Sanal ortamda paylaşılan hiçbir hayat özel değildir

1
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Aydın tahammülsüzlüğü genelde sıradan insanın tahammülsüzlüğünden biraz fazlasıdır, öldürmese de hayatından veya sanal arkadaşlığından silmekle infaz ediyor ve bunu da genelde ona bilgisindeki kusurları hatırlatanlara karşı yapıyor. Çünkü söyledikleri veya yazdıkları üzerinden kimsenin kendisine söz söylemesine tahammül etmiyor. Oysa insan mükemmel olmaya şartlıdır ve bilgi ise hep kusurludur; o nedenle bulduğu kusura müdahale etmeyen insan pek az bulunur. Bulunanı ise ya önceki bir tecrübesinde henüz canının acısı geçmediği için müdahale etmiyor ya da o an keyfi istemediği için. Anlayacağınız burada akıl değil duygular konuşuyor, anlatılan eksik olsa da -ki hep eksiktir- yerilen yerilmek değil takdir görmek, anlaşılmak istediği için tepki veriyor; tepki verene de vuracak bir kurban bulduğu için.  

Gerçekte insanlar yanlış bulduğuna da laf yetiştirir, doğru bulduğuna da. Sonuçta her iki halde birer çıkarsama, insanın gördüğünü değerlendirirken kendisince vardığı bir nihayettir. Tek sorun, lafa laf yetiştirenin olayı anlayıp anlamadığı, olaya yaklaşırken aklı üzerinden mi, yoksa egosu üzerinden mi yaklaşıp yaklaşmadığıdır. Kuşkusuz burada egonun konuşturduğu da akıldır; ancak ego aklı konuştursa da davası kimseyi takdir etmek değildir, genelde bulunduğu yerden düşürmektir. O yüzden olaylara egosu üzerinden yaklaşanlar genelde demagoji yaparken, anlama amacıyla alanlar katkı vermektedir. Fakat ne var ki yerilen her şekilde temkinlidir ve kendisine dizilen sitayişler dışında gelen her sözü bir şekilde düşman saldırısı olarak almaktadır. Çünkü sözünün üstüne söz söylenmiştir.

Kuşkusuz bu bir korkudur, sözünün üstüne gelen sözle yanlışının teşhir edildiğini düşünen ve bununla yanlışının yüzüne vurularak kendisinin küçük düşürülmeye çalışıldığını düşünen bir aydın hastalığı.  Aydın o yüzden sıradan insandan daha fazla savunma halindedir, en sıradan eleştirilere bile tahammülsüzlük göstermekte, kendi gibi düşünmeyenleri veya kendi düşüncelerine övgüler eşliğinde katılmayanları ya hayatından çıkarmakta ya da bir paylaşım platformu olan sanal dünyanın kendisine de verdiği bir paylaşım sayfasından. 

Bu, her iki şekilde de savunma hakkı elinden alınmış birine karşı gerçekleştirilen bir yargısız infazdır. 

Eskiden bu tür infazlar selamı-sabası kesmekle sınırlıydı; şimdilerde ise sayfasından silme, onu kendisine görünmez kılarak kendisini ona karşı güvence altına alma şeklinde tezahür ediyor. Öyle ya, sayfasında olmasa onu görmeyecek, ona laf yetiştirerek sözünün üstüne söz söyleyip keyfinin içine edemeyecektir. Oysa insan her zaman yanlışta konuşabilir, doğruda -ki genelde yanlış konuşur- bu insana dair bir özelliktir; insani olmayan sözünün üstüne söz söylendi diye köpürmesi, onca kendilerinin de eleştirdikleri yargısız infazlara iştirak etmeleridir. 

Bunun bir istisnası yok mu?

Kuşkusuz bir insan kasıtlı bir şekilde başka bir insanın şahsiyetine halel getirmeye çalışıyorsa yaptırım görmeyi hak ediyordur; çünkü insanın bir tek özeli var, o da şahsiyetidir. Bu yaptırımda pek tabi olarak kişiyi sayfasından silmekte olabilir, hayatından silmekte; zira sayfa özel olmasa da kişinin şahsiyeti kendisine özeldir. Ancak ne var ki insanlar sayfalarını da özel almakta ve sayfalarında paylaşılan sözlerine de sözlerine karşılık alarak yaptırımlara gidebilmektedir. Bu, kelimenin en yalın ifadesiyle “Sayfa benim sayfam, istediğimi istediğim şekilde döktürürüm. Sana beğeni atmanın dışında başka hiçbir hakta tanımıyorum” anlamına gelir ki, bu kesinlikle şahsiyetiyle sorunu olan bir insanın davranışıdır.

Öncelikle şunu söylemeliyim, hiçbir sayfa özel değildir ve birileri sözünüzün üstüne söz söyleyebiliyorsa bu, o sayfanın özel olmadığını gösterir. Siz sokakta nasıl her istediğinizi istediğiniz gibi söyleyemiyorsanız onu o platformda da söyleyemezsiniz, çünkü orası umuma açıktır. Siz eğer kendinize baştan sona özel bir alan istiyorsanız gidin sözlerinizi -eskiden olduğu gibi- hatıra defterlerinize yazınız. Sizi orada kimse rahatsız etmez. Ama görünür şekilde yazıyorsanız insanların sözlerinize o görünürlük üzerinden müdahil olmalarına kızamazsınız. Burada yapabileceğiniz tek şey var; eleştirilerini beğenmediğiniz insanların sözlerine karşılık vermemek. Çünkü kimse sizi cevap vermeye zorlayamaz. Siz başkalarını yalnız bu şekilde kendinize görünmez kılabilirsiniz. Yoksa başkalarına hiza vermeye çalışmakla veya hizaya gelemediğini düşündüğünüz insanları hayatınızdan ve veya sayfalarınızdan şutlamakla baş edemezsiniz. Kendinizi kandırmayınız, hayatınız size özel olsa da sanal ortam özel değildir, sosyal bir paylaşım platformudur, sizde herkes gibi bir şeyler paylaşmak için o platforma dahil olmuşsunuz. Tekrar etmemde fayda var mı, bilmiyorum ama unutmayın siz o platformun sahibi değilsiniz, onu başkaları kurmuştur, sizde herkes gibi yalnızca bir iştirakçisiniz. Orası size özel değildir, size özel olan bir tek şey var, o da düşüncelerinizi istediğiniz gibi paylaşabilmenizdir. Ama bu arada unutmayın, her düşünce üzerinize aldığınız oranda şahsiyetinizin bir aynasıdır.  Bu bir zayıflık elbette, zira yanılabilirsiniz. Onun için açık olmanızın bir mahsuru yoktur, yeter ki kendinizi egonuza rehin vermeyiniz. 

Şunu itiraf etmek gerek: biz konuşmuyoruz, egomuz konuşuyor ve gelen sözler eleştiri olmasa bile onu zekâmız değil egomuz karşılıyor. Ego ise ne yazık gelen her sözü bir düşman saldırısı şeklinde alıyor; zira ego yumuşak bir sözü bile doğru yerden vurmak için zayıflığının aranması şeklinde alıyor. Anlayacağınız egoya kalırsa sağlam duracaksınız, açık buldunuz mu siz vuracaksınız. 

İnsanın sosyal evrimi kuşkusuz böylesi güvensiz bir halden geldi ve hala o şekilde devam ediyor. İnsanlar geçmişte olduğu gibi bugünde birbirlerine güvenmiyor; ancak eski zamanlarda gördükten sonra karar verirken şimdi görmemesine, hakkında hiçbir şey bilmemesine rağmen karar veriyor, bunu da sanalda karşılaşıp beğenmediği birkaç sözüne karşılık yapabiliyor.

Şunu kabul etmeliyiz, artık hayatlarımızın bir bileşeni de sanal arkadaşlıklardır; kendimize göre birtakım seçimler yapabilir veya beğenmediklerimiz üzerinden bir takım elemelere gidebiliriz, bu bizim elimizdedir. Ancak ‘nereye kadar’ onu bilmiyoruz; çünkü mutlak hüküm bizde değildir.

İnsanları yaşadıkları tecrübelerden dolayı tedirgin davranıyorlar diye suçlayamayız. Her yaşanmışlığın altında bir kısım yara var; ama yine de insanlara “insan” diyorsak bu onlara kapılarımızı kapatmayacağımıza karşılık bir kabuldür ve bu kabul bizim olduğu kadar onlar içinde geçerlidir. Sonuçta hepimiz hayatlarımızda o başkaları olduğu için bu günkü kendimiziz. Bu kendimiz olmamızın altında onların yararlarından fazla bıraktıkları yaralar olsa da bu öyledir. Çünkü insanın kendisi olması nedeni ‘ben’ değildir, ‘biz’dir; yani ‘biz’lik bize bu benliği verdiği için biz bir ‘ben’den söz edebiliyoruz. O nedenle her yara aslında bir tecrübedir, kişinin kendisi olması yolundaki bir yapı taşı… 

Kuşkusuz bu tepkiler o yaraların olduğuna işarettir; dolayısıyla insanların tepki vermeleri bir çeşit yardım isteme şeklidir. Ama bu, aynı zamanda o noktalara dair korkularının olduğunu da işarettir ki; bu da o yaraları başkalarının açtığını gösterir. O nedenle insanların insanlardan korkup sakınmaları, yaralarından dolayı kendilerini korumaya çalışmaları bir yere kadar anlaşılır olmalıdır. 

İnsanların birbirlerine olan bu tahammülsüzlüklerinin baş nedeni görülmediklerini veya görülseler bile anlaşılmadıklarını düşünüyor olmalarındandır. Ne yazık ‘ben’ ‘biz’i görünmez kılmıştır. Oysa her ‘ben’ sahip olduğu benliğe diğer bir ‘ben’ veya ‘ben’ler sayesinde sahiptir. Sahip olduğu hayat gereği hiçbir ‘ben’ diğer bir ‘ben’den ayrıcalıklı değildir, onu ayıran ‘ben’in kendi iç dünyasına yıktığı kendinden mütevellit ayrıcalıklı anlamdır. Oysa bu egonun ‘ben’idir, benciliğimizin temel nedeni, bizi ‘biz’ olmaktan uzaklaştıran temel saik.  

Ne yazık hayat ‘ben’den ibaret olunca herkesin anlaşılmayı beklediği bir körler ve sağırlar diyaloğuna düşüyor. Artık körün anlattığı, sağırın dinlediği, sonra karşılık almayan körün sağıra “neden” anlaşılmadığını, sağırında köre “neden” anlatılmadığını sorduğu bir hercümerç içinde yuvarlanıp gider oluyoruz. Biz ise karışıyoruz, “karıştı” diyorlar; karışmıyoruz, “göremezden geldi” diyorlar; izliyoruz, “size temaşa düştü” diyorlar… Anlayacağınız bizde ne yapacağımızı bilmiyoruz.  

1 Yorum

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz