İktidarda güven bunalımı

0
Latest posts by Emrullah Bayrak (see all)

Güven; korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu; bir şeyden umulan, beklenen niteliğe inanıp ona göre davranma.

İnsani ilişkilerin temelini hiç şüphesiz güven duygusu oluşturuyor. Güvenin olmadığı bir yerde huzur da yoktur. Kişilerin kişilere güven duyacağı gibi kişilerin kurumlara da güveni söz konusudur. Neresinden bakarsanız bakınız güven, toplumsal hayatımızın vazgeçilmezleri arasında ilk sırada yer almaktadır.

Duygularımız, davranışlarımız, beklentilerimiz hep güven üzerine inşa edilmektedir.

Araştırma şirketleri güven konusunda sürekli kamuoyu araştırması yapıyor. Ortaya çıkan sonuçlara göre son yıllarda en büyük güven kaybı yaşayan kurumların başında ise adalet ile siyaset geliyor. 

Ipsos araştırma şirketinin 23 ülkede yaptığı çalışmaya göre dünyada en çok güvenilen meslekler, sırasıyla bilim insanları, doktorlar ve öğretmenler. 

Son sırada ise politikacılar bulunuyor. 

Araştırma sonuçlarına göre bu sıralama Türkiye’de de değişmiyor. Çevremizde küçük bir anket yaptığımızda dahi çok rahatlıkla aynı sonuca varabiliyoruz.

Aslında bana bu konuyu yazdıran sebep, koronavirüs istatistikleri üzerinden başlayan tartışmalar. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın her gün ya canlı yayınla veya twitter hesabı üzerinden paylaştığı virüsle ilgili bilgiler, toplumda yeterince karşılık bulmuyor.

Açıklanan bilgiler hepimizi sevindirecek türden olsa da “Bir bit yeniği var” denilerek şüpheyle yaklaşılıyor.

Yabancı devletlerin konuya ilişkin Türkiye’ye yönelik ithamlarını ise politik buluyorum. Zaten kendi toplumunu ikna edemeyen bir iktidar için dışarıdan söylenecek sözlerin de bir anlamı yoktur. 

Benim için asıl olan.. Nasıl olur da hükümetin en yetkili ağzından çıkan rakamlar, toplumun tüm kesimleri tarafından güvenilir kabul edilmez?

Cevaplanması gereken soru budur. 

Benim cevabım ise iktidardaki güven bunalımıdır. 

18 yıllık AK Parti iktidarının ilk dönem kazandığı güven duygusu, özellikle 2010 sonrasında hızlı bir inişle aşağılara düştü. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibinin, eskiden her söylem ve eylemi toplumun büyük bir çoğunluğunda, AK Parti’yi desteklesin veya desteklemesin, makes buluyordu. 

Artık bu durum tersine dönmüş vaziyette. 

AK Parti iktidarı, inandırıcılık noktasında ciddi sıkıntılar yaşıyor. Söylemleri, eylemleri, icraatları kendi taraftarları da dâhil sorgulanıyor. 

“Ne derse baş göz üstüne” denmiyor.

Söylem ile eylem arasındaki açı büyüdükçe büyüdü. Bundan olacak ki, son yıllarda yapılan seçimlerde de birinci parti çıkmasına karşın AK Parti’nin oyları inişte.

Güven endeksi inince baskı endeksi yükselmeye başladı. 

Oysa tarih boyu baskıyla güven elde edildiği görülmemiştir.

Güven endeksi düşünce iktidarın tahammül sınırları da daraldı.

Bunun göstergelerinden biri, resmi açıklamaların dışında karşıt açıklama yapanların üzerine sertlikle gidilmesidir. Resmi söylem dışında dile getirilen düşünceler, eleştiriler çatık kaşla muamele görüyor. Çoğu zaman söylem sahibinin başına işler açıyor.

Bunlar, kendine güvenen bir iktidarın vereceği tepkiler değildir.   

Bakmayın benim “sertlik” veya “çatık kaş” dediğime; başkaları bu durumu “Despotizm”, “Tek Adamlık” olarak görüyor. 

Bu durum bizleri farklı fikirlere kapanma, tek başına hareket etme, uyarıları dikkate almama, adaletten kopma gibi bir ülkeyi felakete sürükleyecek neticelere götürüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, koronavirüs salgını sonrası Türkiye’deki siyaset anlayışının da köklü bir sorgulamaya tabi tutulacağını söyledi.

Bu sorgulamaya şu an yürüttüğü kendi siyaset anlayışı da dâhil olacak mı; onu şimdiden kestirmek güç. Ama anladığım kadarıyla burada kastettiği muhalefet partilerinin siyaset tarzı.

MHP’nin desteğiyle iktidarda duran AK Parti’de, yakın bir zamanda siyaset değişikliği beklemek hayal olur. 

Anlayış değişmediği sürece de iktidardaki güven bunalımı derinleşecektir. Güven zedelendikçe de toplumla olan bağlar zayıflayacaktır. Bu zayıflık, aynı zamanda bizlerin iktidarın gittikçe sertleşen yüzüyle daha sık karşılaşacağımız anlamına da geliyor.

Önceki İçerikDünya Sağlık Örgütü: Salgın bitme noktasından çok uzak
Sonraki İçerikOruç Tutanların Kazanımları
1978 yılında Erzurum'da dünyaya geldi. Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Tv ve Sinema Bölümü mezunu; Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu; Atatürk Üniversitesi Adalet Meslek Yüksekokulu mezunu. 2001 yılında gazetecilik hayatına başladı. Erzurum'daki yerel gazetelerin çeşitli birimlerinde 3 yıl çalıştıktan sonra Diyarbakır ve Ankara'da Parlamento Muhabirliği başta olmak üzere çeşitli alanlarda 11 yıl gazetecilik yaptı. 2017 yılından itibaren ise Ocakmedya'da yazmaya başladı. Halen Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümünde Yüksek Lisans yapmaktadır.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz