Haydarpaşa, Sirkeci ve İltizam

2
Latest posts by Mustafa Kalabalık (see all)

Dünyanın birçok ülkesinin kursağında kalan kadim şehir “İstanbul”…

Unutmadıkları ve unutmayacakları bir kayıp…

İstanbul’da son günlerin Suriye gündemi ile karışan başka bir aynılaşma…

Tıpkı daha önceki “özelleştirmeler(!)”, bazı “sözleşmeler” ile devir edilen “Ankara Garı, Tank Palet Fabrikası“ gibi, bu sefer Sirkeci ve Haydarpaşa Garının devri..!

Ne kadar da normalleştiriliyor bazı örf, adap, ayıp, hak ve hukuk değişimleri!

Ne vicdanlar dinleniyor! 

Ne de akıllar devreye alınıyor!

Sanki birkaç kelam ile belediye arazileri, mülkleri, binaları bazı vakıflara(!) kolaylıkla onlarca yıllık devir edilmemişler gibi..!

Yıllardır vakıflara(!) yapılan bu devir, kamudan kamuya (Ulaştırma Bakanlığı’ndan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne) niye olmuyor ki şimdi..?

Bu inat! Bu ısrar neden?

Görünenin, söylenenin, dillendirilenin altında başka ne ola ki!

Görev ve dava insanı haline dönüşmek!

İnsanlar, zamanla ait olduklarını düşündükleri ve inandıkları yapılara (cemaat, siyasi parti, teşkilat, örgüt vs.) uyum sağlayıp, farkına varmadan doğal ve özgül düşünceleri ile inançlarını kaybederek, içinde bulundukları yapı hiyerarşisi açısından istenen davranışları, tepkisizlikleri ve teslimiyeti yerine getiren, kendi özlüğünden uzaklaşarak başkalarının kişisel ve çevresel çıkarlarına hizmet edecek “görev veya dava insanı” haline dönüşür.

Bazı yapılarda (cemaat, siyasi parti, teşkilat, örgüt vs.) insan, iradeyi tekellerine alıp kullananların sözlü, yazılı, talimat, tüzük gereği vs., veya akıl oyunları yoluyla sürekli telkin ettiği otoriteye koşulsuz sadakat ve itaat etmeyi görevinin bir parçası sayarak, iradeyi sahiplenenlerin istediği standart insana dönüşür ve normalleşir(!)…

Bu normalleştirme çabaları sürecinde, insanın şahsiliği, gururu, inisiyatif kullanma kabiliyet ve arzusu, özellikle toplum adına yaratıcılığı ortadan kaldırılması hedefi, irade sahiplenicilerinin öncelikli hedefleri olmaktadır…

Yapıların üyeleri, destekçileri ve demokratik gibi görünen seçimlerle sadece oy vererek hedefleri meşruiyet kazandırma nesnesi olan insan toplulukları, adeta “ikinci elden yaşamak” gibi bir mahkumiyete itilir!

Bu mahkumiyete bile isteye veya bilmeden razı gelenler, kendisine her söylenene inanan, ne öğretilirse onu doğru sayan, nereye çekilirse oraya giden insanlar hüviyetine bürünür.

Zorlama davranışlar!

‘İnsan davranışları Aristo döneminden itibaren iki açıdan değerlendirilmiştir.

Birincisi “zorlanmış davranışlar”, diğeri ise “doğal, içten ve gönüllü davranışlar”dır.

“Zorlanmış davranışlar”; dış etkenler tarafından tabiri caiz ise manipüle edilen davranışlardır.

Günümüzde kurum kültürü, parti tüzüğü ve disiplini, gayri ahlaki ve hukuki olmayan yaptırımlarla tehdit, kendilerine dayatılanların farkındalığı olup da itirazlarda bulunanların yaşam koşullarını zora sokma, iş hayatını maddi sıkıntıya sokacak girişimlerle ve engellerle manipüle etme gibi gibi… 

“Doğal davranışlar” ise; herhangi bir dış müdahale olmadan, samimi ve içten denetimli davranışlardır.

İnsan olmanın gereği yüreğinin sesini dinleme, ayıp bilme, “hak”kı tanıma, vicdanı ile cüzdanı arasına sıkışmadan olayları değerlendirme, eleştirme, fikir üretme ve düşüncelerini açıklayabilme arzusu gibi gibi… 

Doğruluk oyunu! 

Foucault’a göre davranışlar incelendiğinde iki tür özne ortaya çıkar. 

Birincisi “doğruluk oyunu” ile sergilenen söylemlerin üretildiği ve şekillendirildiği..

Yani yazımız konusundaki gibi, “doğruluk” ile resmi adıyla “ihale” adı verilen ama kurallara, vicdanlara uymayan, keyfiyete dayalı yorumlarla kamu menfaatinden ziyade özel müteşebbis(!) veya şahısların menfaatlerini gözeten, üreten ve şekillendiren…    

Topluma, insan kaynağı vasfı yüklenmesiyle ortaya çıkan, artık alenen yapılan “kayırmacılık” ile nesneleştirilen ve normalleştirilme gayreti gösterilen iş ve işlemlerdir.’

Veya Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Sayın M. Cahit Turhan’ın yaptığı gibi; 

“….Kamudan bu tip gayrı meşru taleplerde bulunmak kendilerinin benimsediği ve alışkanlık haline getirdiği bir yöntem midir?… 

Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, kendi sorumluluklarını yerine getirememenin acziyeti içerisindeki tavır ve ruh hali ile hareket eden bir şahsın, usulüne uygun bir ihale bahanesiyle, sosyal medyada yalan-yanlış ifadeler içeren videolar paylaşıp, halkımızı galeyana getirmek istemesinin amacını ve hedefini sizin engin basiretinize ve ferasetinize bırakıyorum.” diye cevap vererek, “doğruluk” üreten ve şekillendiren…    

Sahih (aslına uygun, doğru, gerçek) özne!

İkincisi ise gerçekleştirme potansiyeline sahip öznelerdir..

İkinci tür özne iktidarın rıza üretimi yoluyla henüz normalleştiremediği, doğasını koruyan “sahih özne”dir.’ 

Yani aslolan halk ise! Kamu ise! Kamu menfaati ise! 

Belli bir kişi, aile ve zümrenin kazancının gözetilmesi değil de, kamu kaynaklarından kamunun yararlanması ise!

Yapılan bu “ihale” adındaki “şey”e de, başka bir isim verilse gerek…

“İhale” değil de, “iltizam” mı? 

“Müteahhit” değil de, “mültezim” mi?

Ama adının “ihale” olmadığı kesin!

Karar sizin.. bizim.. hepimizin…

Hülasa;

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
….

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,

….
Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var.
…..

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini..

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Tevfik Fikret

Önceki İçerikSilah kaçakçılığı operasyonu.. 75 gözaltı
Sonraki İçerikDiyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı tutuklandı..
16 Ağustos 1970 Kocaeli-Gölcük-Değirmendere’de doğdu. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü ve Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün, “Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi” dalında Yüksek Lisans’ını tamamladı. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, “Siyaset ve Sosyal Bilimler” Doktora (Ö) Öğrencisi olarak dersler aldı. 2010 yılında “Öteki Siyaset”, 2013 yılında da “9. Köy’den Sonra” isimli kitapları Vadi Yayınlarından yayınlandı. 2011 yılında, Kocaeli’ndeki yerel gazete ve dergilerde yazarlığı başladı. Aynı zamanda “Kocaeli TV” televizyon kanalında, “Öteki Siyaset” isimli TV program hazırlayıp sundu. 2016 yılından itibaren de Ocak Medya’da yazarlık yapmaktadır. Özel sektörde, aynı zamanda halen yöneticilik yapmakta olan Kalabalık, Demokraside Birlik Vakfı, İnsani Değerler Derneği, Türkiye Yazarlar Birliği ve Gazeteciler Cemiyeti üyesidir.

2 YORUMLAR

  1. Tebrikler, değerli köşe yazarımız ne kadar güzel vurgulamış, aslında çeşitli dönemlerde otoriteye ram olmuş bireyler olarak hepimizin kendimize beki de şu kritik soruyu sormak kendimizle yüzleşme ihtiyacımız var.”Şu anda kendimi koşa koşa bu otoritenin kollarına atamayı istememe neden olan endişem nedir?” Sevgiyle kalın.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz