Hablemitoğlu’nun katili Nuri Gökhan Bozkır’ı Tanıyorum!

11
(ÖZEL HABER) Hablemitoğlu suikastında kilit şüpheli yakalandı - Sonat Kerem, UKRAYNA, DHA

Nuri Gökhan Bozkır… Nam-ı Değer; “Karanlık Nuri” (Özel Kuvvetler Komutanlığı içindeki lakabı başka bir şeydir aslında) 1996 Kara Harp Okulu mezunu, Eski Genelkurmay Başkanlarından Hilmi Özkök’ün devre arkadaşı (E) Albay Niyazi Bozkır’ın oğlu Gökhan Bozkır, 1992’de girdiği ÖSS sınavlarında İTÜ gibi, Hacettepe gibi birçok iddialı üniversiteye girmeye hak kazanacak puan almışken kendisi ısrarla çok daha düşük puan isteyen Kara Harp Okulunu tercih etmiştir.

Hikâye burada başlar…

1996 yılında Teğmen rütbesi ile nasp edilip görevine başlar. O yıllarda henüz daha kurulalı çok olmayan Özel Kuvvetler Komutanlığında; “Gayri Nizami Harp Kursuna” katılır. Gencecik bir teğmen olarak başladığı kariyeri birçok çalkantılı dönemlere rast gelir. Ancak “44 takdirname ve 2 Şerit Rozet” ile başarıları ödüllendirilir. Babası, Niyazi Bozkır tarafından; “Benim oğlum bir kahramandır! Özel Kuvvetlerin mihenk taşıdır!” diye iddialı açıklamalar olsa da gerçekler pek öyle değildir.

Gökhan Teğmen’in çok ciddi zaafları vardır. Onu tüketecek zaaflar. Nitekim tükenişine de bu zaafları sebep olmuştur…

Bir Özel Kuvvetler Subayı olsanız da temelde siz bir devlet memurusunuz ve belli bir ücret karşılığında hayatınızı devam ettirirsiniz. Ve harcamalarınız aldığınız maaşı geçerse kriz oluşması çok normaldir. İşte Gökhan Teğmen, henüz daha Teğmenlik yıllarında bile lükse karşı düşkünlük, eğlence hayatında aşırılıklar, kendi maaş bordrosunun üstünde burjuva alışkanlıklarına sahip olmuştur. Ve maddi olarak çöküntüye girmiş, caddelerde kredi kartı verildiği zamanlarda her bankadan kredi kartı sahibi olmuş, ödeyememiş – birinden çekip diğerine yatırmak suretiyle bir süre devam etmiş ancak sonunda kredi borçları tamamen gırtlağına çökmüş ve içinden çıkılmaz bir hale girmiştir.

Elinde bulunan mevcut kimlik ile 2000’li yıllarda, ekstra ve harici gelirler elde etme hırsına kapılmıştır. Cep deliktir. Maaş zaten kredi kartlarına, banka icralara gitmekte elde avuçta bir şey kalmamaktadır. Üstüne bir de alışkın olduğu “lüks yaşam” faturası vardır. Çare tektir; “İllegal Kazançlar…” Ve yurt dışı bağlantılarını kullanarak, tanıdığı isimlere “Silah – Mühimmat ve İAŞE malzemeleri” tedarik etmeye başlamıştır. Ancak bunda oldukça dikkatli davranmakta, kuyruğu dışarıda bırakmamaktadır.

Ancak hala daha “Lüks Canavarı” doymamakta ve daha fazlasını istemektedir. Bir gece arkadaşlarıyla gittiği bir mekânda, bir Üsteğmen 2.200 ₺ maaş alırken kendisi bir Üsteğmen olmasına rağmen 38.000 hesap ödemekte, assolisti masasının üstüne çıkartıp oynatmakta, çevresi tarafından “Nuri Baba” unvanı alarak egoları okşanmaktadır. Ancak “Nuri Baba” olmanın faturası büyüktür ve başka yollar, bambaşka gelirler gerekmektedir. Çünkü Üsteğmen maaşı bunu karşılamamaktadır. Ve ilk kez adının duyulduğu daha doğrusu ünlü olduğu “vukuat” ortaya çıkmıştır.

“Sauna Çetesi.”

Bir sauna sahibi / işletmecisi hanımefendiye zorla ve metazori uygulayarak özel odalara kamera tertibatı döşenmiş, bir şekilde politik veya medyatik olan ünlüler o özel odalara çekilip, görüntü kaydı alınarak tehdit yoluyla gelir elde etmeye gitmişler ancak sauna sahibi hanımefendinin gidip savcılığa ifadesi sonrası sistem çökmüştür. Savcılığa verdiği ifadesinde; kendisi 1998 yılında Şemdin Sakık’ın yakalanıp getirilmesinde görevli Özel Kuvvetler Timinde bulunduğunu söylemiştir ama yalandır. Alakası da yoktur. O dönem kendisi Musul’da görevlidir. Ve intikal usulü ile çalışmaktadır. Şemdin Sakık ise bambaşka bir yerde yakalanmıştır. Kaldı ki, o timde olan tanıdığım birkaç personelde vardır. Ama Gökhan Yzb aralarında yoktur! Fakat savcılık serbest bırakır. O dönemler; Özel Kuvvetler Komutanlığı Sosyal Tesislerinde kendisinin bir tek pelerin takıp gezmediği yıllardır.

Ardından bir sonraki YAŞ kararlarında Gökhan Yüzbaşı, “Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Şeref ve Haysiyetine zarar verici –muzur- (!!!) faaliyetlerinden dolayı” ordudan tart edilmiş yani atılmıştır.

İşsiz kalmıştır. Her ayın 15’inde öyle ya da böyle gelen bir maaşta kalmamıştır. Üstelik cezaevi yolu da açılmıştır. Çanlar kendisi için çalmaya başladığında birileri ya da bir şekilde kendisine FETÖ tarafından ulaşılmıştır. (Ben şahsen FETÖ’nün kendisine çok daha önce ulaştığına inanıyorum. Ki “Sauna Çetesi” davasında birçok emaresi / delili dosyalarda mevcuttur.) FETÖ’nün isteyipte asla bulamayacağı bir profildedir kendisi. Askeri tecrübesi ve terbiyesi vardır, birçok gayri nizami harp tekniğini bilir, alan adamıdır, ateşli ya da kesici silahlarda uzman ve gözlem yetenekleri çok çok iyidir. Ama en önemlisi “Lükse Düşkünlüğü” inanılmaz düzeydedir.

Bir insanı “Ajanlaştırmanın” en kolay yolu; önce ona istediği hatta istediğinden daha fazla lüksleri vermektir. Ve bu sağlanan imkânların sizin tarafınızdan verildiğini kendisinin farkına varması çok önemlidir.

Ardından o sahip olduğu lüksleri peyderpey çekmeye başlarsınız.

Ajan şaşırır.

Alıştığı lükslere daha fazla sahip olmak için size daha fazla bağlılık göstermeye başlar. Çünkü lüks bir zehirdir ve damarlarına girmiştir. Bir süre sonra lüksleri tamamen çekersiniz ve sonra dersiniz ki; “Eğer bunlara tekrar sahip olmak istiyorsan benim için sana söylenenleri eksiksiz yapman gerekir.” İstediğiniz şeyin hiçbir önemi yoktur. İsterseniz zil takıp oynatabilirsiniz bile ve ki bunu bile seve seve bunu kabul edecektir.

Ki FETÖ’de Nuri Gökhan Bozkır’dan zamanı gelince kendi bireysel yetenekleri ile paralel olarak Necip Hablemitoğlu cinayetini işlemesini istemiş, Nuri Gökhan Bozkır’da gözü kapalı kabul etmiştir.

İşsiz, acı içinde, lükslerine kavuşmak için kıvranan birine vaat edilenler düşününce Nuri Gökhan Bozkır bu teklifi uçarak kabul eder. Ardından ne tip lükslere sahip olduğunu söylememiz şuan imkânsız ama tatmin olduğuna eminim.

Fakat şöyle düşünebiliriz; sonrasında FETÖ desteği ile kendisi bir Savunma Sanayii Şirketinin yönetim kuruluna alınmış ve lüks ihtiyaçları tatmin edilmeye başlanmıştır. Artı tüm Dünya’da “Uluslararası bir Silah ve Savunma Sanayii Şirketinin Yönetim Kurulu Üyesi” kimliği ile dolaşma imkânı ve buna paralel olarak aynı derece de artan gelir sağlanmıştır.

Zaman ilerler, zaman FETÖ için acı verici ve sıkıcı olmaya başlar ve bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti devletine savaş açılmıştır. Bu sefer aynı FETÖ, geçmiş tecrübelerine (Silah kaçakçılığı) dayanarak yine Nuri Gökhan Bozkır’ın kapısını çalar. Zaten kendisi de kapı önünde esas duruşta beklemektedir. Bu sefer; DAEŞ’e silah kaçırmasını istemiştir, onu da kabul etmiştir.

Silahları kaçırırken, güncel MİT kimliği kendisine tahsis edilmiş ve sözde “Soğan yüklü” konvoyunda başına görevlendirilmiştir.

Silahları; Türkiye Cumhuriyeti adına götürdükleri konusunda her yerde ve her nokta gönül rahatlığıyla bilgi verir. Amaç; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin resmi olarak DAEŞ’e yardım yaptığının uluslararası kamuoyunda reklam etmektir. Nuri Gökhan Bozkır, üzerine düşen rolü hakkını vererek oynar. Ama “cin başka peri başkadır.” Bu iş ortaya çıkar, operasyon patlar ve N. Gökhan Bozkır, topukları yağlayarak kaçar gider.

İlk hedef kamuoyunda bilinen Ukrayna değil Romanya’dır. Neden Romanya’dır? Çünkü Romanya’da kendisini karşılamaya hazır “illegal oluşumlar” vardır. “Buyur Reis, Hoş geldin” diyecek tiplerdir bunlar. Orada ona bilirleri “Hoş geldin Reis” demiştir ya… Sanki zaferler kazanan bir general edası ile inmiştir Bükreş havaalanına… Ayrıca bu tip insanların lükslerini ancak bu tip organizasyonlar karşılayabilir. Basittir aslında bu lüksler; Alkol – Uyuşturucu – Seks – Eğlence ve yeme / içme… Hepsi bu kadardır. Tabii bir de okşanan EGO’nuz varsa sizin için tadından yenmez. Satılan ruhunuzdur, kazandıklarınız ise bunlar…

Ancak EGO öyle bir şeydir ki; bu Ankara’da “Elektrik – Gaz – Otobüs” demek değildir. O asla doymaz, tatmin olmaz, hep ister, hep bekler ve tatmin olmadı mı birçok çirkinlik çıkarıp sizi rezil rüsva eder. Perişan eder. Nuri Gökhan Bozkır gibi…

Çağımızda “Erdemli İnsan” nedir diye sorsalar ben şahsen; “EGO’sunu tatmin etmiş, edebilmiş insan” derim.

Ancak Türk Silahlı Kuvvetlerin ve onun en güzide kurumu Özel Kuvvetler Komutanlığının, yüz karası bu insan müsveddesinin ne yazık ki; böyle bir erdemi olmadığı gibi yakınından bile geçmemektedir.

Yıllar öncesinden bilirim Nuri Gökhan Bozkır’ı…

Yıllar öncesinden tanırım…

Taban tabana ideolojik olarak zıt olmamızın yanında, hayata bakış açımızdan, tuttuğumuz takımların bile birbiri ile kanlı bıçaklı olması (Eğirdir Dağ ve Komando Okulu / Kurs Tabur Komutanlığı Gazinosu – Yazımı okuyan arkadaşlarım hatırlayacaktır o vahim olayı, Aralık 2001 ve o gün, 22 yaşında bir genç olarak çizgimi çekmiştim ona ve onun tüm arkadaşlarına karşı) hatta yemek zevklerimizin bile birbiri ile uyuşmaması kendi adıma bir “madalya” gibidir.

2005’de de derdim, birileri masamızda ondan bahsedince hala derim; “Bir asker önce şövalye ruhlu olmalı…” diye.

Gökhan Yüzbaşı asla ama asla “Şövalye Ruhlu bir Asker” olmadı. Kendi çıkarlarını, kendi lükslerini, kendi cari kazançlarını her zaman, her yerde ve her koşulda önce devletinden – sonra ruhundan – en sonda değerlerinden hatta onurundan bile yüksek tuttu.

Oysa “Şövalye Ruhlu Bir Asker” için ilk öncelik; Devlettir! Sonra Şeref – Onur gelir!

Sonra masumlar ve savunmasızlar, kadın ve çocuklar gelir ardından halk gelir. Bunların hepsi doyar ve sıra size gelirse sizde bir tas çorba alırsınız. Eğer o sıra size gelmezse, çorbasını uzatana; “Sağ olun, çok naziksiniz ama ben tokum” dersiniz! Günlerdir bir şey yememiş olsanız bile! Ama Gökhan gibiler önce kuzu budunun peşine düşerler!

11 YORUMLAR

  1. sanki bu yazıyı Necip Hablemitoğlunun katilleri yazıp size göndermiş, siz de imzanızı atıp yayımlamışsınız gibi. ben bu gözle okudum.

    • Sayın Baran;

      Mümkün mertebe “iddialı açıklamalardan” özellikle kaçındım. Ben operasyonlar hakkında kendi naçizane tahminlerimi yazdım ama asıl vermek istediğim, altını çizdiğim, dikkatleri çekmek istediğim; “Bir insanın nasıl ajanlaştırılabileceğiydi” Bir ajanın neden bu yola girdiği, nasıl girdiği, nasıl ağa düştüğüydü. Hablemitoğlu Cinayeti bambaşka bir yazının konusu. Ve şuan dava süreci devam ettiği için, elimizde de “bilindik” bilgiler olduğu için medya tekrarı yapmaktan öteye geçmezdi yazdıklarımız.

      Ben şahısın “karakteristik” özelliklerini (ki başka yerde okumadım) masaya yatırdım.

      Teşekkür ediyorum, saygılarımla

      • Hocam cevabınız için teşekkür ederim.gerçekten de 1. Elden tanık olarak verdiğiniz bilgiler önemli, hakikaten daha önce 1. Elden tanık olarak kimse NGBozkırı anlatmadı.

        N.Gökhan Bozkırla ilgili pek çok haber yorum gördüm, bu isimle ilgili en kapsamlı haber analizi geçen sene Gazeteci Adem Yavuz Arslan YouTube kanalında yayınladı, yanlış hatırlamıyorsam iki videoyu sadece bu isme ayırdı.

        Hablemitoğlu cinayeti haberlerinde de 4 isim geçiyor. Osman Yıldırım (tanık), Osman Gürbüz (katil) Muzaffer Tekin ve Veli Küçük (azmettiriciler) bu haberlerde NG Bozkır adı geçmiyor.

        Diğer taraftan Said Sefa Bey’in güzel bir tarifi var: “devlet içinde köşe başlarını kapmak için birbirleriyle rekabet halinde olan ve bu yarışta yapılan yanlış işlerin faillerinin açığa çıkmaması için de bir mücadele var. Bunlar birbirlerini çok iyi tanıyorlar ve kimin hangi yanlış işlere karıştığını iyi bildikleri için de kavgalarını birbirlerini doğrudan suçlayarak yürütmüyorlar. Ama suçlar da gizlenemediği için “fetö” formülünü buldular. Halat oyununda iki takım kapışırken takım isimleri yüksek sesle söylenir ki takım toplu motivasyonla halata asılabilsin. İşte bu derin yapıların kavgalarında da takımlar kendi adlarını ya da rakiplerinin adlarını söyleyemedikleri için birbirlerini “fetö” diyerek itham ediyorlar. Yani bu kavgada yer alan herkes kendi grubundan olmayana fetö diyor” çok doğru bir tarif bu.

        Yazınızda bolca “fetö” kullanılmış, bu da ister istemez okurda acaba yazar bu çetelerin hangi grubundan sorusunu akla düşürüyor. Yanlış anlamayın size herhangi bir ithamda bulunmuyorum, ama genel algı böyle. Bendeki algı böyle en azından; biri “fetö” diye mi bağırıyor, kesin pis işlerin içine girmiştir kendini kurtarmaya çalışıyordur.

        Başka bir mesele de iktidar ve ortakları işledikleri büyük suçların üzerini kapatmaya çalışıyor ve N.G. Bozkır ismi de güçlülerin sıyrılmak istedikleri suçların faili olarak biçilmiş kaftan olduğu yorumları her kesimde işleniyor şu sıralar.

        Halbuki N.G. Bozkır’ın çok kilit noktada duran biri olduğu, eğer hakikaten devlet içindeki çeteler temizlenmek istense bu isimin vereceği bilgiler ve tanıklıklarla bütün çetelerin deşifre olabileceği yorumları yapılıyor.

        Adaletin sağlanması için çalışan, amacı sadece hakikatin ortaya çıkması olan gazeteciler çok büyük suçlara bulaşmış Nuri Gökhan Bozkır’ın suçların üstünü kapatmak için ya da gerçek faillerin gizlenmesi için kullanılmasından ciddi kaygı duyuyorlar.

        • Sayın Baran,

          Yorumunuzu dikkatle inceledim, gerekli notları tuttum, çalışmalarımı yaptım.

          Haklı olduğunuz nokta; “…suçlar gizlenmediği için “fetö” olayını kurmaları…” kısmı. Ben de şahsen; Ateist ve komünist bir fikre sahip olarak ben bile bu konuyla ilgili yargılandım. Bir “Fetö” kumpası kurulmuş ve kendilerinden olmayan herkese, herkes “FETÖ’cü” diyerek çamur atıp izinin ayıklanması aylar süren bir münakaşaya sürüklüyor. Haklısınız.

          Ancak ben N. Gökhan Bozkır olayının bu kadar basit ve ilkel olduğunu düşünmüyorum. Öz Kuv K Lığı içinde hiç kimse beni FETÖ ile ilişkillendiremezken aynı şey N Gökhan Bozkır için geçerli değildir.

          Saygı ve teşekkürlerimle…

        • Serkan Bey7in yazısında kendisinin herhangi bir gruba yakın olduğu anlaşılmıyor ama sizin mürekkebinizden uluslararası casusluk ve ihanet şebekesi FETÖ terörörgütünün elebaşısının donunun kokusu çok pis bir şekilde yayılıyor. FETÖ vardır. Ve siz de FETÖ’cü bir teröristsiniz.

  2. Ellerinize emeğinize kaleminize sağlık!Bir çok açıdan hiç bilinmeyenleri kalame alışınız ve bunu yürüklüce yapışınız bir kez daha taktirlerimizi kazandı.Diyebilecek hiçbir şey yok…Üzücü ama gerçek

  3. Yazınız çok güzel olmuş öncelikle bunu belirtmek lazım.Bir çok değinilmeyen noktaya dokunmuşsunuz.Ve sonunda sanki ‘Gökhan Bozkır’da insan evladıdır yapmayın etmeyin’ diyeceksiniz diyede korkmadım deyil ama neyseki öyle bir son olmadı.

    Diyer yandan yazınız bir çok soruyuda beraberinde getirdi.

    Sauna operasyonunda başka kimler vardı?kimler kayıt altına alındı?dava nasıl sonuçlandı?

    bu şahısın başka faili meçhul cinayetlerle alakası var mı?yazdıklarınıza göre mutlaka var?

    fetö operasyonuyla başka nerelerde kulanaıldı?

    • Sayın enes;

      Sorularınızın yanıtlarını biraz araştırmayla nette bulabileceğinizi düşünüyorum.

      Teşekkür ederim, Saygılarımla.

  4. Sayın yazar,
    Yazınız çok detaylı. Hoşuma gitti ama kafama bir şey takıldı.
    Yorumsa bir derece kabul edilebilir. Yapsa yapsa bu yapar gibi.
    Yok bilgi ise, Hablemitoğlu cinayetini bu kişi yapmışsa bu bilgiyi ilgili makamlara mutlaka zamanında vermiş olmalısınız.
    Aradan geçen zaman a bakınca biraz şüpheli geldi.
    Tam aklıma yatmadı vesselam.

    • Değerli Okuyucu;

      Öncelikle yazımda “Hablemitoğlu Cinayeti” ile ilgili iddialı açıklamalardan kaçınmak istedim. Fakat bazı cümlelerim “okuyan ve yorumlayana” göre farklı anlamlara sebep olmuş sanırım. Merhumun öldürüşü ile ilgili ben “naçizane bir yorumda” bulundum. Ve HTC kayıtlarına göre N. Gökhan Bozkır’ın telefon sinyalinin o gün, orada vermesi gibi ciddi ve medyada da yer alan bir bilgi üzerine “tahminlerde” bulundum. İhtimaller verdim. Olasılıkları yazdım.

      Tabii ki karar yüce yargınındır.

      İrdelemek istediğim konu; bir insanın nasıl bu yola girdiğidir.

      Teşekkür ederim.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz