Kürt meselesini böyle anlattı.. Dedemi ilk kez cezaevinde gördüm sonra babam cezaevine girdi.. En sonunda babam beni cezaevinde ziyaret etti

0

HDP Kocaeli Milletvekili ve Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu, gündemi değerlendirdi. “HDP’ye girmeden önce de benim önemli bir konumdu.” diyen Gergerlioğlu, şunları söyledi:

“Kürt meselesinde insan hakları perspektifi ile bakılması gerektiği ve bununla ilgili çok şeyler yaşadım, çok şeyler öğrendim, çok şeyler yazdım. Çok kişi ile konuştum, çok kişiyi dinledim. Geçtiğimiz günlerde bir paylaşım yaptım, konuştuğum bir Kürt bilim insanı bana çok ilginç bir şey aktardı dedi ki: ‘Dedemi ilk kez cezaevinde gördüm. Sonra babam cezaevine girdi, en sonunda babam beni cezaevinde ziyaret etti.’

Düşünün dededen, babadan, oğula kadar herkes cezaevini ziyaret ediyor ve bu Kürt meselesi yüzünden oluyor ve sonuçta devlet hala tank ile topla, tüfek ile bu Kürt meselesinde çözümü kendi kafasına göre bulacağını sanıyor. Bu çok yanlış, insanları cezaevlerine doldurarak kesinlikle bir çözüm, bulunmaz. Bunu hatırlatmış olalım. Bu kafanın nasıl çok üzücü bir şekilde büyük hatalar yaptığını vurgulamak için bu örneği vermiş oldum, Kürt meselesi de bir KHK meselesi gibi çok büyük mağduriyetler oluşturmuş ve yıllardır da oluşturmaya devam eden bir meseledir. KHK meselesi de Kürt meselesi gibi büyük mağduriyetler oluşturmuş ve bu gidişle de nesiller boyu oluşturacak bir mağduriyettir.

Ali Boçnak Patnos Cezaevi’nde yakınları bana ulaştı. 80 yaşında bir amca. Bu amca yaşlı ve çok hasta ve yine de cezaevinde. Aslında infaz erteleme alması gereken bir kişi ama acımasızca bu kişiyi de cezaevinde tutuyordu. Konuyla ilgili soru önergesi verdim, seslerini duyurmaya çalıştık. Maalesef cezaevinde hayatını kaybetti. Ali Boçkan’ın ölümü dindar olduğunu iddia eden bir iktidarda Kürtçe Mevlid okuduğu için cezaevinde tutulduğu zamanda gerçekleşti.

KHK zulmünü eleştiren Acun Karadağ, Alev Şahin, Mehmet Dersulu, Nazan Bozkurt ve Mahmut Konuk da maalesef cezaevinde. KHK’lı arkadaşlarımızın yanındayız. Onlar büyük bir gayret gösterdi, Yüksel’de büyük bir direniş gösterdiler onlar da saçma sapan gerekçeler ile zorlama gerekçeler ile maalesef tutuklandılar, tutuklamakla kalmadılar hepsini bir yere sürgün ettiler.

Mahmut Konuk’u Adana’ya, Acun Karadağ’ı ve Alev Şahin’i Kayseri’ye, Nazan Bozkurt’u Gebze’ye, Nuriye Gülmen ise Silivri’ye gönderildi. Her biri farklı bir yere gitsin ki birbiri ile dayanışmasın derdinde olan bir iktidar ile karşı karşıyayız. Biz Melek Çetinkaya’nın çıkmasına çok sevindik çünkü baştan itibaren onun çıkması için büyük bir gayret gösteriyorduk sonunda da çıktı, Allah’a şükürler olsun, Melek Çetinkaya gerçekten çok değerli bir mücadele sergiliyor. Biz her zaman onun yanında olduk ve olacağız çünkü çok haklı, inanılmaz derecede haklı ve sonuçta da biz onun kazanacağına inanıyoruz değerli arkadaşlar ve Furkan Çetinkaya ve arkadaşlarının da tahliye olacağına inanıyoruz inşallah.

Cezaevlerindeki her türlü ihlali takip ediyoruz ve çok vahim vakalar ile karşılaşıyoruz. Cengiz Karakurt; Siirt E Tipi Cezaevi’nde mahpus, KHK’lı bir öğretmendi. Kalp kapak hastalığı vardı, uzun süredir pıhtılaştırıcı ilaçlar kullanıyordu ama Nisan ayından beri pıhtılaşmayı önleyen bu ilaçları kullanmasına rağmen doz ayarlaması için gereken kontrol kan testleri yapılmıyordu çünkü hastaneye gidemiyordu.

İlacı nasıl kullanacağını bilemiyordu çünkü bu ilaçlar –Ben bir doktor olarak bilirim.- eksik kullanırsanız zararlı, fazla kullanırsanız kanamaya yol açar, eksik kullanırsanız pıhtılaşmaya yol açar ve hastanın belli bir kontrol altında gitmesi lazım ama Covid salgını maalesef cezaevlerini de vurdu ve buralarda büyük sıkıntılara yol açtı. Biz infaz indirim yasası sırasında riskli gruplardan başlamak üzere mahpusların tahliye edilmesi gerektiğini ve bu Covid salgını sırasında ölüm riski ile karşı karşıya olduklarını söyledik ama dinlenmedi, hasmane duygular ile daha çok insanı cezaevlerine tıkmaya çalışıyorlar şu anda. Gerçekten son derece hasmane duygular içindeler ve Cengiz Karakurt gibi birçok hasta taburcu edilmedi.

Birçok kişi anne baba tutuklu, Arif-Sibel Gedik çifti bunlardan birisi. Bu kişiler aldıkları hukuksuz cezalar yüzünden yurdu terketme girişiminde bulunurken yakalandılar ve anne baba tutuklandılar. Dört çocuk ortada kaldı. Türkiye’de bunun gibi binlerce vaka var maalesef ve adil olmayan cezalar yüzünden ocaklar sönüyor, aileler perişan oluyor, anne baba tutukluluklar oluyor ve çoluk çocuk ortada kalıyor.

KHK’lı arkadaşlar çok soruyorlar, OHAL Komisyonu ne oldu? OHAL Komisyonu şu anda bakın; günde 250 dosya incelemekten şu anda 25 dosya incelemeye düştü! Çok kasıtlı bir şekilde KHK mağdurlarını oyalamaya ve mağdur etmeye çalışıyor bu komisyon. İnanılmaz bir şekilde OHAL Komisyonu normalde 2017’nin 23 Ocak’ta kuruldu ve 2 yıl içinde tüm dosyaları bitireceğini söyledi.

2019 Ocak geldiğinde dosya bitmiş değildi ve maalesef 1 yıl süre istediler, 2019 için süre verildi, 2020 için süre verildi ve sonuçta halen dosyalar bitmiş değil! Biz 600 günü aşkın bir şekilde OHAL Komisyonu’nun birinci ziyaretimiz sonrasında tekrar davet edilmeyi bekliyoruz çünkü bize söz verilmişti! Onlarca dosya hakkında açıklama yapılmamıştı OHAL Komisyonu ve ‘Biz sizi tekrar davet ederek, bu konular hakkında bilgi vereceğiz’ demişti.

OHAL Komisyonu ama açıklayacak bir kelimeleri, cümleleri olmadığı için tekrar davet edememişlerdi. Etmek istememişlerdi! Şu anda çok âtıl bir durumda komisyon, düşünün günde 250 dosya sonuçlandırması gerekirken 25 dosyaya düştü! Bu gidişle 2023’de dosyalar bitecek ve bu arada insanlar kahrından ölüyor, kanser oluyor, intihar ediyor, fakirlik içinde kıvranıyor, iş bulamıyor, OHAL Komisyonu’nun umrunda değil arkadaşlar! son derece acımasızlar ama biz onların peşini bırakmayacağız. OHAL Komisyonu’nu sonuna kadar sorgulayacağız. Çok acımasız ve vicdansız bir komisyon. Biz onların yüzüne de söyledik, siz anayasaya aykırı, hukuk dışı bir komisyonsunuz. Maalesef bu hallerine devam ediyorlar. Umurlarında değil, onlar için tek dava paraları, tek kriterleri maalesef bu!

Birçok yerden işkence haberleri geliyor! Uşak’tan, Afyon’dan, Ankara’dan, Van’dan. Türkiye adeta bir işkence ülkesi oldu! İçişleri Bakanı’nın Anayasa Mahkemesi’ni takmıyorum demesinden, Anayasa Mahkemesi’ni hafife almasından ve hakaret yağdırmasından sonra bütün bunların olması normal çünkü bir polis devletindeyiz ve polis devleti anlayışı mağdurlara istediği gibi zulmediyor, kötü muamele yapıyor ve işkence yapıyor ve sorgulanmayacağını düşünüyor maalesef durum bu.

Gözaltındaki avukatlar için tutuklama istendi ve biz incelediğimiz zaman gözaltındaki avukatların suçlamalarını, tamamen avukatlık ile ilgili suçlamalar. Bunu kabul etmek mümkün değil! Bir insan avukatlık yaptığı için suçlanamaz, bunun arkasında müvekkili oldukları dosyaları boşa düşürmek, savunmaları zayıflatmak, bu tür cemaat dosyalarında savunacak avukatın kalmaması veyahut da savunabilecek avukatın çok yüksek ücret talep etmesi gibi hususlar arz ediliyor ve böyle bir maalesef yola konulmuş durumda.

Biz savunmanın kutsal bir meslek olduğunu, savunmanın yargı ayağında son derece önemli bir sac ayağı olduğunu ve hepimizin savunanların yardımcısı olması gerektiğini söylüyoruz. Zorba ve zalim bir iktidar anlayışı yargıyı tamamen ele geçirmek için barolara saldırdıktan sonra şu anda da avukatlara saldırıyor ve şu anda maalesef avukatlar hakkında bir tutuklama kararı istendi, bugün bildiğimiz kadarıyla İzmir merkezli yeni bir gözaltı furyası yapıldı, bunlar kabul edilecek şeyler değil. Dosyasına göre avukata muamele yapmak olacak bir iş değil! Bundan sonra avukatlık ortada kalmaz, hiç kimse siyasi dosyaları almaz, kendisinin o siyasi dosya ile özleştirileceğini düşünür ve maalesef bu konuda geri adım atar.

Bu ve benzeri olaylar, işte Ahmet Burhan Ataç’ın başına gelen, küçük Rasim’in başına gelen, Haluk Savaş hocanın başına gelenler, maalesef OHAL Döneminin çok acımasız, zalim ve çok vicdan sızlatan olaylarıdır. OHAL Döneminde insanların nasıl acımasızca bir eziyete, işkenceye dair örneklerdir. Biz Rasim Çalışkan’ı unutmayacağız çünkü o çok mahzun ve mazlum bir çocuktu ve gerçekten bu zalim kampanyanın küçük bir kurbanı oldu. Ne olduğunu anlayamadı, cezaevinde babası perişan oldu, bana yazdığı mektupları inanın ki okumaya dayanamazsınız, o denli insanı üzen mektuplardı onlar. Defalarca bana mektup yazarak, “Ömer Bey bir şeyler varsa ne olur yapın.” Diyen bir baba vardı karşımda. Eşi Emine Çalışkan hanımefendi tedavi için, gayret için, eşinin tahliyesi için her bir tarafa koşturan bir kadındı ve sonuçta maalesef kar etmedi, hepimizin gayretleri kar etmedi ve maalesef küçük Selman hayatını kaybetti bu da OHAL’in son zulmü olarak kayıtlara geçti.

Biz bunları söylüyoruz bakın; Türkiye’yi eleştiriyoruz, haklıyız çünkü hukuk devleti örnekleri var. Mesela bakın düğününde sosyal mesafe kuralına uymayan Hollanda Adalet Bakanı, kendisine bağlı savcılık tarafından 390 € yaklaşık 3500 TL para cezasına çarptırılmış. Düşünebiliyor musunuz? Savcı Adalet Bakanı’nı cezaya çarptırıyor. Türkiye’de böyle bir şey düşünebilir misiniz? Savcılar Adalet Bakanı’nın, siyasi erkin önünde, el pençe divan duruyorlar.

Yurtdışında böyle ama yurtiçinde çok farklı! Bakın bir başka örnek; ABD’den. ABD Anayasa Mahkemesi üyesi bir yargıç vefat ediyor ve tüm Amerika halkı Anayasa Mahkemesi’nin önüne gelip saygı duruşunda bulunuyor. Çünkü devlete karşı kamunun halkın haklarını korumuş bir yargıçmış o. Adaleti ile nam salmış bir kişi ve halk bu kişinin vefatında görevini yerine getiriyor, vefasını yerine getiriyor gidip o insanın görev yaptığı yerde onun anısına saygı duruşunda bulunuyor. Bunlar son derece önemlidir değerli arkadaşlar. İşte adalet budur, olması gereken husus budur ama maalesef Türkiye’de gelinen nokta gerçekten çok üzücü. Biz de nedir? İnsanların mallarına, mülklerine el konulur. Malları, mülkleri gasp edilir.

Geçtiğimiz günlerde Can Dündar’ın 40 yıllık birikimine el konuldu. Adil olmayan bir yargılamadan kaçarak yurtdışına giden Can Dündar’ın mallarına el kondu! Tek malına el konulan Can Dündar değil. OHAL Döneminde on binlerce kişinin malına, mülküne el konulmuştu ve maalesef bunlar çok fazla ses getirmemişti! Biz biliyoruz tam bir yağma düzeni vardı, insanların malına, mülküne el kondu, insanların ödeme yaptığı halde bile ödeme yapmadın denilerek onlardan para talep edildi, özel okullara ödedikleri paralar hiçe sayıldı, üstüne yatıldı devlet tarafından. Bank Asya’ya yatırılan paralar gasp edildi, üzerine yatıldı, mallara, mülklere el konuldu, böylesine bir yağma ve talan düzeni oluşturuldu ve maalesef bundan en son Can Dündar nasibini aldı!”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz