Komplo Teorilerini Bırakıp Koronayı Ciddiye Almaya Nasıl Başladım

1

Ne yalan söyleyeyim, Ocak ayında korona virüsü ile ilgili haberleri ilk okuduğumda çok ilgilenmemiştim. Çin’in koskoca bir bölgeyi kapatması bana garip gelmiş, abartılı bulmuştum. Hatta Çin’in bu tutumunun korku ve paniği daha da arttırdığını düşünmüştüm. Ne de olsa yakın tarihte de virüs salgınları atlatılmış, hiçbirinde bu kadar büyük önlem alınma ihtiyacı duyulmamıştı. Her yıl grip yüzünden binlerce kişi hayatını kaybetmiyor mu, “neden sadece Çin’de olan ve henüz yüz kişinin öldüğü bir virüs bu kadar canımızı sıkıyor ki?” diye düşündüm. (O zamanlar Çin’deki vaka sayısı henüz on bini bulmamış, ölü sayısı da iki yüz civarındaydı.) Sanki birilerinin bir oyunuymuş gibi gelmişti bana, Çin’e düzenlenen bir komplo gibi. İçimdeki komplo teorisyeni birçok olağan şüpheli bile bulmuştu. Asistan olarak çalıştığım Amerikan üniversitesi kampüsü kapatıp uzaktan eğitime başladığında bile “gerçekten bu gerekli mi?” diye soruyordum.

Aradan geçen iki ay içerisinde içimdeki komplo teorisyenini susturdum ve verilen tepkinin artık aşırı değil normal, belki de geç kalınmış bir tepki olduğunu düşünüyorum.

Nasıl mı bu noktaya vardım?

  • Koronanın gripten daha güçlü olduğunu öğrendim.

Her yıl grip yüzünden Amerika’da 12,000 ile 60,000 kişi, Avrupa’da ise 15,000 ile 70,000 kişi ölmekte. Türkiye için açıklanan resmi bir sayı yok, o yüzden bilemiyoruz. Korona’dan ise dünyada şu ana kadar yaklaşık 15,000 kişi öldü. Yani mevsimsel grip ile korona virüs karşılaştırılamaz gibi geliyor. Halbuki burada önemli olan şu: kaç kişi mevsimsel grip virüsüne maruz kaldı, kaç kişi korona virüsüne maruz kaldı?

Bunun için iki istatistiği karşılaştırmamız lazım: yayılma hızı ve ölüm oranı. Grip yıllardır birlikte yaşadığımız bir virüs, hakkında çok şey biliyoruz; korona ise yeni, bilgimiz çok dar. Grip olan bir kişi bu virüsü 1.3 kişiye bulaştırırken, korona virüsü olan bir kişi bu virüsü 2-2.5 kişiye bulaştırıyor. Yani koronanın yayılması gripten çok daha hızlı. Bu demek oluyor ki, her şeyi oluruna bıraksak, gripten çok daha fazla kişi korona virüsüne maruz kalacak. 

Grip virüsünün bir kişiyi öldürme ihtimali yüzde 0.1 iken korona virüsünün bir kişiyi öldürme ihtimali yüzde 1. Yani korona 10 katı daha çok ölümcül. Bu iki istatistiği birleştirdiğinizde bile koronanın korkutuculuğu aslında ortaya çıkıyor. Koronaya normal bir gripmiş gibi bakarsak bundan birkaç ay sonra gripten çok daha fazla insanı kaybedeceğimiz ortaya çıkıyor.

Kaldı ki, grip ile aynı bile olsa, gribin üstüne bir bu kadar daha ölüme neden olacak korona. Yani en az her sene gripten kaybettiğimiz insanın dışında bir o kadar daha insan kaybedeceğiz.

Yapılan tahminlerin çoğu olaylar oluruna bırakıldığında virüsün görüldüğü yerdeki halkın yarısından çok daha fazlasının bu virüse maruz kalacağını söylüyor. Son günlerde popüler olan, hatta İngiltere’nin konuya bakış açısını değiştiren, Londra’daki Imperial College’in çalışma grubunun hazırladığı bir raporda, eğer hiçbir önlem alınmaz ise İngiltere ve Amerika’da halkın yüzde 81’nin bu virüse maruz kalacağı, İngiltere’de 510 bin, Amerika’da ise 2.2 milyon kişinin öleceği tahmin ediliyor. Bu sayılar grip ile karşılaştırılabilecek sayılar değil.

  • Eksponansiyel büyümenin önemini hatırladım.

Tamam ama vaka sayısı çok az. Bu sayılardan milyonlara nasıl ulaşılacak diye sorabilirsiniz. Cevabı ise eksponansiyel büyümede. Biz büyümeyi hep lineermiş gibi düşünürüz, insanın yaşı ilk 1 olur, sonra 2 olur, sonra 3 vs. Halbuki büyümeler genelde katlanarak olur. Mesela büyüme yüzdesi sabit demek, büyüme seviyesi her sene artıyor demektir.

Aşağıdaki görsel eksponansiyal büyümenin önemini anlatıyor. Siyah noktalar eksponansiyel şekilde her geçen gün iki katına çıkarken, mavi noktalar linear şekilde, birer birer artıyor. Yani eksponansiyel büyüme ile 1 olan vaka sayısının bine ulaşması 10 gün, milyona ulaşması ise 20 gün sürüyor. Bakın 1’den bine ulaşması ile binden bir milyona ulaşması aynı vakti alıyor, 10 gün. Tabii burada önemli olan artış hızı, bu örnekteki artış hızı her gün iki katına çıkma. Bu ne kadar az ise süre o kadar uzun oluyor. Ama buradaki mesaj şu: bir vakadan milyon vakaya çıkması o kadar da uzun süre gerektiren bir olay değil, 30-45 gün içerisinde milyon vakayı bulma ihtimali çok yüksek. Milyon vakadan 10 milyon vakaya çıkması ise birkaç haftaya bakar.

  • Önceki virüslerin o kadar da çok yayılmadığını öğrendim.

Bundan önce de benzeri virüs salgınları oldu, SARS, Ebola, MERS gibi. Bunların hiç birinde bu kadar büyük olay olmadı. Bunun nedeni çok basit: SARS yaklaşık 8000 kişide, Ebola yaklaşık 30,000 kişide, MERS ise yaklaşık 2500 kişide, görülmüş. Yani anlayacağınız hiçbiri bugünkü korona virüsü kadar yaygın değil. Bu virüslerin yayılmamasının bir nedeni çok ölümcül olmaları, ölüm oranı yüzde 20’nin üstünde. Dolayısı ile zaten bu virüsü kapan kişi öldüğü için başkasına bulaştırma olasılığı daha düşük. Korona ise ölümcül hızı görece olarak düşük ama bulaştırma hızı yüksek. Bu da onu diğer virüslerden daha önemli kılıyor.  

  • Koronanın gerçek yüzünü bilmiyoruz.

Belki de koronayı korkutucu yapan şey onunla ilgili çok şey bilmememiz. Gerçekten yayılma hızını bilmiyoruz, ölümcüllüğünü bilmiyoruz. Gençleri pek etkilemediği söyleniyordu, ama Amerika’da önemli ölçüde genç vaka olduğunu ve bu kişilerin hastalığı ağır atlattığını biliyoruz. Dolayısı ile gün geçtikçe yeni şeyler öğreniyoruz. Dahası ne zaman biteceğini bilmiyoruz. Sıcak havaların virüsü öldüreceğine dair bir ümit vardı, ama sıcak iklimdeki ülkelerde de bu virüsün bulunması ümitleri azalttı. Daha da kötüsü, virüsün mutasyon geçirme ihtimali var. Öyle bir durumda şu an bağışıklık kazandığını sandığımız insanlar bir kere daha bu virüsü kapabilirler. Unutmayın, grip her sene mutasyon geçiriyor, bu yıl grip olmanız gelecek yıl olmayacağınız anlamına gelmiyor. Bundan dolayı işi doğaya bırakamayız. Kendimiz önlemimizi alıp koronanın yayılmasını durdurmamız gerekiyor.

  • Gribe karşı da benzer önlemler aldığımızın farkına vardım.

Burada başka bir soru da madem grip de önemli sayıda can kaybına yol açıyor, neden onun için de böyle tepkiler vermiyoruz sorusu. Aslında veriyoruz. Gribin ölüme yol açtığı yaş grubu çocuklar ve yaşlılar. Çocuklar hasta olduğunda onları karantinaya alıyoruz, evden çıkmalarına izin vermiyoruz. Okulu tatil etmesek de hasta olan çocuğun okula gitmemesini istiyoruz. Buradaki fark çocuklar üzerinde bir otorite var: anne ve babaları. Ama ne yazık ki, 30 yaş ve üstü için bir otorite yok. 

Daha vahim durum, korona virüsünün belirtileri 14 güne kadar uzayabiliyorken, grip 2 günde ortaya çıkıyor. Dolayısı ile kendimizi topluluktan izole etmek için belirtilerin baş göstermesini beklersek, bu süre içerisinde birçok insana bu virüsü bulaştırmış olabiliriz.

  • Biyolojik silah olup olmaması alınacak önlemleri değiştirmiyor.

Büyük ihtimalle korona virüsünün tasarlanmış bir biyolojik silah olduğu teorisini duymuşsunuzdur. Bu teorinin söylenmediği bir televizyon kanalı kaldı mı bilmiyorum. Bu şu an için gereksiz bir tartışma. Belki aşı geliştirmeye çalışanlar için önemli olabilir, virüsün yapısıyla ilgili bir bilgi verir, ama basit hayatı olan bizler için öncelik kendi hayatımızı ve çevremizdeki insanların sağlığını korumak. Bunu yapmak için de virüsün nereden geldiğinin çok da önemi yok. Bu virüsü X ülkesinin tasarlamış olması kendimizi korumayacağımız anlamına gelmiyor. Yapılması gerekenleri en azından şimdilik değiştirmiyor.

  • Kötü senaryonun gerçekleşme ihtimali yüzde 1 bile olsa, milyonlarca kişiyi kurtarmak için kısa süreli sosyal yaşamımızdan feragat edebiliriz.

Belki de abartıyoruzdur, belki de korona düşündüğümüz kadar ölümcül değildir. Ama elimizdeki veriler şu an kendi oluruna bıraktığımızda milyonlarca kişinin ölümüne yol açabileceğini söylüyor. Belki bu düşük bir ihtimal, ama bu riski almaya değer mi? Yüzde bir ihtimalle milyonlarca kişinin öleceğini bilseniz, siz de okulları tatil edip, bütün işletmeleri kapatıp, insanların sokakta gezmemesini istemez misiniz? Evet önümüzdeki bir yıl ekonomik olarak zor olacak, ama milyonlarca insanın hayatından daha önemli değil bu.

Bütün bu olaylar bittiğinde, inşallah, ölü sayısı o kadar az olacak ki, bütün bu önlemler boşuna alınmış diyeceğiz. Ama gerçekte bu önlemlerin alınmadığı durumu bilmiyor olacağız, dolayısı ile önlemlerin işe yarayıp yaramadığı hakkında bir fikrimiz olmayacak. Ama çoğu kişi ölü oranlarına bakıp bugünlerdeki tepkinin abartılı olduğunu düşünecek. Siz onlara bakmayın, çünkü alternatif senaryoda çok az ihtimalle de olsa milyonlarca kişi ölmüş olacaktı. Böyle bir tehlikeye karşı alınan önlemler hiçbir zaman abartı sayılamaz.

Demek istiyorum ki, bu ister Amerika’nın oyunu, ister Rusya’nın, ya da sermayenin bir oyunu olsun. Eğer bütün bunların bir komplo olduğunu düşünüyorsanız, ufak da olsa yanılma ihtimaliniz var. Ve çok ufak da olsa milyonlarca insanın hayatı tehlikede, o yüzden risk almaya değmez. Bırakın bu oyunu kimin oynadığını düşünüyorsanız onlar kazansın, siz yetkililerin önerilerini dinleyin ve mümkün oldukça evinizden çıkmayın. 

1 Yorum

  1. Paradigmayı değiştirelim.
    https://www.healthline.com/health/influenza/facts-and-statistics#5
    Burada göreceğiniz gibi 2017-18 de ABD de 39 milyon kişi gribe yakalandı. Bunun 900 bini hastanelik oldu. 80 bini de öldü.
    Sars ve Mers bulaşanlarinin ölüm oranı covid19 dan daha fazla . Bunun bulaşıcılığı daha fazla. 25 derecenin üzerinde yaşamıyor denildi. Hindistan da sıcaklık 35 derece ve sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyesi geliyor insanın. Italya her öleni covid19 dan diyor. Ispanya da ondan öğrendi. Dertleri AB den fon almak. Zira ölenlerin %90 ı bugün yarın öleceğim diyenler.
    Benim iddiam dünyayı yönetenler küresel ısınma ikazlarına kulak asmıyordu. 2018-2019 tarihe geçen en büyük sıcaklık değerlerinin tespit edildiği yıllar. Bugün de BBC de Arjantin de en sıcak Mart ayının yaşandığına dair alt yazı vardı.
    Bütün uçaklar yerde. Fabrikalar kapalı. Araçlar hareket etmiyor. CO salınımı % 35 azaldı deniyor. Hatta Ozon ilk defa kendini onarıyor deniliyor.
    Amerikan yüzyılının sonu isimli kitabı 1980 lerde yazdı Mustafa Özel. Kapitalizm bitmek zorunda olduğu ortaya çıktı. Zira son yüzyılda dünya nüfusu 8 kat arttı ve artmaya devam ediyor. Daha sosyalist bir dünyaya evrilecegiz. Elektrikli ucan araçlar ile seyahat edip izin almadan uçak yolculuğuna çıkmayacağız. Petrol ile çalışan özel araçlar ortadan kalkacak. Bisiklet ya da Elektrikli motosikletler ile işe gidip geleceğiz. Dijital para ile herkesin gelirini tespit edip daha sosyal vergilendirme yapıp paylaşımı adil hala getireceğiz. Gereksiz lüks tüketim bitecek. Okyanusları dolduran plastik atıkları toplanacak ve daha fazla artmayacak. Fuar seyahatleri bitecek. Internetten sanal fuar ziyaretleri yaygınlaşacak .
    Sağlık sistemleri herkesi kapsayacak
    Sadece parası olanları degil. Son 70 yıl da şehirlerde biriken nüfus geri geldiği yerlere kırsala dönecek. Daha mutlu daha az stres ile yasayacak. Otomobil fabrikaları yıl da 50 milyon araç üretmeyecek. Buna dayalı sektörler azalacak.
    Ya bunları yapacağız ya da yaşanacak bir dünya kalmayacak. Bunu halklara anlatmak için de bu işi bu kadar abarttık.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz