Gazeteci güce muhaliftir

19

Gazeteci Ahmet Hakan’ın, Ekrem İmamoğlu ile yaptığı “tarafsız bölge” isimli programını izledim ve gazeteci olarak, bu yazıyı yazmak ihtiyacını hissettim.

Ahmet Hakan “genç gazetecilere” kötü bir örnek ortaya koydu. Konuğunu aldattı. Konuğu kritik bir açıklama yaparken, sözünü kesti ve reklam sonrası anlatırsınız dedi. Ama reklamdan dönünce, programın bitmesine 30 dk. kalmasına rağmen, konuğu konuşturmayıp programı bitiriverdi.

Bir zamanlar Kanal 7’nin “bir numarası”, muhafazakar kitledeki gençlerin “gazeteci” diye dikkatle izledikleri biri. Zeki, hazır cevap, bilgili ve düzene muhalif, zayıfın yanında bir “gazeteci” idi, Ahmet Hakan.

Sonra bu “gazeteci”, muhafazakar medyayı terk etti ve “Doğan medya”ya geçiş yaptı. Arkası geldi. Anlayacağınız, pozisyon değişimine bağlı olarak, fikirlerini de değiştirdi. Muhalif duruşu devam ediyordu, “Erdoğan’a muhalifti”.

Hatırlar mısınız bilmem, o devir, “derin devletin” Türkiye’nin yönetimini “muhafazakarlara” bırakmama gayretlerinin zirve yaptığı yıllardı. Ahmet Hakan’ın duruşu da, derin devletin işini kolaylaştırır noktadaydı.

Daha sonra, Doğan medyada ve yeni sahibi Demirören medyada Ahmet Hakan, “gücün-iktidarın”, yanında konumladı kendisini. Erdoğan ve politikalarının destekçisi oldu.

Burada bir küçük ayrıntıyı belirtmeliyim: “Erdoğan da değişmiş ve yol arkadaşlarını değiştirmişti”.

Ahmet Hakan’ın Ekrem İmamoğlu ile yaptığı programı izledim, ona gazeteci denilemezdi. Sosyal medya; “adaletsizliğe, güce-iktidara teslim olmuş veya teslim olmak zorunda kalmış “sözde gazeteci”liğe, onun iktidara puan kazandırma çırpınışlarına, iktidar-güç adına, muhalif sesi bastırma gayretlerine” o kadar büyük tepki verdi ki, “sesi kısılmış halk yığınlarının” ne kadar bastırılmış olduğuna, Ahmet Hakan da tanık oldu.

Olan oldu ve biz yeni yetişen gazeteciler, “güce tutsak gazeteciliğin, toplum için ne kadar zararlı olabileceğini” böylece görmüş olduk.

Sevgili okuyucu, Ahmet Hakan sadece bir örnek, meselemiz de zaten Ahmet Hakan değil. Meselemiz “gazeteci ve toplum”. Gazetecinin; “kalemini iktidara teslim etmemesi”, “güce muhalif olması” ve “halkın menfaatleri” peşinde koşturması.

Kısaca kendimden bahsedeceğim, bağışlayın.

Radyo televizyon fakültesini bitirdikten sonra, 2009 yılında televizyonda habercilik yapmaya Kosova’da başladım. “Patron” gazeteci “muhalif olmalı” dediğinde, anlayamamış ve üzülmüştüm. Zira ben, iktidardaki Arnavut milliyetçisi bir partiyi, PDK’yı destekliyordum. Neden “muhalif” olmalıydım ki? Hazır televizyonda bir programım vardı ve habercilik yapıyordum, inandığım “partiye-iktidara-fikirlere” destek vermeliydim. En doğrusu buydu.

“Dar ve taraflı” düşünmemin sebebi, “inancımı yönlendiren parametrelerin”, henüz sınırlı oluşu ile ilgiliydi. Çocuk yaşta yaşadığım savaşla da ilgiliydi. Her Arnavut “nasyonalist olmalı” ve “nasyonalist iktidarlar ölümüne desteklenmeliydi”, çünkü “doğru” buydu. Hem aklım, hem vicdanım bunu söylüyordu.

Zamanla, düşünme ve analiz etme parametrelerim gelişti ve çeşitlendi. Balkanları-Türkiye’yi öğrenmeye başladım. Fehmi Koru Bey’in sayesinde, kenarından-köşesinden yazmaya başladım. Bu beni daha çok araştırmaya ve okumaya sevk etti. Artan bilgi ve tecrübeye dayalı olarak, analiz edebilme kapasitem gelişti.

Anlayacağınız bilgi, benim inancımı şekillendiren parametreleri değiştirmiş, düşünce matematiğimi farklılaştırmıştı. Vicdanım hala Sırp düşmanı idi.

Biliyorsunuz, biz Kosovalı Arnavutların, tıpkı Boşnaklar gibi, Sırplarla bir “kan davası” vardır. Boşnaklar ve Arnavutlar, Sırpları kolay kolay affedemezler. İki toplum da bu karmaşa içinde, çözüme ulaşamadan, kendi güç merkezlerinin-iktidarlarının esiri olarak, ömürlerini harcarlar. Her iki kampın taraftar kadroları bu durumdan beslenirler. Kolay olan taraf olmak ve güce teslim olup, oradan nemalanmaktır. Zor olan ise çözüme katkı verebilmektir.

Her iki kampın, gazetecileri dahil olmak üzere, bütün unsurları, gücün-iktidarın işaret ettiği yere saldırır ve toplumlar bir türlü sorunlarını çözemez ve sağlıklı bir zemine ulaşamaz.

İşte ben bu hengame içinde; “bizleri yönlendiren güce-iktidara muhalif olmamamın”, başta kendi toplumuma ve ayrıca diğer toplumlara ne kadar zarar verebileceğini yaşayarak anlamış oldum. İktidar-güç, menfaat algısına göre kurguladığı düzeni yaşatmak istiyor ve “Sırplar gibi” keskin bir konuda “muhalif” olamayan gazeteciler, güce hizmet etmekten başka çare bulamıyordu.

Güce-iktidara muhalif olmayan gazeteci, gücün cehennemine yakıt taşımaktan başka bir işe yaramıyordu. Toplumlar problemlerine çözüm bulamıyor, kısır döngü içinde on yıllar geçip gidiyordu.

Bu oyunu bozabilecek tek şey vardı. Gazetecilerin “muhalif” olmaları.

Muhalif gazeteci, demokrasinin teminatıdır. Muhalif gazeteci, halkın nefes borusudur. Muhalif gazeteci, mazlumların sesidir. Muhalif gazeteci, halkının deniz feneridir.

Muhalif gazeteciler, kendi iktidar-güç merkezlerinin menfaat çarklarına değil, toplumun genel menfaatlerine hizmet edebilirler ve sorunun çözümüne katkı sunabilirler.

İşte Ahmet Hakan, İmamoğluna yaptığı muamele ile, gücün ülkede oluşturduğu “cehennem ateşine” ilave odunlar taşıdı ve “güce taraf” oldu.

Biz genç gazeteciler ondan, “güce muhalif duruş” bekledik.

Halkın- ülkenin ihtiyacı da, menfaati de bu idi.

19 YORUMLAR

  1. Tebrikler Adelina hanım! Gazeteciliğin ne demek olduğunu…gazetecinin neler yapmasi gerektiğini yaşiniz kücuk fakat mesleğinizde yaşinizin iki kati tecrübeli ve kendinden emin ömrünü gazetecilik yaptigini zannederek geçirmiş meslektaşlariniza onlarin yaptiklarinin gazetecilk değil güce yaranmacilik olduğunu eğip bükmeden muazzam bir anlatim ile kaleme almişsiniz! Okurken yazıyı okumak değil sizi dinliyormuş gibi etkili bir yazi.
    Ellerinize sağlık.
    Biliyormusunuz? Siz mesleki yönden zirveye merdivenleri adate üçer basamak atlayarak hizli adimlarla yükseliyorsunuz.
    Allah yardımciniz olsun.
    Sağlikli ve mutlu kalin.

  2. Merhaba Adelina Hanım,

    Gerçek bir gazetecinin portresini yazmışsınız. Tebrik ederim. Rabbim kaleminize güç sizlere de kuvvet versin.
    Yeni yazılarınızı bekliyorum.Kolay gelsin…

  3. nurdan hanımın fehmi koru yazısındaki yorumunda sizden bahsetmiş merak ettim okudum gerçekten güzel bir yazı olmuş tebrik ederim bu kadar yandaş bu kadar güce tapan gazetecilerin içinde ayakta durmak büyük beceridir sizide tebrik ediyorum

    • Adanalı bey merhaba, yorumunuz için teşekkür ederim, lütfen diğer yazılarımı da okuyun, elbette zamanınız olduğunda ve yorumlarınızı yazın. kolay gelsin

  4. O kadar beliğ ifade edilmiş ki hakikat , mübalağasız gazeteciliğin manifestosu diyorum bu yazıya . Okuyana yazan için maşallah barekallah dedirtecek bir yazı .Adelina Hanım ilgiyle , gıptayla , duayla takip ediyorum sizi . Rabbim son nefesinize kadar sadece “Hakikat” in hizmetkarı yapsın kaleminizi ve sizi. Allah’a emanet olun.

    • Mehmet Feyzi Yılmaz bey merhaba
      çok teşekkür ederim yorumunuz için, dualarınızı eksik etmeyin
      bir söz var, içinde bulunduğumuz zamanda “istikameti muhafaza keramet sayılırmış”
      ne bileyim Rabbim “kamuya” utandırmasın, huzurunda mahcup olmayalım
      kolay gelsin

  5. Adelina Hanım’ın hayranıyım. Sosyal medyada takip ediyorum. Allah çizginizi bozmasın ve vicdan yolundan ayırmasın. Devirler gelir geçer, “gücün yalakaları” unutulur. Ama karakter ve duruş sahipleri unutulmaz ve vicdanlarda yaşar.

  6. Haydi bre more, başlık güzel! Ancak, dikkati çekecek kadar özel. “Gazeteci güce muhaliftir”. Burada sapla samanı ayırma gereği vardır. “Güce muhaliflik” varsa bu aslında güce değil, gücün istismar edilmesine, hor kullanılmasına muhalifliktir. Bir zamanlar şöyle demiştim: “İstismar edilen güç, güçten düşer”. O noktada düşenin dostu olmaz. Yoksa “güçlü ol”, buna bir itiraz olamaz. Güçlü olmaya bilakis ihtiyacımız var, hele bu zamanda. O halde istismara muhalif olmak lazım. Onun için devlet Başkanı olsun veya cemaat başkanı sorumluluk önemli. Bu da “akıl*iman sentezi” zafiyetinde ancak yarım-yamalak olan bir şey!

  7. Adelina hanımın yazılarını okurken sanki karşımızda konuşuyor ve biz onu dinliyor gibiyiz, samimiyetinden, samimiyet derken inandıklarını, düşündüklerini yazdığından zerrece kuşkumuz yok. Hali hazırda yazılarına tarafgirlik duygusu sinmemiş kalem kalmadı, kim objektif görünüyorsa kısa ya da uzun vadeli takip ettiğinizde görüyorsunuz ki bir yerde illaki siyasi görüşünü parlatmak fiili, satırlarında ya da satıraralarında göze çarpıyor. Bu manada Adelina hanım’ı kutlamak lazım ki ben bugüne kadar hiç bir yazısında o şekilde bir hisse kapılmadım. İmamoğluna Ülke tv de yapılan terbiyesizliği çağrıştıran nezaketsiz bir yaklaşımdır Ahmet Hakan’ın yaptığı. Lakin ben bir gazetecinin muhalif olmasından ziyade hakkaniyetli olmasını daha manidar buluyorum. Gücle de güce aday olan kesimle de ilişkilerini, bakış açısını ve değerlendirmelerini insani meziyetler, hak hukuk adalet ekseninde eleştirel bir yaklaşımla idame ettirmelidir. Belki sayın yazarın muhalif olmaktan kastettiği de budur. Bazı haber siteleri salt muhalif yayınlar yapıyorlar, öyle ki iktidarla bağlantı kurdukları her yapıyı, her kurumu eleştirmek şöyle dursun sürekli bir çamurla sıvama gayreti, örneğin THY, tüm dünyaya hitap eden, büyük ölçekli milli bir şirketimiz; bugün havaalanında manevra esnasında kanadı bir elektirik direğine çarpmış, hepimiz uçağın manevra hızını üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliriz, 10 max 20 km/h ttir zannımca. 2,5 saatte aynı büyüklükte bir uçağı sefere hazır hale getirip uçurmuş THY ama siz habere bir bakın, bazı insanların twitleri eklenmiş, ürpertici yazamam, THY nin anonsu , sms i komik, bir daha THY tercih edilmiycek araba yolculuğuna devam vb.. THY makul bir açıklama yapmış zaten , kimse de yaralanmamış. Ama ortada THY nı amatör, özensiz, güvenilmez ve güvenlik hassasiyeti olmayan bir kurum olarak lanse etme gayreti mevcut. İktidarda CHP olsa o haber sitesi o haberi böyle geçmezdi, kanıtım sahip oldukları siyasi görüşle ilgili haberleri verirken kullandıkları usluptur. Ama iktidarda CHP de olsa AKP de olsa bu haberin bu şekilde verilmesi etiğe aykırıdır. Gazeteci kim yapar yapsın güzel eylemleri yüceltmeli, çirkinleri yermelidir, en azından objektif olmalıdır. Salt muhalif olmamalıdır.

  8. Alper bey merhaba, uzun yorumunuz için teşekkür ederim. düşünün Kosova’da veya Bosna’da yaşıyorsunuz, katliamlardan geçtiniz, ailenizden, sülalenizden 10’larca şehidiniz var ve bütün bunlar, Sırpların “büyük Sırbistan kurmak ideali” için yapılmış ve insanlar uluslararası hukukca tanınmış topraklarını korumak için bu zulme direnmişler. Savaş bitmiş ve gelecek kurgulanması gerekiyor,romantik ortam yerini menfaat ortamına terk etmiş,iktidar olanlar ortamı iktidarlarına göre yönetme ve yönlendirmeye başlamışlar. Güç artık şahsi amaçlara hizmet etmeye başlamış.Toplumlar arası meseleler bu güçlerin-iktidarların meseleye bakışları içinde ama muhakkak menfaatleri dairesinde, yönetilir olmuş.Bu ortamda ben gazeteci olarak şöyle dersem; bizimkilere ne yapsa yakışıyor, haklı biziz,bizim dediğimiz olmalı, menfaatlerimiz bunu gerektiriyor, bu kısa vade için “vatanseverane” gözükebilir, ama inanın uzun vadede toplumun aleyhinedir.Gazeteci için “doğru” vardır ve doğrular her zaman hayatın “muhalif” tarafındadır, vicdanın tarafındadır.Şeytandan uzaktır. Muhalif olmak elbette “soytarılık”, “başka cephede taraftarlık” değildir.Ne farkınız kalır ki “yandaş bakıştan” siz de ayrı cephenin “yandaşı” olursunuz. Muhaliflik “şeytana”dır, muhaliflik gücün kontrolü içindir, muhaliflik “geleceğin muhafazası” içindir, muhaliflik adaletin adaletsizlik yaptım mı acabayı aramak içindir, muhaliflik sesini duyuramayanların sesi olmak içindir, muhaliflik uzun vadeli çıkarlar için kısa vadeli bakan iktidarlara fren olabilmek içindir, vb. Ayrıca pratik gösterir ki güç-iktidar her zaman zehirler ve yoldan çıkarır, gazeteci güce karşı tokadını hazır tutabilmelidir. İşte ben bu şartlar içerisinde; Arnavut güç merkezlerinin, iktidarlarının Sırp toplumu ile kurulması gereken gelecek yönünde değil, şahsi iktidarları çerçevesinde, topluma Sırp düşmanlığı ekerek, iktidarlarını muhafaza entrikalarını gördüm ve bunun geleceği mahvedeceğini anladım ve güce muhalif olunmasının, yanlış anlaşılma risklerine rağmen, daha doğru olduğunu düşünmeyi tercih ettim. Niyetim laf ebeliği yapmak değil. Ben Ahmet Hakan gibi bir değerin bu duruşla kendisini ve elbette gazeteciliği mahvetmesine üzüldüm. Toplum zaten diyeceğini de dedi. Benim yazılarımın temelinde “büyük ailemizin” görünen-görünmeyen faydasından başka bir zerre bulunmaz, velev ki güce muhalif olsam. Zira biz, Alija İzzetbegoviç mektebindeniz. Saygılarımla, kolay gelsin.

    • “Zira biz, Alija İzzetbegoviç mektebindeniz.” Eyvallah. Rabbim bizleride o mektebe girmeyi nasip etsin İnşallah. Sizlere de güç kudret ve dirayet versin. Efendim saygı bizden her daim.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz