Eski Bayramları düşünürken

0

Eski bayramları düşünürken aklıma gelenler arasında aile büyüklerinin yapılacak ziyaretler ve ikramlar konularındaki bayram öncesi yaptıkları fikir teatileri bulunur.

Bayramlar, bir bakıma akraba, dost ziyaretleri ve misafirlerin ağırlanması, gelen çocuklara verilecek hediyelerin ve mendil içindeki paraların yerleştirilmesi demekti. Tüm bunlar adeta bir şenliğe hazırlıktı. Şimdilerde ise bayramlar hafta sonu ile bayram günlerinin birleştirilerek tatile çıkılması, tatil programlarının yapılması demek. Gerçi salgın ile birlikte bu kısa tatil fikri de ortadan kalktı. Bayram kutlamaları ise daha çok cep telefonundan mesajlaşma şeklinde veya emoji denilen gülücükler, çiçekler, kalpler veya şimdi daha da gelişen hareketli şekillerin iletilmesi ile yapılıyor. Bu mesajlaşma furyasına ben de dahilim. Ancak bu salgın döneminde yakın aile büyüklerimizi telefonla arayıp bayram kutlamasını ihmal etmiyoruz.

Bayramlar bir bakıma ziyafet de demekti. Özellikle İzmir‘de bir gün önceden evde hazırlanan kalburabastı, şekerpare gibi tatlılar ile börekler Güzelyalı’daki fırına gönderilirdi. Yemekler ise kirde gibi et yemeklerinin kakaviya gibi inci kefalinden yapılan eski İzmir yemekleri başta olmak üzere zeytinyağlılardan oluşurdu. Bayram hangi mevsime denk gelirse ona göre bahçedeki oturma düzeni yeniden ayarlanır veya ev içindeki koltukların yerleri değiştirilirdi.  Özellikle anneannemin zeytin ve zeytinyağı işinde olması başta zeytin işçileri olmak üzere diğer misafirlerin gelişi ile Güzelyalı 54. sokak 35 numaralı iki katlı evin süs havuzu bulunan bahçesinin işlevini de arttırırdı. Likör içen misafirler için o zamanlar Tekel’in ürettiği muz, portakal, mandalina veya nane likörleri evde bulundurulur, küçük likör bardakları yıkanır kurulanıp tepsiye dizilirdi. Yemek malzemelerinin bir kısmı 54. sokaktan çıkarken sağ tarafta bulunan Bakkal Hakkı amcadan alınırdı. Ziyaretler sabah mahalledeki çoğu arkadaşım olan çocukların ziyaretleri ile başlardı. Ben de tanıdığımız komşularımızın ziyaretlerine annemle birlikte giderdim. Bu ziyaretlerden en sevdiklerimin başında 54. sokağın sonundaki büyük bir bahçe içindeki koyu sarı renkli iki katlı evde oturan Ulviye ve Nevzat Hoşgörler’i ziyaret gelirdi. Evin kızı annemin arkadaşı her zaman şık ve alımlı Gönül Hoşgörler’in bunda büyük payı olduğunu söylemek isterim.

Diğer bir ziyaret ise aynı bahçe duvarını paylaştığımız Selma Yiğitalp’e yapılırdı. Selma Yiğitalp, hareket kabiliyeti kısa mesafeleri yürümekle sınırlı ya dayısı ya babası olduğunu hatırlayabildiğim yaşlı bir beyefendi ile otururdu. Selma Yiğitalp ile tanışmam onun bahçesinden bizim tarafa sarkan İtalyan eriklerini duvarın yanındaki büyük bir taşa çıkarak toplamamla başladı. Yaptığıma kızan anneannem Selma Hanım’a giderek tırtıkladığım erikler nedeni ile özür dilememi istemesi sayesinde oldu. Selma Yiğitalp’in beni karşılayıp içeri buyur etmesi, beni yani sekiz yaşındaki bir kız çocuğunu tabii ki çok mutlu etmişti.

İtalyan eriklerini toplamam için bana izin vermekle kalmayıp boş zamanlarımda da onları ziyaret etmemi istedi. Selma Yiğitalp‘in daha sonraki yıllarda tüm servetini okul yapımı için bağışladığını ve yapılan bu okula onun isminin verildiğini öğrendiğimde onun ne değerli bir insan olduğu da hafızama kazındı.

Anneannemin evde geçirdiğimiz bayramlar çok neşeli ve protokolsüz geçerdi. Bir kere hediye edilen oyuncaklar çok güzeldi. Ayrıca ipek ve kenarları işli, iğne oyalı mendillerin içinde verilen paralar okul harçlığı ve kalem kitap alınmasında harcanırdı. Arife günü de çok önemli idi. “Arife suyuna girmek” ve gece yatarken dua etmek, Allah’a şükretmek anneannemizden aldığımız geleneklerimizdedir. Bayramlıklarımız içinse Kemeraltı’na gidilir, oradaki mağazalardan ayakkabılarımız ve her yaş çocuk için dikilen kışsa kadife, yazsa pamuklu elbiseler alınırdı. Elbise alınırken başka elbiseler ve çeşitli büyüklükteki ayakkabılar da sardırılırdı. Bunların kime alındığı sorusu ise geçiştirilirdi. Kemeraltı’nda uğranılan bir diğer mekan da Süleyman Ferit beyefendiye ait Şifa Eczanesi idi. Burada evden getirilen kolonya şişelerine menekşe ve limon kolonyaları dolduruldu. Süleyman Ferit daha sonra Eczacıbaşı soyadını alarak Türkiye’nin tanınmış ecza mamullerini üretecekti.

İzmir bayramlarından bahsederken aile dostlarımız, çok yakınlarımız akrabamız Sancar ve Selçuk Maruflu ağabeylerimizi anmamız gerekir. Sancar ağabeyin bir diğer adı da “İzmir Baba”. İzmir’in geleneklerini, tarihini ve sanatçılarını tanıtıp o kadar çok sivil toplum kuruluşunun kurucusu olmuş ki İzmir Karşıyaka/Donanma’da bir sokağa onun adı verilmiş. Sancar Maruflu her pazar Posta Ege gazetesindeki yazıları ile bilgilendirmeye devam ediyor. İzmir Baba Sancar ağabey adeta İzmir’in hafızası. Selçuk Maruflu ise Mülkiyeli ve milletvekilliği yapmış bir siyasetçi. Şimdi köşesi olan bir yazar. Annemin ağzından düşürmediği, çok sevip saydığı “Neriman abla” diye hitap ettiği rahmetli Neriman Maruflu ise Sancar ve Selçuk ağabeylerin Atatürk’le tanışan anneleri. Babaları Cevat Maruflu, dedem Yusuf Özbek’le birlikte Birinci Dünya Savaşı, Çanakkale ile Ulusal Kurtuluş Savaşlarında çarpışan rahmetli gazilerimizden. Sancar Ağabeyden duyduğum üzere anneannem rahmetli Hacer Özbek ile rahmetli dedemin evleri bayramlarda dolar taşarmış. Hatta verdikleri davetlere İbrahim Ferit Eczacıbaşı’nın eşi ile birlikte bazen kendi kullandığı karaço ile geldiğini Sancar ağabeyden öğrenmiştim.

Babamın arkadaşlarından İhsan Falay ise yine zamanın renkli simaları arasındaydı. Rumca ile karışık fıkraları aile içinde anlatılırdı.

Bayramın birinci günü erkenden kalkılır, bayramlık elbise ve ayakkabılar giyilir ve ailece kahvaltıya oturulurdu. Ailenin erkekleri erkenden teravih namazına giderlerdi. “Bayramlıkları giymek” daha sonraları başka anlamda kullanılmaya başlandı. Örneğin çok şık ve yeni elbise giyen birine “Hayrola bayramlıklarını giymişsin, Nereye böyle?” diye sorulunca o elbiseleri giyenin önemli bir ziyarete gideceği tahmin edilirdi.

Bayramda ikram edilen tatlılar arasında gülsuyu dökülmüş, üzeri pudra şekerli (gerçek pudra şekeri!) su muhallebisi, çocuklar için alınan şekerlemeler ve elma şekerini de saymak gerekir. Mahallede dolaşan macuncunun küçük ahşap şişlere sardığı macunların tadı ise bir başkaydı. Tabii evleri dolaşan ve kapı önüne çıkanlar için maniler söyleyen davulcu ve zurnacıları da burada anmak gerekir. Geçtiğimiz yıllarda sahur için kamyonetlerde geçen davulcuları görünce mani okuyan ve davul çalan eski davulcular aklıma geldi.

Şimdi artık o bayram elbiseleri, mendil içi harçlıklar ve her bayram alınan ayakkabılar yok. Hayat koşulları çoğu geleneği değiştirdi. Geleneklerin değiştiği ama unutulmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Anadolu, her bölgesinde farklı kültür ve gelenekleri ile o kadar zengin ki kim bilir bu zenginlikler içinde bilmediğimiz ne kadar çok gelenek saklı.

Bu vesile ile herkesin sevdiklerine sarılabildiği nice mutlu, huzurlu ve sağlıklı bayramlar dilerim.

Önceki İçerikDüşüncelerim kelimelere sığınak
Sonraki İçerikEvde geçen bayramın gündemi yoğun!
Ocak 2019'da emekli olmuştur. Dışişleri Bakanlığı Statejik Araştırma Merkezi Başkan Yardımcılığı ve Başkan (2011- 2012). Vatikan Büyükelçiliği Birinci ve daha sonra Elçi Müsteşar (2006-2011). Protokol Daire Başkanı (2001-2005). İsveç Stokholm Büyükelçiliği Birinci Müsteşarı (1998-2001). Slovenya Ljubljana Büyükelçiliği Müsteşarı (1996-1998). Boru Hatları ve Enerji Dairesi Başkanı (1994-1996). Kafkas İşleri Dairesi Şube Müdürü (1992-1994). Hollanda Deventer Başkonsolosluğu Başkonsolos Yardımcısı (1988-1992). Enformasyon Dairesi Başkatip (1986-1988). Endonezya Cakarta Büyükelçiliği İkinci Katip (1984-1986). Londra Büyükelçiliği İkinci Katibi (1980-1983). Kıbrıs Siyasi İşler Dairesi İkinci Katip (1978-1980). Papalık Gregoryen Üniversitesi Temel Teoloji Lisansı Diploması(2007-2010). A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü SBF Master Derecesi (1988). Basılı Tez: “İngiliz İmparatorluğundan Commonwealth'e:İki Dünya savaşı Arasında Çanakkale Krizi 1919-1939”. "London School of Economics"'de misafir öğrenci (1988). A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Lisans Diploması (1976). Ödüller İtalya Cumhurbaşkanı G. Ciampi tarafından Ankara'da tevdi edilen “Şövalye” ünvanı (Cavallieri Stella Stara per la Solidarita Italiani) Eylül 2005. İran Büyükelçisi Dowlatabadi tarafından tevdi edilen Humeyni Altın Nişanı Eylül 2005. Dinlerarası diyaloga katkılarından dolayı Papalık Tiberina Akademisi Şeref Üyeliği Kasım 2007. İngilizce, Maley dilleri (Bahasa Endonezya ve Maley) İtalyanca bilmektedir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz