Mülteci

0
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Fas asıllı Bruno Catalano’nun “Gurbette yok olup gitmek” adlı çalışmasına bakınca aklıma çocukluğum gelir. Çocuk yaşta evden ayrılmıştım. Ne gördüysem hepsini o çocuk yıllarımda gördüm. Bugün o yılları hatırlamak istemiyorum, çünkü çocukluğumu aldılar elimden. Verdiği karşılık ise ateşte pişmiş bir benlik oldu. 

Bruno çalışmasının adına her ne kadar “Gurbette yok olup gitmek” dese de çalışma tersini, yani yoktan var olmayı imgelemektedir.

Umarım kendisi de bunun farkındadır.

Ama insan gurbette var olur mu, işte o bir muammadır.

Mülteci yurdundan ayrılınca bir şeyleri yok olsa da kalbi yok olmaz, midesi büyür, geçmiş imgeler -birazda olsa- küçülür, silikleşir ve çabası geçmiş anlamından uzaklaşır, daha çok yaşamını kazanmak, yarınlarını güvence altına alma çabasına dönüşür; yani mültecinin kaybolan hayatı değil, hayatının anlamıdır. O artık ne terk ettiği yere aittir ne de gittiği yere, nereye tünüyorsa, o bir mecburiyettendir. 

Mülteci yurdunu terk etti mi, artık hayatının anlamıyla bir şahsiyet değil, öncelikle midesini doyurmak için uğraşan bir hizmetlidir; hizmeti ise başkasınadır, çünkü henüz kendisine ait, üzerine amacını inşa edecek bir şeyi yoktur ve olması da kolay değildir.

Mülteci amacını bulmadığı sürece bir yere ait değildir, vardan yok olmuş, yoktan var olmaya çalışan biridir; kalbi küçülmüş, midesi büyümüş, kafası ise artık eski, silik imgelerin estiği eski, yıkık bir konak yeridir. 

Mülteci ne bulunduğu yere aittir ne de kendisini bulunduğu yere ait hisseder, onunki zorunlu bir göç, onu oraya götüren şey ise hayatının anlamı değil, içinde bulunduğu şartların kötülüğüdür; o sebeple mültecinin, ne göç ettiği yere karşı bir iyelik duygusu vardır, ne de kendisini o yere ait hissetmektedir. 

Mültecinin karnı doyuyorsa sorun yok gibi görünür, insanların üzerinde mutabakat sağladığı şey nedense öncelikle odur; fakat bu doğru değildir, henüz her şey bir sorun olduğundan ne yediklerinin bir tadı vardır ne de içtiklerinin ve tüm bunlar damak tadını yetirdiğinden değil, amacını terk ettiği yerde bıraktığı içindir.  

Mülteci hep bir gün gideceğini, ait olduğu yere geri döneceğini düşünmektedir; hayalleri bir anlama sahip olsa da o hala amacını bıraktığı yere aittir. 

Mülteciye güç veren şey bir gün yurduna geri döneceğine dair umududur, aslında bu umudu bir ifadeye kavuşturmasa da ona bir amaç uğrunda güç verende odur.  

İnsanın ait olduğu yer ona kimliğini ve kişiliğini vermektedir; bu çevresiyle, tanıdıklarıyla, anıların ortaklarıyla kazanılan bir kimlik ve kişiliktir; tüm bu kimlik ve kişilik ortaklıkları kaybolduğunda aidiyeti de güç kaybetmekte, kimliğini ve kişiliğini tanımlayan her ne varsa hepsini beraberinde silikleştirmekte ve zayıflatarak bir imge haline gelmektedir. 

Yeni bir aidiyet kabul görmelere göredir ve doğrusunu isterseniz tekrar yeni bir aidiyeti kazanmak için neredeyse tekrar yeni baştan doğmak gerekir, zira hayat belirli bir yaştan değil, tüm yaşlardan müterekküptür.

Ama ne yazık insanın buna ne zamanı vardır ne de imkanı ve kötüsü yeni beraberlikler genelde o eski anıları unutmak içindir. 

Daha kötüsü, buna imkan olsa da insan kendisine bu fırsatı vermemektedir; çünkü umudu yaşadığı yerde bir hayat inşa etmek ve o yerden bir mutluluk çıkarmak üzerine değildir; tüm amacı bir gün tekrar geldiği yere geri dönmek, hayatını o eski, terk ettiği veya terk etmek zorunda kaldığı geçmiş anıların üzerine inşa etmektir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz