Kötülüğü Tasvir Etmeye Çalıştım…

0

Kötülük; “Lawrence Of Arabia”da çok güzel anlatılır. İngiliz hükümeti tarafından, Arap halkını birleştirip, onları düzenli bir ordu yapma görevi verilen İngiliz subay Lawrence’ın başından geçen bir olay vardır.

İki Arap kabilesi arasında kan davası çıkmıştır. Biri cinayet işlemiştir. Eğer bir cinayet daha olursa iki kabile arasında bitmeyecek bir savaş başlayacaktır. Lawrence da kimseye çaktırmadan cinayeti işleyen adamı öldürür.
(Ki öldürdüğü bu adam, Lawrence’ın hayatını türlü fedakarlıklarla kurtaran kişidir.)

Lawrence görevini bitirdikten sonra, üssüne kumandanına geri döner. Savaş subayı çok etkilemiştir. Komutanın yanında ağlamaya başlar ve olayı anlatır. “Bir insanı öldürdüm” der. Komutanı ise “Savaşta böyle şeylerin olması normaldir” babında avutmaya çalışır. Lawrence döner ve “Sorun o değil, öldürmek hoşuma gitti” der.

Bu yüzde milyon değerinde bir kötülük tanımıdır. Fakat Lawrence suçlu değildir…

Kötülüğün barındırılması için dünyaya şeytanlar gönderilmiştir. Ve şeytan cennette ne ise, kötülük de dünyada aynı kusurla ikamet etmektedir.

Yahudi asıllı İsviçreli yazar Alain De Botton “Felsefenin Tesellisi” adlı bestseller kitabında; kötülüğü şu şekilde tarif eder: “Kötülük bir sınavdır sadece, üzerinden atlanacak bir engeldir. Bir bebeğin mutfakta onu bekleyen ve insanın ağzının suyunu akıtan; çikolatalı pastayı yiyebilmek için, yemesi gereken tatsız ve şekilsiz karnabahardır. Tatminin ertelenmesi esasına dayanan psikolojik bir durumdur kötülük. ‘

Aslında iyilik kötülüğe muhtaç değildir, o iyi olduğu için iyidir. Ancak bu başlıkta incelediğimiz kötülük, iyiliğe muhtaçtır. Filozof Tanrıbilimci Aziz Augustinus’a göre, ‘iyiliğin noksanlığı kötülüktür. O doğada olması gereken bir şeyin yokluğu anlamına gelir. Yani kötülük kavramı yoklukla açıklanıyor.”

Kötülük, bir bütünün güzelliğine katkıda bulunan bir resmin gölgeleri gibi, dünyanın iyiliğinin olmazsa olmazıdır.

İyilik, kötülük olmadan olanaklıdır fakat kötülük, iyilik olmadan olanaklı değildir. Her şey iyidir ya da en azından her şeyde iyilik olgusu bulunmaktadır. İyilik yoksunluğu kötülüktür. Çünkü o, doğada olması gereken bir şeyin yokluğu anlamına gelmektedir. Ahlaksal kötülük de dahil olmak üzere, bütün kötülük türleri, yoksunluk kavramı altında getirilmiştir.

18.yüzyıl İngiliz romancılarından Jane Austen kötülüğü tanımlarken şahsa indirger ve şöyle bir tarif getirir: “Başkalarını görememektir… Ötekini görme eksikliğidir. Onlara karşı empati duygusu besleme yoksunluğudur.”

Austen’in romanlarında bütün olumsuz kişiler başkaları ile diyalog kuramayanlardır. Asıl korkutucu olan şey ise bu körlüğün hepimizde, içimizdeki en kötülerde olduğu kadar en iyimizde de olabilmesidir.

Oğuz Atay ilk kitabı “Tutunamayanlar” da; “Burada, tek korunma yolu, kötülüğün üstünden akıp gitmesini sağlamaktır (…) Kötülüğe kayıtsız kaldım; ona içimde yer vermedim” diye yazmıştır.

İşkence gibi, tecavüz gibi, soykırım gibi bilinçli insan eylemleri, kötü eylemlerin en şiddetlisidir.

“Kötülük yoktur, herkesin nedenleri vardır” şeklinde yorum getirenler de oluyor.

Şanslılardan olamamış bir kısım çocuğun polis tutanağı, mahkeme sonucu, isminin baş harflerinin yer aldığı üçüncü sayfa haberi, intihar notu, ilaç çizelgesi, tecavüz öyküsü gibi ayrıntılar içeren dosyalarını, ağrılarla okuyanlar, kötülüğün varlığını kabullenirler. Bir kısım insanın içinde derinliğinde hiç temizlenemeyecek olan, kabul edilmeyecek olan, en içte duran duygu eşiğidir kötülük!

“Kötüler, kendilerine tahammül ediIdikçe daha çok azarlar” der Lev Tolstoy. Kötülüğe şahit olanlar, engellemezlerse o acıyı, ileride daha büyük bir acıya gark olurlar.

Velhasıl genel olarak tanımlarsak; hissedebilen bir varlığa kasıtlı olarak acı verilmesidir. Bununla beraber olarak monizme (tekçilik) göre kötülük; insanların anlayış yeteneklerinin ötesinde çok daha büyük bir iyiliğin parçasıdır. Düalizme (ikicilik) göre ise iyilik ve kötülük zıt kutuplarda yer alan iki ilkedir.

Kötülüğün gizli olanı aşikar olanından daha tehlikelidir. Gizli şeker, gizli guatr gibi…

İnsanlar kötülüğü, arzularının kuvvetli olmasından çok “vicdanlarının zayıf oluşundan dolayı” yapar.

Son sözü Ali Fuat Başgil’e bırakalım; “KötüIük yoIunun çamuruna basma ki ayağını yıkamak zorunda kaImayasın.”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz