Neden Zafer Bayramı

5

Bugün, Dünya Tarihinde eşine benzerine rastlanmamış bir zaferin yıldönümü… Osmanlı’dan sonra enkaza dönmüş, açlığa – yokluğa – cahilliğe ve vergilere mecbur bırakılmış toprağın kurtuluşunun günü… Her karış parçası işgal edilmiş, peşkeş çekilmiş ve daha henüz netleşmeden yeraltı ve yerüstü zenginlikleri satılığa çıkarılmış bir vatanın huzura erdiği gün… Bir avuç vatanseverin, artık sözüm ona, Payitahtın gücünün ve yönetme kabileyetinin kalmadığına inanması sonrası dizginleri ele alıp, kendi vatanında mazlum ve garip dolaşan,  bu milletin yatak odalarına kadar girmiş savaşın son bulmasının günü… Üzerine kinle – entrikayla gelenlere karşı yaşama hakkını kazanmanın günü… Bugün bayram… KUTLU OLSUN! Bağımsızlığa koşarak gidilen günün bayramı… 

Katar arkalarında Eskişehir’e cepheden vatanına kan borcunu ödemişleri getirirken, arkadaşlarının naaşlarını ve gazi olanlardan boşalan yerlere koşarcasına binip cepheye can borcunu ödemek için giden binlerce askerimizin fedakarlığında, en önde koşarken şehit olan, ölüme aç ve arkasız, başı dik, mağrurca dikilen komutanlarımızın cesaretlerinde, İnebolu -Ankara arasındaki “İstiklal Yolunda” doğum yapan, bebeğinin üzerindeki battaniyeyi mermiye saran, yağmur – çamur – kış – fırtına demeden, karınca misali cepheye mühimmat taşıyan kadınlarımız cefakarlığında… KUTLU OLSUN… 

Sayıca ve mühimmatça kendisinin misli misli fazla olan orduya “Dur” diyen, Düşman tümeni cephesini Duatepe’ye çevirmişken, ihtiyattaki alayın yetişmesine imkân yokken, Türbetepe’yi İzzet Bey grubu muhafaza ederken,  Mangaldağı’nda, (Ki savaşın en kritik bölgelerinden biridir bu mevzi – Burayı kazananın savaşı kazanacağı kadar kesin ve kritik bir coğrafyayken) Çiğiltepe’yi de düşman sol grubu da kuşatmışken ve topçularıyla nefes aldırmazken, Çal dağının batı zirvesi düşman eline geçip herşey bitmiş derken, o sırada 190’ncı Alay kendini tamamen feda ederek dağın düşman eline geçmesi ihtimalini bertaraf ederken, Afyon mevzilerinde ve Dumlupınar Müstahkemlerinde, taktik ve fedakarlıkla “mağlubiyetlere” ve “kayıplara” alıştırılmış olan bu millete “Zafer” hediye eden tüm kurmay ve generallerden bir hediyedir bize bu bayram… KUTLU OLSUN… 

Düşman ilerlemesi devam ederken gruplardan gelen panik içindeki telefona; “Ben bugün bütün kesimleri dolaştım. Ordunun morali iyi, ikmal düzenli, cephe elinde ihtiyat kuvvetler bulundurarak süratle kaydırıyor. Firar bitti, hatta yarasını sardıran er geri dönüp savaşmak için izin istiyor! Yenilmeyi düşünen bile yok! Tekmil muhafız taburu dün gece mevzilerini ağlayarak terk etmiş! Düşman bu azmi bilse, hiç hayale bile kapılmaz! Endişe edecek bir durum yok, sükunetle savaşa devam ediyoruz” diyerek morali düşmüş, psikolojik olarak çökmüş insanlara güç ve moral veren Fevzi (Çakmak) Paşadan… Küçük kızının menenjit olduğunu öğrendiğinde, bunu İsmet Paşa ve Mustafa Kemal Paşayla konuşurken; birden “Beni asıl endişelendiren şey Yunanlıların seferberlik ilan etmesi” deyip Vatan Sevgisinin herşeyin ötesine taşıyan Fevzi Paşadan,

General Papulas’ın tüm zaaflarını bir ders gibi çalışıp bu azmi sayesinde “Devletin ve milletin makus talihini”de yendiğini; çektiği şu telgrafla ilan eden; “Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Genelkurmay Başkanlıklarına, Saat 18:30’da Metristepe’den gördüğüm vaziyet; Gündüz, Kuzey tarafından sabahtan beri seyreden ve artçı olması muhtemel bir düşman birliği, sağ kanat grubumuzun taaruzu ile düzensiz bir şekilde çekiliyor. Hamidiye istikametinde temas ve faaliyet yok. Bozüyük yanıyor. Düşman binlerce ölüleriyle doldurduğu muharebe meydanını silahlarımıza terk etmiştir” Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşadan, bu zaferden bihaber olan Perapalas’tan dans eden, “Neler olduğunu anlamadan camdan bakan işgal kuvvetleri subaylarına ve konuklarına” şaşkınlık yaratıp, Zaferlere aç İstanbul halkı için ilk meşaleli yürüyüşe sebep olup bunu 98 yıldır adet haline çevirten ve İzmir’in kurtuluşu için umut fitilini ateşleyen yine İsmet Paşadan, bu zafer sonrası büyük karın ağrıları çekmeye mecbur kalmış ve Londra Konferansında Yunan Ordusunu destekleyen İngiliz İmparatorluğunun, hakimiyetindeki Müslümanlarda istiklal hevesi uyandıran işte yine o İsmet Paşadan, (Bknz. Hindistan Müslümanları lideri Mehmed Ali Cinnah’ın Gandhi’nin İngiliz protestosunu destekleme sebepleri ayrıca Mısır’da Türkler için para toplanması olayı)  

4.Tümen’le düşmana adım attırmamak için Albay Kemalettin Sami (Gökçen) Bey’den emir aldıktan sonra tüm tümeniyle birlikte Türbe Tepeyi işgal ederken Yunan mitralyözleri ile şehit düşen Yarbay Nazım (Mehmet) beyden, (TSK içinde Şehitlere “Cephe Selamı” durulması da ilk Yarbay Nazım Bey’in naaşının katara yüklenmesi sırasında önce âdet sonra kânun olmuştur.)

Kurtuluş Savaşında, Mustafa Kemal de olmak üzere tüm kurmay subayların “Hocamız” dediği ve elinden yüzlerce kurmay subay mezun olan, Büyük Taarruz Muharebesinin en büyük planlayıcılarından biri olan Albay Asım (Gündüz) beyden, 

75 mm diye gelen top mermilerinin 77 mm çıkması üzerine, bir gecede, 1200 mermiyi ellerindeki tornalarla ve mermiler dolu haldeyken (dolu bir merminin tornaya girme riskini varın siz düşünün) 2 mm inceltip 75 mm düşüren Askeri Mühendis Ekrem Beyden ve tüm torna tezgahı ustalarından,

Kurtuluş Savaşının en büyük diplomatik başarısını kazanan, Sovyet Yardımlarını, Sovyetler birliğine gidip, Chicherin’in karşısında; “Bakın Sayın Komiser,  İngilizlerle yaptığınız -Ticaret- antlaşması biliyoruz.  Ve bu sebeple bize silah yardımı durdurdunuz. Biz halden anlarız. Emperyalizm ne olduğunu sizden daha iyi anlarız, çünkü biz onun kurbanıyız. Gelin bir orta yol bulalım. Silahların sevkiyatını İngilizlerden gizli olarak yürütelim Anadoluya…” diyerek, savaşın talihini ve akışını değiştiren Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’dan hediyedir bu bayram… KUTLU OLSUN…

Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar uzanan ve kendi istihbarat ağıyla orduya ve Ankara Hükümetine muazzam faydalar dokunmuş, “Türküm Ateşle İmtihanı” eserinin yaratıcısı, İstihbarat Onbaşısı Halide Edip Hanımdan, 

Büyük Taarruzda düşmanı yanıltmak için 20.000 askeri koca Anadolu toprağında 20 saatte manevra yaptıran ve bu manevra sırasında; “Benim askerim çelik gibidir!” sözünü bugün bile bir çok kışla girişine koca harflerle yazdırmış olan Albay Kemalettin Sami (Gökçen) beyden,

“Yaz…” diye başlayıp; “Korkaklık ve kaçmayı düşünen, izinsiz ve emirsiz geri çekilen,  her komutan va asker idamla cezalandırılacaktır ve bu bizzat benim tarafımdan ifa edilecektir” dediğinde muhabere subayı tarafından; “Ama Komutanım…” diye sözü kesildiğinde “Sen yaz! Ben ne diyorsam onu yaz! Allah ve görevim benden bunu istiyor” diyen  ve atını dört nala cepheye koştururken yaveri tarafından “Savaş hattına geldik komutanım! Bundan sonrası tehlikeli” diye uyarıldığında “Öyleyse siz burada kalın! Ben tek başıma giderim!” diyen ve ardından tüm birliğinin onu takip etmesine sebep olan Yarbay Nizam (Keskin) beyden,

Yunan İşgal Kuvvetlerinin Levazım ve İkmal Subayı Yarbay Spridonos’a yaptığı üstüste süvari akın ve baskınlarıyla koca Yunan ordusunu Anadolu Bozkırında aç ve susuz bırakan, Süvari Alayı Komutanı; Albay Fahrettin (Atlı) beyden, 

Amerikan bezi bulamadıkları için kaput bezini, özel yapıştırıcısını bulamadıkları için bezi uçağa nal mıhıyla çakıp, özel bir gerginlik sağlaması için gerekli olan malzemeyi tedarik edemedikleri için patates ve yumurtadan  yapılmış pelteyi sürüp, gözünü bile kırpmadan o uçaklara binip keşif görevine çıkan Hava Kuvvetlerinin ilk pilotlarından Yüzbaşı Vecihi (Hürkuş) beyden ve o uçakları gece gündüz demeden, uyku bilmeden bakımını – tamirini yapan Abdullah Ustadan, 

Akşehir’deki ordunun Büyük Taarruza hareket etmesi için, su taşıyacak kapları bulmakla görevlendirilen ama günlerce kendisinden haber alınamayan ve 60 saat at üstünde koştuktan sonra yüzlerce araba – binlerce kırba, tulum, testi ve bakraç bulup birliğine yetiştiren ve kapıdan girdiğinde ayakta duramayacak halde gözüktüğünden dolayı birlik komutanının sarhoş sanılması neticesinde tutuklanıp, gerçeğin ortaya çıkmasıyla birlik komutanı tarafından kendi parkasıyla üzeri örtülüp, kimse rahatsız etmesin diye kapısına asker dikilen Mevzi Komutanı Yüzbaşı Haydar Bey’den, 

Avrupa yakasında futbol müsabakasına gitme bahanesiyle gidip teknelerle dönerlerken aldıkları silahları ve orada toplanan bağışları Anadoluya taşıyan ve bunu yaparken bir çok futbolcusunu şehit veren Fenerbahçe Spor Kulübünden, 

“İkinci İnönü savaşı ile yeni bir çağ başlamıştır. Çünkü bu zaferle sadece milletimizin değil bütün esir milletlerin de ters talihini yenmiş bulunmaktayız. Bu mübarek kıta asırlardır süren esaretten sonra ta göbeğinden sarsılıyor” diye başlayan köşesiyle dünyanın en önde gelen gazetelerinde yayınlanan makaleye imza atan Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) beyden, 

“Halka teftiş vereceğiz! Bu ne biçim yürüyüş!” diye bağırıp, dağınık halde yürüyen Kıt’ayı tertip ve nizam içinde tutup, Anadolunun ücra köylerine giriş yaparken, “Marş ileri – Marş ileri – Türk Askeri dönmez geri” diye marşlar okutan, beli kırılmamış dik bir askeri birlik gibi gösterip, hepsi şehit olmuş komutanlarının vekaletini alıp askerlik terbiye ve töresini yerine getiren “Gedikli”lerden, (Astsubaylardan) 

Bakanlar Kurulunun Yunan İlerleyişi neticesinde, ordunun daha rahat hareket edebilmesi için, TBMM’nin Kayseri’ye taşınması üzerine meclis kürsüsünde oylamaya açılması sonrasında; “Lafım kısa, biz buraya niye geldik? Kaçmaya mı kavga ederek ölmeye mi?” diyen Kayseri Mebusu, Diyap Molla’dan, 

Milis Üsteğmen “Kara Fatma” Fatma Seher Bacımızdan,

Sütçü İmam’dan hediyedir bu bayram hepimize… KUTLU OLSUN…

Ve tabii ki; Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesinin komutanı, “Bir birlik muharebeyi kaybedince kendi büyüklüğü ile ilgili bir alana çekilip oarada tekrar cephe oluşturacak. Bu savunma tekniğini lütfen astlarınıza anlatınız.” diyerek “Hattı müdafa yoktur sathı müdafa vardır.” anlayışını Dünya Savaş Tarihine altın harflerle yazdırıp; Yunan İşgal Orduları Komutanı General Papulas’a saç baş yoldurup; “Düşman hiç bilmediğimiz ve görmediğimiz bir taktikle savaşıyor. Geçemiyoruz. Düşmanın azminide taktiğinide yenemedik. Orduyu bir kaç gün dinlendirip, Sakarya Batısına çekilmesi için Hükümetten izin isteyeceğim. Lütfen istifamı kabul ediniz” diye Atina’ya telgraf çektirmesine sebep olan Mareşal Mustafa Kemal (Atatürk) beyden… Afyon’da Türk Süvarilerine esir düşmüş; General Trikupis ve General Stratigos’a; “Bundan sonra sizler bizim misafirlerimizsiniz. Onurunuza ve itibarınıza asla zarar verilmeyecektir. Lütfen söyleyiniz, sizin için yapabileceğim bir şey var mıdır?” diyerek Türk Askeri olmanın ne demek olduğunu cümle aleme gösteren yine o Mustafa Kemal beyden, İzmir’e girdiği sırada konağa girerken önüne serilmiş olan Yunan bayrağını gösterip; “Bu nedir?” dediğinde; “Yunan Kralı bu konağa Türk Bayrağına basarak girmişti. Siz de buyrun Paşam” denildiğinde; “O büyük bir hata yapmış. Bayraklar bir milletin bağımsızlık ve onur timsalidir. Ben aynı hatayı yapmam. Kaldır çocuk bayrağı” diyen Mustafa Kemal Atatürk’den hediyedir herkese… KUTLU OLSUN…

Esir aldığı Yunan askerini merkebine bindirip, kendi yayan giderken bu durumu soran subayına; “Olur mu komutanım, o gurbettedir, anasından – babasından – yarinden ayrıdır. O istemedi ki buralara gelmeyi, ben bu toprağın nazını da cefasını da bilirim. Ben yürüyeyim ama onun ayağına taş değmesin” diyecek kadar merhamet sahibi Mehmet’den, Mehmet’lerden… 

“Milli Vergiler Kanunu” ilan edilince kapı kolunu, pencere demirini söküp kışlalara silah yapılsın diye götüren fakir ama gururlu Anadolu Halkından,

Bizlere kocaman bir hediyedir bu bayram… Adı da; “Zafer”dir işte bu yüzden… 

Bu ülkenin vatanseveri bu bayramı kutlayanı kadar, “Keşke Yunan kazansaydı” diyecek kadar alçaklaşan, haini – gafili de çoktur. Umudunuz kırılmasın, nitekim bunlar yıllardır uğraşmalarına rağmen hiç kıramadılar bu direnci… Yine de kıramayacaklar!!! Ama maskaralıklarına yılmadan devam edecekler… Hazır olun! 

Tarifi olmayan, asla da yapılamayacak olan fedakarlıkların, cefakarlıkların ve acıların süzülmesi sonrası avuçlarımıza damla damla dökülen bir bayramdır bu “Zafer”. İşte bu yüzdendir ki; Adı; “Zafer Bayramıdır” Bu acıları tekrar yaşamayalım diye ders çıkartılması gereken bir bayramdır bu… Bayramları “KUTLAMAK” gerekir. Ve en büyük bayram bu bayramdır! Ve hiç şüphe yok ki; Kutlanılmayı hak eden tek bayramdır… KUTLU OLSUN! 

Kutlu – mutlu ve uğurlu olsun! İnadına kutlayın “Keşke Yunan kazansaydı” diyenlere karşı! İnadına yaşayın “Bu bayram halkı ilgilendiren bir şey değildir” diyenlerin gözünün önünde… Ve çocuklarınıza anlatınız bu kahramanlık hikayelerini, bir ulusun devleşip ayağa kalkışını, yedi düvele meydan okuyuşunu, bu kahramanları hatırlayın, hatırlatın. Ve onlar sizden hiç bir şey istemediler. Bunca kahramanlığa – fedakarlığa ve cefakarlığa rağmen basit bir şey dilediler; “Hür ve bağımsız yaşayın!” KUTLU OLSUN!!!

5 YORUMLAR

  1. ortaokul ve liselerde okutulan kurtuluş savaşının çok farklı bilgileri bunlar.hiç okumadığımız görmediğimiz ve duygulanmamanın imkansız olduğu bilgiler.teşekkür ederiz sayın yazar

  2. Okumaya başladım yutkunamıyorum gözlerim doldu okumaya devam ediyorum.yanaklarindan aşağı yaşlar yavas yavaş süzülüyor.
    Tarihin sayfalarında yerini alan kahramanları biliyorduk ama tozlu sayfalar içinde bilinmeyenler varmış.
    Siz onları teker teker anlatıp yazmışsınız.
    Bir milletin topyekun ben yıkılmadım demesinin asil ayağa kalkış hikayesidir bu.
    Bir kitap olarak milletin ilgisine sunarsınız inşallah.
    Bu vatanda yaşayan bütün insanlar ırk din dil ayırt etmeksizin sadece bir gece karanlıkta bu vatanın ne fedakarlıklarla bize bırakıldığinı gözlerini kapatıp tefekkür etse inanın o gecenin sabahında günéş bir başka doğacak bu ülkenin üzerine.
    Tüm şehitlerimize Rabbim rahmeti ve merhameti ile muamele etsin mekanları cennet olsun.
    Allahın selamı üzerinize olsun.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz