- Zorunlu Bir Veda - 23 Nisan 2020
- Yunanistan’ın Korona Başarısındaki Sırrı Nedir? - 22 Nisan 2020
- AKP Eski Türkiye’den Şikayetinde Ne Derece Haklı? - 21 Nisan 2020
Bu kadar çok ve hemen hemen her ortamda siyaset konuşulmasına; gelişmemiş, geri kalmış, sadece lâf üreten, dışında yan gelip yatan ülkelerde rastlanır…
Dostlukları bitirme, toplumu kutuplaştırma potansiyeline sahip bir eylem, şu siyaset konuşma ve tartışma merasimi. Sanırım bu insanların kendi savunduğu tarafı her şeye rağmen haklı görmesinden kaynaklanıyor. Bir bakıma fanatiklik veya bağnazlık da denilebilir.
Demek istediğimin genel ve evrensel kuralı yüzyıllarca önce söylenmiş: “Eğer bir millet; muktedirlerin şereften onurdan ahlaktan yoksun davranışlarını, hırsızlığını, yalnızca kendi siyasi görüşünden olduğu için görmezden geliyorsa, o millet erdemini yitirmiştir. Erdemini yitiren millet bir gün vatanını yitirir” der Niccolo Machiavelli…
Kim olursa olsun. Hangi partiyi destekliyorsa desteklesin. Baz alınması gereken bir cümle değil midir yukarıdaki bu söz? Üzerine tek kelam eklemeye ne hacet!
Siyaset konuşmak; sinir bozmaktan başka bir işe yaramadığı gibi, bir iş yaptığını da zannetmektir. Burası Fransa ya da Norveç de değil, kim ne yapsın önemli fikirleri?
Kamuoyu oluşturamazsın ve haklı da olsan gücün yoksa bir işe yaramaz. En iyisi biraz gevşemektir. Sonra da bir hobi edinmek. Devletin halk kursları oluyor onlara gidilebilir mesela… Hükümet nasılsa çalışıyor…!
Eğer bilgi ve gerekli zeka yoksa siyaset konuşmak boş bir şeydir. Normalde siyaset konuşmaktan nefret ediyorum. Çünkü yüzde 50’nin diğerine tahammülü yok. Normal hal hatır muhabbetle başlayan her konuşma dönüp dolaşıp, direk siyasete çekiyor. Her konuşan da sanki diğerini alt ettiğini sanıyor.
Özellikle bir ortamda konu siyasete geldiyse orada sohbet bitmiştir. O ortamı bir mazeret bularak terk edenleri mazur görüyorum. Konu siyasetle başlarsa arkadaşlığınızı gözden geçirin, derim.
Her birimiz sanırsınız bir siyasal bilgiler mezunu gibi şakır şakır siyaset bilmek zorunda hissediyor kendini. Oyumuzu verip, gerisine karışmayacağımız, işimize gücümüze bakıp “üretim” yapacağımız günler ne zaman gelecek? Siyaset bir zehir gibi kardeşi kardeşe kırdırıyor, bedenimizi ele geçirip sevdiğimiz insanlara istemediğimiz şeyleri söyletiyor. Aynı gemideyiz, öyle ya da böyle sonumuz bir.
Böyleyken böyle gözünüzü de kapatıp devekuşu gibi kafanızı kuma da gömün demiyorum ama “bu kadar siyaset konuşmak kazanım mıdır, kayıp mıdır?” üzerinde düşünmek lazım… “Memleket bu hale nasıl geldi diye sormayayım mı ben?” diyebilirsiniz. Siyasilere bakılırsa siyaseti yangın yerine çeviren kendileri değil. Herkes suçlu bir tek onlar suçsuz diye höykürdükleri halde, onları ciddiye almayın. Ama her durumda da siyasete kaptırmayın kendinizi…
Klavye üzerinden siyaset konuşmanın, bugüne kadar sonuç verdiği çok nadirdir. Üstüne üstlük, insanları bilakis keskinleştirir. Yazar olarak bizim meramımız da bu durumları yazıya dökmek. Eğer ki yapabiliyorsanız, rakip oy kullanacak olanların dilinden, sohbet ederek onlarla diyalog kurabiliyorsanız, bu sonuç verir. Ortada ikna değil, kırılma varsa, orada durun. Zira fikrini kabul ettirmeye zorlamak, acizliktir. Sizi, beğenmediklerinizden daha aşağıya iter. Saygıyı ön planda tuttuğunuzda, duvarların çatladığını göreceksiniz. Konuşulması gerekenler; eril zihniyet sorunları, dine dair felsefi meseleler, kentleşme, engelliler, ekonomi, sağlık sorunları, aşk, sinema, tiyatro, açlık, yoksulluk, savaş vs değil de nedir? Varsa yoksa sağ, sol, şu parti, bu parti peşinde? Her konu gibi bu konuda da çok gerilerdeyiz. Çünkü biz taşralı bir toplumuz…
Beyoğlu’nda yaşıyorum ben. Hacı-Hoca arkadaşım da çoktur. Beyoğlu Müftülüğü bünyesindeki neredeyse her imamı tanırım. İktidara muhalif olmam nedeniyle oluşan kalp kırıklıkları, dost sayımı azalttı.
Aristoteles’in sözü gelir aklıma hep: “Sevdiklerinizle siyaset yapmayın. Siyaset dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam eder. Siz dostlarınızı yitirmekle kalırsınız.”
Hiçbir zaman büyük konuşma. Hayat seni öyle bir noktaya getirir ki; kendini sevdiklerinle savaşırken, nefret ettiklerinle selamlaşırken bulursun.
Ahir kelam da bu olsun…!










