Erdoğan’ın yeni hediyesi

    0

    Suriye haritası adı verilen açık alanda herkes için geniş bir stadyum var. Bu arenada şu an Türk oyuncular bulunuyor. Şam’da güçlü ve merkezi bir yönetim olmaması nedeniyle Ankara, Suriye ile olan güney sınırı boyunca ‘güvenli bir bölge’ oluşturmayı hedefleyen ve Suriye topraklarında 30 km derinliğe kadar uzanan planını uygulamaya koydu. Bu kadim planın birçok yönü var. Türkler, Kamışlı’dan Cerablus’a, Resulayn, Tel Abyad ve Kobani’ye (Aynu’l Arab) kadar uzanan bölgeyi PKK tarafından desteklenen terör örgütü olarak belirttiği Suriye Demokratik Güçleri’nden (SDG) arındırmayı hedefliyor… Ayrıca Türkiye’ye kaçan Suriyeli mültecilerin çoğunu iade ederek Suriyeli Kürtlerin yaşadıkları alana göndermeyi de planlıyor.

    Suriye’nin kuzeyinde, aralarında örgütün ana karargahı olan Rakka’nın da bulunduğu geniş bölgeleri DEAŞ’tan kurtaran ve çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu SDG’ye süreçte yardım edilmedi. Ayrıca ‘terörizm’ suçlaması konusunda da kimse aracı olmadı. SDG bu savaşlarda, savaşçılarına silah ve para sağlanmasına katkıda bulunan ABD ile güvenilir bir ittifak içindeydi.

    SDG, DEAŞ ile savaşarak örgütü hezimete uğrattı. Tutukladığı militanları bölgelerinde kurdukları hapishanelere koyarak hareket özgürlüğünden mahrum etti ve suç işlemelerine engel oldu. Tüm bunlar, Ankara hükümeti, onları terör örgütü olarak nitelerken gerçekleşti.  Kürt güçlerin DEAŞ’a karşı mücadele verdiği Kobani savaşında Türk sınırlarındaki tedarik hatları açıktı. Ancak Türkiye bu savaşta yer almamayı tercih etti. Savaşçılar ve ailelerinin Suriye ve Irak topraklarında gittiği yolun, herhangi bir engelle karşılaşmadan Türk hava ve kara yollarından geçtiği biliniyor. Şimdi savaşçıların gözaltı merkezlerinden çıkmasının kolaylaşması ve tekrar hareket özgürlüğüne kavuşması tehlikesi var. Türklerin ‘Barış Pınarı’ harekâtı güvenlik boşluğu yaratabilir ve nefret pınarları yaratarak ortaya sorunlar çıkarabilir.

    Recep Tayyip Erdoğan, herkese açık olan Suriye stadyumundaki tek aktör ve Suriye trajedisinin meyvelerini toplamaya çalışan ilk kişi  değil. İran’a dikkat etmeli. İran, bölgedeki etkisinin artmasını sağlayan mezhep gerekçeleriyle Beşşar Esed rejimini desteklemeye devam ediyor. Rusya’nın çöküş ihtimaliyle karşı karşıya kalan bu rejimi kurtarmadaki rolünü de göz ardı etmemek gerekir. Suriye trajedisi hakkında konuşulduğunda nüfuzu paylaşan bu ülkelerin çatışmayı sona erdirmek, bütünlüğü ve egemenliği korumak için ‘garantör’ olarak adlandırılması bir ironi olarak karşımıza çıkıyor.

    Ancak bugün Türklerin Suriye’nin kuzeyindeki askeri müdahalesi oldukça tehlikeli bir bölüm oluşturuyor. Araplar ve Kürtler arasında iyileşmesi zor olacak kadim yaralar açılıyor. Kürtler Suriye rejiminin etkisinin çökmesiyle birlikte nefes aldıkları ve düzgün bir hayata başladıkları kasaba ve köyleri terk ettirecek demografik değişimle karşı karşıyalar. Türkiye’ye kaçan Suriyeli mülteciler de bu bölgelere dönüyor. Ancak onlar kendilerinin olmayan köylere ve şehirlere geri dönüyor. Çünkü Beşşar Esed rejimi kaçmalarına neden olduğu bölgelere dönmelerini kabul etmedi.

    Erdoğan’ın mevcut çatışmada Özgür Suriye Ordusu ile yaptığı ittifakın, bu ordunun liderlerinin Suriye devriminin başında din ve etnik kökenleri ne olursa olsun tüm halkların haklarını koruyan adil bir Suriye devleti kurmayı hedeflediğini söyleyen projeleri yönünden de olumsuz etkileri olabilir. Fakat zaman değişti ve bugün Türk askeri yönetimiyle birlikte hareket eder hale geldiler.  Esed rejimine onları ajan olarak niteleme ve kendini dış müdahalelere karşı Suriye egemenliğinin savunucusu olarak gösterme fırsatı verdiler.

    Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal el-Mikdad, hükümetinin hiçbir Suriye toprağının, bir kum tanesinin bile kontrol edilmesini kabul etmeyeceğini söyledi. Ayrıca yabancıların kollarındakilerin söz konusu yabancı tarafından kendinden uzaklaştırılacağının altını çizdi. Bu, Türkiye’nin müttefiki olan muhalefet liderlerine yönelik bir mesajdı. Tıpkı Kürt liderlerin ABD’li müttefikleri tarafından terk edilmesi gibi.

    Türk askeri operasyonunun en ciddi sonuçlarından biri Suriye rejimine ‘egemenliği savunma’ meşruiyetini yeniden kazanmasına izin vermesidir. Türkiye ve müttefiki Suriye muhalif kuvvetlerinin temelinde rejime Kürtlerle ilişkisini yeniden kurma kapısı açılıyor. SDG lideri Mazlum Abdi konuya dair şunları söylemişti:

    “Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Türk kuvvetleriyle savaşmak için bir ortaklık kurmayı düşünüyoruz. Bu, Türkiye sınırındaki herhangi bir güvenlik boşluğunu önleme seçeneklerimizden biridir.”

    Bu, Beşşar Esed’in rejiminin parıltısını yeniden kazanması için birçok fırsat arasında bulunan altın bir fırsattır. Ancak Suriye rejimine karşı olan Erdoğan, Türk operasyonunun rejim lehine sağladığı olumlu tepkilere dikkat etmiyor. Eski yol arkadaşları ve Cumhuriyet Halk Partisi tarafından yapılan geniş çaplı eleştirilerin ardından iç hesaplaşmalarla da karşı karşıya. Bu açıdan Kürtlerle savaşmak Türkiye’de halk tabanında kârlı bir operasyon haline geliyor. Erdoğan’a yakın medya organları SDG’nin Türkiye’nin güneyindeki güvenlik tehditlerinin kaynağı olan PKK ile ittifakı olduğunu belirtiyor.

    Suriye’nin kuzeyinde 480 kilometre boyunca uzanan bölgede kuvvetlerinin varlığı Erdoğan için ülkesinde 3 milyonu aşan ve Türkiye ekonomisine açısından yük oluşturan Suriyeli mültecilerin yoğunluğuna bir çözüm sunuyor. Bu, Erdoğan için tıpkı bu son askeri operasyonda olduğu gibi dış eleştirilerle yüzleşmeyi gerektirse bile iç zorluklarla mücadele etmek ve halkının çıkarlarına inanan bir lider olarak popülerliğini devam ettirmenin bir başka yolu olarak görünüyor.

    Bu yazı Suud gazetesi Şark’ul Avsat’ta yayımlandı; yazarı Lübnanlıdır