Kur’an’da Yönetim İlkeleri

1
gündogdu
Mehmet Gündoğdu
Latest posts by Mehmet Gündoğdu (see all)

Kur’an’da ve İslami gelenekte, devlet yönetimi; Beş ana temel üzerine kuruludur.

1-Adalet

Kur’an-ı Kerim’de; “İnsanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmediniz.”  Nisa Suresi 4/58. ayette ve buna benzer birçok ayette Allah adaleti emretmektedir (Nahl,16/90). Yöneticilerinin adaletli olmasını istemektedir.

Hükümet etmenin, hükmetmenin, insanlar arasında karar vermenin, insanların geleceği ile ilgili kararlar vermenin, bir tek gerekçesi var o da adalettir. Yani bütün bunlar adaletle yapılmalıdır, herkese eşit davranılmalıdır.

Dinler, etnik kökenler, mezhepler, partiler, gruplar, tarikatlar, ideolojiler, bölgeler, renkler, kültürler karşısında devlet ve o devletin yönetenler eşit durmalıdırlar… Adaletin gereği budur ve herkese hakkı verilmeli, kimsenin hakkını yememelidir.

2-Emanet

Yine Nisa Suresi’nin 4/58. ayetinde “Emanetler ehil olana verilmelidir.” deniliyor. Yani emanetten maksat yöneticilik, bir kamu görevidir.

Devlette, makamlar ve rütbeler emanettir. Yönetim, devlet dediğiniz şeyin kendisi zaten sosyolojik bir zaruretten ortaya çıkmış bir emanettir. Devletin yönetimini, tüm idareleri, Allah’ın bir soya, kişiye, ırka, kavme veya gruba özel lütfu, verdiği özel bir mülk olarak değil; sosyolojik bir zaruret ve halkın verdiği bir emanet olarak görmek gerektiğini söyler Kur’an. 

Emanetler iade edilir. Emanete zarar verilirse tazmin edilir, hibe değildir.  Birisine bir emanet verdiğiniz zaman zarara uğratırsa onu tazmin etmek durumundadır. Ama birisine bir hibe yaptığınız zaman artık onun olmuştur. 

Makamlar, rütbeler hepsi de hibe değil, halkın emanetidir, geri alınmak üzere verilmektedir. Yönetici oturduğu makamı böyle görmelidir. Bir gün yaptıklarının hesabını vereceğinin, bu dünyada değilse bile ahirette mutlaka hesabı görüleceğini bilincinde olmalıdır.

3-Ehliyet ve Liyakat

Yine Nisa Suresi 4/58. ayette “Emanetler liyakat / ehliyet sahiplerine verilmelidir.” deniliyor.

Ehliyet ve liyakat kimdeyse idare ona verilmelidir. Kişinin hangi dinden, mezhepten, tarikattan, etnik kökenden, doğulu mu, batılı mı, güneyli mi, kuzeyli mi, kadın mı, erkek mi, hangi cinsiyetten, zengin mi, yoksul mu olduğuna bakmaksızın konu ile ilgili ehliyeti ve liyakati varsa yani konu ile ilgili eğitimi, bilgisi, tecrübesi ve yeteneği varsa ona verilmelidir.

Kim olduğuna da bakılmamalıdır. Saf ehliyet ve liyakat budur. Bu bütün partizanlıkların, bütün ahbap çavuş ilişkilerinin, kendi adamını/yandaşını kayırmanın, kendi adamını veya akrabasını makamlara yerleştirmenin panzehirdir.

4-İstişare

İstişare/meşveret’e çağımızda ortak akıl diyoruz. İstişare danışmak demek, insanların fikirlerini sormak demektir.

Şurâ kelimesi Arapçada arının çiçeklere konmasını ifade ediyor veya pazarcının devesini satması için pazara çıkarma anını ifade ediyor. Bu doğal ve sosyal kavramı siyasal ve politik kavrama dönüştürüyor

Kur’an ve diyor ki; 

وَ أمْرُهُمْ شُرىٰ بَيْنَهُمْ  “onların işleri aralarında şura iledir” (Şûra,42/38) Yani kamu işleri aralarında tıpkı bir arının çiçeklere konması gibi veya tıpkı bir satıcının devesini satmak için pazara arz etmesi gibidir. Buradan katılımcılık ve şeffaflık ilkelerini çıkarıyoruz.

Çünkü halkın yönetime katılması gerekiyor. Tıpkı çiçeklerin arının bal yapımına katkı sunması gibi. Çiçekler olmasa arının bal yapamayacağı gibi devleti idare eden yöneticiler de halka sormadan hiçbir şey yapmamalıdır. Halkın tamamını çiçek yerine koymalı, hepsine tek tek konmalı, oradan aldığı özü yoğurarak süzmeli ve balını yapmalıdır.

Kamu işleri işte böyle olmalıdır. Halk yönetime böyle katılmalıdır.  Kim layık ve ehil ise onu getirmelidir. Yöneticide halka sormadan bir iş yapmamalıdır. Hele hele bütün büyük meseleleri halka sormalıdır, insanlar nasıl istiyorsa o şekilde yapmalıdır. Kur’an-ı Kerim’in istişare, müşâvere etmek dediği şey işte budur.

Kur’an’da Şura Suresi 42/38. ayet tam şöyle demiş oluyor: ‘‘Onların yani insan topluluklarının kamu işleri ortak akıl üreterektir.’’ Her şeyi tek kişinin aklına veren tek adam/kral idareleri eninde sonunda çökmeye mahkumdur.

Dünyanın neresinde tek adam/kral idaresi varsa eninde sonunda çökmüş. Dünyanın neresinde ortak akıl üretilmişse o yaşamış ve devamlı, sürüp gitmiştir.

5-Maslahat

Buna da çağımızda kamu yararı diyoruz. Yönetici kamunun yararını gözetmelidir. Yani yönetilenlerin iyiliği için çalışmalı, kendine yontmamalıdır.

Müddessir Suresi, 74/6. ayette Hz.Peygambere hitaben denilir ki;  ‘Çokluk/zenginlik beklentisi içerisinde olma” yani peygamberlikten servet bekleme.

Din-u devlet mülkü-millet İslam toplumlarında kamudur. Yani din için çalışanlar ve devlet için çalışanlar kamu adamlarıdır. Yöneticilerin şahsi mülkiyet değil millete ait mülktür.

Esasen asıl mülk sahibi Allah’dır. Yöneticiler, emanetçidirler; ceketleri ile gelir ceketleriyle giderler. Din-u devlet üzerinden yani din üzerinden ve devlet üzerinden para servet biriktirmek haram kılınmıştır. Bizatihi Peygamberin şahsına da haram kılınmıştır, onun üzerinden bütün din-u devlet için çalışanlar/ bürakrasi için de haram kılınmıştır.

Sonuç

Devletin dini, imanı, İbadeti, ahlakı yoktur. Din, iman, ibadet, ahlak,  insan içindir.

Zira Kur’an/vahy devletlere değil insanlara indirilmiştir. İlahi Dinlerin Muhatabı insanlardır.

Din, iman, İbadet, devletler için değil, insanlar içindir. İyilik-kötülük, zulüm-adalet, ahlaklı-ahlaksızlık, haydutluk devletlerin değil, Devleti yönetenlerin sıfatlarıdır.

Devletleri İdare edenlerin/yönetenlerin, iyi kötü sıfatları ne ise devletlerin rejimi/ yönetim biçimi o olur.

Kur’an’da ve İslamî gelenekte zikredilen yönetimin temel ilkeleri; yöneticilerin, dinî, imanî ve ahlakî sıfatlarıdır. Devletlerin değil.

 Vesselam.

Kaynak: Hadi Sağlam, İslam İdare Hukukunda Yönetim Şekli; İhsan Eliaçık, Kur’an’da Yönetim İlkeleri.

1 Yorum

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz