Hiçlik Hali

2

2012 yılında Dünya’ya serbest düşüş atlayışı gerçekleştiren ve saatte 342 km hızla ses duvarını aşan Felix Baumgartner yaşadığı tecrübeyi şöyle açıklamış: “Dünya’nın tepesindeyken kibrinizden eser kalmıyor. Ne kıracağınız rekorları, ne de elde edeceğiniz bilimsel verileri düşünüyorsunuz. Tek istediğim sağ salim Dünya’ya dönebilmekti. Bazen ne kadar küçük olduğunuzu anlamak için çok yükseğe çıkmanız gerek”.

“Hiçlik Hali’ni düşünmemelisiniz, çünkü hiçlik-hali varoluşun hallerinden biridir. Hiçlik-halinin-hiçliğini düşünmemelisiniz” diyor Dalay Lama. Bunun sindirilmesi için bir süre duraksamak ve düşünmek lazım. Düşünmeyi becerebilirsen, epey derine inersin.

Dinlerin ilginç yanı da bu; hepsinin hayatı küçük bir musibet, yıldırıcı bir engelli koşu parkuru, ruhuna yapışmış iğrenç bir sakız parçası olarak görmeleri.

Dinin hiç bir zaman bir şey sunması gerekmez, sunmayı vaat etmek yeterlidir. Kurtuluş her zaman köşe başındadır. Yolun biraz aşağısında. Dinin sunduğu şey, yakıt deposunu doldurmaktır. O deposunu doldurmakta olan bir depo doldurucuydu. Bu ikna etmeye dair ve ben ikna edici olabilirim.

Benden maddi bir menfaat beklemeyen çevremdekiler; dürüst ve efendi biri olduğumu söyler. Kendimi bildim bileli; insana sabit bir gelir sağlayacak olsa dürüstlüğü ve efendiliği göz ardı etmezdim, fakat sağlamıyor. Her şeyden önce, Tanrı oyununda; hiçlik-halinin-hiçlik-halinde biraz daha “hiçlik” isteniyorsa, tedarikçi anca kendiniz olursunuz.

Talih… Her şey talihe bağlıdır. Onsuz yolun karşısına geçemezsiniz. Onsuz yataktan kalkamazsınız. Aynı fikirde değilseniz, acele etmeyin. Her şey talihtir; talihiniz kötüyse, ne yapsanız nafile.

Kimi zaman talihi dönmüş kumarbazların yapması gerekeni yapmalısınız. Bahsi ikiye katlamalısınız. Kaybetseniz, yine katlayın. Başladığınız meblağı geri kazanıncaya kadar katlayın. Kendi adıma bahsi ikiye değil, dörde değil, yüze katlamam gerekiyor ki kaybettiklerimi kısmen geri kazanmış olayım. Buradaki kastım kumar iddia hırsı falan değil, efor olarak daha çok çalışmak üzerinedir, yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermeyelim. Deli dolu saçmalıkta yorumlar geliyor kimi zaman…

“Ne haber?” sorusuna verilebilecek benimsenesi bir nihilist antisosyal cevabıdır normalde:
“Hiç…”
Anxiety denen organik oluşumu tanımlayabilitesi de yüksektir aynı zamanda.

Çokça bilinen bir menkıbedir. Bilmeyenler için tekrarında beis yok…

Nasrettin Hoca’ya sormuşlar:
-Kimsin? “Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.” Dudak büküp önemsemediklerini görünce, bu defa Hoca sormuş: – Sen kimsin?
“Mutasarrıf” demiş adam kabara kabara.
“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş gene Nasrettin Hoca. – Herhalde vali olurum.
– Daha sonra? – Vezir
– Daha daha sonra ne olacaksın? – Bir ihtimal sadrazam olabilirim. – Peki, ondan sonra?”
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş: “Hiç.”
– Daha niye kabarıyorsun be adam! Ben şimdiden, senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: “Hiçlik makamında!”

Makam, zenginlik ve sağlık geçicidir. Önemli olan bunlara sahipken değerini ve sonu olduğunu bilmektir.
Hz. Mevlana ise hiçlik makamında olduğunu şöyle anlatmış: “Sen benim bu alemde ünümü duymadın mı hiç? Ben bir hiçim, hiç!’’

Hasan Ali Yücel mısraları ile sözü ehline bırakayım:

Varlığı, yokluğu sordum özüne,


Sustun, bir damla yaş geldi gözüne.


Ölüm nedir dedim bakıp yüzüne,

Yüzüme bakıp da hiç dedin bana.

Kelamı da dil üstadı Necip Fazıl Kısakürek noktalasın:

Âlemin küfre göre, hem başı, hem sonu “hiç”…


”İki hiç” arasında varlık olur mu ki hiç?..

2 YORUMLAR

  1. Siyasi menteşe çakılmamış yazılarınızın tadına doyum olmuyor Veysi bey, kıvamında yapılmış tadımlık Antep ezmesi gibi daha olsa da yesek.. Menteşeyi sağlam çaktığınızda siyasi içerikli yazılarınızın da hakkını teslim etmek lazım ama bazen siz menteşeyi sağlam monte etseniz bile kullandığınız ahşap menteşe olarak kullanılmaya uygun değildir belki.. Bu günki yazınız kısa ama çok istifade ettim. Kaybetsek bile katlamaya devam….

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz