Kılıçdaroğlu: Tam kapanma kararı doğru; Erdoğan’ın bir sosyal program açıklamasını bekliyoruz

0

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Meclis Grup Toplantısında konuştu. “1915 olayları acıdır, gerekirse incelenmelidir. Bu görevi politikacılar değil, tarihçiler yapmalı.” diyen Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“Türkiye bu konuda her zaman hazır olduğunu ifade etti, ‘Arşivlerimizi açıyoruz, tarihçiler gelsin baksınlar.’ dedi ama Ermenistan da arşivlerini açsın, böylece tarihçiler gerçek bilgilere ulaşsınlar.

Ekmek büfesi koyuyor Ümraniye’ye. Vatandaşlar daha ucuza ekmek alsınalr diye. Hiç görülmemiş bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Vay efendim buraya ekmek büfesi koyamazsınız. Sen vermiyorsun bari o versin. Türkiye böyle bir tabloyla hiç karşılaşmamıştır. Emin olun hayretler içindeyim. Ucuz ekmek getirecek ya! Ya senin sevinmen lazım, yer tahsis etmen lazım. Engel oluyorlar. Bir dilim ekmeğe savaş açtılar. Tam bir ibret tablosu. Ama bunları aşacağız.

Üç hafta tam kapanmaya gidiyorlar. Doğru mudur? Doğrudur. Kapanma yapmak yeterli mi? Hayır. Dükkânı kapattın. Gündelikçiler var nasıl geçinecekler. Şimdi Erdoğan’ın bir sosyal program açıklamasını bekliyoruz. Ve yine bu süre içinde icra takiplerinin tamamının durdurulması lazım. Grup Başkanvekillerimiz bir kanun teklifi hazırladılar. Süratli bir şekilde aşağıya indirmek istiyorlar. Efendim CHP verdiği için biz kabul etmiyorum. Siz hazırlayıp getirin biz destek vereceğiz. Amaç sorunu çözmek. Bunu yaparsa Erdoğan’a teşekkür edeceğiz. Doğruya teşekkür etmek benim görevimdir. Onu da özellikle AK Parti’ye oy vermiş kardeşlerime duyurmak isterim. Doğrunun her zaman yanındayız.”

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle: “Ramazan ayındayız. Belediyelerimize şunu söyledim: Bulunduğunuz beldede hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesine özen gösteriniz. Çalışmalar yapıldı ve gerçekten CHP’li belediyelerin olduğu yerde huzuru egemen kılmak için belediye başkanlarımız gerekeni yaptılar. Bu arada garip bir şey oldu. Cumhuriyet tarihinde hiç olmamış bir şey oldu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ümraniye’de ucuz ekmek büfesi koyuyor. Hiç görülmemiş bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz. ‘Buraya ucuz ekmek büfesi koyamazsın? Niçin? İstanbul Büyükşehir Belediyesi yapıyor. Hayretler içindeyim. Vatandaş ucuz ekmek alacak ya, ucuz ekmek. Engel oluyorlar. Bir dilim ekmeğe savaş açtılar bunlar. Akıl alacak şey mi? Tam bir ibret tablosu.

Üç hafta tam kapanmaya gidiyorlar. Doğru mu doğrudur. Ama gündelikçiler var nasıl geçinecek bunlar? Bir sosyal programı Erdoğan’ın açıklamasını bekliyoruz. İnsanların hayatı her şeyin üzerindedir ama o insanların yaşamaya ihtiyacı var. Bu süre içinde icra takiplerinin tamamının durdurulması lazım. Grup Başkanvekillerimiz teklif hazırladılar. ‘Biz CHP hazırladığı için kabul etmiyoruz. Siz hazırlayın biz destek verelim. Geçen salı günü ‘turizmcileri çağır dinle bakalım’ demiştim. Erdoğan nihayet dediğimi yaptı. Doğruya teşekkür etmek benim görevimdir.

Karadenizlileri bilirsiniz. Yiğitlerdir, hele Karadenizli kadın çok daha yiğittir. Ağacına, çiçeklerine, otlarına, taşına, toprağına, evine sahip çıkar. Rize İkizdere Cevizli Köyü bir eylem içinde. ‘Köyümüzü ranta teslim etmeyiz’ diyorlar. O köylü kardeşlerimizin tümüne sevgilerimizi, saygılarımızı gönderiyoruz.

BECERİKSİZ YÖNETİMİN TÜRKİYE’Yİ GETİRDİĞİ NOKTA

1915 olayları konusundaki düşüncelerimi aktaracağım. Medyada yer aldı. ‘Biden soykırımı kabul edecek’ diye. 22 Nisan’da bir açıklama yaptım. ‘Soykırım’ sözcüğünü kullanmasını doğru olmadığını, ilişkilere hasar açabileceğini, bu işin tarihçilerin işi olduğunu anlattım. Parti Sözcümüz aynı şekilde bizim söylediklerimize vurgu yaptı. Biden açıklama yaptı ve ‘soykırım’ sözcüğünü iki kez kullandı. Bu Türkiye açısından çok büyük talihsizlik. Pek çok iktidar geldi, gitti. Hiçbir Amerikan Başkanı, 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak tanımlamadı. Birinci Dünya Harbi’ne baktığımızda çok insanın yaşamını yitirdiğini görürüz. Siyasilere düşen görev, ders çıkararak geleceği barış ve kardeşlik üzerine inşa etmektir. 1915 olayları acıdır, gerekirse incelenmelidir, bu görevi politikacılar değil tarihçiler yapmalı. Türkiye, ‘arşivlerimizi açıyoruz’ dedi ‘ama Ermenistan da açsın…’ Kini öfkeyi siyaset malzemesi yaptığınız takdirde gelecek kuşaklara kini ve öfkeyi taşırsınız. 1915 olaylarını tartışmayacağım, o tarihçilerin görevidir. Ama eğer 19 Mayıs 1985 tarihinde New York Times ve Washington Post gazeteleri görülseydi ve Biden’ın önüne koysaydı bu açıklama olmazdı. Çünkü 1915 olaylarının ‘soykırım’ olarak adlandırılamayacağını ilan ediyordu tüm dünyaya. Özellikle Azerbaycan Ermenistan ilişkilerinin düzelmesi, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi için adımlar atılırken tam tersi adımlar atıldı. Beceriksiz bir yönetimin Türkiye’ye getirdiği bir noktadır.

BIRAKIN ASLANI KEDİ GİBİ MİYAVLAMA SESİ GELDİ

Biden açıkladı. Erdoğan tam üç gün sustu ama Erdoğan’ın trolleri ‘Ey Kılıçdaroğlu ne diyeceksin’ diye ha bire sosyal medyayı kullanıyorlar. Bekliyorlardı, ‘Erdoğan bir dünya lideri, bir aslan bir kükreyecek ki herkes duyacak.’ Erdoğan konuştu, bırakın aslanı, kedi gibi miyavlama sesi geldi. Acı ama gerçek bu. Kendi ülkesinin çıkarlarını savunmaktan aciz olan kişiyle karşı karşıyayız. ‘Acaba sert konuşursam başıma bir şey gelir mi?’ Türkiye yönetilmiyor, Türkiye savruluyor. Kendi ülkesinin çıkarlarını savunmaktan aciz yönetimle karşı karşıyayız. Bir kişi kendi ülkesinin çıkarlarını savunmadığı takdirde o devlet yönetilmiyor demektir. Amerika arasında inişli çıkışlı çok olay oldu ama bütün bunlar olurken dirençli ve kararlı bir yönetim vardı. Kendi ülkemizde kararı biz veririz diyorlardı. Hiçbir başbakan 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak tanımlamadı. Türkiye’nin kuruluşundan bu yana 1915 olaylarını Amerika’daki hiçbir başkan ‘soykırım’ olarak tanımlamazken neden şimdi tanımladı? Asıl soru bu. Biden’a kızmanın bir anlamı yok. İğneye kendine, çuvaldızı başkasına batıracaksınız.

Peki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dış politikası nedir? ‘Yurtta barış dünyada barış.’ Bu eksen üzerinde dış politikayı oluşturmuşlardı. ‘Öyle asarım, keserim, öldürürüm’ yok öyle bir şey. İlkelerin tümü terk edildi. Dış politikanın bir özelliği var. Dış politika iç politikanın malzemesi haline getirilmemelidir. Aslanken kedi konumuna düşmüş olursunuz, rezil olmuş olursunuz. Dış politikada milli olunması gerekir. İktidar muhalefet ayrımı yoktur. Birlikte savunulur. Dış politikadaki tüm gelişmeler ana muhalefet partisi belli aralıklarla bilgilendirilir. Bunlar, bunların zamanında terk edildi. Özellikle Ortadoğu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyetidir. ‘Karışmayacaksınız.’ Müdahale ettik, içişlerine. Ortadoğu’da Arap dünyasındaki içişlerine karışmama ilkesini terk ettik… Erdoğan’ın şahsım hükümeti, ‘ben aile şirketi gibi yöneteceğim, devlet şahsıma aittir’ diyor. 83 milyonu, partileri, kendi partisi de dahil olmak üzere yok sayıyor. Bu İhvan endeksli dış politikayı getirdi. Yani Ortadoğu’da var olan bir siyasal partinin ideolojisini 21. yüzyıl Türkiye’sinde dış politikanın ana unsuru haline getirdi. Mazlumlara örnek olan, İslam ülkelerine örnek olan, bağımsızlık savaşı veren biziz. Sen ‘bizim dış politika İhvan endeksli olacak’ diyorsun. Dış politikanın onurlu bütün bürokratlarını aşağıladılar. Öyle ya onların hiçbiri sucuk fabrikasında muhasebecilik yapmamışlar. Onlar hiçbir şey bilemezler! Rüşvetçilerin hepsini büyükelçi yaptı. Rüşvetçiden büyükelçi olur mu? Akıl alacak şey değil. Öyle bir noktaya geldi ki kim Dışişleri Bakanı? Mevlut Çavuşoğlu mu? Zurnanın son deliği. İbrahim Kalın mı? Arada bir konuşuyor. Hulusi Akar mı? Bazen şöyle bazen böyle. Fahrettin Altun mu? Pergoleci Fahrettin? En yetkili kişi. Her kafadan bir ses. Türkiye akılla yönetilmiyor, önyargı ile yönetiliyor. ‘Ben kralım.’ Böyle bir havaya girdiğinizde ülke kaybeder, Türkiye kaybediyor. ‘Almanya, Fransa, İngiltere ve şahsım zirve yaptık. Egoya bakın egoya! Bunlar dış politikayı bilirler mi, tarihsel derinliği bilirler mi?

EMPERYAL KİŞİLERİN OYUNCAĞI OLURSA BU NOKTAYA GELİRİZ İŞTE

Daha dün kabul ettin ‘dost’, bugün ‘düşman’. Neden? Emperyal güçler öyle istedi diye. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten kişi emperyal kişilerin oyuncağı olursa bu noktaya geliriz işte. İdlib’te 33 askerimiz şehit edildi, Moskova’ya gittiler, dakikalarca beklediler. Bu ülkenin itibarını, saygınlığını ayaklar altına nasıl alıyorsunuz? Koltukları uğruna, paraları uğruna vazgeçmeyecekleri hiçbir değer yoktur. AB’ye tam üye olacağız, yargı tam bağımsız olacak, biz tüm mazlum ülkelere örnek olacaktık. Şimdi, demokrasisi askıya alınmış totaliter bir ülke olarak tanımlanıyor. Yabancı ülkenin başkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başında oturana ‘aptal olma’ diyor, tık yok. Bir de kalktılar, Trump kazansın diye destek verdiler. Askerimizin başına çuval geçirdiler. ‘Nota verecek misin’ diyorlar, ‘ne notası müzik notası mı?.. Zarrab’a verdiniz ama. Rüşvet almayacaksın, alırsan böyle fitil fitil getirirler. ‘Papazı serbest bırak’, hani bu can burada kaldıkça bırakılmayacaktı. O nedenle yandaşları bekliyor aslan gibi kükresin, bir baktılar kedi gibi miyavlıyor. Bari sana oy veren insanlara acı. Memleketi ne hale getirdiğini bir bak gör. Ege adaları silahlandırılıyor ve öyle bir noktaya geldik ki Yunanistan Dışişleri Bakanı, geldiği basın toplantısında meydan okuyor. Kimsenin gücü yetmezdi. Benim ağrıma gidiyor. Saygın güçlü Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ne hale getirdiler. Doğu Akdeniz… Mısır ile bozdular. Herkesle kavga ettiler. Sonra ne oldu? 6 ülke gaz formu kurdu. Dışlanan iki ülke KKTC ve Türkiye… Bunlar devleti yönetemiyorlar.

Biz bir pankart astık. 128 milyar dolar nerede diye. AK Parti ve MHP’ye oy veren kardeşlerime seslenmek isterim;  anlamı nedir biliyor musunuz? Merkez Bankası’nın kasasında kendisine ait yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ait bir doları yoktur. Onun için soruyoruz, kime verdiniz. Bir ülkenin kasasında kendisine ait bir dolar dahi yoksa bunu sadece ben görmüyorum, bütün dünya görüyor. Herkes horozlanıyor, herkes Türkiye aleyhine konuşuyor. Erdoğan sesini kesmiş. Biz ‘128 milyar dolar nerede’ derken Türkiye’nin itibarını savunuyoruz. Kime peşkeş çekildi. Hala açıklama yok. Bir protokolle alacaksınız, damat istediğine soracak. Kime sattın arkadaş? Cevap yok. ‘Efendim el değiştir.’ Defalarca söyledim, hırsız malı çaldığı zaman zaten el değiştiriyor. Malı kim götürdü, ben bunu soruyorum. Cevap yok, sizin babanızın parası mı? O para 83 milyonun parası. 83 milyonun kefen parası yeri geldiğinde. O nedenle Yunanistan Dışişleri Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni eleştirme gücünü buluyor. Mustafa Kemal Atatürk, ‘özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir, eğer o siyasi bağımsızlığı ekonomik bağımsızlığı ile perçinlemezseniz siyasi bağımsızlığını kaybedersiniz’ diyor. Türkiye’nin bugün ekonomik bağımsızlığı yoktur. 128 milyar doları yok ederek, birilerine vererek Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını tehlikeye attınız. Vatandaşlarımız 128’i soracaklar. Her birimizin bu hakkı savunması lazım. Kime gitti bu para, hangi kur üzerinden gitti. Merkez Bankası’nın şu anki rezervi eksi 60 milyar 400 milyon dolar. Başkalarından borç aldığı 60 milyar para var, ama bir kuruşu bile kendisine ait değil. Şuna benziyor, evi satıyorsunuz, sattığınız evde kirayla oturuyorsunuz, sonra ‘değişen bir şey yok’ diyorsunuz, iyi de ev senin değil kardeşim. Sandıkta soracağız, birlikte soracağız. Getirin diyorum sandığı, korkudan getiremiyorlar.

ERDOĞAN DOLARI DUYUNCA BÜTÜN DAMARLARI OYNUYOR

Bahçeli’ye soruyorum, Erdoğan’a sormuyorum, o zaten doları duyunca bütün damarları oynuyor. Kendi ülkesinde neden Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi vatandaşından dolarla borçlanır. Türk lirası yok mu? Öyle bir noktaya geldik ki dünyanın en büyük faizi ile borçlanan ülkeyiz. 83 milyonu Londra’daki bir avuç tefeciye mahkum etti. Erdoğan şahsım hükümetinden sonra bir ayda 1 milyar 800 milyon dolar faiz ödüyoruz. Tıkır tıkır ödüyoruz. Memleketi bu hale getirdiler. Açık net söylüyorum. Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti Devleti için artık bir milli güvenlik sorunu haline gelmiştir. Mısır’daki sağır sultan da artık bunu biliyor. Bir başka salı günü bunun da bütün ayrıntılarını veririm. Biz umudumuzu kaybetmeyeceğiz. Türkiye her badirenin sonunu başarıyla sonlandırdı, bu ülkeyi yaşanabilir cennet bir ülke haline getireceğiz.

Merkez Bankası’nın şu anda döviz rezervi eksi 60 milyar 400 milyon dolar. Başkalarından borç aldığı 60 milyar para var. Ama bir kuruşu bile kendisine ait değil. Şuna benziyor; evi satıyorsunuz, sattığınız evde kirayla oturuyorsunuz, sonra ‘Değişen bir şey yok ben aynı evde oturuyorum’ diyorsunuz. İyi de ev senin değil kardeşim. 128 milyar dolar el değiştirdi, kime gitti bu para?

Dünyanın en yüksek faizi ile borçlanan ülkesiyiz. Tam bir sömürü çarkı. Erdoğan Şahsım Hükümeti’nden sonra dışarıya her ay 1 milyar 800 milyon dolar faiz ödüyoruz. 1 günde 57 milyon 800 bin dolar, bir saatte 2 milyon 400 bin dolar faiz ödüyoruz. Memleketi bu hale getirdiler.

Öyle bir hale geldik ki Washington’a eski bir milletvekilini (Murat Mercan) büyükelçi tayin ettiler. 3 ay geçmiş üç. Güven mektubu hâlâ sunmuş değil. Dışişleri Bakanlığı’nın yetim çocuğu gibi Washington’da geziyor. ‘Acaba Biden kabul eder mi de güven mektubunu verebilir miyim?’ diye. Şu Türkiye’nin geldiği hale bak. Ben açık ve net söylüyorum; Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti Devleti için bir milli güvenlik sorunu hale gelmiştir.”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz