Putin’in Balkanlar’daki uzun kolları

23

Kısa süren “1917 Ekim Devrimi” romantizmi sonrası, “Osmanlı İmparatorluğunun esas yıkıcısı” Çarlık Rusya’sının misyonuna hızla dönen “Ruslar”, yeni maskeleri olan “sosyalizmin yumuşak gücüyle” geri dönüş yapmış ve Stalin gibi diktatörlerle yepyeni bir yolculuğa çıkmıştı.

Sosyalizm soslu yeni Rus emperyalizmi;  Güney Kafkaslar, Orta Asya, Doğu Avrupa ve Balkanlar’da hızla genişledi. Askeri işgaller birbiri peşi sıra geldi. Ardından Ortadoğu ve Afrika’ya yayıldı, devrin en büyük askeri gücü “Varşova Paktı” kuruldu.

Ruslar; “anti Amerikancıları” ve “antikapitalistleri” kolaylıkla peşlerine takmıştı bu maceranın.

Ancak, soğuk savaşın ağır yükünü kaldıramayan Rus emperyalizmi; Afganistan işgali sonrası gelen süreçte, hem ekonomik açıdan, hem de toplumsal açıdan hızla çöktü.

1991’de SSCB dağıldı. Bağımsızlıklarını ilan eden devletlerden 12’si yeniden bir araya gelerek, “Rusya Federasyonu” adı altında, ideolojisi tam kestirilemeyen bir yapı oluşturdu.

Sürdürülebilir Rusya; Sibirya’dan Ukrayna’ya, Kuzey Denizinden Gürcistan-Kazakistan-Moğolistan hattına kadar, çoğunluğu Müslüman ve Türki topluluklara ait petrol ve gaz yatakları ile madenler ve kereste ormanlarını elinden asla bırakmadı. Ve elbette sömürü devam etti. 

Ruslar, terk etmek zorunda kaldıkları coğrafyalarda; harabeye dönmüş ülkeler, değerlerini kaybetmiş toplumlar, gelişmemiş teknolojiler kullanarak yağmaladıkları yeraltı yerüstü kaynakları, çürümüş teknolojiler-fabrikalar, fuhuşu geçim kaynağı yapmak zorunda kalan kadınlar, alkolik erkekler, etnik azınlıklara teslim edilmiş KGB’nin uzantıları yönetimler, yeniden dönme zamanına “ayarlanmış” etnik Rus azınlıklar, bırakmıştı.

Bu süreçte kendisinden çok şey beklenen Türkiye; boşa harcanan 15 yıllık sürede, Kafkaslar ve Orta Asya’da, Türki devletlerin olduğu bölgelerde, “anlamlı” tek bir adım dahi atamadı. Rusların “nöbete diktiği” etnik azınlıkların kontrolündeki yönetimlere tesir edemedi. Avrupa ve ABD ise bu süreçte ciddi mesafeler kat etti. Ukrayna dahil, Rusya sınırına kadar olan bütün bölgeler-ülkeler, Belarus hariç, ABD-NATO-AB üçlüsü tarafından etki alanına alınabildi. Bu ülkelerden bazıları AB’ye, bazıları NATO`ya dahil edilerek “geri dönüşsüz” kılındı.

Ordusuna yiyecek ekmek bulamayan Rusya, 2000 yılında Putin’in gücü ele geçirmesinden sonra toparlanma sürecine girdi. Artık devlet mekanizması yeni bir konseptle inşa ediliyordu: “İstihbarat devleti konsepti”. Putin Rus devletini tepeden tırnağa, “Rus Mefkuresine-Avrasyacılığa” inanmış “sadıklardan” oluşan, bir “istihbarat devleti” olarak inşa ediyordu. 

Putin; “Emperyal mefkurelere sahip” Çarlık Rusya’sını, Sovyetleri, Varşova paktını kurmuş Rusları yeniden ayağa kaldırmayı, Rus Ortodoks kilisesinin “derin çalışmaları” ile süslenerek, “Slav sadakati” ile beslenmiş paramiliter ekipleri ile “uçlarda” rejim dizayn etmeyi, görkemli konvansiyonel ordusu ile ABD ve NATO’yu caydırmayı hedef edinen yeni bir Rus imparatorluğu kurmayı, yani “Avrasyacılık mefkuresini”, yapılacaklar listesinin “en tepesine” yerleştirmişti.

Putin ilk önce Rusları toparladı, sonra ona katılmaktan başka çare bulamamış, onun “Tatarlar” dediği, “Kıpçak boylarını” demir yumruğu ile zapturapt altına aldı. Devleti ve zenginlikleri sömüren oligarkları ya içeri tıktı, ya da yurt dışına sürgün etti. Servetlerine el koydu.

Putin sadece içerisi ile yetinmedi. Sovyetler Birliği dağılma sürecinde kendisinden kopan, Kafkaslar- Orta Asya ve Doğu Avrupa’daki toplam 14 devleti; oralara yerleştirdiği Rus etnik unsurlarını kullanarak, bu ülkelerdeki etnik azınlıklarla desteklediği diktatörleri iktidarda tutarak, paramiliter unsurlarla bazı ülkelerde darbeler yaparak, gerektiğinde de bazı ülkeleri fiilen işgal ederek kendine bağlı kalmalarını sağladı.

SSCB’den kopan, Avrupa’nın güvenliği için hayati derecede önemli, NATO stratejik ağı için son derece gerekli; Doğu Avrupalı Estonya-Letonya-Litvanya Rusya’dan zor da olsa koparılabildi. 

Ukrayna malum. Kırım ve Ukrayna’nın doğusu Rusya’nın işgali altında. Karadeniz’deki limanlarının bir kısmı Rus işgalinde. Moldova; Rusya’nın kontrol ettiği siyasi partileri ve bölgede bulundurduğu askeri unsurları ile Rusya tarafından kilitlenmiş durumda. AB, üyelik sürecini yarıda kesmek zorunda kaldı.

Bulgaristan NATO’ya dahil olmasına rağmen, büyük badireler atlatarak AB çıpasına güçlükle tutunabildi. Sırbistan sadakatini ispat edebilmiş ve halen Rusya’ya bağlı ve en yakın partneri.

Güney Kafkas ülkeleri ve Orta Asya ülkeleri, hala diktatörlerce idare ediliyorlar ve Rusya’ya bağlılar. Sadece Gürcistan çırpınıyor bağımsız olabilmek için.

Gelelim Putin`in Balkanlardaki uzun kollarının yaptıklarına.

Putin ne istiyor bu “küçük” Balkan ülkelerinden?

Karadeniz havzasındaki stratejik mücadele malum. Rusya ve ABD Karadeniz üstünlüğünü oldukça önemsiyorlar. Kafkasların deniz desteği açısından önemli olmakla birlikte, Balkanların güvenliğini de oldukça etkileyen bir konumda Karadeniz. Özellikle “Doğu Balkanlar” açısından. Rusya’nın EGE ve Adriyatik’e açılımını sağlayacak kritik bir bölge Balkanlar.

Şunu da gözden uzak tutmamalıyız: Türkiye’nin Azerbaycan ve Türkmenistan üzerinden gerçekleştirmeye çalıştığı yeni enerji koridorları ile Doğu Akdeniz’de yeni keşfedilmiş zengin hidrokarbon yataklarının AB projesi haline dönüşerek, EGE üzerinden Avrupa’ya aktaracak yatırımların “kararlılıkla” yapılmaya başlanması, Rusya’nın Avrupa üzerindeki “el üstünlüğünü” oldukça azaltacak. Söz konusu projelerin Rusya tarafından Balkanlar üzerinden etkilenmesi dikkate alınması gereken stratejik bir gereklilik.

ABD ve NATO’ya ilaveten, yeni yükselen ve çok uzak olmayan bir zaman içinde “kendi ordusunu da kuracak” ekonomik güç AB’nin, Rusya üzerindeki etkisini minimize etmek zorunda Putin. Rusya’nın, AB’nin yükselişini “bozmaya” yatırım yapması, “gücün oluşmasını önlemesi” ve “gücün yükselişinin sınırlandırılması” gerekiyor.

Bu nedenle Putin; İspanya’dan, Almanya’ya, AB birlikteliğine razı olmayan bütün nasyonalist hareketlere “açık veya örtülü”, “fiziki veya sanal” gerekli desteği sağlamakta ve bütün reaksiyoner hareketlere “müdahil” olmakta. Brexit kampanyası sırasında sosyal medyayı manipüle ederek, AB’den çıkışı teşvik etmesi, Katalanların sosyal medya üzerinden organize olmalarına katkı sağlaması böyle okunmalı.

Putin ayrıca; İtalya- Macaristan gibi, AB genel politikalarına karşı çıkan ülkeleri, AB projesinin temelini teşkil eden insan hakları-hukukun üstünlüğü ve demokrasi değerlerini önemsemeyen “otokrat rejimleri” “şevkle” desteklemekte, bu tür yönetimleri “balans bozucu” olarak kullanmakta.

Putin’in Balkanlarda; Slav ve Slavyen unsurlara, sosyolojik birliktelik-yakınlık nedeniyle, özel önem verdiğini belirtelim. İkinci önceliğinin ise, “Ortodoksluk aidiyeti” olduğunu belirtmek yanlış olmaz. Üçüncüsü ise, NATO ve AB genişlemesini geciktirecek çatışma alanlarını canlı tutmak. Siyasi liderleri ve ülkeleri “ahlaksız-ilkesiz davranışlara” iterek, ülkelerin “raydan çıkışını kolaylaştırmak”ta.

Putin’in Balkanlarda uyguladığı ana strateji Sırplara dayanmaktadır. Sırbistan askeri ve ekonomik açıdan güçlü tutulurken, Bosna Hersek devleti federasyonlarından biri olan Sırp Cumhuriyeti’ni; Bosna Hersek Devletinin inşasını kilitlemek, Bosna Hersek’in AB ve NATO`ya üyeliği sürecini bloke etmek, gerektiğinde askeri bir tehdit olarak, genel Balkan istikrarsızlığı için rezerv güç olarak hazırlamak, temel eksen olarak belirlenmiştir.

Putin Sırbistan ve Sırp Cumhuriyeti federasyonunun dışındaki Sırpları da son derece etkin olarak kullanmaktadır. Karadağ ve Kosova’daki hayli yüksek sayıdaki etnik Sırpları, “ülkeleri ile barışmayan” bir çizgide tutarak, bu iki ülkenin “istikrarsızlığını” artırmaya çalışmakta. Kosova-Sırbistan kalıcı barışının sağlanmaması da Putin’in ana hedeflerinden birisi. Barışa hizmet eden Sırp politik liderlerin cinayetlere kurban gitmesinin ardında uzun kolları aramak gerek. Bir türlü aydınlatılamayan Sırp Oliver Ivanoviç cinayeti gibi.

Makedonya ve Bulgaristan’da ise “Bulgar ve Makedon nasyonalistlerini-kralcıları” destekleyerek, bu ülkelerin iktidarlarını ele geçirmeye çabalamaktadır. Bulgaristan’da cumhurbaşkanı, Makedonya’da ana muhalefet Rus destekçisidir.

Putin’in uzun kolları Arnavutluk’ta; bir yandan suça ve yolsuzluklara bulaşan Sosyalist Parti lideri Edi Rama’yı ülkede hukuk ve demokrasi yolunun açılmaması için desteklemekte, diğer yandan ana muhalefet Demokrat Parti’nin lideri Lulzim Basha’nın Trump’la görüşebilmesi için 1 milyon dolar lobi parasını sağlayabilmektedir. Amaç iki tarafın “çatışma kapasitelerini” diri tutup, ülkeyi kilitlemek ve AB’ye üyeliği geciktirmek.

Kosova’da iktidarı bırakmak istemeyen, yolsuzluklara bulaşmış siyasilerinin Rusya’nın desteğine talip oldukları “pis kokuları” yükselmekte.

Bütün bu stratejik yaklaşımlar “hibrit bir anlayış” içinde, Putin’in uzun kolları tarafından uygulanmakta ve Balkanlarda önemli rejim tanzim etme işlerine girişilmekte.

İlk uzun kol operasyonu Karadağ’da gerçekleştirildi.

Bu operasyonda, başbakanı devirip Karadağlı Sırpların desteği ile Rus-Sırp yanlısı bir yönetim iş başına getirilmek istendi. Amaç Karadağ’ın NATO`ya girişini önlemekti. 2 Rus askeri istihbarat (GRU) elemanının, 20 Sırbistan vatandaşının organize ettiği “darbe” bastırıldı.

Putin’in uzun kolları Makedonya’da ise, seçimleri kazanmış partiye iktidarı devretmemek için, Makedonya parlamentosunu bastırttı. Rusya’ya bağlı kralcı partinin, Sırp ve Rus paramiliter unsurlar desteğinde, parlamentoyu işgali, büyük güçlüklerle aşılabildi. Makedonya’nın Rus kontrolünde kalabilmesi için, “nasyonalizm sosuna bulandırılmış” paramiliter bir Rus istihbarat darbesi yapılmak istendi.

Eski Bulgar milletvekili ve “Russophiles Ulusal Hareketi” STK başkanı Nikolay Malinov Rusya lehine casusluk eyleminde bulunmakla, iki Rus merkezli kuruluş adına kara para aklama ve devlet sırlarını Ruslara vermekle suçlandı. Rus istihbarat memuru Leonid Reshetnikov’un Bulgaristan’a girmesi yasaklandı. 

Yunanistan’da ise; Yunanistan ve Makedonya arasındaki tarihi anlaşmazlıkları giderip, Makedonya’nın NATO ve AB’ye üyeliği yolunu açacak anlaşma sürecine müdahale eden, bu maksatla Yunan ve Makedon nasyonalistlerinin anlaşma aleyhine gösteriler düzenlemesi için maddi destek sağlayan, Putin’in uzun kolları açığa çıkarıldı ve sınır dışı edildi.

Putin ayrıca; “gecenin kurtları” denilen, Rus Ortodoks kilisesinin emperyal fikirlerinden beslenen paramiliter yapıları kamplarda eğitip kullanıma hazırlamakta. Söz konusu paramiliter unsurlar şimdilik Sırbistan ve Bosna Hersek Sırp federasyonu ile sınırlı. Kafaları yıkanan bu insanlarla adeta “Balkan çeteciliği” yeniden hortlatılmakta.

Putin’in Balkanlardaki istihbarat merkezi ve paramiliter operasyon merkezi, Sırbistan’ın Niş şehrine yakın bir bölgede. “Russian-Serbian Humanitarian Centre” olarak insani yardım amaçlı yapılanmış ve bütün personeli diplomatik pasaportla koruma altına alınmış.

Yazacak daha hayli mesele var ama yazı da okuma sabrınızı zorlayacak kadar uzadı.

Putin’in uzun kolları hiç durmaz ve Balkanlarda da durmuyor.

Türkler tarihlerini iyi okumalı. Peşinen kimseye düşman olmaya elbette ihtiyaç yok. Lakin “romantik dostlukların” da anlamı yok. Müşterek tarihimizde kurabildiğimiz ve biz Arnavutların da güçlü bir şekilde desteklediği 500 yıllık imparatorluğumuzu yıkanların, hala stratejik menfaatleri “bizim hinterlandımız” ile ters düşmekte. 

Türkiye; Balkanlarda Arnavut ve Boşnak Müslüman dostlarını, her ne olursa olsun, Rus’a terk etmemeli, Putin’in uzun kollarına bırakmamalı.

23 YORUMLAR

  1. Adelina hanim! Uzun bir aradan sonra. Hoş geldiniz.
    Güzel bir analiz yapmışsınız, bilginize ve elinize sağlık.

    Yalnız, şu anda Türkiye politikası tam Putin lerin elinde.yani Putin başarılı olur mu olmaz mı bilmem de Bizimkiler onu başarılı etmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Õnce biz içimizdekileri temizlersek o zaman Putin hiçbir şey yapamaz.

    Putin Trumpide yanına almış bir koluna da bizimkini, takmış dünyayı Parmağında oynatıyor.
    15 Temmuzi’de güzel planladılar ve Türkiye’nin canını okudular okumaya da devam ediyorlar.
    bunların sayesinde çevresinide istediği gibi yönetiyor.

    Adelina Hanım, tekrar hoş geldiniz inşallah bir daha bu kadar uzun ara vermezsiniz. Bizleri de merakta bırakmazsınız?

    • Nurdan hanım merhaba, değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Gerçekten uzun olmuş. Ama inanın bir çok işi aynı anda yapmaya gayret ediyorum. Yazmayı da bırakmak istemiyorum. Yazar olmaya gayret eden bendeniz de yazmadığım zamanlar derin bir mesuliyet duygusu ile her gün sıkıntılarla boğuşuyorum. Demek mesleki bir deformasyon, ama sanırım amatör ruhlular için. Nurdan hanım bakalım Mevlam neyler? Kolay gelsin.

  2. Özlemiştik…
    Hoş geldin…
    *
    YORUM niyetine!
    “Türkler tarihlerini iyi okumalı. Peşinen kimseye düşman olmaya elbette ihtiyaç yok. Lakin “romantik dostlukların” da anlamı yok. Müşterek tarihimizde kurabildiğimiz ve biz Arnavutların da güçlü bir şekilde desteklediği 500 yıllık imparatorluğumuzu yıkanların, hala stratejik menfaatleri “bizim hinterlandımız” ile ters düşmekte. / Türkiye; Balkanlarda Arnavut ve Boşnak Müslüman dostlarını, her ne olursa olsun, Rus’a terk etmemeli, Putin’in uzun kollarına bırakmamalı.”
    Şimdilik bu kadar!
    Selam ve dua…
    RNE

    • Kıymetli Hemşehrim Reşat bey, çok değerli desteğiniz için teşekkür ederim. Osmanlıyı yıkanı hafife almayın, benim acizane tavsiyem bu olur. Gündelik telaşın içinde pek fark etmiyor olabilirsiniz ama Putin affetmez ve bir bakmışsınız kontrolüne girivermişsiniz. Buralar tam bir istihbarat savaşları arenası. Kolay gelsin.

  3. Öncelikle yazmaya tekrar başladığınız için teşekkür ederiz, Putin’in uzun kollarına gelince, Ruslar sinsi ve istikrarlı ilerliyorlar ve Putin bence kaliteli bir siyasetçi(kendi ülkesi için), siyasetçi derken istikamet çizen anlamında söylüyorum, yaptığı işler konuştuklarından çok çok fazla, eğer Avrupada milliyetçi akımlar daha da artar ve kendi içinde çatlaklar oluşturmaz ise ben Rusyanın uzun kollarına daha fazla güç getiremeyeceğini düşünüyorum tabii bu süreçte 3. dünya savaşı çıkmazsa. Putin Ülkesinin iç işlerini bir miktar regüle edip işleri yoluna koymuş olabilir ama ülkesini zirveye taşıyacak, teknoloji üreten, satan ülkelerle rekabet içerisine girebilecek hangi teşebbüsleri hayata geçirebilmiştir bilmiyorum ama askeri ve istihbarat anlamında SSCB de oldukça ileri bir düzeyde idi. Ben Rusyanın önümüzdeki yıllarda zayıflayacağını düşünüyorum. Bu süreçte de Türkiye de de iktidar değişecek ve yönünü Avrupaya ve Balkanlara çevirecek, eşitlikçi ve demokratik bir yönetim gelecek ve ülkedeki kurumları güçlendirip, sistemi kuracak. Yazdıklarımı tabii bir yorumdan ziyade temenni olarak kabul etmek lazım, zira yorum yapmak için bile biraz araştırma yapıp konuya vakıf olmak lazım.

    • Alper bey merhaba. Hakkınızı helal edin. Ama aşırı meşguliyet bazen bu araları zorunlu kılıyor. Çok değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Değerlendirmelerinize katılıyorum. Rusya’nın zayıflamadan öte üçüncü dalga parçalanmaya uğrayacağı fikrini taşıyanlardan birisi de benim. Türkiye, Rusya ile stratejik partnerliğinin kendi gücünü arttığını değerlendiriyor ama yanılıyor, tam tersi Rusya’ya ilave ömür veren Türkiye. Rusya’nın elindeki en önemli güç malum enerji. Ve elbette ordusu. Çok büyük konvansiyonel güç. Çin’in dengelenmesi ihtiyacını da dikkate alırsak, küresel dengeler Rusya’nın ömrünü ister istemez uzatıyor. Enerji konusunda Avrupa’nın D.Akdeniz enerji yatakları ile bağımlılığı azalırsa Rusya Avrupa ilişkileri başka zemine kayabilir. İlaveten İran ve Güney Kafkaslar düğümünün çözümü bu parçalanmayı tetikleyebilir. Yazıda dikkat çekmeye çalıştığım mesele sanıldığından-göründüğünden çok önemli. Türkiye’nin Rusya ve Sırbistan’la birlikte hareket ediyor olması biz Balkan Müslümanları açısından riskin daha da çoğalmasına neden oluyor. Kolay gelsin.

  4. Adelina Hanım
    Hoş geldiniz .Yazınızı görünce çok kıymetli bir yitigimi bulmuş gibi sevindim.
    Balkanlar ve Karadenizin röntgenini çekmiş,sadece çekmekle kalmamış teşhis ve tedavi yollarını göstermişsiniz.
    Tekrar biz okuyucuların arasına geldiğiniz için teşekkür ederiz.

    • Merhaba sayın CK beyefendi. Değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Gayret bizden muvaffakiyet Allah’tan. Umarım başarırız. Millet olarak dertlerimiz çok büyük. Hakana dur diyecek aksakal da iyice azaldı. Bir başıboşluktur gidiyor, tüm coğrafyamızda. Eskiden başımız sıkışınca derdik “uzaktada olsa bir Türkiye’miz var, yetişir imdada”, şimdi o gözümüzün nuru da düşmüş Putin’in peşine. Ne yapalım bilmiyoruz. Kolay gelsin.

  5. HOŞ GELDİNİZ TEKRAR.EPEYDİR YAZMAMANIZ BENİ ENDİŞELENDİRMİŞTİ.TÜRKİYE-RUS İLİŞKİLERİNİ DAHA AÇIK BİR ŞEKİLDE YAZAR MISINIZ?MESELA BİZİ ”OSMANLIYI” YIKAN BİR ZİHNİYETTEN YENİ OSMANLICILIK HAYALİYLE SİYAYET YAPAN BİR DÜŞÜNCEYE NE KADAR İTİMAT EDEBİLİRİZ?

    • Kazım bey merhaba. Yeni Osmanlıcılığın fikir taşıyıcısının Erdoğan olduğunu düşünmüyorum. Bu fikir öncelikle “ezilmiş, horlanmış, geri kalmış, hakları gasp edilmiş” bir toplumun “yeni yetme” aydınlarının, donanımsız ve hazırlıksız yola çıkmanın hayal perestliği, sonra da çabaladıkça bataklığın dibine doğru gitmek zorunda olan divanenin çırpınışları olarak değerlendiriyorum. Rusya’nın içinde ve Asya’da Rus’a esir olmuşlar Türkler ve Müslümanlar, Balkanlarda Rus’un esir etmek istediği de Türkler ve Müslümanlar, sayısız savaşlarla Osmanlı’yı en son 1877-1878 Osmanlı Rus savaşı ile yıkılma eşiğine getiren, Balkan savaşlarını organize eden de Ruslar. Ve de ne gariptir ki tarihini ve hakikatleri unutan, göremeyen bu gün ki Türk halkının da başını kaptırdığı güç Ruslar. Yani ayak el beden zaten Rusun elindeydi, sizin de onun kontroluna girmeniz ile “baş da” onun kontroluna geçmiş olacak. Belki biraz daha araştırıp bir yazı konusu ederiz.Kolay gelsin.

    • Alper Özkan bey merhaba. İltifatınız için teşekkür ederim. Benim esas işim televizyonculuk. Yazmayı da bırakmamaya çalışıyorum. Hayli sevenimiz ve merak edenimiz varmış, çok şükür. Başarırız umarım. Kolay gelsin.

    • Adil bey merhaba. Sadece televizyonla ilgili yoğun işlerimin verdiği meşguliyet. Çok kolay olmasa da yazmayı sürdüreceğim inş. Desteğiniz için teşekkür ederim. Kolay gelsin.

  6. Adelina Hanım sevgiler,

    Sözüm ona Yeni Osmanlıcılık ipine sarılmak sanıldığı gibi peşine ciddiyetle düşülmüş bir konu olmamakla beraber sadece etiket oluşturma çabalarına kurban gitmiş, bir süre sonra kıymetsiz bir paçavra gibi kenara atılacak bir konu başlığı olmaktan öteye gitmedi gidemeyecek.. Umuyorum ki Rusyacılık ya da Putincilik de böyle olacaktır. Avrupadan gerekli sıcakık ve ilgiyi özellikle son zamanlarda göremeyen Erdoğan, “bi’şey yapmalı” düsturuyla etkisiz kalmaktansa “denize düşen Putine sarılır” ekseninde bulunmayı tercih etti.

    Oysa biz zannederdik ki ülkemiz potansiyel olarak Putin ya da Batı arasında birini seçmektense “bir ihtimal daha var” diyebilecek güce ve vizyona sahip, Erdoğan da bu vizyona önderlik edecek bir liderdir! Öyle olmadı, umarım yanılırız. Zira yine umarız ki yağmurdan kaçarken Putin’e tutulmak bir süre sonra akıl tutulması gerçeği olarak karşımıza çıkmasın.

    Yazılarınızı takip ediyoruz, selamlar.

    • Ergin bey merhaba, çok değerli katkılarınız için teşekkür ederim. 2011-2012 yılında televizyonda yaptığım programlarla Türkiye’nin yeni Balkan politikasını övgü ile anlattığımı çok net hatırlıyorum, zaten arşivler de ortada. Ancak sonraki yıllar tam bir hayal kırıklığı oldu. Nedenini elbette yakın tarih ortaya çıkaracaktır. Bildiğimiz bir şey var “iyi olmadı”. Yorumlarınızı eksik etmeyin, kolay gelsin.

  7. Bu yazıyı okuduktan sonra 15 Temmuz hain darbesinin arkasında ABD değil de Rusya olmasın? sorusu aklıma düştü.
    Ve Türkiye Suriye bataklığında Kıbrısı, Kırımı, Balkanları, Uygurları, Türki Cumhuriyetleri unuttu gitti. Bilmem farkındamısınız?

  8. Merhaba coder. Değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Ben 15 temmuzu bilmiyorum, ama Ruslar Balkanlarda net 2 ülkede Karadağ ve Makedonya’da hükümet darbesi gerçekleştirmeye çalıştı, Sırplar ile birlikte. İkisi de atlatıldı çok şükür. Türk değilim ama Türkiye’nin büyümesinin “geniş anlamda milletimize” hizmet edeceğine inananlardanım. Türkiye’nin “eline bakan” çok sayıda toplum ve ülke var. Bu toplumlara hizmet edebilmesi ve ortak bir enerji oluşturabilmesi için “barış ortamında iş yapmak” gerek. bu nedenle savaş ve çatışmalar Türkiye’ye hizmet etmez. Nitekim Suriye ve Mısır maceraları bunu gösterdi. Yakında Libya da karışacak, orada da gırtlağa kadar savaşın içinde Türkiye. Balkanlar’da Türkiye Sırplarla işbirliği yapıyor. Çıldırmış olmalı. Müslümanları nasıl terk edebilir? Zaten bir avuç Müslüman var Avrupa’da. Yani “duruş ve tercih” iyi değil.

  9. BOSNA VE KOSOVA SAVAŞLARI yıllarında Anadolu’yu dolaşır konferanslar verirdim, özel sohbetler ve görüşmeler yapardım, yardım organizasyonları düzenlerdim; elbette o yıllarda bu konuda yazdığım yazdığım yazılara ek olarak…
    Ve derdim ki;
    – 20.YY başında Osmanlıyı yıkan ve yedi düveli ile Anadolu’yu İŞGAL EDEN BATI ÜLKELERİ buralardan vaz mı geçti?
    – Kuzey-Doğu Anadolu’yu (ve Kafkasya’yı) işgal eden RUSYA buralardan vaz mı geçti?
    – Sonra, İngiliz (Çanakkale ve İstanbul), Yunan (İzmir ve civarı) , Fransız (Gaziantep ve civarı), İtalyan (Antalya ve civarı), Rus (Artvin/Kars ve civarı) ve “onların destekçisi işgal ülkelerini” anlatırdım; KOSOVALI ve SANCAKLI Reşat olarak yani memleketlerini yine benzer zulüm (Komünizm zulmü) ve işgaller sebebiyle küçük yaşta terk etmek zorunda bırakılan bir “MUHACİR” olarak…
    *
    Ve SONUÇ olarak derdim ki;
    – Biz BALKANLILAR bu savaş yıllarında sizden yardım ve destek istiyoruz ama şunu iyi biliniz ki bunu sadece BALKAN ülkeleri için değil, aynı zamanda ANADOLU ve TÜRKİYE için de itiyoruz; çünkü ANADOLU ve TÜRKİYE’nin SAVUNMASI BALKANLARDA başlar…
    *
    – O zamanlar BOSNA VE KOSOVA SAVAŞLARI vesilesiyle anlattıklarım bugün de aynen geçerli; yukarıda RUSYA dahil saydığım Avrupa ülkelerine ilave olarak ABD de dahil olmak üzere…
    – ORTA DOĞU ülkelerini ve özellikle de bitişik komşularımız SURİYE ve IRAK ülkelerini perişan eden BATI ilkelerinin (Kuzey Karadeniz ülkelerinde yaptığı işgallerle Rusya’nın da) asıl ana hedefleri TÜRKİYE ve İRAN ülkeleridir…
    *
    Bugün de bu kadar!

    Ve’s-SELAM/BARIŞ mea’d-DUA…
    Kosovalı Hemşehrin RNE

    • Allah emeklerinizi ibadet kabul eylesin. Her bir büyüğümüz bu aziz millet için bir şeyler yapıp bu dünyadan göç eylemişse Allah cenneti ile mükafatlandırsın, bizim taşıdıklarımız, sizlerin ektiğidir. bizler de geleceğe bir şeyler ekebilirsek ne mutlu bize, vazifemizi yapmış olmanın huzuru ile göçer gideriz. Allaha emanet olun.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz