‘İslam ve İslam ahlakı’ mı dediniz, onlar da ne?

0

Müslüman olmak demek; İslam’a inanmak, tabi olmak ve hayatında İslam’ın prensiplerini uygulamaya çalışmak demektir. Müslümanın ahlakı da, kaynağı Hz. Peygamber’e dayanan ve Müslümanda bulunması gereken en tepe noktadır. 

Komşusu açken tok yatmamak, 

Kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemek, 

Daima güleryüzlü ve iyi niyetli olmak, (iyi niyetli olmak demek aynı zamanda hayata pozitif bakmak demektir) 

Hz. Peygamber, insanlar içinde peygamberlik vasfını kullanmak istemezdi, elinin öpülmesini hoş karşılamazdı, 

‘Cennet anaların ayakları altındadır’ diyerek kadınlara verdiği değeri göstermiştir. (Burada da şunu belirtelim ki, o zamanlar kadınlar evlenir ve hemen çocuk sahibi olurlardı, onun için anne olmak kıstas değil, kadın olmak saygıya layık olmaktı) 

Bağışlayıcıydı, Vahşi’yi bile affetmişti, 

Kimseye kin duymazdı, 

Adaletliydi ve onun adaleti Hz. Ömer’e temel kaynak olmuştu…

Bu ve benzeri güzel ahlaki özellikler İslam’a inanan/uyan Müslümanların önlerinde hazır bulunan örnek davranışlar. 

Neden böyle bir başlık atmak zorunda kaldım? 

Çünkü içerikten tamamen uzak olan Din/İslam muhabbeti yapılmakta. Gençlerin deyimiyle sanki geyik muhabbeti gibi bir din algısı. 

Sosyal medyada sunulan resimler, örnekler, iletiler ve hikayeler…

Gençliğimde bir yazı okumuştum. Hz. Peygamber kalkıp evimize gelse, acaba neleri saklama ihtiyacı hissederiz? Neleri yapmak için öne çıkar ve neleri yapmıyor gibi yaparız? 

Ben Hz. Peygamber’i de geçtim, o zamanlardan bir sahabeyi de geçtim. Daha dün diyebileceğimiz mesela 1950’li yıllardan bir kişi, bugünkü Müslümanları, Müslüman toplumu görse, sanırım dumura uğrar. 

Sürekli bir İslam ve din muhabbeti. Sürekli bir dindarlığı, Müslümanlığı şov gibi gösterme ihtiyacı. Ama içeriğe, yaşanan hayata bakıyoruz, kocaman bir aldatmaca. 

Ya acaba toplum olarak bunları görebiliyor muyuz, farkında mıyız? 

Nereden nereye gelindiğini algılayabiliyor muyuz? 

İslam’ın toplumsal prensiplerinden bahsetmek artık gerçekten lüks. Faizin haramlığı, hukuk ve insan hakları, devletsel ve toplumsal adalet, gelir dağılımındaki eşitsizlik, kazancın haksız vergilendirilmesi, azınlıkların ve diğer din mensuplarının değeri ve hakları, yönetimin İslam’ın tavsiyelerine göre şekillenmesi, şehirlerin ve toplumun İslam’ın tavsiyeleri ile güzelleştirilmesi…

Bu ve benzeri konuları konuşmak lüks ve hatta safdillik. 

Ulvi değerlerden bahsedenlerin, yaşantılarının konuştuklarına tamamen zıt olması toplumsal bir hastalık halini aldı. Toplumda büyük yığın hep aynı olunca da herkese normalmiş gibi geliyor. 

Anormaliz. 

Normal bir toplum böyle olmaz. Hele ki, %99’u Müslüman diye böbürlenilen toplum hiç böyle olmaz. 

İnsan mı değil mi anlaşılmayan iki varlığın, trafikte olan hamile bir kadının aracını parçalamaya çalışması ve sonrasında ürettikleri yalanlar da, bu anormalliğin en bariz örneği. 

Bırakın dinin prensiplerini, insan olmanın en temel değerlerini bile göremiyoruz. Aile içi şiddet, kadınların öldürülmesi, tacizler, caddelerde öldürülen insanlar ve benzeri şiddet olaylarını o kadar kanıksadık ki, bunlar artık sıradanlaştı. 

Alıştık artık bu şiddete. Şiddet sevici Müslüman toplum haline geldik. Bakar mısınız, şu iki sıfatın aynı cümledeki görünümüne: Şiddet sevicilik ve Müslüman…

Toplum absürd, anormal, sıradışı hale geldi. Normallik nedir hatırlanamıyor. Ve bir de bunların üzerine, beni daha da şaşırtan şey de şu: Toplum bu anormallikteyken, İslam’daki ‘azimet-ruhsat’ tan bahsedip, şartlara göre İslam’ın yeniden anlaşılmasından bahsedince de, ‘çok bilmiş Müslümanlar’ homurdanıyorlar. 

Ya sizler zaten anormali yani ruhsatı yaşıyorsunuz. 

Ya sizler zaten İslam diye diye gayrı-İslami yaşıyorsunuz. 

Bunu belgelemek mi acaba sizleri rahatsız eden? 

Sevgi ve Bilgiyle kalın

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz