İstanbul Kedileri, New York Farelerine Karşı

0

Sırtımızda dünyanın derdini taşıyarak 2019’un da son iki ayına girmek üzereyiz.
Öyle bir Cumhurbaşkanımız var ki, dünyanın eşitsiz politik iklimini kendine hedef seçmiş.
“Dünya 5’ten büyük” diyerek bu eşitsizliği çözmenin yolunu arıyor. 

Türkiye’de dert bitmiyor.
Aynı anda uğraştığımız dertleri ve gündemimize giren konuları ortalama Avrupa ülkesi abartmayalım ama 10 yılda yaşamıyor desek, yanlış olmaz.
Bizde var-yok veya beka dediğimiz kavramın üzerine bina edilen bir yoğun iç siyaset hakim.

Dünyayı hem yeniden kuruyor, hem yeniden kurtarıyoruz.

Dünyanın pek de umrunda yahut haberi olmayan bu faaliyetin yerine başka konulara odaklandığını, bizim ise bundan nasibimizi alamadığımızı söylemekle mükellefim.

Bunun canlı bir örneğini biz Suriye ile yatıp kalkarken, gözlerden kaçtığını ve o yoğun gündemde değinmenin abes kaçacağına kuşku olmayan bir haber özelinde gördüm.

Londra’daki Doğa Tarihi Müzesi uluslararası bir yarışmanın sonuçlarını açıkladı. Doğal ve vahşi hayat fotoğraflarına dair bir yarışma idi bu. 1.liği bir tilki ile bir marmotun (Tibet civarında yaşayan bir tür sincap) anlık halinin kazandığı yarışmanın diğer kategorileri de nefes kesici görüntülerle arz-ı endam etmekte.
‘Bu resimlerin arasında acaba bir Türk fotoğrafçı veya bu coğrafyadan bir örnek olur mu?’ diye tabii merak ediyorsunuz.
Hem bizim kendi doğal yaşamımıza verdiğimiz hasarlar, hem de bu tür faaliyetlerin biraz da gerektirdiği konfor alanı içinde, bu konuda pek de bir örnek görmeyi ummadım. Fiilen de durum buydu.

Lakin resimlerin arasındaki sıradan bir lağım faresi grubunun, şehir peyzajındaki görsel sunumu kafamı biraz karıştırdı. Bu da aslında bir kategori birincisi. Şehirde vahşi yaşam kategorisi.

Bu kategoride fare ailesinin karanlık ve biraz da flu birlikteliğinin objektife yansıyan hali birinci olarak kaydedilmiş. Açıkçası fotoğraftan çok anlamasam da, sinema kökenim ile kamera arkasında geçirdiğim süre bana bu fotoğrafın hem tema hem de görsel olarak çok da cazip gelmesine engel oldu.
Fareyi çok da vahşi bulmadım desem yanlış olmaz. Zaten Allah’ın metropolünde fil bulacak değiliz ya.
Ama girişte zikrettiğim üzere; ülkemizin dünyayı kurtarırken dünyadan da bir miktar koptuğuna delalet ettiğini düşündüğüm ruh hali ile, bu yarışmada neden bizim şehirlerimizin serbest gezen kedileri ve köpeklerinin birinciliği alamamış olduğunu kendime sormadan edemedim.

İstanbul’un muhteşem peyzajının mütemmimi olan başta kediler ve sonrasında köpekler en az bu antipatik fareler kadar güzel görsel tablolar sunmalıydı. 

Veganların eleştirdiği şekilde “türcülük”yapıyor değilim. Lakin sadece instagramda dahi bu resimdekinden çok daha sempatik kedileri İstanbul’un sokaklarında bulabilirsiniz.

Geçtiğimiz günlerde sahilde dolaşırken bizzat çektiğim kareye yansıyan tekirin, basamağa sırtını veren özgüvenli pozu bunlardan sadece biri. Bu pozun ‘bu şehrin sokakları benimdir’ mesajını tüm İstanbullular yakından tanır.

Fotoğrafın sanatsal yönünü bilmem ama 100 kişiye ‘şehrini hangi fotoğrafla hatırlamak istersin?’ diye sorulsa, herhalde çoğunluğu benim kedili fotomu bu fare topluluğuna tercih eder.

Türk fotoğrafçıları bu yarışmaya resim yollamıştır, belki de sokak kedilerimizden yüzlercesi fare görseli ile rekabet etmiştir. Bilmiyorum. Ancak ister yarışmada kaybetmiş olalım, isterse yeterince bu yarışmaya ilgi göstermemiş olalım, netice değişmiyor.

“Türkiye dünyanın gündemini ıskalıyor.”

Bu fotoğrafların içinde en az bir fotoğraf da Türk fotoğrafçılara ait olmalıydı. Özellikle şehrimizde yani İstanbul’da onca fotojenik sokak hayvanı içinden bir ya da bir kaçı bu yarışmada birincilliği kapmalıydı.

Türkiye’nin dünyadan oldukça koptuğunu, yüksek politika ve geleceğe adanmış kurtarıcı misyonların bugünü ıskaladığını söylemek gerek.

2023’den 2053’e, oradan 2071’e adreslenen “hedef yıllar”, bugün 20 yaşındaki insanlara en erken 55 yaşında belki de 73 yaşında güzel günler vaad ediyor. 40’ında olanların bugünleri görmesi bile hayal.

Zaten diş kesmezken güzel günü kim ne yapsın?

Nasrettin Hoca’nın kıyamet tanımını anımsayın:
Hoca’ya “kıyamet ne zaman kopacak?” diye sormuşlar.
“Hangi kıyamet?” demiş, Hoca.
“Hocam, biz bir tane biliyoruz, kaç tane kıyamet var?” demişler.
“Sizin bildiğiniz kıyamet başka” demiş, Hoca.
“Benim bildiğim iki kıyamet var; hatun ölünce küçüğü, ben ölünce büyüğü kopacak!”

İnsan dediğimiz zerre dünyayı hafsalasına sığdıracak kadar kocaman bir imge ile yaşar.
Bu imge biz varsak vardır, biz yoksak yoktur.

Türkiye hayallerin ertelendiği güzelliklerini sunmaktan aciz bir ülke olmamalıdır.
Son yılların Türkiye’de matah bir faaliyet olarak sunduğu bu erteleyen ruh halinden çıkma zamanı gelmemiştir.
Çoktan geçmiştir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz