Siyasal İslam’ın yıkılış anı

    0

    Birçokları, Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgalinin Arap milliyetçiliğinin projesinin sonunu getiren öldürücü darbe olduğuna işaret ediyor. Bunun milliyetçilik projesinin bayrağının düşmesine neden olan olay olduğunu belirtiyor. Ancak bayraklar, sloganlarını yükseltmek isteyenlerin yüzleri utançla eğildiğinde düşerler.

    Kuveyt’in işgali Arap milliyetçiliği projesi açısından beklenmedik bir yenilgi değildi. Onun öncesinde Nekse (Büyük Felaket), Kara Eylül ve Lübnan İç Savaşı vardı. Kuveyt’in işgali bardağı taşıran son damla olduğu için bu tarihi nişana layık görüldü.

    Önemli olan nokta şu: Arap milliyetçiliği projesi, kendi sloganlarını aşikar, açık ve tartışmasız bir biçimde ihlal ettiğinde çöktü.

    ABD’li düşünür Francis Fukuyama, İslamcı projenin yıkılışını New York ve Washington saldırılarına tarihlendirir. Bu saldırıların, söz konusu projenin acımasızlığının boyutunun anlaşılmasında dönüm noktası sayıldığı için Batılı bakış açısından bu doğru olabilir.

    Fakat, Müslüman ülkeler için 2 nedenden ötürü doğru olmadığı kesindir.

    Birinci neden; kurnaz İslamcı anlatımın Arap versiyonunda bu eylemi, kahramanca bir proje, küçük bir grubun kalabalık bir gruba zarar verebileceğinin kanıtı, düşman safları en çok rahatsız eden ve sinirlendiren eylem olarak sunmasıdır.

    Calut’a meydan okuyan Hz. Davud gibi göstermesidir.  Bu sayede proje, aralarında eski Arap milliyetçisi grupların da olduğu çok sayıda grubun İslami Cihatçı düşünceyi benimsemesini sağladı.

    Bilhassa El Kaide destekçilerinin New York ve Washington gazvesi olarak adlandırdıkları 11 Eylül saldırıları, Ebu Musab ez-Zerkavi ve örgütünü sonra da Ebu Bekir Bağdadi ve örgütünü ortaya çıkardı.

    İkinci neden; kurnaz İslamcı aklın, anlatının Batı için ürettiği versiyonunda, El Kaide’nin “otoriter yönetimler”in bir sonucu olduğu ve buna en iyi çözüm olarak Müslüman ülkelerde İslamcıların iktidara gelmesini göstermesidir.

    Doğrusu bu anlatım, Batı’yı denemeye ikna etmeyi başardı. Irak’ta Şii partiler aracılığıyla uygulanan birinci deneyim ile Gazze’de Sünni Hamas aracılığıyla uygulanan ikinci deneyim başarısız olsa da Batı, bunun kendisi açısından büyük yararları olduğunu anladı.

    Bu yararların en önemlisi, çatışmayı bir iç çatışmaya dönüştürmesiydi. İslamcılar iktidara geldiklerinde bedelini doğrudan ödeyecekleri dış saldırılar düzenlemeye cesaret edemez hale geliyorlardı. Nitekim Hamas, “direniş” ile daha az ilgilenir olmuştu.

    Hizbullah 13 yıldır İsrail dosyasını kapatmıştı. Irak’ta iktidara yakın milis güçleri, İranlı Kudüs Tugayı komutanını kucaklıyor ama Kudüs’ün kendisi için bir şey yapmıyorlardı.

    Öte yandan Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara ulaşması ile bu anlatı iyice sağlamlaştı. Zengin Katar’ın doksanlı yılların ikinci yarısında kendisini benimsemesi, sahip olduğu büyük medya araçları ve akademik alandaki nüfuzu ile kendisine yatırım yapmasıyla pekişti. Böylece ortaya iyi görünümlü bir terörist modeli çıktı.

    Batılılar bu modele baktıklarında karşılarında takım elbiseli ve kravatlı kişileri, İstanbul, Londra ve Doha’daki stüdyoları ve ışıkları görmeye başladılar. Alkol kullanmaktan ve kadınlarla arkadaşlıktan kaçınmayan kişiler görür oldular. Bu görüntü ile Afganistan’daki mağaralarda yaşayan gür sakallı adamlara ait klişe görüntü arasında hiçbir bağ olmadığını düşünmeye başladılar.

    Bu anlatı ve Batı’nın memnuniyetini gösteren tepkisi, Müslüman toplumlardan daha fazla genci, aktivist, gazeteci  ya da demokrasi yanlısı “prodemocracy” adı altında medyada görülen bu iyi görünümlü terörist kafilesine katılmaya teşvik etti.

    Bu anlatının gölgesinde İslamcı proje, Arap millyetçiliği projesinin Kuveyt’in işgali ile yaşanan trajedileri görmezden gelmesi gibi İslamcıların sivilleri öldürmesini görmezden geldi. Hamas’ın Fetih’e, Hizbullah’ın Beyrut’a saldırmasını, Suriye’deki iç savaşı görmezden geldi. Bütün bunları haklı çıkarmaya çalıştı.

    Ancak Suriye, Lübnan ve Irak’ta son yaşananlar, İslamcı projenin aldığı son darbe oldu. Açık, net ve tartışmasız bir biçimde sloganlarına ihlal ettiğini açıkça gösterdi.

    İslamcı projenin, İslam kardeşliği sloganları ve İslam devleti bayrağı altında yaşayan Sünni ayağı açısından bu projenin, tek bir İslam’a yani Osmanlıcılık İslam’ına hizmet eden siyasi bir proje olduğu kanıtlandı. Bu İslam da hiçbir şekilde haklı gösterilemez. Hiçbir Sünni İslamcı, Türkiye’nin örneğin Mısır’dan daha Müslüman olduğunu iddia edemez. Suudi Arabistan’dan daha Müslüman olduğunu ise hiç iddia edemez. Bunu daha önce mağaralardaki cihat günlerinde iddia etmişlerdi. Ancak Türkiye şeriat ile yönetilmeyen laik, şerii cezaları uygulamayan, içkiyi ve sahillerinde çıplaklığı yasaklamayan bir ülke iken İstanbul’un İslam’ın kıblesi olduğu iddialarına neyi gerekçe gösterebilirler?

    Hiçbir gerekçeleri yok. Bu İslam’ın adını kullanarak Osmanlıcılığın yayılmacı emellerine hizmet eden bir projedir.

    Bu projenin Şii ayağı da elbette bununla İran’ı kastediyorum, açıklanan sloganlarının karşısında yer aldı. Ezilenlerin destekçisi olmaktan çıktı. Bilakis haksızlığı ve yoksulluğu derinleştiren, müttefiği olduğu müddetçe yolsuz ve başarısız rejimleri destekleyen bir yönetime dönüştü. Tek amacı hakkı üstün kılmaktan çıkıp İran’ın siyasi emellerini üstün kılmak oldu.

    O halde bunların da hiçbir gerekçeleri yok. Bu da İslam’ın adını kullanarak Safeviciliğin yayılmacı emellerine hizmet eden bir projedir.

    Mesele, uzmanların ve eski deneyimlerden dolayı içeride siyasal İslam hakkında bilgili olanların elitist tezi olmaktan çıkıp sıradan vatandaşa ulaştığına bardak taşmış demektir.

    Son günlerde işte buna tanık oluyoruz. Müslüman toplumlarda Sünni veya Şii olsun sıradan vatandaş, bu çelişkinin farkına vardı ve bunu tartışmaya başladı. Bu siyasal İslam’ın devrildiği andır. Destekçi yerel unsurlarının maskelerinin, partizanlar dışında hepimizin gözü önünde düştüğü andır. Ulusal devlet, anlamını ve kimliğini derinleştirmek için bu anı değerlendirmelidir.

    Başarı, çocukları ile vatanını daha iyiye yönlendirmektir. Ne başkalarına liderlik taslamaya çalışmak ne de onları kendi çıkarlarına göre yönlendirmeleri için yabancılara başvurmaktır.

    Arap milliyetçiliği ve İslamcı projeler yıkıldı.

    Ulusal devletin zamanı geldi.

    Bu yazı Suud gazetesi Şark’ul Avsat’ta yayımlandı