Özgür ve Özgün

0

İnsan öğrenen, öğreten, kabiliyetlerini geliştirebilen bir varlık. Hayat yolculuğumuzda öğrendiğimiz oranda gelişmeye, yeni biz olmaya açığız. Hepimiz öğrenme açlığımızı karşılamak üzere bir veya birçok rehbere, yani öğretmenlere muhtacız.

Bize rehberlik yapsın diyedir ki Yaratan insanların anlayabileceği cinsten kitaplarla ve gözlemleyebileceği cinsten peygamberlerle konuşmuş.

Hayat boyu öğrenme açlığımız tükenmeyeceğine göre ölünceye kadar rehberlere, öğretmenlere muhtacız. Bu rehber bazen bir kitap olur, bazen de yaşayışı veya konuşmaları ile bize yol gösteren bir insan.

Tabii ki öğrenmek ve öğretmen hayatlarımızın olmazsa olmazı… 

Ancak biz insanlar zaaf sahibi varlıklarız da. Kendisinden çok şey öğrendiğimiz, özellikle karizmatik öğretmenlerin hemen etkisi altında kalıyor ve onları taklit etmeye başlıyoruz.

Mesela bir öğretmenden istifade ettiysek, anlattıkları hayatımızda güzel etkiler bırakmışsa biz de onu taklit etmeye başlıyor zamanla onun sahte bir kopyası haline gelebiliyoruz.

Bilgilenmek, öğrenmek güzeldir. Bilgisiz ve öğretimsiz bir adım gidemez, yerimizde sayarız. Ancak o bilgilerde ve öğretmende takılıp kalırsak gerçek bir ben değil sadece taklitçi oluruz. 

Halbuki Yaratan her insanın ruhunu sonsuz kabiliyetlerle donatmıştır. Aynı bilgi herkeste farklı çağrışımlar, farklı keşiflere vesile olabilir.

Hz. Muhammed farklı Kur’an okuyuşları duyunca hepsine de güzel dedi. Hayır hepiniz ille de benim gibi okuyacaksınız demedi. Kendisinden tavsiye isteyen insanlara da aynı şeyler değil, onların kabiliyetleri, ihtiyaçlarına göre farklı farklı şeyler söyledi. Sahabelerin içinde çok renkli şahsiyetler vardı. Peygamber kimseye tek tip bir hayat tarzı empoze etmedi.

Hayat boyu mutlaka öğrenmeye ve öğretmenlere ihtiyacımız var. Bizden önce bir şeyleri yaşamış, tecrübe etmiş, öğrenmiş kişilerin rehberliği her zaman güzeldir. Ancak tüm bu rehberlik ışığında kendi kabiliyetlerimiz ve nelerin bizim için olduğuna da bakabilmeliyiz. 

Bizi heyecanlandıran şeyler nelerdir?

Nelere daha çok ilgimiz, kabiliyetlerimiz vardır?

Neleri yapmaktan hoşlanıyor, yaparken zevk alıyoruz?

Yaratıcının konuşmaları olan kitaplar ve peygamberler dahi kendilerini aynen taklit etmemizi istemezler. Ayetlerde sık sık tekrarlanan düşünmez misiniz, akıl etmez misiniz, bakmaz mısınız ifadeleri söylenenleri kendi dünyamızda hazmetmemizi tavsiye eder.

Kur’an’ı ve peygamberleri papağan gibi taklit etmek, ayet ve hadislere kopyala yapıştır mantığı ile muhatap olmak onları anlamamızın önünde en büyük engeldir.

Hiçbir öğretmen ve bilgi taklit mantığı ile anlaşılamaz. Taklit ettiğimiz, sadece ezberleyip bıraktığımız hiçbir şey bizim olmaz. Taklit ile tatmin olunmaz. Tatmin olmadığımız hiçbir şeyden lezzet ve şevk almayız. 

Farklı zamanlarda farklı öğretmenlere ve farklı derslere ihtiyacımız olabilir.

Öğretmenlerimizi, bilgiyi, bize rehberlik yapanları severiz. Onlara teşekkür eder saygı duyarız. Ama onlarda takılıp kalmayarak kendi bilgi ve yaşama tarzımızı özgür ve özgün olarak kendimiz kurmalıyız.

Rehberlerimizden ve öğrendiklerimizden özgün ve yeni anlamlar keşfetmeliyiz. Samimi bir öğretmen de öğrencilerinin kendisini aşmasından son derece memnun olur. Hatta bunun için öğrencilerini teşvik eder, zorlar.

Amerika’da bir doktora öğrencisi hocasının verdiği ödevin altına “Bu konu çok ilgimi çekti, bundan sonra bu konuda yazılanları takip edeceğim” yazar. Hoca ödevi geri verirken bu notun altına bir başka not iliştirir: “Bu kadar ilgini çektiyse, sen başkalarının yazdıklarını takip edeceğine, çalış farklı şeyler bul, yaz, biz senin yazdıklarını takip edelim.”

İşte bu söz Amerika’yı ilimde, teknolojide, zenginlikte dünya lideri yapan farktır.

Hayat bize ömür boyu öğrenmekten, kendimizi yenilemekten yılmamamızı öğütlüyor. İnsanlığın en büyük öğretmeni Hz. Muhammed ölünceye kadar insanlara hep bir şeyler anlattı, öğretti.

Yaratan ve yaratılan her şey bize; “Özgür ol, özgün ol, kendin ol, sana verdiğim kabiliyetleri keşfet, seni nelere sevk ettiğimi anla; ancak sürekli öğrenen, değişen, keşfeden bir insan olursan mutlu olur ve hayatı şevkle yaşarsın” diyor.

Öğretmenlerimle, kitaplarımla, öğrendiklerimle, kendi kabiliyetlerim, ilgilerim ve şartlarımla kendime özel bir hayat ve o hayata karşılık gelen, özgür ve özgün bir VARLIK MODELİ  kurmalıyım.

Not: Bu yazı Türkiye ve Amerika’dan bir arkadaş grubuyla yaptığımız müzakereler sonunda kaleme alınmıştır.

Önceki İçerikAdalet bir sayı, skor işi değildir..
Sonraki İçerikAnayasa Mahkemesinden gazetecilerle ilgili iki karar..
(Özgeçmiş ve özgelecek) İzmir'in yokuşlu sokaklarında doğdu. Kuşadası'nın denizlerinde sonsuzluğun lezzetini tattı. İstanbul'da okudu. Ordu, Zonguldak, İstanbul, Şanlıurfa'da dersler yaptı. Hayatı, edebiyatı, Kur'an ve Risale (okumayı değil) çalışmayı önemsiyor. Bunların monotonlaştırılmalarına,sıradanlaştırılmalarına, dünyevileştirilmelerine karşı çıkıyor. Artık okuyarak değil, okuduklarımız üzerinde çalışarak, kafamızı çatlatırcasına düşünerek, tahkik ederek bir şeyler öğrenebileceğine inanıyor. Cenneti de cehennemi de önce bu dünyada görüyor. Varlığı, insaniyetini, duygularını ve düşünceyi önemsiyor. Artık nutuk, vaaz, ben en iyi bilirim zamanlarının bittiğine inanıyor. Hakikati eşit bir ilişki içinde; beraber, arayarak, bir masa etrafındaki çalışma grupları ile yakalayabileceğine, en azından hissedebileceğine inanıyor. Hayatı, dünyayı, varlığı, insaniyeti vs. anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyor. Allah'ı, âlem-i gaybı ve ölümden sonrasını çok özlüyor ve merak ediyor.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz