“Gül Gibi” daha dün gibi

1

Dikkat!! Bu bir LGBT yazısıdır!

Bu ara size fena kırgınım, fena kızgınım ey sevgili okuyucu. Yazar okuyucusuna kırılıp kızar mı? Ben kırılırım da, kızarım da. Ne yapayım, ben böyleyim işte. Huyum kurusun. Üstelik bir kısmınızın ileride beni kırmaya, kızdırmaya da devam edeceği anlaşılıyor, o yüzden yolun başlarında uyarayım istedim sizi.

Niye mi kırıldım, niye mi kızdım?

Yayın yönetmenimiz sevgili Sinan Eskicioğlu bir vesileyle arayıp Ocak Medya’da yazmamı teklif ettiğinde, ister istemez LGBT temalı yazılara da imza atacağımı, bu durumun hem benim, hem de gazetenin yayın politikası açısından sorun yaratabileceği konusunda endişemi belirtmiştim. Kendisi çok sesli bir gazete olduklarını, bu tür yazıların asla sorun teşkil etmeyeceğini, hatta ilk yazıyı LGBT’ye ayırırsam çok memnun olacaklarını ifade etmişti. Daha önce Ocak Medya’da LGBT konusu işlendi mi bilmiyorum, ama bu konuda bana kapının ardına kadar açıldığını görünce, “madem öyle işte böyle” diyerek, adeta balıklama dalışla, LGBT temalı o ilk yazıyı yazdım. Ne yalan söyleyeyim yazıya beklemediğim düzeyde olumlu, güzel tepkiler de aldım. Ne ki, yazıdan ve benden cesaret alarak seksüel eğilimini açıklayan Ocak Medya yazarı bile oldu. Ama açıkçası bir şeyi hesaba katmamıştım.

Bazı okuyucuların “acımasız” ve bir o kadar “ahlaksız” yorumlarını.

“Ahlaksız yorum” tanımı bana değil, Kerstin Mutlu’ya ait. Çünkü benden cesaret alıp seksüel eğilimini açıklayan yazar da oydu ve ahlaksız yorumlar en çok onun yazıları altına yapılıyordu. Onun da bu yorumlar karşısında kırıldığını tahmin etmek zor değil.

Bir kere şunda anlaşalım ey bir kısım “bağnaz” okuyucu; elbette muhafazakar bir kitleye hitap eden Ocak Medya’da çıkan LGBT içerikli haber ve yazıların altına tamamen alkışlı yorumlar falan bekleyen yok. O kitlenin LGBT’yi “inançlarına rağmen” doğru bulmalarını ( Bakın “kabul” demiyorum ona birazdan gireceğim) isteyen de yok. Ben hayatım boyunca hep şunu savundum. İslam ve LGBT konusunda kendi inanç dünyamda herhangi bir aykırılık görmesem de,- ki bazı İslam alimleri de görmüyor, bakınız İhsan Eliaçık- genel anlamda Müslümanlar LGBT olma halini inançlarına aykırı görebilir. İnancına aykırılığı ifade de edebilir. Ben bazıları gibi bunu homofobi olarak görmüyorum. Bunda anlaşılmayacak hiçbir şey yok. Ve fakat kamusal alanda, yani hukukun devreye girdiği alanda, daha açık bir ifadeyle inançlı insan evinden sokağa adımını attığı anda, LGBT’yi hukuken kabul etmek, saygı duymak zorundadır. Hani bazılarınız, “Evlerinde ne yaparlarsa yapsınlar dışarıya yansıtmasınlar” diyor ya, işte aslında onun tam tersi, asıl sizler evlerinizde istediğiniz kadar LGBT’yi sapık, sapkın, ahlaksız görebilir, ama dışarıya adım attığınız anda ona saygı duymak, olduğu gibi kabul etmek zorundasınız. Sadece “Laik kamu hukuku” değil, “İslam kamu hukuku” da yanılmıyorsam bunu emreder. Ocak Medya’nın da sonuçta bir kamusal alan olduğu gerçeğinden yola çıkarsak, bazı yorumların hukuki, ahlaki ve hatta dini açıdan hak ve kural ihlali içerdiği çok açık.

Bak kardeşim, “Ben Müslüman bir birey olarak LGBT’yi dinime aykırı buluyorum” demek başka şey, “LGBT sapkınlıktır”, ya da “LGBT ahlaksızdır” demek çok başka şey.

Bakın yeri geldi, kiminiz yazı içeriğindeki doğru bilgiye, “Nereden uyduruyorsun? “ diyerek çamur attı, bilginin linkini üşenmeyip koyduğumda da “haklıymışsınız şaşırdım, özür dilerim” – çünkü ahlaklı olmak bunu gerektirir- diyeceğine, sustu. Sonradan gördüm meğer susmamış, bilgiye direkt şahsıma hakaretle karşılık vermiş, ama gazete doğal olarak sansürlemiş. Yayınlanan bir sonraki yorumunda öğreniyorum, kapı gibi tarihi bilgi karşısında mort olan okuyucunun şahsıma hakaret ederek cevap verdiğini.  “Ben Deniz Hanıma hakaret falan etmedim, madem Osmanlı’da eşcinsel pezevenk loncası vardı, sen git o loncada çalış dedim” yazmış utanmadan. Katmerli ahlaksızlık. Ahlaksızlığın daniskası. İnsanın keşke sussaymış diyesi geliyor.

Hani buralar “muhafazakar” biliniyor ya, kimse kusura bakmasın bu çeşit ahlaksızlık Beyoğlu’nun arka sokaklarında bile yok.

Bir diğeri de; “LGBT konulu yazı yazdığınızda başında belirtin de boşuna zaman kaybı olmasın” diye yazmış. Bak sen! Emredersin paşam!

Mütedeyyin gariban Anadolu insanının Kemalizm kapısına çarpan dini duygularını sömüre sömüre, hatta zaman zaman birikimlerini zimmete geçirerek köşeyi döndükten sonra Fatih’i, Bağcılar’ı terk eyleyip, kışları Nişantaşı, Cihangir kafelerinde, yazları ise -“Mübarek Ramazan ayında” bile- elinde birayla o bar senin bu bar benim Bodrumlar’da fink atan, geceleri de Netfilix izleyen eski İslamcı’nın ; “E ama olmuyor be Netfilikş. Bıktık senin bu olmadık dizinin en heyecanlı anında eşcinsel sahneler koymalarından” diyerek üste çıkması gibi. Biri de çıkıp, “La ya o beyaz çorabı hiç çıkarmayıp, Bağcılar’da dizini kırıp Kanal 7’yi temaşa etmeye devam edecektin, ya da madem Nişantaşı’na Netfilix’e dikey geçiş yaptın, o halde itiraz etmeden otur adabınla izle” de demiyor ki!  

Geçelim ve gelelim bende şarteli kopartan asıl yoruma;

“Ahlakı da eşcinsellerden öğrenmeyelim bir zahmet!”

 Bunun diğer anlamı; eşcinsel varoluşu gereği zaten ahlaksızdır, dolayısıyla bize ahlak öğretemezler.

Irkçı beyazın siyah deriliye “pis zenci” demesi gibi. Bu da “Ahlaksız LGBT” diyor. Şimdi kolaysa, siyahi pis, LGBT de ahlaksız olmadığını izah etsin!

Tarkan

Yaşı müsait olan okuyucu Tarkan fırtınasının başladığı dönemi hatırlayacaktır. Tarkan kıvarak bir şekilde, “Oynama şıkıdım şıkıdım”, “Kız hepsi senin mi?” diyor, daha önce sahneye çıkmış hiçbir erkekte görülmemiş şekilde “feminen” ve bir o kadar da estetik göbekler atıyor, arada hepimizi “mucks” yaparak son derece erotik öpücüklere boğuyordu. O öpücükler sadece kızların değil, bazı erkeklerin de yüreğini hoplatıyordu. Korumalarını atlatmaya çalışarak deklanşöre bastığım bir anda o meşhur öpücüklerden birini de bana göndermişliği vardır hâlâ kalbimde taşıyorum. Kısacası, kendisi söylemese de sesiyle, göbek dansıyla, rahat, doğal ve bir o kadar seksi hareketleriyle “Ben geyim” diyor, ünü Türkiye’yi aşıp dünyaya yayılıyordu.

İşte tam o sırada askerlik yapmadığı, kaçak olduğu medyaya yansıtıldı. O da bir yolunu bulup Amerika’ya yerleşti. Oradayken çıkardığı “Kuzu Kuzu” albümüyle artık zirvedeydi. Ancak askerliğiyle ilgili yayınlar o kadar sertleşmeye başlamıştı ki, yurda dönüş yapmasa bir ikinci Ahmet Kaya olayı yaşanması içten bile değildi. Kürtçe şarkı söylemek istedi diye bir sanatçıyı linç eden 28 Şubat faşizmi, bu seferde eşcinsel olduğu ortaya çıkan bir pop sanatçısını linç etmek için pusuda bekliyordu. Birden bire “Tarkan’nın gey olduğuna dair” fotoğraflar medyaya servis edilecek, “Tarkan gey mi?” sorusu iyice gündeme yerleşecek, o günün malum otoriter çevreleri ayağa kalkacaktı. “Vay efendim ünlü bir Türk kahramanının adını taşıyan biri nasıl eşcinsel olabilirmiş” itirazları havada uçuşuyordu. O zamanki bu “Milli ahlak korosu”nun başını da ilginçtir Fazilet Partisi değil, MHP’li vekil rahmetli Mehmet Gül çekmişti. Tıpkı günümüzde konu eşcinsellik olunca Ak Parti’nin değil, MHP’leşen AKP liderinin nefret kusması gibi.

Otorite açıkça eşcinsele “Hayır efendim sen eşcinsel olamazsın. Bizim istediğim seksüel eğilimi kabul edeceksin başka şansın yok” yapıyordu. Yani bir nevi Lut Kavmi ileri gelenleri gibi davranıyordu. Biliyorsunuz o sapkın kavim heteroseksüel erkeklere tecavüz ediyor, hatta bu iğrenç suçunu erkek görünümünde Lut Peygamber’in evine gelen melekler üzerinde dahi uygulamaya kalkışacak kadar zıvanadan çıkıyordu. İşte zamane Lut Kavmi ileri gelenleri de eşcinsel olduğu ortaya çıkan ses sanatçısı bir genci zorla heteroseksüel yapmaya uğraşıyordu.

Bunun üzerine Can Dündar da, en az Tarkan’nın sesi, şarkıları, kırıtmalı dansı ile öpücükleri kadar muhteşem- – o meşhur “Gül Gibi” başlıklı yazıya imza atacaktı.

Tarkan

Kırpmaya kıyamadığım için,  o güzel yazıyı olduğu gibi buraya almak istiyorum.

“Gül Gibi”

Yıllar önce Cumhuriyet’ten Oral Çalışlar, PKK’lı Abdullah Öcalan’a eşcinselliği sormuş ve şu yanıtı almıştı:
“O bir hastalıktır. Doğada, hayvanlar ve bitkiler aleminde böyle olaylar çok azdır. Ahlaki tedbirler alınıp bu tercih sınırlandırılmalıdır”.
Geçen hafta Hürriyet’ten Gülden Aydın MHP’li Mehmet Gül’e eşcinselliği sordu ve şu yanıtı aldı:
“Eşcinselliğin sapıklıkla ilgisi vardır. İnsan tabiatına aykırıdır. Türklükte de, Müslümanlıkta da eşcinsellik yoktur. Tedavisi gerekir”.
Acaba “heteroseksistler” için de şöyle bir genelleme yapılabilir mi?
“Otoriter eğimlilerde homofobi (eşcinsel alerjisi) yaygındır”.
* * *
Tarkan’
ın mevcut görüntüsüyle gençlere kötü örnek olduğunu söyleyen Gül, iyi ki milattan önce yaşamamış; yoksa Atinalı eşcinsel filozof Sokrates’i de öğrencisi Platon’a kötü örnek olduğu gerekçesiyle yola getirmeye kalkar ve kendi dayandığı sağcı düşünüşü, felsefi dayanaklarından yoksun bırakırdı.
Komutan olsa, sırf erkeklerden hoşlanıyor diye Büyük İskender üzerine seferler düzenler, fetihleri engelleyerek insanlığın rotasını değiştirirdi.
Allah muhafaza, Rönesans devrinde yaşasa Michelangelo, “Davud” heykelini yapamazdı, Leonardo da “Mona Lisa” tablosunu…
Shakespeare’i homoseksüel diye linç ettirmiş olacağından edebiyat tarihinde “Kral Lear” diye bir başyapıt da olamazdı.
Gül, 19. yüzyılda yaşasa Oscar Wilde’ı eşcinsel ilişkiden yargılayan jüride yer alırdı hiç kuşkusuz…
Andre Gide’i hem erkekleri seviyor, hem de Marksist diye iki kez astırır, Marcel Proust’u bir erkek genelevi kurma fikrinden dolayı meydanda yaktırırdı.
Muhtemelen lezbiyen ihbarıyla Florence Nightingale’i şifa dağıttığı hastaneden kovdurur, Virginia Woolf’u intihar için seçtiği Ouse Nehri’nde boğdururdu.
Düşünsenize, insanlık tarihine Gül gibiler hükmediyor olsa Tchaikovsky “Pathetic Senfoni”yi, Foucault “Deliliğin Tarihi”ni yazamayacaktı.
Pasolini “Sodom’un 120 Günü”nü çekemeyecek; Rock Hudson “Dev”de, Marlene Dietrich “Sarışın Venüs”te oynayamayacaktı.
Kortlarda Martina Navratilova’yı, sahnelerde Rudolf Nureyev’i izleyemeyecek, Freddie Mercuri’yi dinleyemeyecektik.
Gül’ün inançlarını zedelememek için Türklerin ve Müslümanların mahrem tarihine, “Bahname”lerdeki “civan” tasvirlerine, “Dellakname”lerdeki hamam sefalarına, saraydaki “sakal besteleri”ne girmiyorum bile…
Türk gençlerine kötü örnek olmasından korksak, “Ey tanrısal Şems, senden gebe kalmış gönlüm” diye mısra döktüren Mevlana’yı nasıl okullarda okuturduk?
* * *
İtiraf edeyim ki, ben Tarkan’ın kliplerinde zararlı bir “sapma” görmüyorum, ama mesela Che şapkasıyla kurt işareti yapanlarda ya da TV yayınında parlattığı bakana program arasında küfredenlerde ciddi sapmalar müşahede ediyorum ve bunların gençlere çok kötü örnek olduğunu düşünüyorum.
Neyse ki, insanlık uzun mücadeleler sonucu farklı cinsel tercih ve davranışları lanetlemekten vazgeçti ve tepkiler, insanları cinsel farklılığından dolayı yargılayan otoriter norm koyuculara döndü.
Öyle olmayıp da Gül gibiler kazansa, dünya pek pirüpak ve külliyen heteroseksüel bir diyar olacaktı kuşkusuz, ama emin olun aynı zamanda çok sıkıcı ve kavruk bir gezegen olarak tarihe geçecekti. Hepimiz tam anlamıyla “Gül gibi” yaşayıp gidiyor olacaktık.
Neyse ki tarihte sadece Gül gibiler değil, Tarkan gibiler de var oldu ve insanlık onlar sayesinde, farklılığın zenginliğini ve yaratıcılığını keşfedebildi.
Belki de o yüzden – ve ne mutlu ki – bugün dünyada Türkiye denince akla Mehmet Gül değil Tarkan geliyor.”

Malum Tarkan sonradan baskılara dayanamayıp tarihi bir geri adım atacaktı. Çünkü “zamane Lut Kavmi” ileri gelenleri başka seçenek bırakmamıştı. Ya 18 ay askerlik yapmayı kabul edecek, böylece şöhretini en başında sekteye uğratacaktı, ya da geri adım atacaktı. O geri adım atınca sırf onun için bedelli askerlik yasası çıktı. Tarkan sorunsalı böylece tatlıya bağlanacak, sonradan “Bulgaristan’da psikanalist yöntemle tedavi oldum” bile diyecekti. İlginçtir, Dünya Sağlık Örgütü’nün “Eşcinsellik hastalık değil, dolayısıyla tedavisi de olmaz” genel geçer görüşüne rağmen başta eşcinsel çevreler olmak üzere kimse Tarkan’ın bu kararını eleştirmedi bile. Tam da olması gerektiği gibi yani.

Sonuçta Tarkan’ın tedavi oldum demesi de, evlenip çoluk çocuğa karışması da tamamen saygı duyulması gereken kendi özel tercihiydi. Kaldı ki, bu konuda yalnız da değil, baskıdan evlenip gizli yaşamayı tercih eden sayısız eşcinsel var.

Bu radikal kararı herkes saygıyla karşıladı karşılamasına ama, o kararla birlikte Tarkan büyüsü de bozuldu sanki.

Geçen yıllar o psikanalist masasında sadece seksüel eğilimin değil, “Tarkan fırtınası”nın da vasata yelken açtığını gösterdi.

Ve belki de o yüzden “Gül Gibi”, aradan geçen yirmi yıla rağmen, hâlâ dün gibi.

Yazar: Deniz Elin Deniz

1 Yorum

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz