorayım.Sırbistanla Yunanistan deniz münhasır bölge anlaşması yapsa ve ilan etse ki Arnavutluk kıyısından 5 mil öteye geçmek için bizden izin istemek zorunda. Avrupa birliği de bu anlaşmayı desteklese.Siz arnavutlar ne yapardınız? Adriyatik slav-grek denizidir biz böyle sahilden denizi seyretsek de olur dermiydiniz ?

    • Ayhan Altun bey merhaba. Değerli katılımınız için teşekkür ederim. Bilgilerinizde yanlış var Sırbistan’ın deniz sınırı yok kara ülkesi. İkincisi eleştiriyi ihanet gibi algılamak çok yanlış, demek istenen sadece savaş dışı çözüm bul, buna da zaten uluslararası siyaset deniyor. Oyun küresel bir zeminde ve uluslararası hukuka göre oynanmalı. Savaş seçeneği en son çare, o da başarılı olma ihtimali yüksekse. Savaşmayı kahramanlık olarak görüyorsanız, elbette kahramanlıktır, ama akılsız olmaya da gerek yok. Biz Arnavutlar en son Kosova’nın bağımsızlığı için savaştık, ancak NATO’nun ve uluslararası kamuoyunun desteğini alarak yapabildik. Böyle bir destek olmasaydı mümkün olmazdı. Sizin hassasiyetinizin misliyle ben de hassasım, lakin akıllı olmaya ve akıllı adımlar atmaya davet ediyorum. Aklı kabul edersiniz umarım. Trol filan değilseniz tabi. Kolay gelsin.

      • Sayın yazar bir önceki yazısında alper beyin yorumuna cevap verirken “balkanlardaki şiilerle de görüştüm” diyerek olmayan bi kaynak gösterebiliyorduysa ayhan beyin sırbistana deniz getirmesi de o kadar sorun olmaz heralde..? Bu konularda uzman olduğunu söyleyen diğer bir yorumcuya “balkanların neresinde ne kadar şii varmış?”diye sorduysam da kendisinden bi cevap alamadım; belki sayın yazar ya da bilgiç yorumcularından biri bu konuyu aydınlatırsa sevinirim…

        • Suriye işinde kullanıldığımiz gibi, libya işinde de kullanılıyoruz. Tavşana kaç taziya tut oyununda bize de bir kaç rol veriyorlar. Uluslarasi stratejik hamleler hevesimizi tatmin etmiş oluyoruz. Olan bitli piyadeye oluyor.
          Trump ve putinle odalarda başa baş görüşüp duran bir lider, onların tasvip etmeyeceği bir işe giremez. Verilen rolü oynuyor gibi Türkiye. Ama yorgunluğu çok, kazancı az bir oyun muhtemelen. Aynı Suriye gibi.
          Adelina hanım haklı, suriyede ne kazandık da libyada ne kazanacağız?
          Kardeş kanına ekmek tiritleyen rolü ne olacak bilmiyorum. Mahşeri Kübra boyutu kahramanlık destanında şehitler için teselli olarak kullanılıyor sadece. Şehit olmayan degnekciler için olacakları göreceğiz inş…

          Ps: Adelina hanım. Türkler arnavutlari hep sevmiştir hep sevecektir. Deli dolu, gümbür gümbür, cesur fazla dimdirek bir millet.

          Ama arnavutlar sscb propagandasi tesiri ile iskender bey konusunu milli bayram kabul ediyor. Bizim arnavutlar üzerine herhangi bir seferi milli gün olarak kabul ettiğimizi duymadım.
          Bu konu hakkında bir yazı hak ediyoruz.

          Yazılarınızı merakla takip ediyorum. Bu sitede okunmaya değer yazarlardansiniz. Bazılarını, acaba yine ne çam devirmiş, ne halt etmis merakıyla takip ediyorum. Ama sizi hakikaten bilgilenmek için takip ediyorum.

          • Tarhan bey merhaba. Değerli katılımınız için çok teşekkür ederim. Ayrıca katkılarınıza. Türkiye çok garip bir zamandan geçiyor. Anlaşılması akılla pek mümkün değil. Erdoğan’ın iktidara gelişi sadece Türkiye’de değil Balkanlarda da çok pozitif bir rüzgar estirdi. Türkiye’nin Balkanlarda kalmış, Türkiye’ye göç etmemiş Türklerle ilgilenme, gerisiyle ilgilenmeme siyaseti değişmişti. Artık her millet Türkiye’ye yakındı. TİKA, Diyanet vb. kuruluşlar Arnavutlara, Romanlara, Boşnaklara, Aşkalilere vb. de destek oluyor ve onlar için de projeler yapıyordu. Ta ki 2011 yılına kadar. Bu yıldan sonra çoğunlukla dindar kimse ve kuruluşlar tercih edilmeye başlandı. Bir kaç yıl sonra da sadece AKP’yi destekleyen dindarlar desteklenmeye başlandı. Daha sonra da siyasal İslamcı çevreler. Bu tabi en eski Türkiye’yi de aratır oldu. Millet bu defa AKP taraftarlığına göre tasnif edilmeye başlandı.Bundan sonra Erdoğan ve AKP’ye toplum uzak durmaya doğru evrildi. Erdoğan’ın yeni Osmanlı kurup buradaki milleti kontrol altına almaya çalıştığı kanaatleri yaygınlaştı. Sıkıntı esasen işte mesele bu. Eşit mesafede duruş gerek. Toplum Erdoğan’ın şahsında Türkiye’den soğudu maalesef. Bizim gibi büyük resmi görenler de Erdoğan ve onun ekibini bu hatalı duruşu anlatmaya çabalıyor, ancak “soytarı çevresi”, Erdoğan’dan yararlanan çevre, geniş kitleleri değil sadece kendilerini istedikleri için bu sofrada ortamı kirletip, Erdoğan’ın Balkan konusunda “ayılmasına” müsaade etmiyorlar. Wahhabi-selefi gruplar Erdoğancı, bir de ondan doğrudan istifade eden gruplar.
            İskender bey meselesi anlatılmalı ve bir gün anlatırız inş. Kolay gelsin.

  2. Adelina,hanım merhaba!
    Bu gün benim memleketi yazmışsınız.
    Sarkamış şehitlerini ayaklarında çarıkıkla dağa sürmüşler, çarık sığır derisinden patik gibi dikilen bir nevi çorap.
    Ben Sarikamışa en son 15 Temmuz 1988 de gitmiştim ve o zaman
    Temmuzun 21 de 10 santim kar yağmıştı.
    Sarikamışın dağlarında değil kışın yazın dahi insan donar.

    Aslında! Ruslar öğle kolay çekilmemişler. Doğu halkı çete savaşi vererek rusları yenmişler.
    Benim Büyük amcam ve annemin babası askerdeiken komutanları onlara emir vermeş, ikiside komutana “biz senin emrin ile bir adım dahı atmayız,biz bu topraklardan ırz düşmanlarını temizlemek için askere geldik siz bizi düşmanı tuzağına düşürmek istiyorsunuz” demişler ve orduyu terk etmişler.
    Hemen akbinde, Ruslara karşı çete savaşı başlatmışlar.
    Ilkin Ruslari bizim köyden atmişlar.
    O zamanlar Ruslar değil bizim köye etraf köylere dahı yaklaşamamışlar.
    Amcam babamdan 20 yaş büyükmüş. Hayatı Ruslarla savaşarak geçmiş.
    Doğudaki bütün köylerin eli kılıç tutan erkekleri çeteler halinde Kars ve ilçelerinden Rusları sürmüşler. Savaş bitmiş, amcam 35 yaşında evlenmiş 40 günlük evli iken ölmüş.

    Şimdi Erdoğan gibileri onların biraktığı vatani kendi kaprislerine oyunçak ediyorlar.

    Sıradan insanların çabaları ile kazanılan savaşlari dahi işi bilmez komutanlara mal etmişler.
    Dedem hep amcamdan bahs ederken ağlardı.
    Zaten onun içın kızını babam ile evlendirmiş.

    • Nurdan hanım merhaba, hayli zamandır yoktunuz, umarım sağlık sıhhat iyidir. Katkılarınız için teşekkür ederim. Liderlik hırsları için ibret alınması gereken bir savaş. Libya savaşı biraz bana Sarıkamış’ı hatırlattı. Emekli asker Bülend Özen’in savaşın askeri yönünü okudum ve daha iyi öğrenince yazmaya karar verdim. Kolay gelsin.

      • Merhaba Adelina hanım! Teşekür ederim Çokşükür sağlık sorunlarım yokda! Yalnız yakın gözlüğümün numarası 2 biçukdan ikiye düşunce, yani gõzlerim daha iyi gõrmeye başlayınca, õğlesine doktora gitim, ve durumu kendisinede anlattım, hatta dolar sıtordan 1 dolara 2# gözlük almıştım onuda gõtürdüm, bana düşük numara gõzlük yazmasını istedim. Sadece çerçevesi için.
        Aslında buralarda her yerden 10 veya 15 dolara yakın gõzlüğü alabiliyorsun, yalnız çerçeveleri çabuk kırıliyor.
        Doktor gõzlük yazdı, 2 hafta sonra gözlüğü almaya gittim, gözume takar takmaz af edersiniz midem bulandı ve başım dõnmeye başladı.
        Gõzlük umarasını sordum 4 numara demezlermi! Hemen kılınığin müdürünü çağırdım ve bir dolarklı gõzlüğü göterdim. Müdürede bayağı kızdım. Hem muayene hemde g[õzlük parasını geri aldım.
        O gözlük 1 dakikadan az zaman gözümde kalması hiç ağrmayan başımı bir ay ağırttı ve şu anda 10 dakıkadan fazla okuyamiyorum. Sol tarafım uyuşuyor.
        Buralarda ABD ve Canada, doktorlar resmen insanları hasta etmek için uğraşiyorlar. Sirf ilaç fabrikalari ve kendileri para kazanmalari için. Maalesef
        insanların hayatı ile kumar oynuyorlar.
        Ağrı kesicileri dahı insani maf ediyor.

        Allaha emanet olun.

        • Nurdan abla, atamız boşuna dememiş “beni türk doktorlara emanet edin!” diye; gerçi şimdi de başlarsınız osmanlılar albanları koruyamamış da, çerkezlere de zaten yaranılmaz diye… öptüm

  3. Evet doğru diyorsun en son sizinle vedalastik.Sizki Osmanlılar olmasa idi ,sizleri korumasaydık sizler şimdi bir millet olarak varlığınızı sürdürebilecekmişsiniz?Şimdi oradan tarih ile ahkam kesmek kolay.Bende bazen sizin düşünüyorum.Sizde bilirsiniz ki olayların günbegün değişiyor. Bizim TÜrklerin tek hatası aceleciligidir. Şu sözü unutmayın Türkler yanlış yaparlar ama sonunda mutlaka doğruyu kesinkes yaparlar.Saglicakla.

    • Osmanlı kendisini koruyamadıki Arnavutlari korusun. Arnavutlari de diğerleri gibi Kominist Rusyanin kucağına attı.
      Bumu korumak?
      Adelina hanım doğruları yazmış. Doğu halkı Ruslara karşı çete savaşı vermeseidi doğda Ruslarda kalacaktı.
      Bıakın geçmişle öğünmeyi neden bu kadar fakirleştiğimizi ve insanlığımızı yitirdiğimizi. SORGULAYI….

  4. Adelina hanım,merhaba

    Sizin yazılarınızı çok değerli buluyorum ve çok ta istifade ediyorum.Samimiyetiniz yazılarınızdan kendini hissettiriyor.Olaylara önyargısız olarak yaklaşmanız, yazdıklarınızın araştırmalara dayanması da çok önemli.

    Tabiidir ki yazdıklarınızın rahatsız ettikleri de var. Keyiflerince söylenmemesi gerekenleri söylemenizden rahatsız olan,isimleri farklı üslupları aynı “istemezükçüler”in salvolarından bezeceğinizi düşünmüyorum.Yine de -tıpkı şimdilerde olduğu gibi yazmaya dair içimde hiçbir heves olmasa bile – böylesi bir durumla karşılaştığımda insiyaki olarak bir ” hadi !” diyesim geliyor.

    Hayatta en zor şeylerden biri de ‘zor zamanlarda söylenmesi gerekenleri söylemek’tir ve birilerinin de bu zor işi yüklenmesi gerekiyor,işte siz de bu durumdasınız. Hak,doğruların yardımcısıdır elbet,eninde sonunda…

    Bugünkü yazınıza bu kadarcık olsun katılmak istedim.Allah her daim razı olacağı işler yaptırsın,yolunuzu açık etsin ve her iki dünyada da gönül hoşnutluğu versin,kardeşim. Selamlar,saygılar…

    • Uğur bey merhaba. Değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Biz Arnavutların bir huyu vardır. Haksızlığa karşı susmaz, daha da inatlaşır, hoşlukla ifadeler Arnavutları daha kolay ikna yöntemidir. Mafyamız da meşhurdur. Bize yazı yazmak düşmüş ama sonuçta Arnavut genleri bizleri de etkilemiş. Allah ömür verdikçe yazmaya devam edeceğiz inş. Arnavut’un kelime anlamı da inandıkları için dümdüz giden geri döndürülemeyen demek. Onun için merak etmeyin. Kolay gelsin.

  5. Türkiye, komşumuz suriye halkıyla dayanışma halindedir ve suriye iç savaşından kendilerine menfaat sağlamaya çalışan küresel aktörlerin planları/haritaları da türkiye tarafından çöpe atılmıştır. Artık terörle mücadeleyi kendi ülkemizin içinde değil sınır ötesindeki güvenli bölgelerde yürütüyoruz. Libyada da türkiye uluslararası hukuka ve halkların dayanışmasına uygun bir politika izliyor, oradaki iç savaştan kendilerine pay çıkarmak isteyen küresel güçler ve kukla generalleri de kaybedecek ve avuçlarını yalayacaklar. Vaktiyle bosna ve azerbaycan için gösterilemeyen proaktif dışpolitikamız artık türkün olduğu her yerde kendini gösterebiliyor. Arnavut burunlu john kerry gibilerin kucağına oturarak ne bağımsız ne de demokratik bir ülke olunamayacağını bosna ve ırak örneklerinden de anlayabiliriz. Sarıkamış demişken: dün türkakımı boru hattının açılışında türkiye önderliği, komşu ve kardeş halkların nasıl dayanışabildiğini ve işbirliğini bir kez daha göstermiş oldu. Rus, türk, bulgar ve sırp dostluğu inşallah bütün avrupa için örnek olur..!

  6. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra TSK’da olukça kapsamlı değişikler yapıldı.İlk olarak tüm askeri liseler (Kara,deniz ve hava) ve astsubay hazırlama ve sınıf okulları kapatıldı.Böylece harp okulu kaynakları kurutuldu.Harp Okulları kapatıldı.Sivil üniversitelerden alınan öğrenciler kısa sürede subay olarak yetiştirildiler.Bir zamanların bir-iki ayda öğretmen yetiştirilmesi gibi (1976-1980 yılları)Dolaysıyla askerlik mesleğini daha 14-15 yaşlarında benimseyen ,kavrayan ve o mesleğe motive olan gençler kendilerini bir sivil liseler ve üniversitelerde buluverdiler.Bahsettiğim gibi 4yıl askeri lise+ 4 yıl harp okulu +1 yıl sınıf okulu tecrübesiyle kıt’aya çıkan teğmenin yerine birkaç ay içinde yetiştirilmiş teğmenler kıt’atlara çıktılar.”Sarıkamış” yazınızı okurken birden bular aklıma geliverdi.Hatta bu liselerden birisinin banisi ve kurucusu şimdi TV dizilerinde başat olan rentingiyle senaryosu bile tamamen siyasi olan Sultan Abdülhamit Han’dır. (Bursa IŞIKLAR Askeri Lisesi) Bu muhteşem kurumda 9 yıl Fransızca öğretmenliği yapmış ve çeşitli idari görevlerde bulunmuştum.Hiç olmazsa şu Abdülhamit aşkınız hürmetine bari o okulu muhafaza etseydiniz.Bunun haricinde askeri hastanelerin kapatılması da ayrı bir yaradır.O hastaneler de Osmanlı yadigarıdır mesela GATA.Askeri Tıbbiye.Bedelli askerlik,YAŞ kararları,en son çıkarılan askeri kanunlar ayrı ayrı başlı başına bir konu.Terfi sistemi allak bullak.Normal bekleme sürelerine uyulmaması.Erken emekli edilen generaller.vs Buradan şu kesinlikle anlaşılmasın.Askeri liselerin kapatılmaı sebepleri olarak gösterilen yapılanmayla ve de erken emekli edilen generallerin fikren yanında olan birisi asla değilim.Birincisinin mümkün olmaması şöyle mümkün.Hayat tarzım ve duruşum itibarıyle kesinlikle taviz vermediğim inançlarım yüzünden (1994-1998 )yıllarında öğretmenlik mesleğimle hiçbir alakası olmayan görevlere 4 ayrı bölgeye atanmam,ikincisi ise erken emekli edilen generaller zihniyeti benim bu atamalara sebep olmuşlardır.Biraz uzun oldu.Hakkınızı helal edin.Allah yar ve yardımcınız olsun.Kolay gelsin.

    • Abdulhamid aşkını kim uydurdu? O aşk değil, kullanma… Siyasal islamcilar osmanliyi sevmez. Abdulhamid hana istibdat demek ıttihatcilarin işidir. S. İslamcilar hiç bir şey demezler. Kullanabildikleri yere kadar kullanırlar.

  7. Kazım bey merhaba. Askeri okulların kapatıldığını bilmiyordum Bizim Arnavutluk’taki Harp Okulunu da Allah razı olsun Türkiye kurmuştu. Subay yetiştiriyor. Tabi Balkanlarda da ordular küçültüldü, yetişen genç subayların çoğu şimdi başka işler yapıyor. Subayın ne demek olduğunu biz Kosova savaşında anladık. Bizimkiler duyduklarına göre savaşıyordu, ama Arnavutluktan gelen profesyonel askerler çok farklı idi. Olması gereken olacaktır merak etmeyin. Su akar yolunu bulur. Milletin ömrünü kendi ömrü zannedenler yanılırlar, onlar çekip gider millet kalır. Bu dünya nice Karunlar gördü. Onlar gitti millet kaldı. Kolay gelsin.

  8. Adelina Hanım merhaba,
    Yazılarınızı haritalarla desteklemek çok güzel, anlaşılmayı kolaylaştırıyor.
    Sarıkamış’ta olduğu gibi tek adamların verdiği kararlar sonucunda şehit olanlar ve en önemlisi geride bıraktıkları, tek adamların umurunda olmuyor maalesef.

    • Sönmez merhaba. Teşekkür ederim. Ben de vesileten tarihimizi öğrenmeye gayret ediyorum. Bu dünya böyle, vatanseverler vatanlarının çakalların elinde” kalmaması için çabalamak zorunda. Vatan çakallara teslim edilemeyecek kadar kıymetli. Aziz vatan gelecek nesillere salimen kalması gereken en önemli mirasımız olacak herhalde. Köpekler havlar. Bu millet zaman zaman düşse de kalkmasını da hep bilmiştir. Eğitimsiz, cahil sürüsü bu vatana hep kıymışlardır. Üzülmeyin. Kolay gelsin.

  9. Her ülkenin kendi yazgısı tarih başlığıyla raflarda durur, durur, durur.
    kimisi o kitapları tersinden okur, kimi ise kitap uydurur. tarihi kendince yazar.
    önemli olan tarih yazmaktır, tarihe adını yazdırmaktır: kimine göre iyi, kimine göre kötü olarakta olsa.
    Enver Hoca da adını yazdırmış. kimine göre ülkeyi mahvetmiş! E.Hoca sayesinde şimdi bir arnavutistan ve arnavut milleti var belkide!
    Balkanlara uzanan elimiz sayesinde şimdi orada da soydaşlarımız, dostlarımız var. biz ne hizmet edeni Sancağı bayrağı unutmuşuz, ne de karanlığa okunan ezanları duymazdan gelmişiz.
    şu günlerdeki sıkıntıların nedeni tamamen duygusal görünse de, 20-30 yıl sonra tarih başka türlü okunacak, doğalgazı uczdan kullanan avrupalı nın duası sayesinde birileri inandıkları cehennemin kapısnıdan dönecektir belkide.
    egede de akdenizde de kanalında da tunelinde de ne dolaplar döndüğünü inanın sarı çizmeli mehmet aga dahi biliyor.. meşhur dış güçler oyun oynamaktan vazgeçene kadar da bu tiyatro oynanacak görünüyor.
    boru döşemenin nelere yol açtığınıda, fizanı da huş u da yemenide ağıtlarında, türkülerinde söylemekten artık bitap düşmüş insanlar. siyaseten sorunlarının çözülemediğini gören halk kendi çözümünü kendisi üretmiştir hep insanlar bu ülkede. ve siyasetçi çok ağır bedeller ödemiş diye duydum geçmişte!
    önemli olan siyasetçinin dua ile anılması, fotoğrafının, büstünün yapılıp, baş köşeye dikilebilmesidir genel gösterge.
    Aptal yerine konmak istemiyor artık insanlar, hele ki yeni yetişen genç nesillerimiz…
    ve mutlaka doğruyu, iyiyi, savaşmadan, belkide fazla yorulmadan (bu kısmını hiç istemiyorlar burası önemli!) bulacaklardır, buna kalben inanıyorum.
    Allah tüm yöneticilerimize hayır dua ile anılacak işler yapmayı nasip etsin.

  10. Bravo adline hanim cok dogru yazmissiniz bakmayin bazi osmanli hayranlarina ama su Putin dostu erdogana gercekten kiyak cekip su mesur emevi camisini ziyaret etmis nurdan hanim sen inde yorumlarini okumadan gecemiyorum

    • Baki bey merhaba. Her türlü yandaşlık kötü aslında, mesele tarafsızca tartışabilmekte. Osmanlı da bize ait bir şeydi, geldi ve gitti. İyi de bizim de kötü de. Bize düşen ön yargıları def edip tartışabilmekte ve değerlendirebilmekte. Böylece ders almamız ve geleceğe ilişkin çıkarımlarda bulunmamız mümkün. Diktatörlükler ayakta durabilmek için tartışma-konuşma ortamını kaldırırlar, tek doğru kendilerinin işine yarayanlardır. Ama bu millete büyük zararlar verir, bekayı ortadan kaldırır. Tartışabilen toplum sağlıklıdır. Taraf olmadan iyiyi ve doğruyu görebilmemiz birbirimizi dinlememize, görüşlerin serbestçe söylenmesine devletin taraf olmamasına bağlıdır. Kolay gelsin.

  11. adelina hanım meşhur söz tarihten ders alınsa tekerrur edermi maalesef maceracı bir yönetimle karşı karşıyayız üzüldüğüm nokta üzerimize ölü toprağı serpilmiş gibiyiz bu çıkmazlardan büyük zararlarla çıkacağımızdan korkuyorum aslında amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yok hukukun üstünlüğü şeffaflık istişare medyada gerçek gazetecilerin görev yapması sorunlarımızın yarısını halleder ama maalesef bu yönde bir ışık gözükmüyor muhalif gözüken birkaç gazetenin dahi oto sansürle yayın yaptığı bir ortam var ben dahi oto sansür yapıyorum karanlığın en yoğun olduğu zamanın şafağa en yakın zaman olması dileğiyle

    • Halil bey merhaba. Değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Haklısınız. Bu yanlış yol Türkiye’nin bekasını riske sokuyor. Onunla da kalmıyor. Mesela Balkanlar kaybedildi. Kafkaslarda tekrar döndü Rusa. Ortadoğu kaybedildi. Katar dışında dost yok. Mısırı bile bir macera uğruna kaybettik. Kaybetmeyen tek kişi var. Anlatmaya çabalıyoruz bu gidilen yol yol değil diye. Kolay gelsin.

  12. Hatanın hata olduğu farkedilmediğinde telafisi mümkün olmaz, zira teşhis edilememiş hastalığı tedavi edemeyiz. Hata bir yerde mazur görülebilir, çünkü kasıt yoktur, bile isteye yanlışa yönlenme ve yönlendirme yoktur. Lakin yine de bir bedeli olucaktır. Kibir, şeytanın en sevdiği günahmış( bir filmde duymuştum kafama da yattı) Şeytan diyince de aklıma Machiavelli gelir. Machiavelli kim ne derse desin Roma kültürünün bir yansımasıdır. Romanın kadim kültürü içinde illaki ciddi bir yer işgal etmektedir. Bizim kadim kültürümüzde ise Machiavelli’nin simetriğinde Yusuf Has Hacipler, Ebu Necip Sühreverdiler, nizamülmülkler, ibni haldunlar vardır. Hepside bireyde, özellikle hükümdarda ve devlet adamında erdemi savunur. Kadim kelimesinin bende çağrıştırdığı özlerin birikimidir. Anadolu daki kadim kültür bu coğrafyada var olmuş bütün kültürlerden bir parça bünyesinde barındırır, örneğin kullanılan dilin içerisinde ana unsur Türkçe olsa da farsçadan, arapçadan, yunan dilinden ya diğer dillerden kelimeler vardır ve bunlar dil içerisinde kendisine zemin bulduktan sonra o dilin asli unsuru haline gelirler. Cumhuriyetin ilanından sonra ulusallaşma gayretlerinden biri sanırım pekçok alanda kadim olan ne varsa tahrip edilmiştir. Bugün, ben dahil toplumun nerdeyse her bireyi farkında olarak ya da olmayarak ve tabii politikacılar, ortada kadim denecek hiçbirşey bırakılmadığı için( zihnimizin labirentlerinde 7/24 görev yapan, kötücül bencil düşünceleri üretip onları koordine eden ego, ya da nefis ya da şeytan adına ne derseniz onunda desteğiyle) Machiavelliyi rehber edinmişlerdir.Gerçi Machiavellist yaklaşım lineer bir mantıktan ziyade ege kıyılarıgibi girift, bazen 8 çizebilen bol virajlı, x ekseninde doğrusal dikeyde ise anlık pozitif ve negatif pikler içeren bir duruş gerektirir. Eee bu duruş bazı bireylerde, sonradan, kadim kalıntılarının miktarı ve formasyonuna bağlı olarak hafif dereceden şiddetli olarak değerlendirilebilecek, ciddi, otoimmun reaksiyonlara neden olabilir, bu da doğal olarak ahengi bozar. Ahengi bozulmuş orkestra eskiden ne kadar kallavi olur olsun kulağa hoş gelicek musiki icra edemez. Diyelim ki orkestra şefi biraz dominant çıktı, susturdu bütün ahengi bozulan enstrumanları ve kendince hizaya soktu, onlarda bir süre sabreder ,sonra kendi notalarını seslendirmeye başlarlar. Bunlardan bazıları Kadim/ Machiavelli oranına bağlı olarak elindeki enstrumanla musiki yerine gürültü çıkarmaya ve böylelikle orkestra şefinin gayretlerini sabote etmeye çalışabilir. Kimi de uzaklaşarak kendisi gibi düşünenlerle, daha önce çaldığı orkestrada tesbit ettiği hataların tekrar edilmediği yeni bir orkestra kurmaya çalışabilir. Başarılı olursa ortaya güzel bir ahenk ve musiki çıkabilir. Şimdiki duruma dönersek; Lineer-hafif sinüzoidal Machiavellist düşünsel istikamet +patolojik yönlendirme+ kibirli hırs = zaman gösterecek:)

    • Alper bey merhaba. Çok değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Böylece “dava” için herşey mübahtır yoluna girilip, İslamın özü zedelenmiş ve Türkiye’de genç nesiller din-İslamiyet denince başka şeyler anlamaya başlamış. Dava dağa kaçmış, inek parayı yemiş, su bulandırıp sade vatandaşın gözleri karartılmış, balta adaletin boynunu vurmuş, yanmış bitmiş kül olmuş. Kolay gelsin.

  13. Kendi ağızınızla itiraf gibi oluyor sarıkamış felaketi.
    Komutanlar arasındaki görevden almaları ve genç tecrübesiz komutanlardan kaynaklandığını söylüyorsunuz. Buda haklı olarak Sarıkamış Felaketini Osmanlı ordusunun içindeki Balkan Mafyasının hazırladığını haklı olarak bize düşündürüyor.
    Gerçi Atatürkle birlikte Arnavut mafyasının eline geçtiğini 1944 yılında maraşal fevzi çakmak paşayla gördük,İsmet İnönüyle gördük,Celal Bayarla gördük,Genelkurmayla, MİT ile,İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü ile doyasıya gördük.
    Hatta öylesineki doğuanadoludan Güneydoğuanadoludan,kara denizden Ak denizden,Ege,İç anadolu,Marmara her vilayetten,köyden,mezradan Türke düşman olan her kesle Türkiyenin imkanlarını seferber edip sivil kadrolaşma yaptığını gördük.
    Arnavutlar kişisel çıkarları için hep Türkiyenin karşısında olanların yanında olduklarını kendileri itiraf etti ama onlarla aralarındaki bağlarla bize Türkten çok Türkve Türkiyenin çıkarlarını savundukları sahdekarlıklarını yaptı.
    Biz bunları biliyoruz. Dahada çoğunu ayrıntılarıyla biliyoruz.

    Şimdi bizi Türk Diye 500 yıl katlettiler diyorsun ya, Biz ulus yapımıza olan sayğımızdan onların kabahatlerini,ihanetlerini hep içimize attık.
    Sen neydin orada!? Önce bunu iyi bil. Sen Osmanlıya bağlı biriysen ne yakınıyorsun,Değilsen neden sizi Türk diye kırıyorlar!?

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz