HDP Eş Genel Başkanı Temelli: Ellerinde benzin bidonu, yangına koşmaya devam ediyorlar

0

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temeli, partisinin Meclis Grup Toplantısında konuştu. “Kayyımlarla bu ülkede toplumsal barışı çökerttiler.” diyen Temelli, şunları söyledi:

“Dönüp baktığımızda bu ülkenin bu iktidarın elinde nereye sürüklendiğini çok iyi görüyoruz. Bakın size bir fotoğraf göstereceğim. Bu çöktürmenin bizleri nereye sürüklediğini görmeniz için. Bu ortada gördüğünüz kayyımdır, İdil ilçesinin kaymakamı. İdil ilçemize atanmış kayyımdır. Bir yanında jandarma komutanı, bir yanında emniyet amiri. İşte Türkiye’nin fotoğrafı budur. Böyle bir fotoğrafı 12 Eylül arşivlerinde bile bulamazsınız. Ülkenin geldiği gerçeklik budur.

Çöktürme Planının tırnak içinde başarısı budur. Bu ülkede demokratik siyaset adına hiçbir şey kalmamıştır. Toplumsal barış adına hiçbir şey kalmamıştır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen bu otoriter rejimin inşası, faşizmin kurumsallaşma sürecinin kısa bir tarihidir. Geride bıraktığımız 5 yıl Cumhurbaşkanlığı Hükümetinin, aslında sağ popülist bir iktidarın Kürt düşmanlığı üzerinden nasıl bir otoriter rejim olduğunu bize gösterir.

Bu düşmanlıktan beslenerek toplum her geçen gün daha fazla şiddet ve baskı girdabına sürüklendi. Her gün yeni bir zulüm ile karşı karşıyayız. Bu sistemin adı aslında zorbalıktır. Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi zorba bir sistemdir. Şiddet sürüyor. Şiddet mekanizmalarını da her geçen gün yenilemeye devam ediyorlar. İşte bekçi yasası denilen yasa aslında şiddetin yaygınlaşmasından başka bir şey değildir. Bütün ülkeyi zapturapt altına almaya çalışan bu iktidar bekçi yasasıyla mahallelere kadar girmenin peşindedir. Tıpkı Kürdistan’daki koruculuk sistemi gibi bugün batıda bekçi yasası ile yaratmak istedikleri şey koruculuğun sokaklara, mahallelere taşınmasından başka bir şey değildir.

Toplumu terörize ederek, bütün memleketi terörize ederek, şiddet eliyle ülkeyi iktidarda durmaya çalışıyorlar. Bitmeyen bir gecenin, bir kabusun içindeyiz. Bu kabusun nedeni bu iktidardır. Bugün dönüp İdlib’e baktığımızda bütün bu meselenin son fotoğrafını İdlib’de görüyoruz. Bu iktidarın, dünya sistemi nedir, uluslararası ilişkiler, dış politika nedir, bu konularda hiçbir fikri yok. Bu iktidar emperyalistler arasındaki gerilimlerden kendisine çıkar sağlamaya çalışan bir iktidardır.

Suriye politikası dediğimiz politika tam da bunun üzerine oturuyor. Bir gün Rusya, bir gün ABD’nin kapısını çalarak bu kaostan, istikrarsızlıktan beslenmeye ve bununla ayakta kalmaya çalışan bir iktidar var karşımızda. Tek dertleri Kürtlerin kazanımlarını yok etmek, tek dertleri Kürt düşmanlığını canlı tutmak, tek dertleri bölge halklarının demokratik kazanımlarının kökünü kazımak. İşte bu anlayışla Orta Doğu’yu bir yangın yerine çevirdiler, ellerinde benzin bidonu yangına koşuyorlar. 10 yıl boyunca sürdürülen bu politika ile geldiğimiz yer ortadadır. Şimdi sona yaklaştıkça yitirilen canlar artıyor. Yok olan kaynaklar artıyor. Mülteci krizi çok daha büyük, içinden çıkılmaz bir sorun yumağı haline gelmeye devam ediyor. Bu sürüklenişe hızla ve bir an önce son vermeliyiz.

Bakın İdlib’de son yaşananlardan sonra Cumhurbaşkanı apar topar Ukrayna’ya gidiyor, orada görüşmeler yapıyor. Ukrayna’ya 200 milyon liralık kaynak aktarıyor. Bu ülkenin kaynaklarının nereye gittiğinin göstergesi. Ne yapacak bu 200 milyonla Ukrayna? Bizden silah alacak. Kimden alacak? Damatlardan, damadın ürettiği SİHA’ları alacak.

Cumhurbaşkanın aklı fikri damatların bilançosunda, bunu pazarlama peşinde. Ukrayna’ya para veriyorsunuz, bu para ile Ukrayna sizden silah alıyor. İşte militarist ve tüccar aklına tutsak olmuş bir akıl ile karşı karşıyayız. Bunca kıyamet yaşanırken Cumhurbaşkanı Ukrayna’da insanlara müjde veriyor, diyor ki ‘serbest ticaret anlaşması çok yakında hayata geçecek’. Bu kim için, hangimiz için müjde? Bu sadece etrafındaki bir avuç iş insanı için müjde olabilir.

Ama bu ülkenin çözümü başkadır, başka bir iktidardadır. Bu iktidar İttihatçıdır. Bitmeyen İttihatçı aklı yeniden yeniden üretmektedir. Bu yüzden de her meseleye hamasetle yaklaşmakta; barış ve demokrasi adına ne varsa tüketmektedir. Biz de diyoruz ki hamasetle değil, barış ve demokrasi politikası ile hareket etmeliyiz. Türkiye’nin hızla demokratikleşmesi, dış politikasını da demokrasi ve barış eksenine oturtması bir zarurettir.

Bakın geçtiğimiz günlerde İsrail Filistin sorunu yüzyılın anlaşması adıyla yeniden gündeme geldi. Yüzyılın Planı adını verdikleri planı Trump, yanına Netanyahu’yu da alarak açıkladı. O açıklamada Filistinliler yok. O açıklama ile siz yüz yıllık bir barışı var edemezsiniz. Filistiniler, filistin halkının temsilcileri olmadan ortaya koyduğunuz çözüme çözüm denilmez.

Tıpkı Erdoğan gibi Trump da, Netanyahu da, Putin de Ortadoğu’daki çözümsüzlükten beslenmeye devam ediyorlar. Kendi ülkelerindeki otoriter rejimlerin bekası için Orta Doğu halkları üzerinde tepinmeye devam ediyorlar. Eğer gerçekten bir çözüm var etmek istiyorsanız bu ancak ve ancak Orta Doğu halklarının kendi çözüm planları ekseninde gelişebilir.

Bunun dışında bir şeyin çözüm olarak adlandırılması mümkün değil. Tam tersine bu dayatmalar Orta Doğu’da şiddeti de, savaşı da gerilimleri de büyütmeye devam edecek. Filistin meselesi dediğimiz şey o denli karmaşık ve derin ki, sadece Filistin dışında 5 milyondan fazla Filistinli yaşıyor. Yerlerinden edilen Filistinlilerin durumu bu denli vahim bir tablodur. Bu meseleyi konuşurken bütün bu dinamikleri bütün gelişmeleri dikkate almadan konuşmak, yok saymak her şeyi İsrail devletinin aklı ile çözmeye çalışmak çözümsüzlükten başka bir şey değildir. Ortadoğu’da en temel sorun aslında bu; Orta Doğu halklarının beklentilerini karşılamaktan uzak otoriter rejimlerin dayattığı çözümsüzlükler.

Bugün Filistin halkının karşı karşıya kaldığı durum aslında bizim yabancısı olduğumuz bir durum değil. Hepimizi şaşırtacak kadar büyük benzerlikler gösteren gelişmeler yaşıyoruz. Bugün bu ülke iktidarının Kürtlere dayattığı politikalar ile İsrail devletinin Filistin halkına dayattığı politikalar arasında inanılmaz benzerlikler vardır. O yüzden de İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerin bu kadar iyi olmasına şaşırmamak gerekiyor. Bakın İsrail Filistin’de ağaçları kesiyor, özellikle de zeytin ağaçlarını kesiyor. Türkiye Afrin’de zeytin ağaçlarını ele geçiriyor, zeytinleri çalıyor. Afrin halkının zeytinlerinin üzerine konuyor. İsrail – Filistin halkının hafızasını silmekle meşgul, aynı şekilde Türkiye’de bu iktidar Kürt halkının hafızasını silmekle meşgul. Evet kültüre saldırıyor, Kürtçe’ye saldırıyor akla hayale gelen her türlü yöntemle bir hafıza silme faaliyetinden başka bir şey hayata geçirmiyor.

Filistin meselesinde İsrail devleti herhangi bir adım atmışsa burada yine hamaset, yine boş lafları dinlemeye devam ediyoruz. Ama bunun arka planında ne mi görüyoruz? Örneğin İsrail vatandaşıysanız bu ülkeye vizesiz giriyorsunuz ama Filistin vatandaşıysanız vize uygulanıyor size. Dolayısıyla bu, ülke politikalarını anlamanın bir yoludur bu.

Depremde Kürtçe konuşan görevli sanmayın ki Kürtçe bildiği için istihdam edildi. Kamusal alanda kendi dilinizde hizmet alamıyorsunuz, anadilinizde savunma yapamıyorsunuz, 112’de mesela Kürtçe yok. Anadilinde eğitim yasağı başta olmak üzere tüm yasaklar kalkmalıdır.

Faşizmin kurumsallaşması için adım atacaklar. Yerel inisiyatifleri yok edecekler. Yerel demokrasinin gelişmesi, yerelin özerlik alanına bağlıdır. Yoksa sadece bir parlamentonuzun olması sizde demokrasi olduğunu göstermez. Özerklik kırıntılarına bile tahammül edemeyen iktidar bunları da kaldırmanın peşinde. Tüm seçilmişler kayyumcu zihniyete karşı birlikte mücadele etmeli. Kayyum rejimine kılıf arıyorlar. İnsanları, halkları, bölgeye terörize ederek bu rejimi sürdürmeye devam edecekler.

TÜİK rakamları çarpıtmaya devam ediyor. Enflasyon sepetinde çok seçiciler. En fazla fiyat artışının olan kalemleri kaldırıyorlar. TÜİK’in enflasyonu sahici değil. Asgari ücretliye yapılan zam bir ayda bitti. İnsanlar faturaları ödeyemiyor. Taksitli doğalgaz dönemi başladı. Elektrik, doğalgaz fiyatlarındaki artışlar yoksulluğu yaygınlaştırıyor. Ama ben umutluyum, bununla baş etmek için inanıyorum ki Diyanet İşleri Başkanlığı yine mutlaka bir fetva verecektir.

Kızılay’a yardım gündeme geldi. Kızılay üzerinden Ensar Vakfı’na aktarılmış. Çok iyi kazanmışlar, nasıl kazanmışlar ki kazançlarının bir kısmını Ensar’a aktarmışlar. Kamuya vergi zararı yaratma peşindeler. İşte yolsuzluk ve talan aklı budur. Bu akıl ülkeyi daha fazla yoksullaştırmaktadır. Bu iktidardan kurtulmak için daha büyük adımlar atılmalıdır.

23 Şubat’taki kongremize herkesi bekliyoruz. Gelin birlikte demokrasi ittifakını var edelim. Bu iktidardan kurtulmanın yolunu bulalım. Bu kâbusa hep birlikte son verelim. Şimdi demokrasi ittifakı inşa etme zamanıdır. Halkların, emekçilerin, kadınların beklentilerine hep birlikte çözüm üreteceğiz. Tüm toplumu kucaklayan, herkes için siyaset diyeceğiz. Demokrasi ittifakıyla iktidara yürüyeceğiz.”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz