İktidar Belediyelerin Yardımıyla Neden Uğraşıyor?

0

Siyasi iktidar ardarda belediye yardım kampanyalarını durduruyor, hesaplarını bloke ediyor, aşevlerini çalışamaz hale sokuyor.
Bunu tam da bu yardımlara en çok ihtiyaç duyulan zamanda yapıyor.
Ali Babacan’ın deyimiyle cephanenin tamamının kullanılması gereken günlerde cephanesini kullanmak isteyenlere ‘dur’ deniyor .

Bu tuhaf tavrı iktidar cenahına sorduğumuzda ‘devlet içinde devlet mi olur?’ şeklinde cevaplanıyor.
Aslında bu açıklama kimseyi tatmin etmiyor. İktidarın gerçekten yardım kampanyalarına mani olmak için bu denli ısrarlı ve kararlı olmasının gerçek nedenini herkes merak ediyor.

Yardım sürecinde insanların muhalefet ile yakınlaşmasının önüne geçmek için, deyim yerindeyse ‘Korona ile mücadele eder gibi’ mücadele ediliyor.
İktidar en güçlü olduğu yerden yani sürdürülebilir yoksulluktan Korona günlerinde kan kaybetmek istemiyor.

Korona söyleşilerinde görüşüne başvurduğum herkesin ayrımsız hemfikir olduğu, yani sadaka ekonomisinde iktidarı kaybetmenin aslında iktidarı ilelebet kaybetmek olduğunun bilinci ile hareket ediliyor.
Buna sessiz çoğunluğun sesi olma stratejisi de diyebilirsiniz. Hem çoğunluk olmak hem sesi çıkmamak ve birilerinin onun yerine konuşması. Bu aslında AKP formülü diye aktaracağımız basit iş modelinin ta kendisiydi.

Ekonomideki Korona paketlerini evirip çevirdiğinizde elinize ya vergi ödememek ya da kredi çekmek geliyor. Üstelik vergi de herkes değil sadece seçimlik sektörler için ertelendi.
Çalışma ödenekleri vs ise sadece en alt gelir dilimlerine göre tanzim edilmiş.

Ülkedeki yoksulluğu korona günlerinde dahi korumak, kollamak ve koronasız günlerde bu yoksulluğun üzerinde iktidarı idame ettirmek stratejisi, gizli değil aleni olarak uygulanıyor.

Bütün bu süreçte vicdanen kendini sorumlu hisseden, kaynaklarını halkla paylaşmak içim çırpınanlara ise ‘dur’ deniyor.
“Arazi benim, sen buraya inşaat yapamazsın!”

AKP uzun iktidarında hep övündüğü sosyal yardımların ülkenin vergi üretemediği günlerde kontrolü dışında dağılmaması için kanının son damlasına kadar savaşıyor.

Hiçbir yoksulun karşısında muhalif renklerin dost elini görmemesi için ne gerekiyorsa yapıyor. Bu yardım stratejisinin, bu zamana kadar göze batmadan vergilerden, “İstanbul’a ihanetten” gelen rantlardan ve sair gelirlerden aktarımı mümkündü. Bugünse Veysel Ulusoy’un deyimiyle işsizlikten değil gelirsizlikten söz ediyoruz.

İşletmeler, fabrikalar, üretim tesisleri eğer gıda, temel temizlik vb alanlarda faaliyet göstermiyorlarsa gelirlerinin tamamını kaybetmiş durumdalar. Hizmet sektörü, turizm, eğlence ve restoranları benzer durumdakilerle oyunun dışında kaldı.
Bankalar öteleyemedikleri mevduat faizini çatır çatır ödeyip, son bir gayretle kredi taksitlerini Haziran’da Allah Kerim moduna aktardı.

Memleketin hiçbir ekonomik birimi, memleketin toptan duracağı bir gün hayal etmemişti. Bu ne bayram tatilidir, ne kara kıştır, ne de depremdir. Bu hepsidir. Tüm felaketlerin tek bir güne sığdığı günde bizim ihtiyaç duyduğumuz tek bir kurum vardır. O da topu ve tüfeğiyle ülkenin duran çarklarını çevirecek devlettir.

Bu görevini yapmadan sanki olağan günlerdeymiş gibi, insanları bankaya kredi çekmeye yollayan, en asgari maaş baremi ile tüm harcamalarını telafi et diyen bir devlet hiç de teyakkuz görüntüsü vermemektedir.

Daha krizin ilk gününde ‘ödemeyene mücbir diyeceğiz’, ‘kirasını ödeyemeyen tahliye edilemeyecek’ denilerek hukuksal koruma kalkanı yaratılmıştır. Oysa kira alan da belki başka birinin kiracısıdır. Marifet batana ‘güzel adamdı’ demek değildir. Marifet adamı batırmamaktır.

Memleketin bütünü birbirini deviren domino taşları gibi potansiyel bir ekonomik kriz tetikçisi halindedir. Bu dominolardan biri düştüğünde arkasında düşüreceği belki yüzlerce belki binlerce taş olacaktır.

Devletin asli görevi büyük resmi toparlamakken akıl almaz bir tercihle belediyenin aş eviyle, fukaraya gidecek koliyle uğraşılmaktadır.
Bunun gerekçesi basit biçimde anlaşılmaktadır. AKP için oyun kalitesi değil kantitesi değerlidir.

Memleketin yoksul tabanında bir kayıp yaşamaktansa ekonominin duran çarklarında acı çekenlere “başınızın çaresine bakın geçecek” demek arasında tercih yapıldığı aşikardır.

Ekonomi bakanı ortalık alev alevken “büyük keşiflerin arifesindeyiz” diyerek hala popülizm avına çıkabiliyor. Bu söylemlerin varacağı noktayı tahayyül edemiyorum.

Ancak iktidarın bildiği hikayeden şaşmaya, oy tabanını muhafazaya and içtiği aşikar. Koronanın ekonomiyi kusursuz fırtınasıyla biçtiği günlerde hala seçim stratejisiyle yol alan bir iktidarımız var.

Bütün bunları aklımızın alması mümkün değil. Koronanın akıl almazlığı ile takım oluşturan bir durum ile yüzyüzeyiz. Belki de biz aslında hep Koronanın kabusundaydık da, bütün bunları tam da o yüzden yaşamaktayız.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz