Korona ve İktisat

1

20 Şubatta şu satırları yazmıştım :
“Bir akşam Taksim meydanına gökten tuhaf cisimlere doluşmuş yeşil saçlı, uzun kulaklı, yuvarlak burunlu, yılan dilli uzaylılar inerse hiç şaşırmayacağım.
Bu ülkeye de zirvede bırakmak yakışırdı zaten diyeceğim.”

Taksim meydanına uzaylılar inmedi ama daha beteri oldu. Uzaylılar inmiş de tarumar etmiş gibi ortalık agoraya döndü.
Türkiye zaten ağır bir ekonomik krizin etkisinden henüz çıkmaktayken, ‘elle gelen düğün bayram’ diyerek kendini Korona krizinin kucağında buldu.

Eğer bu krizi 2010’larda karşımızda görsek muhtemel ki etkisini birkaç tık daha az hissedecektik. Ülkeye özellikle son 5 yıldır iktidarın çekincesizce empoze ettiği yapay sürreelliklerin üzerine hiper gerçek bir sürreel gündemi yaşar hale geldik.

İşin insani, sıhhi ve medikal boyutu için söz söyleme selahiyetim yok. Ancak ülkenin en popüler bölgelerini hayalet kente çeviren gelişmeler iktisadi sahada alınacak/alınması gereken hangi önlemleri gerekli kılacak?
Bu sorunun yanıtı üzerine söz söylemek gerekiyor.

Korona virüsün ülkenin zaten kırılgan olan ekonomisini tuş etmemesi için yapılması gerekenler neler olmalı?
Devletin, finans kurumlarının ve kiraya verenlerin alacaklarını bir süre beklemesi gereğini ve maaştan mahrum kalan bireylerin bir şekilde ihya edilmesi gereğini herkes yazacak çizecek ve bu konuda hayal güçleri sonsuz olasılığı deneyecek.

Ben bu temel konuların dışında yapılması gerekenler hakkında kelamın gerekli olduğunu düşünüyorum. Türkiye yapısal bir dönüşüm ile müdahale etmediği takdirde elbise dar kalacak ve kolay bir şekilde sağından solundan sökülecektir.

Kutunun dışından ve büyük resme bakmak gerekmektedir…
Türkiye’nin kayıtdışına karşı zaten yenik vaziyette olan iktisadi hayatının öncelikle bu kayıtsız düzene daha fazla kan kaybetmemesi gerekiyor.

Ben alınacak önlemlerin ilk sırasına kayıtdışında bir TL dahi kalmaması için ilk adımı atmanın gününün tam da Korona Günleri olmasını yazmak istiyorum.

Türkiye’de banka sisteminin dışına taşınacak nakdin krizin derinliğini artıracağı aşikar iken, sistemden nakit çıkışına mani olunması elzemdir. 

Türkiye’de bankadan nakit para çekip bunu sistemde buharlaştırmanın artık sonu gelmiştir/gelmelidir.

Türkiye güçlükle toparladığı tasarruflarını çarçur etmek için en uygunsuz vakittedir.

Korona’nın vurduğu iktisadi hayatın bir şekilde içeriden darbe yememesi için sistemin nakit çıkışı ile kan kaybından arındırılması için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. 

Türkiye’de insani sayılabilecek bir barem gerçek kişiler için konulmak ve tüzel kişi ve tacirler içinse bu barem neredeyse yok hükmüne tahvil edilmek kaydıyla, sistemin artık nakit döngüsüne kapatılması şarttır.

Vatandaşın da firmanın da tacirin de ödemesini kaydi sistemler üzerinde yapması ve sistem dışına para çıkışına izin vermemek farzı kifaye haline gelmiştir.

Banka sisteminin nakit kan kaybına kapısının kapatılması, zaten mikrop ve virüs yuvası halindeki nakitlerden de kurtuluş demektir.

Yarından tezi yok bu karar alınmalı, herkes parasını canının istediği gibi havale, EFT ve sistem içinde transfer ederek dolaştırmalı, ancak başıboş biçimde deste deste eline alıp gezmeye çıkartamamalıdır.

Normal bir insanın günde ve haftada harcayacağı nakit para bellidir. Türkiyeyi nakit cenneti yapan yapısal acaiplikten kurtuluş için, yarın geç de olsa bir başlangıç için kıymetlidir.

Tam da bu noktada Türkiye’yi kayıtdışılıktan kurtaracak olan güçlü kredi kartı sisteminin değeri de bilinmelidir. 
Bunun, senedi, sepeti, bakkal defterini diskalifiye edecek taksit altyapısı ise ideal bir Türk tipi ticari inovasyondur.

Yazık ki geçmiş dönemde manasız bir para politika aracı olarak kullanılan ve hakir görülen bu sistem aslında bankaların müthiş bir yapay zekaya ve ekspertize dayalı altyapısından yararlanılmasını da sekteye uğratan sınırlamalarla zayıflatılmıştır.

Bireylerin tüketim imkanlarını, sistemden en kolay biçimde kredi bulmalarını ve tüketim imkanlarını geliştiren kredi kartı ile, alışverişin önündeki tüm engelleme ve sınırlamalar kaldırılmalı, her bankaya kendi risk algısı çerçevesinde süreci yönetme imkanı verilmelidir.

Hemen herkesin cebindeki plastik araçların tüketimi ve bir şekilde ticareti destekleyici can simidi olduğu göz önüne alınmalıdır. Vade ve limit kısıtlamaları bankaların ihtiyarına bırakılmalı, buradaki yetkinliklere ve aktif pasif yönetimi bilgisini haiz ekiplerin uzmanlığına güvenilmelidir.

Zaten devlet murakıplarının bankaların denetiminde oldukları bir ortamda ilave zorlama zaptiye faaliyetlerinin manasızlığı ve sisteme verdiği zarar artık açık ve net biçimde tespit ve teşhis edilmelidir.

Zikrettiğim ve aslında birbirine bağlı bu iki hususun ülkenin zorlanan iktisadiyatına, maliyetsiz ama önemli bir nefes vereceği kanaatindeyim.
Ezbere bakışla geçirilen yıllardan sonra artık kaybedilecek dakika dahi kalmamıştır.

1 Yorum

  1. Aynen katiliyorum veysi bey danimarkada siz bankaya elinizde 5000kron gøturseniz dur buparayi nerden aldinla karsilasirsin calismiyorsan ve ya isyerin yoksa konu polise kadar gider bir iki yila kadar nakiti tamamen kaldiriyorlar zaten %80 kart kullaniyorlar gecen yil konyada bankada øn sirada biri getirdi veznenin masasina bir torba para koydu ben biraz tuafima gitti kasa sormuyor adamdaki de ne cesaret ki o kadar parayla sokakta geziyor

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz