Gelenek ve ganimete esir olmuş Müslümanların çağdaş ritüelleri

0

Ramazan geldi ve gidiyor. Güzeldi Ramazan, güzeldi Ramazanlar. Ah o eski Ramazanlar. Olsun şimdi Coca Cola var. Reklamlarda muhteşem iftar sofraları var.

Geçende Van’dan bir dostum fotoğraf yollad,ı 10.000 kişiye yemek vermişler. Vaaa beee. Muhteşem bir başarı. 10.000 kişi aynı anda yemek yemiş. Acayip gelişir, muasır devletler seviyesine çıkıveririz hemen. Biz böyleyiz abi. İşte dünyaya meydan okuruz böyle 10.000 kişilik sofralarımızla.

Sonra bir de ilahilerimiz var. Her kanalda ilahiler. “Bu aşk bir bahr-i ummandır.” “Göçtü kervan, kaldım dağlar başında.” “Ben dost ile dost olmuşum.” Repertuarımız geniş. “Donandı her yer kandiller ile.”, “Merhaba, Ey Şehr-i Ramazan.” “Eve dervişler geldi.” Her kanalda. Sabah akşam. Ellerinde defler, kirli sakallarıyla bağıran, çağıran erkekler. Belediyeler milletin parasıyla ilahi okutma yarışına girmişler.  Bu ilahilerle nasıl da coşuyoruz var ya. Neredeyse cennete uçcaz.

Bir de unutmadan o hani beyaz entariler giyip dönenler var. Mevlevi dicem ama Hz. Mevlana çarpacak diye korkuyorum. Bunlar paraya göre dönen, Mevlevilikle alakası olmayan, günümüzün sahte, ucuz entarilileri.

E işte her şeyin sahtesi makbul şimdi. Çin malı gibi. Türk malı halis muhlis. Eyüp Sultan’dan naklen yayınlar. Cami gezmeler. Kandiller. Göz yaşları. Boğaz manzaralı pahalı lokantalarda verilen devasa iftarlar. Sonsuz yemekler, sofralar, içecekler, kolalar, İslami içecekler, İslami müzikler, dönenler, neyler, tamburlar, yanık sesler…

Ha şimdi bir de yeni moda Kur’an-ı Kerim’i güzel okuma yarışmamız oldu. O ne sesler ya Rabbim. Gözlerimiz yaşarıyor. Devletin bir televizyonunda Kur’an-ı Kerim okunuyor ve yarışması yapılıyor. İşte şimdi biz ağlamayalım da ne yapalım?

Ramazan geldi ve gidiyor. Eski Ramazanlar, karagözler, ortaoyunları, davullar, mahyalar…

Ramazan Kur’an ayı. Her yerde Kur’anlar okunuyor. Anlamasak, bilmesek, farkında olmasak da okunuyor ya. Cüzler, hatimler, on defa, yüz, bin defa. Biz ağlamayalım da ne yapalım şimdi. Bu dinin, İslam’ın zaferi değil de nedir acaba? Hele bir de milyon defa hatim indirsek, dünyanın hiçbir problemi kalmayacak. Savaşlar anında bitecek, Müslümanlar kendine gelecek, kapitalizm çökecek…

Sahi nedir acaba?

Oturup, şöyle bir önümüze bakıp kendimizi sorguya mı çeksek?

Nedir bu yaptıklarımız?

Yoksa Ramazan diye diye  savm’ı mı unuttuk?

Savm; sakınmak, kaçınmak, çekinmek demekti. Savm; Allah’a dönmek, kendimize dönmek, dünya kazuratından temizlenmek, dünyevilikten kurtulmak demekti. Savm; varlık sorunumuza, ölüm derdimize cevaplar arama vaktiydi. Kur’an ayı; Kur’an’ın çalışıldığı, tefekkür edildiği, Kur’an’ın anlaşıldığı, Rabbimizin mesajlarına muhatap olunduğu aydı.

Allah Hz. Meryem’e KONUŞMAMA SAVM’ı emretmişti. Sakın, çekin, kendine dön, Bana dön demişti. Sebeplerden kurtul. Sebepleri de sonuçları da yaratan Benim demişti.

Ve Rabbin emriyle beşikteki bebek konuştu:

“Doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün selam ve emniyet benim üzerimedir.” (Meryem Suresi, 19)

Savm; doğduğumuz, öleceğimiz ve dirileceğimiz günü aklımızla, ruhumuzla, açlığımızla hissetme, anlama eğitimi yaptığımız vakitti.

Gelenek ve ganimete esir olmuş Müslümanların çağdaş ritüelleri değil.

Önceki İçerikZekat-Fitre-Nisap miktarı. Peki nasıl?
Sonraki İçerikAmerika Suriye Rejimi’ne ait savaş uçağını düşürdü..
(Özgeçmiş ve özgelecek) İzmir'in yokuşlu sokaklarında doğdu. Kuşadası'nın denizlerinde sonsuzluğun lezzetini tattı. İstanbul'da okudu. Ordu, Zonguldak, İstanbul, Şanlıurfa'da dersler yaptı. Hayatı, edebiyatı, Kur'an ve Risale (okumayı değil) çalışmayı önemsiyor. Bunların monotonlaştırılmalarına,sıradanlaştırılmalarına, dünyevileştirilmelerine karşı çıkıyor. Artık okuyarak değil, okuduklarımız üzerinde çalışarak, kafamızı çatlatırcasına düşünerek, tahkik ederek bir şeyler öğrenebileceğine inanıyor. Cenneti de cehennemi de önce bu dünyada görüyor. Varlığı, insaniyetini, duygularını ve düşünceyi önemsiyor. Artık nutuk, vaaz, ben en iyi bilirim zamanlarının bittiğine inanıyor. Hakikati eşit bir ilişki içinde; beraber, arayarak, bir masa etrafındaki çalışma grupları ile yakalayabileceğine, en azından hissedebileceğine inanıyor. Hayatı, dünyayı, varlığı, insaniyeti vs. anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyor. Allah'ı, âlem-i gaybı ve ölümden sonrasını çok özlüyor ve merak ediyor.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz